Bölüm 67: Akademi Topraklarındaki İlk Adımlar

avatar
425 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 67: Akademi Topraklarındaki İlk Adımlar


Evet arkadaşlar bu bölümle birlikte ilk arc'ımız olan 'Yolculuk' bitmiş bulunmaktadır. 1. Sezon'un üçte biri bitti sayılır.

Bundan sonraki gelecek ikinci arc'ımız 'Daimhayat'da Yaşantı' olacaktır. Umarım bu arc sizi biraz da olsa eğlendirebilir.

------------------------------------------

Kendileriyle birlikte olan büyücülerin sayısına rağmen büyücü adayları yolculuk boyunca hiç rahatlamamıştı. Aksine diken üstüne durmuş, arabalarından dışarıyı incelemişlerdi. Hepsi ne zaman bir başka tehlikenin kendilerini bulacağını düşünüyordu.

İki günlük yolculukları sırasında edinmiş oldukları dehşet verici deneyim büyücü dünyasında yaşayacakları birçoğunun başlangıcı hakkında fikir sahibi olmalarını sağlamış, kalplerini ve zihinlerini meşgul eden endişeyi daha da güçlendirmişti.

Heyecanlananlar da bulunuyordu elbette. Büyücü dünyasına dalıp tehlikelere göğüs germek için can atanların hepsinin aklında para, ün ve güç kelimeleri yer alıyordu.

Yolculuk sırasında konvoy genelde canavarların saldırısın uğramıştı ancak dört genç büyücünün olaya hızlıca el atmaları sayesinde gayet kolay bir şekilde her şey hallolmuştu.

‘Büyücü dünyası tehlikeli ama heyecan verici.’

Gördüğü canavarların görüntüsü kendisini mest etmişti. Normal bir kurt, ayı veya yaban domuzu görmüştü ama buradaki canavarlar kesinlikle hayvan olarak adlandıramayacağı bir şeydi.

Büyücülerin onlara hayvan demiş olmasından dolayı onların bakış açılarını merak etmeden edememişti.

Büyücülerin bunlarla uğraşırken kılıç veya yay kullanımını izlemişti. Pencereden dolayı ne kadar kısıtlı bir görüntüye sahip de olsa fark etmişti ki getirdiği kılıç ve yayın kendisinin işine yaramayabilirdi.

Görüntü bakımından hem göz alıcıydılar hem de mide bulandırıcı. Birinin ağzından akan salyaların çimenleri erittiğini ve birinin de her adımıyla minik depremlere sebep olduğunu görmüştü. Birkaç tane daha garip özelliklere sahip olan canlı görmüştü ama onların neler yapabildiğini bilmiyordu.

Genç büyücüler deneyimliydiler ve yüzlerinde bir ifade olmadan koordine bir şekilde canavarlardan kurtulmuşlar, hatta bazı parçalarını toplayıp birkaç keseye ve çantaya koymuşlardı.

Tabii ki genç büyücülerin deneyimlerine rağmen zorlandıkları alan da olmuştu.

O zamanlarda da bıkkın görüntüsüyle yaşlı adam onlara yardım etmişti. Yardım ederken bıkkınlıkla onları azarlıyor, nasıl yapılması gerektiğine dair bağırarak anlatıyordu. Onların performansından hiç memnun olmadığına dair raporlar yazacağına dair birkaç şey daha demişti.

Alastair bunları dinlerken adamın sorunun ne olduğunu anlayamamıştı. Adamın bu işten nefret ettiğine dair olan yakınmaları siniri bozmuş ve yol boyunca onun cırtlak sesini dinlemek zorunda kaldığı için kulaklarından özür dilemişti.

Büyücü adaylarının ortak bir noktası bulunuyordu elbette: büyücülere duydukları hayranlık.

Kendilerine eşlik eden büyücü grubunun yolculuk boyunca başlarına gelen badirelerle mücadele ediş şekilleri hepsinin kendilerine hayran kalmalarını sağlamıştı.

Çünkü ilk defa kendi gözleriyle birinin büyü kullanışını görmüşlerdi.

Kitaplarda anlatıldığı kadar veya başkalarının ağzından duyulan sözlerdeki kadar ihtişamlı görünmemişlerdi ama bu fark etmemişti onlar için. Büyü yapılışını görmüş olmaları, onların hayal gücünün vahşileşip kemendinden kurtulan bir atın dört nala koşması için yeterli olmuştu.

Alastair de yolculuk boyunca heyecandan yerine duramayanlardandı. Hayal gücünün zincirlerini kırmış, kendisinin gelecekte neler yapabileceği konusunda düşünüp durmuştu.

Alastair’in büyücülüğe olan tutku ateşi daha da büyümüş, onun bu yolda olan yürüme azmini attırmıştı. İçindeki istek daha da büyümüş, gözlerinde açgözlü bir parıltı yerini almıştı.

Adayların hiçbiri büyülerin nasıl kullanıldığına dair pek bir fikri yoktu ve anlayamamışlardı. Fakat bu onların hevesini köreltmemişti.

Bir anda ortaya çıkan güneşi andıran ateş topları, saf ışıktan yapılmış göz alıcı oklar ve topraktan yükselen mızrak gibi keskin dikenler…

Büyücülerin ağzından çıkan garip kelimeler belirsizdi ama birkaç bir şey yakalayabilmişti Alastair. Ne olduklarını anlamasa bile büyüleri kullanırken bunların ana etken olduğunu varsaymıştı.

Şahit olduğu bu olaylar, kendisinin gelecekte gerçekleştireceği eylemler ve atacağı adımlar hakkında düşünmesini sağladı.

Kendisinin güçlü, tanınan ve ismiyle herkesi korkutabilen bir büyücü olduğunu düşünmedi. Kendisini güçlü, saygı duyulan biri olduğunu hayal etti. Kendisinden korkulmak yerine rahatça konuşabildiği başka büyücüler ve insanlar olduğunu düşündü.

Ancak hepsi aklına gelen bir düşünceyle birlikte yok oluyor ve kendisinin ilk düşündüğü tarzda bir büyücü olmaya itiyordu.

‘İntikam…’

Kendini düşüncelerine bıraktığı her anda kendisini alacağı intikamın cezbedici kollarında buluyordu.

O gece hissettiği acının tecrübesi kemiklerine kadar işlemiş, damarlarında akan her bir damla kana kazınmıştı. Aynı acıyı Ephios’a yaşatmadığı sürece bu acı kendisini terk etmeyecek, daimî bir hatırlatıcı olarak kalacaktı.

İntikam onun için aldığı nefesten farksız bir hâl almaya başlamıştı yolculuk sırasında.

‘Keşke yanıma kart destesi alsaydım,’ diye düşünmüştü.

Yolculuk sırasında yaşanan canavar saldırıları ne kadar heyecanları doruklarda hissetmesi için yeterli olmuş olsa da bu saldırılar her daim gerçekleşen olaylar değildi.

İki veya üç kere olmuştu. Uyuduğu sıralarda hiç yaşanıp yaşanmadığını bilmiyordu.

Güvende olmaları için arabadan çıkmalarının yasak oluşu yüzünden zindana kapatılmış bir mahkûm gibi hissetmişti.

Yemekler kapının bölmesinden atılıyor ve aynı şekilde geri alınıyordu. Adayların aç veya susuz kalmadığından emin olunuyordu.

Bundan dolayı Alastair geleceğini düşünmekten başka bir şeye sahip değildi, bir de uyumak vardı tabii ki.

---

Bunların dışında yolculuk sırasında hiçbir şey yaşanmamış, gayet sakin geçmişti ve sağ salim bir şekilde herhangi bir aksama yaşanmadan akademiye varabilmişlerdi.

Konvoy akademiye ulaştığında güneş çoktan batmış, gece saatlerinin müjdecisi olan koyu gökyüzü ve parlak yıldızlar günün yeni hükümdarı olmuştu.

Gece olmasıyla yanan ve gözlere şenlik sunan aydınlatmaların sayesinde akademinin görkemi kendisini belli ediyor ve çevredeki insanların gözlerinin anında kendisine dönmesini sağlıyordu.

Büyüleyici, güçlü ve kudretli bir yapıydı.

Alastair malikane ile akademinin devasa yapısını karşılaştırdığından kendini sırıtmaktan alıkoyamadı.

Malikane, akademinin yanında zararsız ve aciz bir karıncadan farksız gibi kalıyordu. Akademi belki de Küçüktoz veya Sarıparıltı’dan bile daha büyük gibiydi. Başlı başına bir yerleşim alanıydı.

“Dışarıyı daha rahat bir şekilde inceleyebilirsiniz. Akademi topraklarındayız. Güvenliğiniz konusunda endişe etmeyin.”

Genç büyücülerden birinin söyledikleriyle birlikte anında bütün adaylar arabadan camlarını çıkartmıştı. Hepsinin gözlerinde çeşitli duygularken geçerken hepsi akademinin yapısını daha iyi bir şekilde görebilme şansı yakalamıştı.

Alastair camdan görebildiği kadarıyla yaptığı karşılaştırmanın saçma olduğunu düşündü çünkü şu an akademi daha büyük gözüküyordu gözünde.

Alastair zorlukla yutkundu ve heyecandan kurumuş dudaklarını ıslattı. Derin nefesler çekiyor, artık yaşamına devam edeceği bu yerin kendisine sunacaklarını hayal ediyordu.

Gülümsüyordu.

Konvoy arabası çakıl taşlarıyla döşeli patikada ilerlemeye devam ettikçe öğrencilerin kalplerindeki duygular daha da şiddetleniyor ve güçleniyordu.

Hepsinin gözünde hırs vardı artık. Korku veya endişe yoktu. Hepsi heyecanlıydı ve mutluydu.

Akademinin girişinde iki devasa kurt görünümüne benzeyen ama birkaç yaratığın birleşimiymiş gibi duran bir canavar bulunuyordu.

Dışardan bakıldığında bir kurdun dış yapısına sahiplerdi. Garip olan tarafı ise kendisinin bir aslanın yelesine sahip olmalarıydı. Güçlü, asil ve karşı konulamaz duruşuyla birlikte gri yeleleri kendisini belli ediyordu.

Sırtlarında, karınlarında ve diğer uzuvlarında bulunan açık gri renkteki kürkün hemen altındaki timsahınkini andıran pullar belli oluyordu. Pullar ay ışığını yansıtıyor, kendilerinin anında fark edilmesini sağlıyordu.

Canavarların ağızlarına sığmayan iki dişi bulunuyordu. Kılıç gibi uzun ve keskin olan dişler, bir yılanın zehir akıtan dişlerine benziyordu. Her an birinin boğazını yakalayıp zehirleyip parçalayacakmış gibi duruyorlardı.

Yeşil gözlerinde acımasız parıltılar dolaşan kurtlar yaklaşan arabaya bakarken daha da vahşileşmişti. Her an atlayıp arabayı parçalayacak ve bir kan banyosunun yaşanmasına sebep olacak gibi duruyordu.

Araba önlerine kadar geldi ve durdu. Kurtlar bir şey yapmamış olsalar da düşük bir tonda hırlıyorlar, her an oluşabilecek bir tehlikeye karşı atılmaya hazır bekliyorlardı.

Büyücü adayları da korkuyla arabanın içine girmiş, pencerelerini kapatıp beklemeye başlamıştılar. Kurtların birine yem olmak gibi bir istekleri yoktu.

Orta yaşlı adam geçimsiz ifadesiyle önlerine kadar ilerledi. Cübbesinin içindeki görünmeyen ellerini çıkardı ve ardından iki metre boyutundaki kurtlara el sallayarak dikkatleri arabada olan kurtların dikkatini kendisine çekmişti.

“Bu kurtlardan nefret ediyorum,” dedi kısık bir sesle ve iç çekti.

Akademinin işareti olan rozeti onlara göstererek öne bir adım daha attı ve bekledi. Kurtlar rozeti kokladı ve yaladı. Adamın da elini yalamış oldular, adam lanetler yağdırdı ama sesli olarak bir şey demedi.

Kurtlar ardından hırlayarak birbirlerine baktı ve sessiz bir şekilde kapıdaki görev yerlerine geri döndü.

Adam cebinden çıkardığı mendiliyle sinirli bir şekilde elini ve rozetini temizlemeye devam ederken kinlenmiş bir şekilde kurtlara bakıyor, onların bir anda yok olmalarını istiyordu.

Bu kurtlardan hayatının sonuna kadar nefret etmeye devam edecekti!

Merakına yenik düşen Alastair penceresini açtı ve kafasını çıkartı.

Kurtların görüntüsüne bakarken korkuyordu ama garip bir heyecan bütün bedenini sarıp sarmalamış, kendisine cesaret vermişti. Nedenini bilmediği bir şekilde o kurtlara karşı garip bir bağ hissetmeye başlamıştı.

Onları merak ediyor, ne olduklarını ve neler yapabildiklerini öğrenmek istiyordu. Böylesi korkutucu bir canavarın nasıl eğitilmiş olup da böylesine itaatkâr bir hâl aldığını öğrenmek istiyordu.

Alastair’in içinde büyücü dünyasındaki canavarları öğrenmek ve onlarla yakından ilgilenmek gibi bir his tutuştu içinde. Nasıl bilmiyordu ama bunu yapmak istiyordu.

Alastair gözlerini onlardan ayırmadı ve derince onlara bakmaya devam etti. Bir süre sonra kurtlardan biri yeşil gözlerini kendisine dikmişti, sağ ön ayağını kaldıran kurdumsu canavar ona selam vermişti. Bu hareketi iki kez tekrar etmişti.

‘Akıllı bir varlık!’

Alastair’in kaşları ilgi ve heyecanla kalktı. İstemsizce elini kaldırmış, aynı şekilde kurda selam vermişti.

‘Bu inanılmaz bir şey!’

Penceresinden sarkmayı bıraktıktan sonra içinde bitmek bilmeyen heyecan patlaması kendisini neşelenmesine ve mutlulukla doldurmuştu.

Alastair derin nefesler alarak her an yerinden çıkacakmış gibi atan kalbinin ritmini düzeltmeye çalıştı. Şu an sakin olmalıydı ve önündeki olaylara odaklanmalıydı. Onları sonrasında araştırabilecek zamanının olacağını biliyordu.

Alastair içeri girmiş de olsa gözlerini dışardan alamamış, incelemesine devam etmişti. Diğer adayların arabadan çıktığını gördüğünde o da onları takip etti.

“Yeni büyücü adayları olarak hepinizin birazdan kayıt işlemleri yapılacak ve ardından da akademideki büyücülük hayatınız resmi olarak başlayacaktır,” dedi genç kadın ve yürümeye başlamadan hemen önce ekledi. “Şimdi beni takip edin. Kayıt işlemlerinizi halledelim. Eşyalarınızı arabada bırakabilirsiniz. Kayıt sonrasında gelip alabilirsiniz.””

Akademinin girişinin sağ tarafında kalan uzun binaya doğru ilerlediler.

Binanın duvarındaki detaylar akşam olduğundan pek de iyi bir şekilde görülemiyordu ama aydınlatmalar aracılığıyla kayısı rengindeki duvarın rengini görebilmişlerdi.

Binanın girişi oldukça büyüktü ve bu, Alastair’in neden böylesine büyük bir girişe sahip olmaları gerektiği konusunda düşünmesine sebep olmuştu. Beş metre genişliğinde ve dört metre yüksekliğinde bir girişti.

Binanın göze çarpan tek özelliği absürt büyüklükteki girişiydi.

“Burası aslında ileride görevler için kullanılan bir yer olarak işlev görmektedir ancak kayıt zamanları geldiğinde yeni gelen büyücü adaylarımızın kayıtlarının da yapıldığı bir yer olarak da kullanılır,” diyerek açıklamada bulunmaya devam etti genç kadın arkasındaki öğrencilerin etraflarına bakan meraklı bakışlarını gidermek amacıyla.

Birkaç büyücünün panoların önünde duran ve üstlerinde deri zırhlar ve ellerinde silahlar ile birbirleriyle konuşan öğrencilere bakmaktan kendilerini alamamışlardı.

Alastair çevresini iyice inceliyor ve aklında yer etmesini sağlıyordu.

Eğer ilerde burayı kullanması gerekecekse en azından dışarıdan da olsa nasıl işlediğine dair bir fikre sahip olması işine yarayacaktı.

‘Gece olduğundan pek de kimse bulunmuyor gibi,’ diye düşündü binadaki kişi sayısının azlığına bakarken.

"Kayıtlar yapılacağı için bu akşamlığına boş olmasına özen gösterdik."

Kadının açıklamasıyla birlikte Alastair’in zihnindeki düşüncenin nedeni öğrenmiş oldu.

“Şimdi lütfen hepiniz tek sıra haline geçin. Adınız çağrıldıkça adım atıp gördüğünüz masaya doğru ilerleyin,” deyip açıklamasını yaptı genç kadın ve elli yaşlarında, saçları ağrımış kadının bulunduğu masayı işaret etti.

“Arashi Windfell,” diyerek başlangıcı yaptı yaşlı kadın.

Arashi sarsılmaz duruşuyla adım attı ve kadının önünde durdu.

“Beş yıldızlık büyü yatkınlığına sahipsin ve ana elementin yıldırım,” dedi kadın herkesin duyabileceği bir şekilde kendisine verilmiş belgeyi incelerken. Ardından küçük bir el çantasıyla torba uzattı. “Bunları al ve ardından çantanın üzerindeki numaraya göre yurduna ilerle. Yurdun yeri çantanın içindeki akademi haritasında.”

Kadın bunları sesli bir şekilde söylemiş ve kendisine sonradan gelebilecek soruları yanıtlamıştı.

“Alastair Abner,” dedi kadın ikinci isim olarak.

Kendi isminin hızlıca söylenmesiyle sevinen Alastair mesafeli, düz ifadesiyle öne çıktı ve kadının önünde durdu.

“Bir ikici olarak doğacak kadar şanslıymışsın ama ışık ve karanlık ana elementine yatkınlığın olacak kadar da şanssızmışsın. Ve bir de dört yıldızlık büyü yatkınlık var. Sen kesinlikle şanssızsın evladım. Güzelim potansiyel çöp olmuş.”

Kadının dedikleriyle birlikte adaylar ve o sırada orada bulunan diğer büyücüler kendi aralarında fısıltılar halinde konuşmaya başlamış, Alastair’in ikici olması durumuyla ilgili ilk dedikoduları oluşturmaya başlamışlardı.

Hepsi onun bahtsızlığıyla ilgili konuşuyordu. Soylular ise onun halktan biri olarak hak ettiği düşüncesi içindelerdi.

Alastair’in siniri bozulmuştu ama belli etmemişti. Şanssız olarak nitelendiriliyor oluşu kendisinin damarına basmak ile aynı şeydi.

Şanssız olabilirdi ama bunu kendi için iyi bir kullanıma çevirmek de onun elindeydi ve bunu başaracaktı da. Kendisine inanıyordu.

"Umarım ilerleyebilecek kadar şanslı olursun," dedi kadın acıyarak ve ardından sıradaki ismi söyledi.

Alastair kendisine verilenler ile buraya geldiği arabaya doğru ilerledi. Bavuluyla kılıcını alıp yolunu yurtların olduğu kısma doğru çevirdi. Haritasına bakmasına gerek yoktu kendisiyle aynı yöne doğru giden birini takip etse yetiyordu ve Arashi kendisinin önündeydi.

'Büyüleyici...' diye düşündü etrafını incelerken.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr