Bölüm 70: İlerleyiş Tekniği

avatar
371 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 70: İlerleyiş Tekniği


Gecenin uğursuzluğunu taşıdığı vakitler kendisini bulmuş gibi hissediyordu akademiye adım attığından beri. Sanki her şey onun işini zorlaştırmak için özellikle önüne koyuluyor gibiydi.

Temizlik yapmak, dolapları düzenlemek ve önüne çıkan iki tane büyük sıçan ile savaş vermek…

Alastair kendisini bir hizmetçi gibi hissetmişti. Bu histen nefret etmiş, tiksinmişti ve böyle bir şey yaşamayacağı konusunda kendisine telkinler vermişti.

Alastair bunları yaparken oldukça fazla zaman kaybetmişti ve zaman oldukça değerli bir birimdi. Geri alınabilen bir şey olmadığından dolayı da değeri paha biçilemez bir hâl alınıyordu.

‘Zamanını maksimum verimlilikte kullanmak zorundasın,’ diye daima kendisine hatırlatırdı babası yaşadığı vakitlerde.

Bütün bunlara rağmen yine de günlük rutinine ayak uydurabilmiş ve kalkması gereken saate uyarak rutininin bozulmasını engellemişti ancak bunun uğruna hâlâ pek de iyi bir durumda değildi.

“Bir buçuk saat kadar uyuyabildim,” dedi hayal kırıklığıyla tavana bakarken. Hissettiği bitkinlikten dolayı yatağından kalkmak istemiyor ve bütün gününü tembellik ederek yatakta geçirmek istiyordu.

Dağılmış siyah saçlarını karıştırdıktan sonra derin bir nefes aldı. Yeni duş almıştı ama üstündeki yorgunluktan kurtulmak için kendisini şoklaması gerekiyordu. O yüzden dolaba ilerledi ve temiz bornozlarından birini alıp tekrar banyonun yolunu tuttu.

Bu halde gününe devam edemezdi. Kendisine gelmesi gerekiyordu. Kendisini bir çöp gibi hissediyordu.

Banyoya girdikten sonra birkaç saniye öylece küvete baktı. Gözleri tamamen boşluğa bakıyordu ve hayat ışığını kaybetmiş gibiydi. Amacı olmayan biri gibi görünüyordu.

Yüzyıllardır uyumamış biriymiş gibi esnedi ve ardından bornozu askılığa asıp küvete ilerledi. Musluklara kısa bir bakış attı ve suyu kendi isteğine en uygun şekilde ayarlamaya çalıştı.

İlk önce soğuk suyu açtı ve küvetin bir kısmını doldurdu, ardından da buhar çıkana dek sıcak suyla doldurmaya başladı. Elini suya daldırdı ve sıcaklık yüzünden anında çıkardı.

‘Hizmetçiler gerçekten iyi ayarlıyorlarmış,’ diye düşündü malikanedeki son duşunu hatırlarken.

Ardından kısa bir süre suyun sıcaklığını ayarlamaya çalıştı ve süreç içerisinde fark etmişti ki ılık su ayarlamak gerçekten de sıkıntılıydı.

“Güzel,” dedi tatmin olmuş şekilde suya elini daldırıp kontrol ederken.

Üstündeki kıyafetleri çıkarıp askılığa asacakken gözleri kirli sepetinin arkasındaki daha önce fark etmemiş olduğu şişelere takıldı. Kaşlarını çatmış bir şekilde ilgisini oraya yönlendirirken sepeti kendisine doğru çekti ve şişeleri daha rahat bir şekilde gördü.

Bunlar fark edememiş olduğu başka temizlik malzemeleriydi. Alastair şişelerden birini eline aldı ve üstüne yazılanı okudu.

“Çamaşırlar için kullanınız.”

Sesli bir şekilde okuduklarıyla birlikte çatılı kaşları daha da çatılmış, adeta bir vadiyi andırmaya başlamışlardı.

“Çamaşırlarımı kendim mi yıkayacağım?”

Dehşete düşmüş bir şekilde iç çekti, kafasını iki yana salladı. Cidden akademi hakkındaki düşünceleri konusunda oldukça kararsız kalmıştı.

Kendisi akademiye efsanevi, güçlü bir büyücü olmayı umarak gelmişti ama ilk saatlerinden beri sadece hizmetçilik yapıp duruyordu. Bu onu artık sinirlendirmeye başlamıştı.

---

Gümüş cep saatini elinde gezdirdi kısa bir süre, ardından da saatine bakıp hızlıca bir hesaplama yaptı. Dün vaktinin yeteceğini düşündüğü ama yetmemiş olduğu işlemi şimdi yapacaktı işte.

Akademinin verdiği çantanın içinde büyücü adayının akademi hakkında bilmesi gereken önemli bilgileri detaylı bir şekilde içeren birkaç belge bulunuyordu. Bu belgelerin içinde adayın akademiden alabileceği derslerin isimleri, derslerin nasıl işlendiği ve bu dersleri almak için yapması gereken işlemler bulunuyordu.

Bunlara ek olarak da akademinin içinde takip edilmesi elzem olan bir genel kurallar tablosu da bulunmaktaydı.

Ancak Alastair bu üsttekilerin üstünde pek durmamış, onları ikinci plana atarak bütün dikkatini başka bir eşyaya çevirmişti: bir küre.

Küre, Alastair’in yumruk büyüklüğünde olup saydam, rahatlıkla içini gösteren kristal kadar temiz bir küreydi. Kırmızı renkteki küre diğer eşyaları anında geride bırakıyor ve kendisinin önemini anında öne sürüyordu.

Alastair bir şey olmasını umarak küreyi eline aldı ve inceledi. Bir ara elini kürenin yüzeyinde gezdirmiş, onu ovalamıştı. Bir şey olmasını beklemişti ancak hiçbir şey olmamıştı.

Üstünkörü baktığı gölgeleri incelemeye başladı tekrardan. Hepsini güzelce ayırdıktan sonra gülümsedi ve kendisinin işine yarayacak olan kâğıdı aralarından çekip çıkardı.

“İşte bu!” deyip okumaya başladı. Ela gözleri memnuniyet ile daha da ışıltılı bir hâl alıyordu okudukça.

‘Her öğrenciye verilmesi kesin olan küçük el çantasının içindeki kırmızı küre, büyücülerin büyü aracılığıyla bilgi depolamasını sağlama konusunda kendilerine yardımcı olan bir alettir.’

‘Kürenin içine konulmuş olan bilgilerin erişimi oldukça basittir ancak büyücü adayı olan birinin kullanım konusunda dikkatli olması önerilmektedir. İçindeki bilgi, adayın beynine kürenin içinde kalan büyü enerjisi sayesinde direkt olarak aktarılmaktadır ve bu sayede kişi kolayca bilgiyi öğrenebilir.’

‘Fakat kürelerin de depolama konusunda sınırları vardır, ayrıca birkaç zararlı yan etkisi de bulunmaktadır. Bu zararlı etkilerin bilgiyi alan adayın dayanıklılığına bağlıdır. Şiddetli baş ağrısı, şiddetli kan kusma ve belirsiz bir süre baygın olma durumlarından herhangi biri aday tarafından tecrübe edilmesi beklenen en yaygın durumlardandır. Bazen kişinin daha farklı durumları da tecrübe etmesi de olasıdır ancak bunlar fazla rastlanılmamaktadır. Yine de dikkatli olunmalıdır.’

‘Yukarıda belirtilen kötü durumlar sadece büyücü olmayan kişiler tarafından tecrübe edilmektedir. Buna rağmen kullanımı konusunda kişinin her ihtimale karşı dikkatli olması önerilmektedir.’

Açıklamanın ilk kısmını okurken merakı patlamak üzere olan bir volkan misaliydi, her an patlayabilecek duruma gelmişti ve bu duruma üçüncü satıra kadar devam etmişti. Üçüncü satıra geldiğinde volkan bir anda sönmüş, kendisinin titremesine sebep olan bir soğukluk dolmuştu içi.

‘Hiç de iç açıcı gözükmüyor,’ diye düşündü garip ifadesiyle küreye yandan bir bakış atarken.

“Hoot!” diyerek şaşkınlıkla küreye dikti renkli gözlerini baykuş. Anında yatağa uçmuş, küreyi daha yakından incelemeye başlamıştı.

Alastair baykuşun gözlerinde açgözlülüğü gördüğüne yemin edebilirdi. Bu kendisini tedirgin etmişti ama aynı zamanda baykuşun böyle bir şeye girişmeyeceğini düşünüyordu.

Yine bu düşünceye güvenmek yerine kıvrak bir hareketle küreyi eline almış, baykuşa kısık gözlerle bir bakış atmıştı kısa bir süre. Ardından elindeki belgeyi okumaya devam etmişti.

Baykuş sıkılmış bir ifadeyle baktı ve gururuyla elbezinden bozma masadaki yerine geri dönmüştü.

‘Büyücülük yolunda yürümeye adım atmış biri büyü enerjisini yönlendirerek kürenin içindeki bilgiyi rahatça kontrol edebilir ve isterlerse bilgiyi direkt zihnine yönlendirerek bilgiyi öğrenme işini kolayca halledebilir.’

Küreyi eğer normal bir insan kullanmak istiyorsa küreyi elinde tutmaya devam ederken kanından birazını küreye damlatmalı ve beklemelilerdir. Ne kadar bekleyecekleri tamamen rastgeledir ancak bir saatin üzerine çıkmamaktadır.

‘Bekleme sürecinin sonunda kürenin içindeki bilgi kullanıcının beynine direkt olarak gönderilir ve bu daha önce bahsedilmiş olan zararlı yan etkilere sebep olur. Korkulmaması gerekir çünkü bunlar kalıcı olmamakla birlikte kişinin hayatını tehdit edebilecek kadar tehlikeli değildir. Yine de daha önceden belirtilmiş olduğu gibi kişi kendisine dikkat etmelidir.’

Yeni öğrenilen bilgilere erişmek normal düşünme işlemine benzer. Kişi yeni aldığı bilgiyi düşünür ve bilgi kendisini gösterir.

‘Bu kadar kolay mı?’ diye düşündü Alastair. Kaşları çatılmış, dudakları büzülmüştü düşünürken. ‘Yani… Yan etkilerini düşününce…’

Alastair derince bir of çekti ve sıkıntıdan elindeki küreyi evirip çevirmeye, onunla oynamaya başladı. Aklından baykuşa doğru fırlatıp yakalamaca oynama düşüncesi bile geçmişti.

Ayağa kalktı ve dolabına doğru ilerledi, “Şimdiden başlasam iyi olur. Başkalarının arkasında kalmak gibi bir niyetim yok.”

Kan için parmağını ısırmak gibi bir eylem gerçekleştirme niyetinde değildi. Bu oldukça acı vericiydi ve uğraştırıcıydı. Aynı zamanda öyle bir eylem kendisini garip hissetmesine sebep olurdu.

Onun yerine yayının ve oklarının bulunduğu çantasından keskin bir ok alıp parmağını hafifçe batırması yeterli olacaktı. Küçük bir kesik yeter de artardı bile. Rahatlıkla bir ağaca saplanacak keskinlikte olan oklarla bunu yapması oldukça kolay olacağından dolayı acı anlık olacaktı.

Dolabını açtı ve yayın çantasını çıkartıp içinden oklardan birini aldı. Bir süre çıkardığı oka baktı, derin bir nefes aldı ve sağ işaret parmağını okun başlığına sürttü hızlı bir şekilde.

Alastair akan kana baktı kısa bir süre. Ardından eşyaları geri yerine koydu.

“Hoot?” diye garip bir ses çıkardı baykuş ve ardından Alastair’in kafasına kondu. Başını hafifçe yana yatırdı ve Alastair’in kanamaya başlayan parmağına baktı.

Baykuşun neden böyle bir şey yaptığını anlamamış da olsa yorum yapabilecek durumda değildi. Umursamamaya karar vermiş, onun yerine yatağına geri dönmüştü.

Yatağın üstüne bıraktığı küreyi sol elinde tutmaya başladı. Küreye son bir bakış attıktan sonra gözlerini kafasının üzerindeki meraklı bakışlara sahip baykuşa çevirmeye çalıştı ancak başaramadı.

Alastair derin bir nefes aldı ve belgedeki yazıları hatırlayarak kanayan işaret parmağını küreye değdirip beklemeye başladı.

İlk birkaç dakika sakince geçmiş, hiçbir şey olmamıştı. Bu onu hayal kırıklığına uğratmıştı ama yazıları hatırladı. En geç bir saat sonra bilgiler yüklenmiş olacaktı.

“Oh! Cid-ciden!” diye acıyla inlerken konuşmaya çalıştı. Sözcükler ağzından zorla çıkmış ve bir daha konuşamamıştı. Dişlerini sıkıp acıya direnmeye çalışıyordu.

Ephios’un kendisine çektirdiği acıyı düşününce bu acının çocuk oyuncağı olduğunu söyleyebilirdi ve kolayca bu acıyla başa çıkabilmesi gerektiğini düşünebilirdi ancak bu tamamen yanlış olurdu.

Alastair bu tür acılara her an maruz kalan biri değildi, kendisi buna karşı bir direnç geliştirememişti doğal olarak. Babası ile olan antrenmanlarında belli bir dereceye kadar geliştirmiş olduğu acı direnci son zamanlarda yaşadığı durumların karşısında pek de işe yaramıyordu.

Alastair bu acıya dayanabilirdi ama bu histen nefret ediyordu. İğrençti ve kendisinin zayıf olduğunu hissetmesine sebep oluyordu. Alastair bu hissin kendi vücudunda peyda olmasından hiç haz almıyordu.

Ağrı şiddetle katbekat artmaya devam etti, Alastair elindeki küreyi düşürmüştü. Baykuş da onun başından inmişti ve yatağın üzerinde kendisinin fetüs pozisyonundaki acı durumunu izliyordu endişeli gözlerle.

“Huh…”

Acı geldiği gibi aniden gitmiş, kendisinin rahatlıkla nefes almasını sağlamıştı. Kısa sürmüştü ama acı dolu saatlerden farksızmış gibi hissediyordu. Acı kesinlikle kişinin algılarını çarpıklaştırabiliyordu.

“Başım…çatlayacak gibiydi,” diyebildi nihayetinde. Algılarının düzelmesi ve bulunduğu yer ile durumun fark edebilmesi için beklemişti konuşmak için.

“Hoot!” diyerek Baykuş onun yanına gelmiş ve kanatlarıyla başını okşamıştı. Sahiden de endişelenmişti onun için.

Alastair gülümseyerek ona karşılık vermiş ve başını okşamıştı. Ardından da elinin tersiyle alnında biriken terleri silmiş, dağılmış olan zihnindeki dağılmış olan düşüncelerini düzenlemeye çalışmıştı.

Belgedeki yönlendirilmeye uyarak kürenin içerdiği belgeyi düşünmeye başladı ve kısa bir sürenin ardından ‘İlerleyiş Tekniği’ adında bir dizi bilginin zihninde yer aldığını fark etti.

Alastair genişçe gülümsedi.

İlerleyiş Tekniği büyücü dünyasına atılan ilk adımdı. İki farklı büyük seviyeye sahip olan bu adımın iki seviyesi kendi içinde üç farklı seviyeye ayrılıyordu. Bunlar büyücü adayının vücudunu gerçek büyücülük yolunda yürüyebilecek derece güçlü olmasını sağlamak için gereken adımlardı.

İlk büyük seviye Acemi olarak adlandırılıyordu.

Acemi 1. Seviye bir büyücü olabilmek için yapılması gereken iki büyük görev bulunuyordu: ilki çekirdek, ikincisi de büyü hafızasını oluşturmak.

Çekirdeğin görevi kişinin çevresinden çektiği büyü enerjisini depolamak ve büyücünün kullanımına sunmak idi. Çekirdeğin oluşumunun hemen ardından da kişi kendisi büyü hafıza alanı oluşturmalıydı ve bu alan kişinin büyülerini depoladığı alan verilen yerdi.

Bu iki önemli oluşumun hakkındaki talimatlar oldukça basit görünüyor, çocuk oyuncağıymış gibi geliyordu.

Çekirdeği oluşturmak için İlerleyiş Tekniği’nde yer alan gerekli büyü çemberini oluşturmalı ve bir sıkıntı olmadan sürdürülebilir durumda olduğundan emin olmalıydı. Sürdürebilme işlemi sırasında çember adayın vücuduna entegre olana kadar kişi duruşunu ve durumunu korumalı, bu durumda hiçbir hataya yer vermemeliydi.

Eğer entegre süreci içerisinde kişi başarısız olursa her şeye en başından başlaması gerekecekti ancak bunun için vücuduna bindirdiği yükün etkilerini atması gerekiyordu. Art arda deneme yapılma sürecinde vücut aşırı yıpranır ve sonucunda kişinin ölümüyle sonuçlanabilirdi.

Büyü hafızasını oluşturmak içinse kişi çekirdeğinde depolamaya başladığı büyüyü beynine yönlendirmesi gerekiyordu. En sonunda da yatkınlığı olan kişilerin beyninde yer alan gizli alan açığa çıkartılmış olacaktı.

Süreçler çocuk oyuncağıymış gibi anlatılmış da olsa Alastair durumun tam aksi olduğunu anlayabiliyordu.

Bu onun korkmasına sebep olacak bir şey değildi. Aksine daha da heyecanlanmış, hırsı daha da artmıştı.

‘Büyücülük!’

Alastair’in ela gözleri şevkle parıldamaya başlarken yüzünde korkutucu bir gülümseme oluşmuştu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44464 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr