Bölüm 132: Sarsıntıda Olan Güven

avatar
224 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 132: Sarsıntıda Olan Güven


Kalp atışlarının hızlanmasına sebep olan ürpertici ormanın derinliklerinde iki yaratık ağaçlardan birinin atlına geçmiş, etraflarına bakıyordu ancak normalin dışına çıkan herhangi bir şey görmüyorlardı.

İkisi de ruhu ellerinden alınmış ve hayata döndürülmüş zombilerden farksızmış gibi bir hava yaymaktaydılar.

Yaratıkların kendisi de ağaçları andırıyorlardı, büyük ve kalın gövdeleri ve yaprakların bulunduğu vücutları vardı.

Vhish! Vhish! Vhish!

Hışırdayan yaprakların sesiyle yaratıkların ikisi de anında ayağa kalktı ve etraflarını daha dikkatli ve yavaş bir şekilde incelemeye başladılar.

Uzun boyları ve iğrenç yapılarıyla tam bir kâbus materyali gibi duruyorlardı. Uzun, ağaç dallarına benzeyen kolları vardı ancak aralarında insan etleri de bulunmaktaydı, aynı şekilde bacakları da böyleydi.

Yaratıklar bulundukları ağacın altından yavaşça ayrıldılar ve farklı yönlere giderek bulundukları çevrenin incelemesini sürdürdüler.

Rengini yitirmiş, insana benzeyen gözlerinde ruha dair bir iz rastlanmıyordu ancak ayın ışığını yansıtan gözleri, gece vaktinde birer yıldızmış gibi parıldıyorlardı.

Attıkları her adımda kalın ayaklarının izleri yere kazınıyor, minik depremler oluşturuyordu. Yerdeki küçük taşlar ve çalılar minik sıçramalar yapıyor, korkuyla titreyen yabani bir hayvandan farksızmış gibi gözüküyorlardı.

Yaratıklar konumlandıkları alanı incelemeyi bitirdiklerinde bir şey bulamamışlardı, ardından da yerlerine geçtiler ve aynı duruşlarını alıp tembel bir şekilde gözlemlemelerine oturdukları yerden devam ettiler.

Heykelden farksız duruşlarını tekrar kazanırlarken ikisinin de gözleri anlık olarak yorgun bir şekilde toprağa düştü.

Whoosh!

Bir ok fırladı ve ikisinin de sırtlarını yasladıkları ağaca, ikilinin tam ortasına saplandı.

Önce oka baktılar, ardından da nereden geldiğini anlamaya çalıştılar ancak geliş yönünü göremedikleri için tıkandılar çünkü kendileri yeterince hızlı değillerdi.

Whoosh! Whoosh! Whoosh!

Üç ok daha geldi ancak hepsi de farklı yerlerdendi ancak aynı ağaca saplanmışlardı.

Yaratıklar ayaklarıyla yere vurdular ve öfkeli bir şekilde kollarını sağa sola salladılar.

Thud! Thud! Thud!

O sırada üç farklı yerden ellerinde kalkanlarla insanlar fırladı.

Miğferlerinin atlında saklanan yüz ifadelerinde korku vardı ve bu gün ışığındaymışlar gibi bariz bir şekilde ortaydı, kendileri de bunu saklamak için uğraşıyormuş gibi görünmüyorlardı.

Yaratıklar üç farklı yerden gelen insanları gördüğü anda anlık olarak donakaldılar ve ardından kollarını yine savurmaya başladılar fakat bu seferki öfkeden değildi, tam aksine garip bir heyecan ve mutluluktandı.

İki yaratık anında ileri atıldı ve gözlerinde kestirdikleri şövalyenin üzerlerine atıldılar.

Şövalyeler kaçmadılar, onun yerine kalkanlarını kaldırdılar ve sağlam bir duruş alıp beklemeye başladılar. Korkuyorlardı ancak çocuğun dediği plana uymak zorunda olduklarının da farkındaydı.

“İnfilak Küresi!” “Uçan Büyülü Ok!”

Whoosh! Boom!

Havada hızla ilerleyen ok direkt olarak yaratığın başına saplandı ancak kendisini öldürememişti.

Beynini delip geçen büyülü ok, kendisinin insan beynine benzer maddelerini beraberinde götürmesine rağmen yaratık sadece sendelemişti ve ardından gelen patlayıcı küre tam yüzünün ortasında infilak ettiğinde yaratık hareket edemez duruma getirilip öldürülmüştü.

Şövalye derin nefesler alarak gözlerinin önünde devrilen korkutucu yaratığın görüntüsüne bakıyor ve kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Yaratığın ölü görüntüsü cesaretini kazanma konusunda gayet de yardımcı oluyordu.

“Hey! Hey! İyi misiniz?” diye sordu şanslı olan şövalye, kendisi yaratıklar tarafından hedef olmamış olandı ve gayet de mutluydu.

“İyiyim! Harikayım!” diye cevapladı garip bir cesaretle öteki. “Onlar öldü! Artık huzur içinde uyuyabilirler!”

“Evet, artık uyuyabilirler.”

Alastair ikilinin birbirleriyle olan kısa konuşmasını tamamen görmezden geldi ve dikkatli bir şekilde bulunduğu ağaç dalından inmeye odaklandı. Yere indikten sonra kendisine edilen teşekkürleri tamamen kenara atıp diğer yaratığın koştuğu bölüme, yani diğer şövalyenin tarafına ilerledi.

Diğer yaratığın kafası tamamen parçalanmış, beyin parçalarıyla birlikte bütün kafası karpuz gibi dağılmıştı. Aynı zaman da gövdesinde büyük bir delik bulunuyordu ve duman yükselmekteydi, yaratığın hiç karşı koyma şansı bile olmamış gibi gözükmekteydi.

Alastair, Grag’in yaptığı büyünün sonucu olduğu düşündüğü duruma bakarken hayranlıkla kaşlarını kaldırdı çünkü gerçekten de nefes kesici bir görüntüydü.

‘Çırak 1. Seviye olmak gerçekten de farklı bir şey,’ diye düşündü Alastair hayranlıkla.

Alastair ölen yaratığın vücuduna son bir bakış daha attıktan sonra ağaca doğru yürüdü ve oklarını ağaçtan çıkartıp sadağına tekrar yerleştirdi. Sadağında otuz ok bulunuyordu ve hepsini olabildiğince az kaybetmeye niyetliydi, pahalılardı neticede.

“Acemi Alemi’nde olmana rağmen kendi başının çaresine bakabiliyorsun. Güzel,” diyerek yanlarına geldi Grag, gözleri Alastair’in hakladığı ağacımsı yaratığın üzerindeydi. “Pekâlâ, şimdi ne yapıyoruz?”

Alastair belindeki kemerine bağlı küçük çantalardan birine elini attı, bir kısa bıçak ve iki küçük poşet çıkardı. Öldürdüğü yaratığın yanına eğildi ve kolundan farklı parçalar alarak ayırarak koydu. Ardından da bir başka poşet çıkartıp küçük bıçağıyla gövde kısmını parçaladı, kısa bir mücadele verdi bunu yaparken ama başardı.

‘Görüntülerinin benzerliği şimdi daha iyi anlaşıldı,’ dedi Jonah’ın dönüştüğü canavarı hatırlarken. ‘Gerçekten de iğrenç.’

Yaratığın göğsünde bir insan kalbi bulunuyordu ancak üstünde garip bir çiçek de vardı, bütün vücuda yayılan köklerini rahatlıkla görebiliyordu.

Alastair kısa bıçağını aldı ve dikkatli bir şekilde kalbe ve çiçeğe zarar vermeden kesip çıkardığı poşete koyup sırt çantasına attı.

“B-bu… İğrenç!” dedi şövalyelerden biri sonunda Alastair’in elindekine bakarken.

Alastair onları tamamen yok saymaya devam ederek topladıklarını belindeki küçük çantalara ya da sırt çantasına doldurdu ve Grag’e çevirdi ela gözlerini.

“Bunu da aradan çıkardığıma göre artık büyücünün inine gidebiliriz.”

Grag’in kaşları çatıktı ve suratında hiç de hoşlanmadığını gösteren bir ifade bulunuyordu.

Gözlerini kıstı ve Alastair’e doğru bir adım attı.

“Bunları öldürmemiz gerekiyor muydu?”

Onun sorusu aynı anda büyülenmiş bir şekilde yerde yatan yaratıkların iğrenç görüntülerini incelemekte olan şövalyelerin de ilgisini çekti, sanki Grag bunlarının ölümün gereksiz olduğunu söylemek istemiş gibiydi ve şövalyelerin bu düşüncesi anında gözlerini Alastair’in üzerinde yoğunlaşmasını sağladı.

“Yalan söylemeyeceğim,” dedi Alastair ve elini kaldırdı An’ın gelmesi için. “Ölmeleri gerekmiyordu, sadece örnek alabilmek için bu noktadan geçmemizi sağladım.”

Cümlesini bitirdiği gibi Grag’in kendisine öfkeyle olan bakışlarını gördü, birazdan patlayıp burayı yerle bir edecek bir volkan kadar hırçın bir duruşu vardı.

“Yani adamlarımın canını boş yere tehlikeye attın!”

Alastair başını iki yana salladı ve derin bir nefes alıp iç çekti, yaşlı adamın bu kadar yanlış anlayacağını hiç düşünmemişti.

“Hayır, öyle bir şey yapmadım. Yaptığım şey, büyücünün inine gittiğimizde onların bizi arkadan kıstırmasını engellemek oldu. Onlardan örnek toplamak sadece bunun ekstra getirisi oldu. Kelimelerimi daha iyi seçmem gerekiyordu, kusura bakmayın.”

“Sana olan güvenim sarsıntıda bunu bilmeni isterim.”

Alastair omuz silmek ve umursamadığını gösterip gözlerini devirmek istedi ama bunları yaparsa aralarının daha da kötü olacağının farkında olarak bundan kaçındı.

“Bu taraftan gideceğiz ve büyücünün inine varmış olacağız ancak dikkatli olmanızı öneririm çünkü tuzaklarla karşılaşabiliriz.”

Şövalyeler yutkunurken Grag’in şüphe dolu bakışları önden ilerleyen Alastair’in üstündeydi.

Çocuğun göstermiş olduğu davranış kendisini güvenilmez bir ittifak hâline getiriyordu ve bundan dolayı adamlarını kaybetmek istemiyordu.

Önündeki çocuk gibi aşırı görevine bağlı olan insanların ne kadar sıkıntılı olduklarının farkındaydı ve zamanında kendisi de bundan dolayı aşırı çekmişti.

Ne de olsa bu seviyede takılı kalmasının da sebebi bu tarz mizaca sahip birisinden dolayıydı.

Grag derin bir nefes aldı ve öfkeyle bezeli düşüncelerini bir kenara bıraktı, önündeki çocuk ile o kişi bir tutması doğru değildi ve bunu biliyordu.

Nihayetinde ikisi de farklı kişilerdi.

---

Diğerlerine kıyasla daha geniş gövdeli olan ağacın tam ortasında koca bir delik bulunmaktaydı ancak arkası gözükmüyor, tamamen dipsiz bir kuyuyu gibi görünmesine sebep oluyordu.

Ürpertici ve içine çeken bir boşluktu.

Alastair ve diğerleri ağaçtaki boşluğa bakarken derince bir nefes aldılar ve birbirlerine bir bakış attılar.

Hepsinin içinde kalplerini titreten ve nefeslerini ağırlaştıran bir tereddüt belirmişti.

“O zaman hadi gidelim!”

Bununla birlikte Grag ilk adımı atan oldu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44488 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr