Bölüm 110: Sahte Olum

avatar
299 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 110: Sahte Olum


“Arabanın sürücüsü bir büyücü, değil mi Blair? Muhtemelen de Çırak Seviyedir” diye sordu Alastair, ismini direkt söylemiş ve ekstra olarak saygıyla yüklü bir unvan ile hitap etmemişti.

Blair buna bir şey demedi, hatta umursayacak durumda da değildi.

Ona Parlaya’da yardım etmişti ve şimdi bir kez daha yardım edecekti. Ne kadar hırsızlık konusunda yardım etmiş ve iyiliği ödenmiş de olsa hâlâ kendisine yardım ediyordu. Şimdi bir iyilik borcu daha da ekleyecekmiş gibiydi.

“Evet de…bunun konumuzla ne alakası var?” diye cevapladı ama aynı zamanda sordu, kafası karışmıştı ve oldukça da büyülenmişti. Alastair’in böylesine iyi tahmin yürütmesini ummuyordu, bu kadar yakın tahmin yapmasını beklememişti en azından.

Sürücünün bir büyücü olması, Richards ailesinin büyücülere erişiminin ne kadar rahat ve kolay olduğunu gösteriyordu. Ayrıca bir de çırak seviye oluşu, ailenin gücü konusunda daha iyi bir anlayışa sahip olmasını sağlamıştı. Bütün bunlara ek olarak aynı zamanda kendisinin aile karşısında nasıl bir tavır takınması gerektiğini de öğretmiş oldu; kesinlikle onların karşısında olmak istemezdi.

Alastair onun sorusunu ne saçma buldu ne de yersiz, onu bir parça da olsa anlayabiliyordu. Biri böylesine yoktan yere anlamsız bir soru sorsaydı kendisine o da aynı şekilde cevap verirdi ve üstüne soğuk, bıkkın bir bakış atmayı da ihmal etmezdi.

“Canavaroloji konusu ne kadar ana ilgim de olsa, aynı zamanda İllüzyon konusuna da çalışıyorum,” dedi ve anında ikilinin dikkatinin kendisinde toplanmasını sağladı. “Ne kadar büyülerim pek de iyi olmasa da… Her neyse… Buna rağmen birilerini gerçekten bir başkasıymış gibi gösterebilirim ama bunun gücü ve yanıltıcılığı konusunda iddialı olduğunu söyleyemem.”

“Yaratıcı gerçekten bizi kolluyor!” dedi Ellien müteşekkir bir şekilde, bir parça rahatlık kalbinde yerini almıştı bile.

“Haha! Vay canına! Kesinlikle kader bizden yana… Peki bunu nasıl yapacağız?”

Alastair rahatlatıcı bir gülümseme sundu, omzundaki An bunu gördüğünde heyecanla parıldıyordu çünkü yeni bir şeyler daha göreceğini umuyordu.

Ellien ve Blair de umudun verdiği parıltıları doldurmuştu gözlerine.

---

Alastair kürsünün önündeki merdivenlere oturmuş, oklarını inceliyor ve bir sıkıntıları olup olmadığından emin oluyordu. Yerde daha birçok malzeme bulunuyordu çünkü birazdan yapacağı bir işlem bulunuyordu.

Gözlerini oklarından çekip yayına çevirdi ve birkaç kez yayın ipini sonuna kadar çekmeye çalışarak dayanıklılığını test etti ama bu onun kolunun ağrımasına sebep olunca bıraktı.

‘Hâlâ yeterli kol kuvvetine sahip değilim,’ diye düşündü, akademiye dönünce daha fazla fiziksel çalışma yapması gerektiğini de kendisine not etti.

O sırada kilisenin kapıları açıldı ve içeri kuvvetli yapılara sahip iki adam girdi. Koordineli bir şekilde sistematik adımlar atarak ilerleyip Alastair’in önüne geldiler. İkisi de bir şövalyenin temel yapısına sahipti, göze çarpan ekstra bir özellikleri yoktu.

Arkalarından da ellili yaşlarındaki Blair’in sürücüsü ve Blair’in kendisi takip ediyordu.

Sürücü, hafif kilolu ve orta boylu bir adamdı. Kare şeklindeki siyah renk gözlükleri vardı, üstünde de sıradan, günlük bir takım bulunuyordu ama tertemizlerdi ve hatta yepyeni gibiydiler.

“Evet, Bay Abner,” diyerek saygı dolu bir tonda nazikçe kendisine hitap etti, Alastair bunu beklememişti. “Bizlerin de yardımımıza ihtiyaç olduğuna dair bir duyum aldım efendi Blair’den.”

Alastair bunun hakkında bir yorumda bulunmadı, bir cevap da vermedi. Onun yerine direkt olarak gerçekliğe dökülecek plan için uğraşmaya başladı.

“Sizleri,” deyip adamları işaret etti. “Bir başkasına çevireceğim. Korkmayın, korkmayın. Kalıcı bir görüntü değişikliği olmayacak; öyle bir şey yapabilecek kuvveti henüz taşımıyorum… Henüz. Her neyse, ardından sizi kasabadan arabayla yollayacağız. Olay bu kadar basit.”

Adamlar sadece onay manasında kafalarını sallamış, herhangi bir şey çıkmamıştı ağızlarından. Alastair birkaç itiraz ve soru bekliyordu ama hayal kırıklığına uğradı.

“Pekâlâ, başlayalım o zaman!”

Blair’in vermiş olduğu onay işaretiyle birlikte Alastair adamları önündeki sıralara oturması için işaret etti.

Rahat olmaları iyi olur ve işini kolaylaştırırdı.

Yerdeki malzemelerin tam ortasında bulunan iki tahta kâseyi aldı ve Blair ile sürücüsüne uzattı.

“Sizden örnek almam lazım. Kan, tükürük, saç veya kıl…” diyerek ekledi. “Ama kan daha iyi oluyor.”

Sürücü tereddüt etmeden ceketinin iç cebinden minik bir bıçak çıkarttı ve avcunda bir kesik oluşturdu, ardından kanının kâseye akmasını sağladı.

Blair işleyişi garipsemiş de olsa bir şey demedi ve aynısını yaptı.

Kâseleri aldıktan sonra Alastair sırada oturan ikili iki küçük şişe uzattı.

Şişelerin içinde katran karası renginde, oldukça uğursuz gözüken bir madde bulunuyordu. Bu, Kılıç Bukalemunu adındaki bir canavardan alınmış olan bir sıvıydı ve Alastair yapacağı büyü için gerekli bir malzemeydi. Kişinin oluşturacağı sahte görüntünün sıkıntısız bir şekilde oluşmasını sağlıyordu. Tabii, ekstra birkaç malzeme daha bulunuyordu.

“İçin.”

Şişeler bakarken Blair’in midesi hafif kalktı ama Alastair’in ne yaptığını biliyor oluşuna güvenerek izlemeye devam etti. Sürücü tarafından kendisine uzatılan bez ile avucunu sarmıştı, Başrahibe Ellien’in kendisini iyileştireceğini biliyordu.

Adamlar şişelerin kapaklarını açtılar, görüntüsünün aksine oldukça tatlı bir koku yayılıyordu şişeden. İkinci bir düşünceye başvurmadan şişedeki içeriği kafalarına dikip tek yudumda bütün hepsini bitirdiler.

“Şimdi üstünüzü çıkartın ama tamamen değil; bacaklarınız, kollarınız ve sırtınız açıkta olsun yeter,” deyip onlara kanla doldurulmuş kâseleri uzattı, “Bunları demin bahsettiğim vücut bölümlerinize sürün.”

Alastair’in dediklerine yavaşça baş salladılar ancak pek de durumu anlamış sayılmazlardı. Ayrıca kanın vücutlarına istekle sürülmesi kısmı oldukça mide bulandırıcı ve garipti ancak bir sıkıntı çıkarmadan hızlıca dediklerini yaptılar ve beklediler.

“Bu…tam olarak ne için?” diye sordu Blair merakla, yapılan eylem oldukça sıra dışıydı onun için.

“Dişi Kılıç Bukalemunlar, yumurtalarının da çevreye uyum sağlayabilmeleri için vücutlarından değişik bir sıvı salgılarlar. Sıvı, yapacağım büyünün de yumurtada olduğu gibi ortama ayak uydurmalarını sağlayacak, yani kanınıza ama yapacağım büyü sayesinde bu biraz değişikliğe uğrayacak,” dedi ve ardından derin bir nefes alıp ikilinin durumlarında bir değişiklik olup olmadığını anlamaya çalıştı ama bir şeyleri yoktu.

Alastair oturmaya devam eden adamların arkasındaki sıraya geçti ve ellerini ikilinin başlarına yerleştirdi.

“Etraflarına diyorum ama bunun için fiziksel olarak bedenin bir temasa sahip olması lazım. Bu teması ben de kan ile olmasını sağlayarak onları kanın sahibine dönüştüreceğim ama bu sadece bir üst katman olarak işlev görecek. Ek olarak da söyleyeyim; kanın vücudun olabildiğince her yere sürülmesi sadece işi hızlandırmak içindi yoksa sadece bir damla kan ile bile kolayca halledebilecek bir şey bu.”

“Bedenin temas etmesi gerektiğini söylediniz ama onların şu anda oturmuş olduğu banklara uyum sağlamaları da imkân dahilin. Yani işleyişi bozmaz mı bu? Ayrıca uyum sağlama diyorsunuz, kişiyi dönüştürme değil.”

“George, haklı! O zaman ne olacak?” diye destekledi sürücüsünü Blair, daha da meraklı bir hâl almıştı.

“Büyünün amacı o zaten. Büyü sayesinde o tür problemler yaşanmıyor ama işte,” diye cevapladı Alastair, suratında sonradan hayal kırıklığı belirdi. “Pek de işe yarar bir büyü değil aslında çünkü ileri seviyelerde yapılabilecek daha iyileri var ama maalesef ki ben o kadar güçlü değilim ve de malzemelerim yok.”

Alastair derin bir nefes aldı ve büyü işlemine başladı.

“Sahte Olum!”

Alastair’in ellerinden çıkan gri renkteki transparan büyü enerjisi adamların etrafını sardı, üstlerine sürmüş oldukları kan ışıldamaya başladı ve ardından da görünüşleri yavaşça değişmeye başladı.

Alastair ellerini çekti ve şaşkın bir şekilde banktaki oturan ikilinin değişimini izleyen Blair ve George’un yanına geçti ve o da izlemeye başladı.

Kan yavaşça buhar olup yok oldukça sıralarda oturanların görüntüsü de değişiyor, onları izleyenlerin de suratında şaşkınlıkla karışık mutlu ifadeleri oluşmaya başlıyordu.

Öte yandan Alastair ise sadece inceliyordu.

İşlem, acısız ve sıkıntısız geçen bir on dakikanın ardından tamamen bitti. Artık kilisenin içinde iki Blair ve George vardı, oldukça garip ve aynı zamanda da korkutucu bir görüntüydü.

“Büyü pek de uzun sürmeyecek, o yüzden işimizi hızlıca halletmemiz lazım,” diyerek kendi kopyalarını incelemeye devam eden ikiliyi acele ettirmeye çalıştı.

“Pekâlâ ama…” diye başladı Blair ve kuşku dolu ses tonuyla sordu. “Yanıltıcılığı konusunda iddialı olamayacağını söylemiştim ve şimdi neredeyse kusursuz bir kopya mı ortaya çıkarıyorsun karşıma? Açıklamak ister misin?”

“Büyü enerjini ikilinin üstüne gönderirsen ikilinin kim olduğunu anında görebilirsin; eğer yakınlaşırsan da görüntülerinde bozukluklar oluşacak, onu da görebilirsin. Acemi Seviye bir büyücüden fazlasını bekleyemezsin,” diye açıkladı Alastair ve ardından dönüşüm geçiren ikiliye döndü. “İkiniz hiçbir şekilde konuşmamaya çalışın, hatta ses falan da çıkarmayın. Büyü sadece görüntünüzde değişikliğe yarıyor. Sesiniz ve kokunuz gibi diğer şeyler hâlâ orijinal bedeninize ait.”

Blair, Alastair’in dediklerine uyarak önce ayağa kalkmış olan adamların yanına yaklaştı ve işte o anda anladı.

Adamlara yaklaştıkça onların görüntülerinin değiştiğini gördü. Görüntüleri hafifçe transparan bir hâle geliyor ve gerçek hâlleri açığa çıkıyordu.

Ardından uzaklaştı ve büyü enerjisiyle test yaptı. Bu sefer ise görüntü hafifçe dalgalandı ve gerçek görüntüler tekrar gözlerinin üzerindeydi.

‘Cidden de hiç işe yaramazmış,’ diye düşünüp Alastair’e yandan bir bakış attı Blair ama yine de işlerini göreceğini bildiğinden bir şey demedi.

O sırada Alastair düşünmekteydi, ‘Kişinin büyü hissiyatı da önemli oluyor bu konularda aslında ve tecrübesi de… Eğer bunu da ekleseydim herhalde kellemi kestirmiş olurdum.’

Blair ve George kilise de kalıp gördüklerini Başrahibe Ellien’e anlatmaya ve planlarının nasıl işleyeceğini bir kez daha gözden geçirmeye gittiler. Ayrıca onların kiliseden çıkması, kasabanın da gereksiz ilgisini çekip garip bir durumun oluşmasına da sebep olacaktı.

“Siz ikiniz arabaya binip Al Orman’ın merkezine doğru ilerleyen yol boyunca ilerleyeceksiniz. Herhangi bir şekilde kendinizi tehlikeye sokacak işlerde bulunmayın ve ilerlemeye devam edin. Dikkat çekmemeye mutlaka özen gösterin. Richards ailesi sizi kesinlikle koruyor olacak ama dikkat edin aranızda mesafe olacak.”

Alastair kısık sesle söylediklerine karşılık olarak ikili başlarını onaylayarak cevap verdi ve bu görüntü pek de Alastair’in görmek istediği türden bir şey değildi.

Alastair bunu umursamadı ve onlarla arabaya kadar ilerledi, ardından ikiliyle birlikte kasaba çıkışına kadar gitti ve onları oradan ağırladı.

“Hoot!”

Kafasının hemen üstünden uçan An’ın da yola koyulmasıyla Alastair sıkıntılı bir iç çekti ve hızlı adımlarla kiliseye geri döndü.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44488 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr