Bölüm 135: Kıskançlık, Telaş ve Hayranlık

avatar
210 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 135: Kıskançlık, Telaş ve Hayranlık


Alastair olabildiğince geri çekilip kendisine uygun bir mesafe ayarladığından emin olduktan sonra diğerlerini yaratıkla ilgilenmeye başlayışını izleyip incelemeye başladı.

Kaşlarından biri çatık diğeriyse kalkık durumdaydı çünkü ilk defa böyle bir yaratığa şahitlik ediyordu.

Yaratığın mide bulandırıcı görüntüsünü incelemeye devam ederken büyücünün ne yapmış olduğunu daha iyi bir şekilde kavramayı başardı.

Birçok insan ve canavar parçası kullanılmıştı. Çocuk uzuvları olduğunu bile görebiliyordu, sarkan küçük ellerin ve ayakların onlara ait olduğunu anlamıştı.

Yaratıkların üstünde ‘Anı Merceği’ büyüsünü kullandığında gördüklerinin önünde belirmesi kendisini şiddetli bir iğrenti hissiyatıyla dolmasını sağladı.

Alastair derin bir nefes aldı ve okunu çekti.

Thup!

Lâkin attığı ok istediği sonucu vermekte başarısız oldu. Yaratığa değdiği anda ok paramparça olmuş, sadece yaratığı sinirlendirmeye yaramıştı.

‘Yakın temastan kaçınmaya çalışmanın da bir sonu varmış demek.’

Alastair dişlerini sıktı ve yayı sırtına astı. Her ihtimale karşı olarak aldığı kısa kılıcını çekti ve diğerlerinin yanına katılmaya karar verdi ancak bu düşündüğü kadar kolay olmayacak gibi gözüküyordu.

Canavar çılgınca saldırılarını yağmur taneleri gibi seri bir şekilde diğerlerinin üstüne yoğunlaştırmıştı ve bu sayede kendisinden uzak tutmayı başarıp rahatça istediği şekilde hareket edebiliyordu. Çoklu uzva sahip olmasını akıllı bir şekilde kullanabiliyordu.

“Uçan Büyülü Ok!”

Alastair gözlerini kıstı ve kendilerini yaratığın saldırılarından çaresizce korumaya çalışan üçlüye bir bakış attı, ardından derin bir nefes aldı ve yaratığın gözlerinden birini hedefleyerek büyüsünü serbest bıraktı.

Whoosh!

Büyü, amaçlandığı gibi gitmedi fakat yaratığa ulaşıp kalın kollarından birinde ince bir delik açmayı başarabilmişti.

“Bu da büyülere karşı zayıf!”

“Güzel!”

Grag bununla birlikte gülümseyerek Alastair’e karşılık verdi.

Yaratığın fizyolojisine bakarak tahminde bulunmuştu ve işe yaramıştı. Öte yandan yaratığın hâlâ korkutucu ve iğrenç görüntüsünün caydırıcılığını mükemmel bir şekilde üstünlüğünü gösteriyordu.

‘Büyücünün deneylerinin sonuçlarının bu kadar zayıf ve kötü olması gerçekten de görevi kolaylaştırıyor,’ diye düşündü Alastair, aksini aklına dahi getirmek istemiyordu.

“Işıltı!” “Ateş Topu!”

Grag’in etrafında dört tane ateş topu belirirken kılıcı da altuni beyaz renkte parıltılar saçmaya başladı. Kılıcı sanki büyülü bir hazineymiş gibi ışıltılar saçıyor ve insanı cezbediyordu.

Oldukça güzel ve göz alıcı bir sahneydi.

‘Element büyülerinin kendisine has bir havası olduğu kesin.’

Alastair kıskançlıkla Grag’in ışık elementi büyüsünü incelemeye devam ederken Grag ateş toplarını yaratığın bacaklarına yolladı.

BAM! BAM! BAM! BAM!

“RAAAAAAAR!”

Yaratık ateş topu bombardımanına yakalandı ve bacakları hızlı bir şekilde parçalara ayrılarak etrafa dağılıp etrafı yanık et kokusunun sarmasını sağladı.

Grag’in büyüsü etkili bir şekilde yaratığı zayıflatmayı başarmıştı.

Yaratık, Grag’in hemen kendisine doğru atıldığını gördü, elinden pek de bir şey gelmiyordu çünkü acı içinde debelenmekle meşguldü.

Yaptığı saldırılarını durdurmuş acı dolu çığlıklar atıyordu.

Wheeesh!

Kılıç, sanki tereyağını bölen bir bıçak gibi yaratığın boynuna ulaşıp keskin bir şekilde ayırdı.

Yaratığın kafası gürültüyle yere düşerken şövalyeler hayranlıkla Grag’i izliyor, Alastair ise hafif kıskançlık ile ona bakıyordu.

Grag üstüne kan dahi sıçramasına izin vermeden hızlı ve etkili bir şekilde yaratığın sonunu getirmişti. Kendisinin büyücü olarak hâlâ güçlü olduğunu ve dikkat edilmesi gereken bir figür olduğunu açıkça gösteriyordu.

Öte yandan Alastair aynı zamanda yaratığın bu kadar basit bir şekilde yenilişinin garipliğini düşünüyordu.

“Gayet de iyi bir iş çıkardınız Bay Grag,” diyerek başarısını övdü Alastair ve yaratığın cansız bedenine yaklaştı.

Yaratığın vücudunu incelerken derince nefes almamaya dikkat etti, diğerlerinden farklı, dikkate değer bir farklılık bulup bulamayacağını öğrenmeye çalıştı. Canavarın farklı görünüşünü kendisinin merakını arttırmasına izin verdi, aynı zamanda görevin sonucunda alacağı ekstra büyü kristallerinin de bunda katkısı olduğunu biliyordu.

‘Bu görev düşündüğümden daha fazla büyü kristali kazandıracak!’ diye düşündü mutlu bir şekilde, gözlerinin içinde dans eden büyü kristallerinin varlığı neredeyse görülebilecek durumdaymış gibiydi.

“Oh…”

“Ne oldu? Bir mi buldun?”

Grag’in sorusuna hemen cevap vermedi, odağı yan yatmış yaratığın boynundan akmakta olan garip sıvıdaydı. Daha önce gördüğünü hatırlamıyordu, öncekilerinde ise böyle bir şey olmadığından emindi.

Alastair çantasını açıp içinden bir cam tüp ile bir çift eldiven çıkardı. Eldivenlerinde bir delik olup olmadığından emin olduktan sonra dikkatlice açık kırmızı renkteki sıvıyı tüpün içine doldurmaya başladı.

“Bunu neden yapıyorsun?” diye sordu şövalyelerden biri, cesaretini toplayıp kusmamak için büyük bir çaba sarfetmekteydi.

“Akademi bu tür görevler sırasında elde edilebilecek her türlü bilginin toplanmasını öncelik olarak belirler. Bu sayede karşı tarafın ne planladığına dair bir fikir sahibi olur ve ona göre önlem alabilirler,” diye yanıtladı düz bir şekilde.

Cam tüpü korumalıklara sahip özel bölümüne koyup çantasına yerleştirdikten sonra eline bıçağını aldı ve yaratığın boynuna başlayarak boydan boya bir kesik attı, üstüne kanını sıçratmamak için özel bir çaba sarf etmişti.

Onun yaptıklarını inceleyen şövalyelerin içinde karşı konulamaz bir merak ve iğrenti hissiyatı yükselmekteydi ancak Grag dikkatlice çocuğun eylemlerini incelemekteydi.

Çocuğun işine bu kadar sadık bir şekilde hareket ediyor oluşunu takdir etti çünkü kendi zamanında soyluların bu tarz şeylerden kaçındığını iyi hatırlıyordu, hatta bütün büyücüler bunlardan kaçınıp kendisinin altındaki kişilere yaptırdıklarını iyi bilirdi.

“Gerçekten de işkolik ve pimpirikli bir büyücüsün,” diye alayla karışık bir şekilde övdü.

“Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum sadece ve araştırmayı da severim. Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden birisi olması da cabası tabii.”

“Aynı zamanda biraz küstah gibisin.”

“Bu konuda alçakgönüllülük yapacak değilim.”

Grag kafasını iki yana sallayarak sırıttı.

Karşısındaki çocuk gibi kibirli kişilerden nefret edip ihtiyatlı bir şekilde onların yanında davranışlarının sıkıntısız olduğunu dikkat ettiği zamanları hatırladı fakat karşısındaki büyücülük yolunda ilerlemekte olan bu çocukta bir şeylerin farklı olduğunu görebiliyordu.

“Vay canına!” diye karşılık verdi görüntü karşısında Alastair. “Gerçekten de bir insan kalbine sahip ama yeşilimsi bir rengi var, boyutu da yumruğumdan daha küçük fakat hâlâ sağlıklı bir şekilde atmaya devam ediyor.”

Alastair ardından canavarın vücudunu baştan aşağıya kesip açtı ve inceledi.

“Diğer organlarına gelince… Hmm… Onlar pek de ilgi çekici bir şeye sahip değil.”

Alastair sesli bir şekilde yaptığı yorumların ardından dikkatli bir şekilde kalbi kesti ve çantasından çıkardığı torbalardan birinin içine attı. Ayağa kalktı ve kendisine garip surat ifadeleriyle bakan üçlüyü inceledi.

“Artık gidebiliriz.”

Alastair diğerlerinin arkasından ilerlerken An da onun omzunda yaratığın yıkarak çıktığı deliğe girdiler.

----

Kafasında tek tük saçları bulunan adam yüzündeki rahatsız ifadesiyle yeraltı laboratuvarında oradan oraya koşuşturuyor ve notlarını toplamaya çalışıyordu.

Endişe içini yiyip bitiriyordu çünkü düşündüğünden daha erken bir vakitte farkına varılmıştı. Buraya gelen büyücü çocuğun bu kadar hızlı bir şekilde kendisine ulaşmasını hiç beklemiyordu. Ayrıca daha Acemi Seviye bir büyücü olmasına rağmen bu kadar becerikli olmasını da hiç akıl etmemişti.

Birçok şeyi beklememişti ve şimdi bütün uzak ihtimaller üst üste gerçekleşmeye başlıyor, kendisini ezerek daha da stres yapmasına sebep oluyordu. Aceleyle elindeki notlarının düzenli olması konusunda çalışıyordu ancak her şey her yerdeydi.

Laboratuvar adeta savaş alanından farksızdı.

En başından beri düzgün bir şekilde notlarını almalı ve düzenlemesi gerektiğini biliyordu ancak deneylerinin kendisine verdiği heyecan yüzünden bunu yerine getirememiş, tamamen heyecana kaptırmıştı kendisini.

O tadı ilk hissettiğinden beri deneylerin kendisine yaşattığı büyüleyici tamamlanmış olma hissi yüzünden aklı başından gitmiş, notlarını alırken biraz savsaklamıştı ancak bilgiler beynine kazılıydı.

Nihayetinde aldığı hazzı en iyi şekilde hatırlaması gerekiyordu yoksa haz boşa gitmiş olacaktı.

“Siktir! Siktir! Siktir!” diye küfretti adam.

Koyu yeşil gözlerinde öfke belirdi. Dişlerini sıkıyor ve aceleyle etrafını talan ederek araştırmasını toplamaya devam ediyordu. Ağlamak istediğini fark etti o anda, öfkeden ağlayıp bir anda her şeyin öylece çözülüp bitmesini istiyordu.

PAT!

“Huh?”

Duyduğu küçük patlama sesiyle kırmızı renkte kristallerin bulunduğu masaya doğru ilerledi. Masanın üstünde birçok farklı işaret bulunuyordu, oldukça gizemliydi ancak bir o kadar da uğursuzdu.

Bir zamanlar beş tane kırmızı kristal vardı, şimdiyse bir taneydi. Kristallerinin hepsi patlayarak masaya dağılmış, küçük taş parçalarıyla masayı donatarak rezil bir dağınıklığa yol açmıştı ancak adamın en ufak zerresi bile bunu düşünmüyordu.

“Siktir! Çok uzuvlu yaratığım nasıl bu kadar hızlı kaybetti?” diye düşündü. “Acemi Seviye olan bir büyücünün böyle bir şeyi başarabileceğini gözlerimle görsem bile inanamam!”

Sinirleri gittikçe daha da bozuluyordu çünkü kendisi Çırak Seviye bir büyücüydü. 1. Seviye olabilirdi ancak yine ondan daha güçlüydü ancak gururu yerlere atılarak ezilmiş gibi hissediyordu.

“Eğer zamanım olsaydı senden iyi bir oyuncak yapardım ama… Dua et! Dua et ki zamanım yok.”

Çocuğun varlığının yılanları kullanarak yaptığı yaratıklarından öğrenmişti.

Dış dünya ile olan bağlantısını uzun zamanca önce kaybetmişti, deneylerine odaklanması için gerekiyordu çünkü hayatı buna bağlıydı ne de olsa.

Kendisi Alastair’in başkalarıyla geldiğini bu yüzden fark edememişti çünkü acele etmesi gerekiyordu, yetiştirmesi gereken bir süresi vardı ve neredeyse sonu da gelmişti.

Düşünmeye dahi vakit bulamayacak durumdaydı.

Tap! Tap! Tap!

“Geldi!”

Dişlerini sıktı ve zindan olarak kullandığı odasına doğru ilerledi, orada hâlâ salınmayı bekleyen elemental figürleri bulunuyordu.

İnsanlar ile karıştırarak yaptığı bu deneyin amacı, büyüye karşı olan zayıflığı gidermenin bir yolunu bulmaktı ancak bu konuda pek de ilerleyememişti.

“Dikkat dağıtmak için işe yarayacaksınız en azından!” dedi kendi kendine, gergin bir gülümseme vardı yüzünde.

Büyü enerjisini gönderdi ve onları içerde tutan bariyer kalktı. Dışarıya uğursuz bir aura yayıldı, oldukça dikkat çekiciydi.

“Laboratuvara gidin ve önünüze çıkacak olan kişileri öldürün!”

Ardından kendisi de laboratuvardan çantasını aldı ve bir başka odaya gitti, daha alması gerektiği malzemeler vardı lakin kazanılacak olan zamana güveni yüksekti. Kesinlikle onun tek başına oradan canlı çıkabileceğine inanmıyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44481 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr