Bölüm 130: Yılanlarla Çetin Bir Mücadele

avatar
222 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 130: Yılanlarla Çetin Bir Mücadele


‘Siktir! Siktir! Siktir!

Damarlarındaki yükselen endişe kendisini iyice elle tutulur hâle getirirken kasabaya doğru koşuyor ve talihsizliğine sövüyordu.

O yılanların kendisini bu kadar çabuk bir şekilde bulabileceğini hiç düşünmemişti, orada bir iz bırakmış olduğunu da.

Vahşi bir öldürme isteğiyle yeni avlarına doğru ilerleyen yılanlara bir bakış attı. Sinirli bir ifadeyle bir anda durdu ve kılıcını çekti.

Ela gözlerinde öldürme isteği yer alıyordu.

Yılanlar durmadı ve hızla bir şekilde ilerlemeye devam etti. Gözlerindeki öldürme isteği yeni avlarına bakarken daha da şiddetli bir hâl alıyor, içlerindeki yeni dinmiş olan açlık ateşinin tekrar yanmasına sebep oluyordu.

İkisi de vahşi bir tıslamayla Alastair’in üzerine atladı. Garip kollarındaki tırnakları bir kılıç kadar keskin ve ölümcül gözüküyordu.

“İnfilak Küresi!”

Büyü enerjisinden yapılma küre yaydan çıkan bir ok gibi fırlamış, hiç acımadan yılanlardan birinin göğsüne gelecek şekilde patlamıştı.

Boom! Tak!

Şiddetli patlamanın ardından yılan geriye doğru savruldu ve uçarak yeşil gövdeli ağaçlardan birine çarptı, saplanmıştı.

Yılanın hareket etmediğini görünce gülümsese de bir diğer yılan daha vardı.

İkinci bir düşüncenin dahi aklında belirmesinden hemen önce geriye adımladı ve kendisinin üstüne atlayan yılandan kıl payıyla kurtuldu.

“Büyülü Bağ!”

Alastair sağ elinden fırlayan ipler yılanı göz açıp kapayıncaya kadar iki yandan sarıp onu hareketsiz bıraktı.

Yılan debeleniyor, kurtulmaya çalışıyordu ama olmuyordu.

Alastair gülümsedi ve rahat bir nefes aldı.

Düşündüğünden daha kolay olmuştu ve bu kendisinin hissettiği endişenin tamamen boşa olduğunu düşünmesine sebep oluyordu.

“Birinizi öldürsem yeterlidir. Diğerinin de anılarını incelesem yeterli olacaktır,” dedi kendi kendine gülümserken ama bu uzun sürmedi.

Tss! Tss! Tss!

O sırada kendisine doğru son hızda koşan yılanı gördü.

Yılanın ağzından akan zehir toprağı yok ederken vahşice tıslıyor, çıldırmış bir şekilde kendisine koşuyordu.

Alastair soğuk bir iç çekti.

Bu kadar kolay olacağını düşünmüş olması kendisinin suçuydu.

Cling! Clang! Cling!

Yılan önündeki avına sinirle rastgele bir şekilde saldırıyordu.

Tamamıyla kafa yemiş yaratık sanki küçük düşürülmüş olmasına sinirlenmiş gibiydi. İntikamını karşısındaki avından en acı bir şekilde almak istiyordu.

Alastair yılanın saldırılarına rahatça karşılık veriyor ve karşı hamlelerde bulunabiliyordu ama yılanın ağzından akan zehri yüzünden hamlelerini düzgün bir şekilde yapamıyordu.

‘Şansıma…’

“REEERR!”

Yılan bir süre durup vahşi bir çığlık savurdu ve Alastair üzerine saldırılar yapmaya devam etti. Yılanın gözleri kızarmaya başladı ve garip kollarındaki kaslar şişti, görünüşlerini daha da bozmuşlardı.

Alastair bir anda gücü artan saldırılara karşı kendisini savunmaya devam edebilse de artık karşı saldırıda bulunamıyordu.

Tamamen kapana kısılmış gibi hissediyordu.

TANG!

Alastair kılıcını savurdu ama geri çekmedi. Kılıcı yılanın ağzında takılmış ve zehir tarafından erimeye başladı, saniyeler içinde de yok oldu.

Alastair soğukkanlılığını koruyarak dehşet verici sahneyi izlerken donakaldı.

Karşısındaki yılan kendisine derin nefesler alarak bakıyor ve ağzındaki kılıç parçalarının yere tükürüyordu.

“İnfilak Küresi!”

BOOM!

Alastair büyüyü toprağa savurdu ve her yerin toz toprak içerisinde kalmasına sebep oldu.

Kendisine kazandırdığı bu kısa zamanla kaçmaya başladı.

‘O kılıcı yeni almıştım ben!’ diye yakındı yüzündeki sinirli ifadeyle.

Kıyafetlerinin arasına kaçmış olan minik toprak parçalarının sebep olduğu rahatsızlığı göz ardı etmeye çalıştı.

Yılanların zorlu olabileceğine ihtimal vermişti ama bir anda çıldırarak kendisine saldırmaya başlamış olması bu ihtimal arasında değildi.

‘Şövalyelerin neden öldüğünü şimdi daha iyi anlamış oldum.’

“REERR!” “REERR!”

Yılanların ikisi de aynı şekilde üstüne doğru gelmeye başlamıştı bile.

Alastair içindeki korku büyümeye başlarken An’ın kendisiyle birlikte gelmiş olmasını diledi.

Onun kör eden ışığıyla işlerini çok kolay bir şekilde halledebilirlerdi.

Onu özlemeye başlamıştı.

Alastair arkasından gelen ayak seslerinin yakınlığına dikkat ederken acıyla gülümsedi.

“Atik Adım!”

Vücudu biraz hafiflemeye başladı, daha hızlı bir şekilde koşuyordu artık ama yine de arkasındaki yılanlarla eşitleyebilmişti hızını sadece.

‘Bunu fazla sürdüremem.’

Alastair etrafına baktı, etrafı ağaç doluydu. Kafasındaki çarklar dönmeye başlarken gülümsemesi genişledi ve ani bir dönüş yaparak sağ tarafında gördüğü ağaca doğru ilerledi.

Ağaç kısaydı ve tırmanmasını zorlaştıracak da bir şey yoktu.

Alastair’in planı bu ağaç ile başlayacaktı.

Alastair ağaca doğru atladı ve tırmanmaya başladı. Tırmanırken yılanlara arkasından bakmaya devam etti.

Yılanlar vahşiliklerinden bir gram kaybetmemiş bir şekilde onlar da ağaca atladı.

“Kaygan Görüş!”

Alastair’in gözleri yeşil bir ışıkla parladı ve anında geri söndü.

Tamph! Tamph!

Yılanların gözleri de aynı renkte parıldamaya başlamış, ağaca çarpıp düşmüşlerdi. İkili ayağa kalkmaya çalışıyordu ama her kalktıklarında tekrar düşüyorlardı.

Görüşleri tamamen bozulmaya ve gördükleri dairesel olarak dönmeye başlamıştı hızlı bir şekilde.

Bu büyü Alastair’in diğer görevleri kovalarken edindiği bir büyüydü. Herkes tarafından göz ardı edilen ama yeri gelince işe yarayan küçük büyülerdendi.

Alastair bu büyüyü kullanırken oldukça eğlenmişti şu ana kadar ve devam ediyordu buna.

Büyünün dezavantajı kısa sürmesi ve göz teması şartıydı. Fakat bunlara rağmen bile kendisinden güçlü kişilere karşı bu büyü hiç de işe yaramıyordu ve bu yüzden pek de tercih edilmiyordu. Ayrıca saldırı büyüsü olmaması da bir başka etkendi.

Alastair gülümsedi ve bir başka ağaca geçip tırmanmaya devam etti. Bu işlemi olabildiğince yüksek bir ağaca geçene kadar devam etti.

On saniyelik bir sürenin ardından yılanlar kendilerine gelip öfkeli bir tıslamanın ardından kokuyu takip ederek ağaca tırmanmaya başladılar.

Sinirden gözleri kızarmış olan yılanlar yakalamaca oyunlarına devam etti.

Avları, onlarla alay etmiş ve kendilerinden kaçmıştı.

Alastair onların ilerleyişlerini izlemeye devam ederken gülümsedi ve elini kaldırdı.

“Uçan Büyülü Ok!”

Yanında iki tane büyülü ok oluştu.

Alastair onları hemen fırlatmadı, onun yerine bekledi.

En öndeki yılan ağzından akan zehirleri saça saça ilerlemeye devam ediyorken diğeri daha sakin gibi görünüyordu. Öndeki yılan bir sonraki ağaca atladı ama beklemediği bir şey gerçekleşti.

Fhew! Fhew!

Zıplayışının tam ortasındayken acımasız bir saldırıya uğramıştı. Büyüden oklar biri kendisinin göğsünü delip geçti, diğeri de kendisinin boğazından vurarak zıpladığı ağaca geri sapladı.

Arkasındaki yılan bunu izlerken öfkeyle çığlık attı ve tırmanışını hızlandırdı, diğer yılanın yanına gelmişti.

Yılan yaşamıyordu. Yılanın ağzından akan zehirler bir süre daha devam etti, ardından yavaşça kesildi.

“REEERR!”

Alastair bunu izlerken cani bir şekilde gülümsemeye devam etti.

İlk başta kendisini korkutan bu durum, gerçekten kolay bir şekilde hallolmuştu.

Yılanlar gerçekten güçlüydü ama savunma bakımından oldukça zayıflardı. Özellikle de büyüye karşı hiçbir şey yapamıyorlardı ama kendisinin kılıcıyla başa çıkmakta gayet iyiydiler.

Büyüye karşı zayıftılar. Alastair bunu ‘İnfilak Küresi’ büyüsü sayesinde keşfetmişti.

“Avcı konumundan av konumuna düşmek acıtmış olsa gerek.”

Alastair kendisine doğru ilerlemeye çalışan yılana bakarken derin bir nefes aldı ve tekrar elini kaldırdı.

“Uçan Büyülü Ok!”

Aynı şekilde tekrar iki tane büyülü ok oluşturdu ve doğru zamanı beklemeye koyuldu.

Yılan çaresiz bir öfkeyle ağaçtan atladı ve Alastair de oklardan birini aynı şekilde savurdu.

“Hah?”

Ok, yılanı başarılı bir şekilde vurdu ama hiç de istenilen şekilde olmamıştı

Yılan havadayken göğsüne doğru ilerleyen oku kolunu uzatarak bertaraf etmiş, süreç içerisinde kendi kolunu da kaybetmişti ama bir sonraki ağaca ulaşabilmişti.

Keskin tırnakları sayesinde tek kolla bile rahatça tırmanışa devam edebiliyordu ama daha da yavaşlamıştı.

Alastair anında diğer okunu da yolladı ama bu sefer ağaca saplandı, ardından ok yok olmuştu.

Ölen yılanın yaptıklarından ders çıkararak ilerlemeye devam eden yılan, Alastair’in gözünde daha korkutucu bir varlık hâline gelmişti.

“Akıllı bir varlık,” diye düşündü soğuk bir iç çekerken.

“İnfilak Küresi!”

Alastair elinin altında kullanmak için bir küre oluşturdu ve bekledi. Yılanın atlamak için hazırlandığı sırada büyüyü serbest bırakacaktı.

Yılan yavaş ve temkinli adımlarla ilerlemeye devam etti. Kendisini avının görüş alanından gizlemeye çalışıyordu ama pek de başarılı değildi. Kendisinin görüldüğünden emindi.

Alastair onun atlayacağı zamanı beklemekten vazgeçti. Onun yerine bulunduğu ağaca işaret etti.

BOOM!

Yılan can havliyle bir başka ağaca atladı. Fakat patlama sırasında kuyruğunu kaybetmiş ve vücuduna birçok parçanın saplanmasına sebep olmuştu.

Vücuduna saplanan maddeleri umursamıyordu ama kuyruğunu parçalanmış olması kendisinin acı içinde öfkeli bir çığlık atması için yeterli olmuştu.

Zehir kontrolsüz bir şekilde ağzından akmaya başlarken Alastair’e bakıyordu. Kin gözünü kör etmeye başlamıştı.

Alastair çoktan bir başka ağaca geçmişti. Yere inmek için bir yol arıyordu ama aynı zamanda arkasındaki yılanı da kontrol altına alabilmeliydi.

“REEERR!”

Alastair güvenli bir şekilde bir başka ağaç dalına kondu ve duruşunu sabitleyip öfkeyle çığırmaya başlayan yılana bakmaya başladı.

Yılan tek koluna rağmen oldukça hızlı bir şekilde üzerine gelmeye başlamıştı. Haykırıyor, zehirlerini akıtmaya devam ediyor ve ağaçları adeta yok ediyordu.

Alastair rahatsız olmaya başladı. Bu yılanı yakalamak için uğraşmasaydı durum böyle olmayacaktı.

“Yakaladığıma değersin umarım,” dedi Alastair ve ellerini kaldırdı.

“İnfilak Küresi!” “Uçan Büyülü Ok!”

Her birinden de ikişer tane hazırladıktan sonra Alastair sakince beklemeye başladı. Yılanı bu şekilde rahatça indirebileceğine inanıyordu ama yılanın davranışları onu bir tık endişelendiriyordu.

Yılan hiç düşünmeden ağaç dalları arasında mükemmel bir dengeyle ilerlemeye başladı. Avına kilitlenmiş, onu öldürmeden durmayacaktı ve bunu en acı şekilde yapmayı planlıyordu.

Gözleri bir kılıç kadar keskin ve ölümcüldü.

“Kaygan Görüş!”

Alastair’in gözleri bir kez daha yeşil bir ışıkla parıldadı ve kendisine bakan yılanın dengesini kaybetmesine sebep oldu.

“REERR!”

Thamp!

Yılan acı içinde bulunduğu daldan yerdeki küçük bir çalılığa düştü. Hızla ayağa kalkmayı denedi ama üstüne gelen büyüler yüzünden yapamadı. Bir önceki büyünün de etkisi üzerindeydi.

BOOM! BOOM!

Etrafında patlayan kürelerden biri kendisinin diğer kolunu da parçalamışken diğeri de tam üstünde patlamıştı.

Göğsü uzuvlarına göre daha sağlam olduğundan sadece sert bir darbeden farksız bir hasar almıştı ama güçlü bir darbe olmuştu.

Alastair temkinli adımlarla ağzından kontrolsüzce akan zehrini etrafa sıçratan yılana doğru yaklaştı. Ona büyüleri atarken ağaçtan inmişti.

Havada süzülen iki oktan biri onun el hareketiyle birlikte karnına saplanmıştı.

“Ree…rr!”

Hayvan acı içinde inleyerek çığlık attı. Artık son zamanlarını yaşıyordu. Bunu anlamıştı.

Alastair çantasından deri eldivenlerini çıkardı. Hayvanın derisinin neler sakladığını bilmiyordu. Kendisini riske atacak değildi.

Alastair derin bir nefes aldı ve acı içindeki hayvana baktı, “Gerçekten iyi bir savaştı ama bitmesinin de zamanı gelmişti. Zamanımı boşa harcamak istemiyorum. O yüzden hızlı bir şekilde bitireceğim.”

“Kaygan Görüş!”

Büyüsünü tekrar kullandı. Yılanın zehirlerini kendisine fırlatmasını istemiyordu.

Yılan hareketsiz kaldı. Hiçbir şey yapmıyordu. Kabullenmiş gibiydi.

Alastair ellerini yılanın kafasının iki yanına koydu. Yılanın yaratılışını, kendisinin sahibini ve saklanma yerleri kelimelerini aklında döndürmeye başlarken incelemeye başladı.

“Anı Merceği!”

---

Bir saatlik inceleme deneyiminin ardından Alastair ayağa kalktı ve yılan son bir bakış attı.

Yılanın anılarından bir şey çıkarabilmesi oldukça zor olmuştu çünkü her şey bölük pörçüktü. Bu onun zorlanmasına ve anıları incelerken bir şeyler çıkartma konusunda kendisine sıkıntı bir engel olmuştu. Yine de bir şeyler elde edebilmişti.

Havada süzülen oka işaret etti ve ok anında yılanın beynine saplanmış, kendisinin ne olduğunu anlamadan ölmesini sağlamıştı.

Yorulmuştu, kir içindeydi ve gözden geçirmesi gereken tonlarca düşünce vardı. Bu görev düşündüğünden daha zorlu bir hâl almış gibi gözüküyordu.

“Atik Adım!”

Alastair arkasını döndü ve kasabaya doğru koşmaya başladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr