Bölüm 99: Felaket Üzerine Felaket

avatar
309 5

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 99: Felaket Üzerine Felaket


Şaşkındılar ve gözleri, kendilerinin farkına varmasına izin vermeden yükselen, bitki ve insanın karışımına sahip insansı formun üzerindeydi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ancak bu konuda ikisi de tamamen çaresiz durumdaydılar.

İkisinin de aklından dönüp duran şey, böyle bir şeyin yaşanabilmesi için gereken şanssızlık seviyesinin ne kadar yüksek olması gerektiğiydi.

Böyle bir şey sadece sergilenen absürt komedi odaklı hikâyenin baş karakterine gelebilecek bir şeydi, böyle bir bahtsızlık sadece o karakterin başına gelebilirdi ve bunun üstünden gelebilirdi ancak kendileri sadece kenarda geçen, ölmek üzere olan yayadan farksız durumdaydılar.

Alastair’in zihni bulanmaya başlamıştı.

Daha ne olduğunu anlayamadıkları yaratık iki metre boyutlarındaydı, insansı bir yapıya sahipti ancak kafasının olması gereken yerde hiçbir şey yoktu. Tamamen boşluktu. Dümdüz, geniş omuzları bir zemin gibiydi ama bir başı yoktu. Korkunç görüntüsüne oldukça müthiş bir eklenti olmuştu bu.

Vücudu tamamen bitkilerden oluşma olan yaratığın gövdesi tamamen sarmaşıklardan oluşuyordu. Birbirine dolanmışlar ve bir halat gibi birbirlerine düğümlenerek sağlam ve güçlü bir yapı oluşturmuşlardı.

Lakin en önemlisi bu değildi.

Bu gövdenin tam ortasında Jonah’ın bedeni buluyordu. Son nefesini de vermiş olan Jonah’ın ten rengi solmuş, yerini bembeyaz ve kireçten farksız bir bedene bırakmıştı. Bedeni, bir anda yıllarca yaşlanarak kendisinin eskimiş bir mobilyadan farksız olmasını sağlamıştı ve her an ölecek gibi duruyordu. Çökmüş yüzüne rağmen gözleri açlık dolu bir hayatla parıldıyordu. Gözlerinin akı yerini zümrüt yeşiline bırakırken, yeşilleri de koyu kırmızı bir hâl almıştı.

İntikam için ayaklanan bir bitkiymiş gibi duruyordu.

Jonah’ın kalbinin bulunması gereken yerde kırmızı renkte bir çiçek bulunuyordu. Çiçek, bulunduğu konumun korkutuculuğuna ve iğrençliğine inatçı bir tezatlıkla karşılık vererek göz alıcı bir güzellikle parıldıyordu.

Jonah’ın solup giden hayatına kıyasla yeni yeşermiş görüntüsü mucizeymiş gibiydi. İğrenç ve mide bulandırıcı bir mucize…

Yaratığın sarmaşıklardan oluşma kollarının üst tarafı kalın iken alt tarafı bir dal kadar inceydi ve en küçük esinti anında kırılıp gidecekmiş gibi duruyordu. Fakat geniş eli ve mızrağın ucunu andıran, her an birine saplanıp delecekmiş gibi duran ince ve güçlü parmakları vardı.

Karşısındaki ikilinin dikkatlerini çekmekte ve onların kalplerinin umutsuzlukla dolmasını sağlamaktaydı.

Bacaklarıysa ağaç gövdelerinden farksızdı, güçlü ve sağlamdılar.

“B-bu d-da ne!?” diyebildi Paisley. Ses tonundaki terör kendisini kolayca belli ediyordu, aynı şekilde titreyen vücudu da öyle.

Alastair cevap vermedi çünkü onun da nutku tutulmuştu. Paisley gibi o da titreyerek gözlerinin önünde yükselmekte olan yaratığın ihtişamla karışık tiksinç görüntüsünü izlemekteydi.

Böyle bir canavarı kitaplarda hiç görmemişti ya da hatırlamıyordu. Hissettiği dehşet kendisinin zihninin gerektiği gibi çalışmasını engellemeye başlamıştı ancak hâlâ farkındalığını kaybetmemişti.

Babasının varlığını en dehşet verici tecrübesi olarak zannederdi ancak her şeyin olduğu gibi bunun da bir sonu vardı.

Önündeki varlık daha korkutucuydu.

Jonah’ın yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgi üzerindeki vücudunda kendine yer edinen kırmızı çiçek daha güçlü bir şekilde parladı ve kendisi gibi ışıldayan kökler, kurbanının vücudu boyunca ilerlemeye başladı.

İlk önce kollar ve ardından da bacaklar olmak üzere parıldayan kökler uzuvları sarıp sarmaladı ve durdu.

“Has…”

“O-o şe-şey d-de n-ne ö-ö-öy-öyle!?”

Şaşkınlık ve dehşetle karışık nidaların sahipleri sırasıyla Lennon ve Valentine idi. İkisi de önlerinde yükselen yaratığın korkutuculuğu kendilerini öylesine etkilemişti ki anında oldukları yerde dona kaldılar, ağızları ve gözleri sonuna kadar açılmışlardı.

Gülünç birer heykelden farksızlardı.

Trrmm! Khuk! Chuk! Trrmmm!

İlk başta bacaklarını oynattı yaratık, etrafındaki toprakta ciddi titreşimlere sebep oldu ancak bununla durup da yetinmedi. Ardından da kollarını oynattı ve çevresindeki diğer ağaçların gövdelerine parmaklarını hızlıca sapladı, sonrasında da geri çekti.

Vücudun çalışıp çalışmadığına dair bir test yapıyormuş gibi görünüyordu.

Çıkardığı sesler, kendisini korkuyla izlemeye devam eden dörtlünün kendilerine gelmesini sağlamıştı.

“Kaçın!” diye bağırdı Paisley!

Başka söze gerek yoktu, herkes bu anı bekliyormuş gibiydi. Koşmaya başladılar.

Dan! Dan! Dan! Dan!

Duydukları sesin kime ait olduğunu anlamak için arkaların dönmek gibi bir ihtiyaç duymamışlardı. İstiyorlar da değildi.

“Atik Adım!”

Alastair’in bacaklarının ve ayaklarının çevresinde şeffaf bir büyü enerjisi oluşmaya başladı. Bununla birlikte diğerlerinin arasından sıyrıldı ve liderliği üstlenerek en önde koşmaya başladı.

Lâkin diğerleri de kendi büyüleriyle onu takip etmeye başladı ancak bulundukları dizilimi değiştirmemişlerdi, Alastair en önde olmak üzere koşu devam ediyordu.

“Raaaaww!”

Arkalarındaki dehşet verici canavarın hızı, büyü kullanmalarının ardından kendileriyle kıyaslanamazdı ancak kararlı bir şekilde kendilerini öldürmek için geliyor oluşu onların rehavete kapılmaması için yeterde artardı.

“Ekipmanlarımızı arkada bıraktık!” diye belirtti Alastair, oldukça gülünçtü ancak gerekliydi.

Eğer görevden elleri boş bir şekilde dönerlerse bir daha görev almak için ne kadar beklemek zorunda kalacaklarına dair hiçbir fikirleri yoktu. Kendileriyle alay edilmesi konusu ve toplulukta oldukça kötü bir üne sahip olmayı düşünmüyorlardı bile.

Bu, akademinin görev konusunda koymuş olduğu en sert kuraldı.

Eğer kişi veya kişiler görevi beklendiği şekilde tamamlayamayıp geri dönerlerse görev alımından belirsiz bir süre uzaklaştırılıyordu. Bu belirsiz süre, görevi veren kişinin önerisi ve görev hakkında verilen raporun gözden geçirilmesi sonucunda varılan karar göre akademinin profesörleri tarafından veriliyordu.

Bir gün bile görev alamamış olmak, büyü kristaline ihtiyaç duyulan bu zorlu zamanlarda oldukça sıkıntılı bir sürecin yaşanacağına dair bir ön gösterimdi.

İşte bu yüzden ekipmanlarına ne olursa olsun tekrardan ulaşmak zorundalardı ve bunu yapmaya da niyetliydiler.

Alastair bunun ne kadar fevri ve ölüme davet çıkaran bir düşünce olduğunun farkındaydı ancak bir daha görev alamamak da aynı şekilde sıkıntıydı. Özellikle de o kadar harcama yaptıktan sonra bir şeyler kazanması gerekiyordu.

Elbette eğer bunun imkânsız olduğunu fark ettiği anda bırakacak ve cezaya katlanacaktı.

‘Büyü enerji rezervimin neredeyse hepsini tükettim sayılır ve üzerimdeki büyü de yaklaşık otuz saniye içinde kaybolacak! Hızlı olmam gerekiyor!’ diye düşündü ve içinden saymaya başladı.

Alastair diğerlerinin ne yapacağına önem vermedi ve kendisini düşünerek sert bir dönüş alıp sağ tarafa döndü.

“AAAAWWWR!”

Canavar bir savaş çığlığı daha atıp kaçışta olan dörtlünün arkasından kovalamaya devam etti ama Alastair’in üzerine doğru ilerlemiyordu. Onun yerine Paisley’nin üzerine kilitlenmişti.

‘HAHA!’

Zihninde sevinçle kahkaha attı çünkü yaratıktan tam anlamıyla kurtulmuştu. Diğerlerinin ölüp ölmemelerini umursayacak değildi ama yine de bir şekilde kurtulabilirse de iyi olurdu. Kendisini görevler için takım aramaktan kurtarmış olacaktı.

Sonuç olarak kendisi her türlü kazançlı çıkacaktı.

Hızla koşmaya devam etti bir süre daha ama büyünün etkisi geçmiş olduğundan dolayı gözle görülebilir bir şekilde yavaşlamıştı ve ayrıca yorulmaya başladığından dolayı da adımları da ağırlaşmış, kendisinin bitkin düşmesine sebep olmuştu.

Aldığı her nefes ciğerlerini yakıyor olsa bile büyüyü kullanmayarak normal bir şekilde koşmaya devam etti ve çantaların bulunduğu alana ulaştı.

Yerlerin sökülmüş ağaçların, ezilmiş olan çalıların ve kardaki devasa ayak izleri dışında alanda hiçbir değişiklik yoktu. Şanslıydı ki eşyaları hâlâ olduğu yerdeydi, sadece birazcık etraftaydı ancak aşırı dağınık değildi.

Acıya rağmen derin nefesler alıp vermeye devam etti Alastair, nefes ritmini düzeltmeye çalışıyordu. Yavaş adımlarla çantasına doğru ilerledi ve oturup eşyalarını tekrar çantasının içine koymaya başladı.

Vushh! Whissh!

Duyduğu hışırtı sesleriyle birlikte durdu Alastair.

“Hoot!”

Yaprakların arasından hızla çıkan An, Alastair’i gördüğü anda kanatlarını çırptı ve hemen onun çantasının üstüne kondu. Renkli gözleri ışıl ışıldı ama endişeyle hareket ettirdiği kanatlarıyla garip bir çelişkili ilişki kuruyordu.

Alastair onun ne anlatmaya çalıştığını çözmeye çalıştı ama başarılı olamadı.

“Aru!” “Aru!”

Duyduğu seslerin ardından derin bir nefes daha aldı, ciğerleri müthiş bir acıyla yüzleşti ama dayandı. Hızlıca yerden kalktı ve çantasıyla kılıcını alıp tekrardan geldiği yöne doğru koşmaya başladı.

Hemen başının üstünde An da kendi hızını ayarlayarak uçarken Alastair düşünceler içindeydi ve ne yapması gerektiğini çözmeye çalışıyordu.

Bulundukları durumun şiddetli değişimine ayak uydurmakta zorlanmaya başlamaya başlamıştı.

Alanı buldukları ilk anda gayet güzel ve rahat bir kazanç sağlama fikir kendisini doldurmuş ve buna uygun olarak işini yapmaya başlamışken Jonah’ın acınası durumu ve bir anda yaratığın ortaya çıkmasıyla birlikte her şey kâbustan çıkma bir hâl almaya başlamıştı.

Şimdi bir de kurtların tekrar ortaya çıkmasıyla her şey daha da zorlu bir hâl almaya başlamıştı.

“Hrrr!” “Howrrrr!” “Aruuu!”

Ciğerleri içinde adeta ocak varmış gibi yanıyorken bacakları da prangalar bağlanmışçasına ağırlaşmaya başlamıştı ancak ölüm korkusu bütün bedenini ele geçirirken daha da hızlanmaya çalıştı.

Hiç de işe yarıyormuş gibi görünmüyordu.

‘Ha?’

Kendisine doğru koşan Paisley’yi ve onu takip eden diğer ikili görünce gözleri sonuna kadar açılmış, yüzünde geniş bir gülümseme oluşmuştu.

“Dön!” diye bağırdı Alastair, onun arkasında gelen kurtların Paisley ve diğerleri tarafından görünmesini umut ediyordu.

“Aaaa!”

“Aruuu!” “Hrrrr!” “Arrrr!”

Kurtların hırıltılarıyla karışık kükremesi ve bitkimsi varlığın Jonah aracığıyla çıkardığı kükreme birbirine karışarak ürkünç bir senfoninin yaratılışına olanak sağladı.

İşte bu sayede aradan kaçabilme fırsatını yakalamışlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr