Bölüm 72: Endişe Verici Haber

avatar
397 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 72: Endişe Verici Haber


Alastair belgelerin arasında yer alan akademi haritasına hızlıca bir göz atmaya çalıştı ancak harita düşündüğünden biraz daha karmaşık çıkmıştı ve üstünde bulunan yazılardan dolayı da oldukça sıkışık gözüküyordu.

Alastair kısa bir süre dona kalsa da haritayı baştan aşağıya inceledi ve ezberledi. Yazıları dikkatlice okuduğunda fark etti ki haritanın anlaşılması ve hatırlanması oldukça kolaydı.

Yemekhane, Görev Binası’nın hemen karşısında yer alıyordu. O gece pek dikkat etmese de binanın belirsiz görüntüsünü hatırlayabiliyordu.

Alastair hızlıca banyoya gitti tekrardan ve elini yüzünü bir kez daha yıkadı. Dağılmış olan saçlarına kısa bir bakış atıp onları elinden geldiğince düzeltmeye çalıştı. Aynadan kendine bakarken fark etti ki yüzü solmuş, hayaletten farksızmış gibi görünmesine sebep olmuştu. Bütün rengini kaybetmiş gibiydi.

Alastair derin bir nefes aldı ve yaşadığı acı dolu tecrübeyi aklına getirmemeye çalıştı. Moralini bozmak istemiyordu. Onun yerine kıyafetlerine odaklanmayı seçti. Üstündeki kıyafetlere kan sıçramadığını bilse de yine de her ihtimale karşı üstündeki kıyafeti değiştirmeye karar verdi.

Banyodan çıkıp dolabına ilerledi ve üstüne yeni bir kıyafet seti alıp giyindi. Üstündekileri de kirli sepetine attıktan sonra dolaba geri döndü ve akademinin adaylara vermiş olduğu cübbeyi eline aldı.

Cübbe, kendilerini arabayla karşılayan gencin üzerinde görmüş olduğu cübbelerin neredeyse aynısıydı ancak farklılığı kolayca göze çarpıyordu.

Prusya mavisi cübbe Alastair’in ayak bileklerinin iki parmak altına ulaşıyordu ancak neyse ki hareketlerini kısıtlamıyor, kendisine bir engel oluşturmuyordu. Cübbenin ön tarafında aynı şekilde akademinin simgesi olan asa ve ışıktan küre bulunuyordu.

Fakat farklılığı ise cübbenin kenarlarındaki işlemelerde yatıyordu. İşlemeler beyaz renkteydi ve sadeydi. Alastair’in yeni gelenler grubundan biri olduğunu göstermek için özellikle yapılmış gibi görünüyordu.

Alastair cübbenin görüntüsüne daha fazla kafa yormamayı tercih etti ve odasından çıktı. Odasından çıktığı anda karşılaştığı ilk kişi kahverengi saçlarını özenle tarayıp şekillendirmiş olan ve aynı cübbeyi taşıyan Arashi olmuştu.

Arashi’nin yüzünde kendinden emin, parlak bir gülümseme vardı. Ruh hâli aynı şekilde duruşuna da yansımıştı, sırt dikti ve göğsünü kabartmıştı.

“Günaydın,” diyerek ilk konuşmayı başlatan kişi Alastair’in olmayan beklentilerine şaşkınlık olarak Arashi olmuştu.

“Günaydın,” deyip karşılıkta bulundu Alastair ancak sesi pürüzlü çıkmış, birkaç kere şiddetle öksürmesine sebep olmuştu. Çemberi çizerken yaşadığı sıkıntıları anımsayınca kendini kötü hissetmiş, yüzü ekşimişti.

“Çemberi çizmeye çalışırken sıkıntı mı yaşadın?” diye pat diye sordu gümüşi mavi gözleriyle Alastair’in ekşi suratına bakarken. “Yaşadın. Haksız mıyım, haklı mıyım?”

“Gece iyi uyuyamadım,” diyerek yalandan bir cevap verdi Alastair. Arashi’nin duruşuna bakarken aldığı mağlubiyeti söylemek içinden gelmemişti.

Arashi’nin tek kaşı kalkmış, kafasını yana eğmişti. Gözleri kısıktı ve Alastair’i inceliyordu.

Ekşi suratı ifadesi daha da şiddetlenirken Alastair devam etti, “Odayı temizlerken kafam kadar iki sıçanla karşılaştım. Onları odadan atacağım diye müthiş sıkıntılar yaşadım.”

Alastair’in anlattıklarına gülümserken kafasını inançsızlıkla iki yana salladı ve merdivenlere kadar ağzını açmadan onunla yürüdü.

“Büyücü olmaya geldik ama kendi odamızı temizliyor ve kıyafetlerimizi kendimiz yıkıyoruz,” diye sitem etti alaycı bir tonda ve abartarak devam etti. “Soylular arasında bile önemli bir yer alacak olan biz geleceğin büyücülerinin düştüğü duruma bak! İçler acısı! Hizmetçi olmak isteseydim gider bir soylunun altında çalışırdım zaten. Bu kadar yol tepmekle uğraşmazdım.”

Alastair onun alaydan sitemine karşılık göz devirdi, “Alay eder tonda konuşmamış olsaydın kesinlikle seni merdivenlerden iterdim.”

“Niye? Haksız mıyım?”

Çember çizimini başaramadığı için üzerinde bir huysuzluk vardı. Derin bir nefes aldı ve kendine gelmeye çalıştı.

“Dediğin gibi olsun. Pek ya senin gecen nasıl geçti? Çember çizmeyi denedin mi?”

Arashi omuz silkti. “Seninkinden pek de farklı değildi. Odamı temizledim, eşyalarımı yerleştirdim ve uyudum,” diye cevapladı ancak sonrasında yüzü aydınlandı. “Ve evet, çember çizmeydi denedim. Hehehe… Şu an karşında Acemi 1. Seviye büyücü olarak duruyorum. Ayağını denk alırsan iyi edersin. Eğer beni kızdırırsan başına gelecek şeylerden sorumlu olmak istemem.”

Alastair’in kaşları şaşkınlıkla kalktı. Başını yavaşça sallamakla yetinmişti, bir yorumda bulunmamıştı.

‘Nasıl bir canavarsın sen?’

Fakat zihni bir karmaşanın içine düşmüştü. Arashi’nin kaydı yapılırken onun beş yıldızlık yatkınlığa sahip olduğunu herkes gibi o da duymuştu ancak bu kadar etkileyen bir faktör olacağını hiç düşünmemişti.

Alastair’in ağzından ne tür kelimeler çıkması gerekti beyni tarafından bile kararlaştırılamadı. Gerçekten kaybolmuştu.

Aralarında sadece bir yıldızlık bir fark bulunuyordu fakat Arashi şimdiden Acemi 1. Seviye bir büyücü olmuştu. Kendisi de denemesinin ardından kan kusmakla meşgul olmuştu.

‘Kesinlikle daha çok çalışmalıyım! Yoksa böyle bir canavarın karşısında… Hayır! Bunları düşünmemem lazım ancak gerçekten böyle canavarların karşısında ayakta durma şansını bile elde edemeyeceğim!’

Gözlerinde anlık bir korku parıldadı ancak hemen kontrol altına aldı. Arashi’nin kendisini fark etmesini istemiyordu. Kendisinin daha da ezik bir şekilde görünmesini kaldıramazdı.

İkili yollarının geri kalanı boyunca hiç konuşmamayı tercih etmiş ve sessiz, sakin bir şekilde yemekhaneye doğru ilerlemişlerdi.

---

Dikdörtgen şeklindeki dört katlı bina görkemli bir şekilde yükseliyordu. Gökyüzü mavisi rengindeki çatının uzun bölümlerinde üçer tane pencere bulunuyordu. Binanın duvarları tıpkı Görev Binası’nın duvarları gibi kayısı rengindeydi. Her katında pencere olan binanın içerisinde yaşananlar rahatça insanlar tarafından fark ediliyordu.

Binanın oldukça uzun dikdörtgen şeklinde iki girişi bulunuyordu. Bu sayede öğrencilerin içeri girerken veya çıkarken yaşayabilecekleri sıkıntıların önüne geçiyorlardı.

Binanın etrafında küçük, yeşillik bir alan bulunuyordu. Alan güzelce değerlendirilmiş ve narin, farklı çeşitlerde çiçeklerle donatılmıştı. Bir de kısa ve ağaca benzeyen ancak onlardan daha kısa olan bir ağaç da bulunuyordu.

Alastair gözlerini binadan çekti ve Arashi ile binaya girdi.

Birbirleriyle muhabbet etmekte olan gençler, bulaşıkhaneden gelen tabakların, çatalların ve kaşıkların birbirine karışma sesleri kaotik ve gayet canlı, hoş bir ortamın oluşmasını sağlıyordu.

Alastair içeri girdiğinde sağındaki duvara gözü takılmış, adımlarını oraya yönlendirmişti.

‘İlk iki kat ücretsiz yemek alanıdır. Saat sabah altından başlayıp öğlen on ikide yemek servisi son bulur. Üçüncü kat ücretlidir ancak her zaman yemek dağıtımı yapmaktadır ve büyü kristalleri aracılığıyla ödemeler yapılır. Dördüncü kat da akademi profesörlerine ait olan yemek alanıdır. Öğrencilerin özel bir işleri bulunmadığı sürece o kata çıkmaları tamamen yasaktır. Bu uyarının ihlâl edilmesi durumunda suçluya ciddi cezalar uygulanacaktır.’

Alastair duvara asılmış uyaran yazıyı okurken kaşları kalkmış, dudakları bükülmüştü.

‘Büyü kristali mi? O da ne?’ diye bir soru belirdi zihninde.

“Üçüncü katta yemek yemek…” diye başladı Arashi ancak devamını getiremedi.

İkili vakit kaybetmeden içeri girmiş ve hemen kendilerini karşılayan merdivenlere doğru yürümüşlerdi.

Yemekhanenin sunduğu yemekler gayet çeşitli olsa da belli bir sınırları vardı ve buna uyuyorlardı. Öğrencilerin damak zevklerinin farklılığına uymaya çalışılıyordu ancak fazla yapılmıyordu çünkü akademi çok fazla yemek yapılıp çöpe gitmesini istemiyordu.

Alastair düz bir çelik tepsiyi aldı ve sıraya girdi. Önündeki üç kişinin varlığı sayesinde neler alabileceğine bir bakış atmış ve kendisine hızlı bir seçim yapmıştı.

Patates kızartması, yanında iki sosisli, iki tahinli çörek ve kesilmiş salata ve domateslerin bulunduğu bir tabak aldı. İçecek olarak da bir bardak vişneli meyve suyu almıştı.

Tepsisindeki yemeklere bakarken ela gözleri açlıkla parıldıyordu. Arashi’ye kendisini takip etmesini söyleyerek ilk katın yemek alanına giriş yaptı ancak hiç düzgün yer yok gibi görünüyordu.

Arashi kendisini çağırıp ikinci kata yöneldiler ve direkt dört kişilik, pencere kenarındaki boş bir masaya oturdular.

Yemekhanede toplam altı dikdörtgen masa bulunuyordu ve gerisi tamamen dört kişilik masalardı. Kızıl renkteki bir ahşaptan yapılma olan masalar göz alıcıydı. Masalarla aynı materyalden yapılmış sandalyeler de gayet rahattı.

İkili anlaşmalı bir şekilde birbirleriyle konuşmak yerine almış oldukları yemekleriyle meşgul olmayı tercih etmişlerdi.

“Merhaba,” diyen ince, tanıdık bir ses ikilinin kulaklarında yankılandı. “Yanınız boş mu?”

Alastair Arashi’ye baktı ancak onun yemeğiyle meşgul olduğunu görünce derin bir nefes aldı ve meyve suyundan büyükçe bir yudum alırken yanının boş olduğunu işaret etti.

“İlk geceniz nasıl geçti?”

Paisley’nin sorusuna Arashi’ye verdiği aynı yanıtı vermişti ve ardından masa tamamen sessizliğe bürünmüştü. Herkes aldığı yemeğiyle ilgileniyor, birbirlerini göz ardı ediyordu.

“Bu arada,” diyerek iki çocuğun dikkatini çekmeye çalıştı Paisley ve başardı. Mavi gözleri parıldarken anlatmaya devam etti. “Bir hafta sonra Akıl Hocası Seçim Sınavları başlayacak.”

İkili duydukları yeni şeyle birlikte yemeklerini tamamen bırakmış, soru işaretleriyle dolu gözlerle Paisley’e bakmaya başlamışlardı. İkisinin de bu konu hakkındaki bilgisinin olmadığı belliydi.

Paisley ikilinin merakla kalkan kaşlarına karşılık kendinden emin, çekici bir gülümseme takınmış ve anlatmaya başlamıştı.

“Akıl hocaları öğrencilere kendi ilgilendikleri alan konusunda eğitim verebilen kişilere deniyor ve hepsi de 1. Seviye Büyücü! Bunun birini ne kadar geliştirebileceği konusunu açmama bile gerek yok sanırım.”

“1. Seviye Büyücü biri tarafından eğitilmek…”

Alastair bunları söylerken soğuk bir iç çekti. Hayali bile güzelken gerçekleşme olasılığı kendisini heyecanlandırmıştı.

Paisley devam etti. “Ancak sınav hiç de kolay değil! Özellikle de giriş için gereken koşullar aşırı sıkıntılı. Acemi 1. Seviye büyücü olman gerekiyor ve bunun için sadece bir haftamız var,” dedi ve yüzü düşmüştü sonra. Ses tonundaki kaygı kendisini hafiften göstermeye başlamıştı. “Duyduklarıma göre de ücretsiz derslerin bu konu hakkında pek de işe yaramadığını söylemem lazım. O derslerdeki öğretmenler hiçbir soruyu cevaplamıyorlarmış. Hiçbir yarar sağladıkları yokmuş! Dersleri bile düzgün anlattıkları yokmuş.”

Ardından ayağa kalktı ve yüzündeki kaygı dolu gülümsemesiyle ikiliye veda etti ama ayrılmadan önce son sözlerini de söyledi, “Oldukça sıkıntılı bir durum ve kendinizi iyice hazırlasanız iyi olur yoksa…”

Alastair öğrendiği bu bilgiyle zaten düşük moralini daha da düşürmüştü. Endişe vücudunun karıncalanmasına, kendisinin rahatsız olmasına sebep olmuştu. Aynı zamanda korkuyordu da.

'Ne olursa olsun Acemi 1. Seviye olmam şart!'






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44486 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr