Bölüm 56: Bir Minik Fiyat Kapışması

avatar
387 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 56: Bir Minik Fiyat Kapışması


Bakış açısına göre Baldre’nin kılıçlar için sunmuş olduğu fiyat oldukça farklı şekillerde algılanabilirdi.

Eğer sıradan halktan birine sunulmuş olsaydı ikinci bir düşünceye dahi başvurmadan anında kabul edilir ve ticaret sonlanmış olurdu. İki tarafın da bir sıkıntı çıkmadan konuyu anında kapatması söz konusu olurdu.

Bir tüccara gelince onlar ilk başta elindekinin değerini gerekli kişilere sordurur ve onların düşüncelerinden yola çıkarak ortalama bir fiyat belirlerdi kar için. Sonrası ise gayet basitti. Satabileceğini düşündüğü başka bir yere gider ve olabildiğince kâr edeceği bir fiyata satmaya çalışırdı. Edeceği kâr ne kadar değişkenlik de gösterse kendisi her türlü kârını elde ederdi.

Soylulara gelindiğinde, onlar için birçok şey değişkenlik gösterirdi. Eğer ellerindeki eşyanın satımından elde edeceği fiyat fazlaysa onunla oldukça ilgilenirlerdi ama eğer değilse muhtemel umursamazlar, kurtuldukları için sevinebilirdi belki.

Alastair de soyluların ilk grubunda yer aldığı söylenebilirdi. Kendisi elinin altındaki bu iki yadigarın edebileceği fiyatın farkındaydı ve olabildiğince yükseltmekten kendini geri tutmayacaktı.

150 altın shinin bir köleiçin hayatında belki bir kez veya hiç göremeyeceği bir sayıdan ibaret olabilirdi ve halktan birinin ise hayatında görme imkânı da olsa, muhtemelen borçlarını ödemek için biriktirdiği parası olacaktı.

Baldre de bir tüccar gibi davranarak olabildiğince kâr etmeyi hedefleyen biriydi ve fiyatın sunmuştu ama kendisinin asıl sunması gerektiği sayının da farkındaydı. Bunu belli etmemeye çalışmıştı ve başarılı da olmuştu.

Baldre’ye göre o iki kılıcın toplam değeri toplam 600-700 altın shinin civarındaydı.

İki kılıcın özel olduğu gayet de belli olan tasarımlarından yola çıkarak bu iki kılıcın üst tabakadan insanlarla bir bağlantısı olduğunu anlayabiliyordu çünkü soyluların kılıçları dışında hiçbir kılıcı bu kadar farklı bir tasarım yapılmazdı. Elbette, parası olan başka insanlar da yaptırabilirdi ama bu pek de tercih edilen bir şey değildi.

Peki ya önündeki çocuk bu kılıçları nereden bulmuştu? Nasıl oldu da kendisi bu kılıçların sahibi olmuştu?

Yine de şu anlık bunları düşünmek istemdi. Sonuçta bunları kendisi satacağı zaman bir şeyler uydurabilirdi. Eğer bir soyluya ait bile olsa artık satılmıştı ve geri alınması için ekstra para verilmiş olacaktı kendisine.

Her türlü kâr etmiş olacaktı!

Yüksek değeri olan iki kılıç için bu kadar düşük vermesinin sebebi ise kılıçların kullanılmış olmasıydı. Normalde bu tür kılıçlar hiç kullanılmaz ve süs olarak taşınmaktan ileri gidemezdi ama bu kullanılmış, değerinin azalmasına sebep olmuştu.

Ve kâr etmenin neresi yanlıştı ki? Kendisinin de evine ekmek götürmesi gerekiyordu! Kendisinin de yaşaması gereken bir hayatı vardı!

Kimse bundan dolayı kendisine bir şey diyemezdi!

Alastair’in yüz ifadesi değişmişti, sanki kış mevsimi soğukluğuyla birlikte gelmiş gibiydi. Kaşları ve dudakları kusursuz bir şekilde çizilmiş düz bir çizgi hâline almıştı. Ela gözlerinin içinde soğuk kar fırtınalarında sahneler oynuyordu adeta ve kararlılık, karşısındaki adamı parça parça edecekmiş gibi parlıyordu. Gözleri, karşısındakine niyetini belli eden ve biraz olacakların haberini veren bir çift elçi gibiydi.

Alastair derin bir nefes aldı. Karşısındaki adamın net ses tonuyla söylediklerini tamamen göz ardı edecekti elbette! Önündeki demirciye meydan okuyacak ve savaşacaktı! Doğru bir fiyat elde edene kadar da devam edecekti!

“O kılıçlar, bir soylunun isteğine özel olarak dövülmüş kılıçlardır. Nasıl olur da 150 altın shinin gibi bir fiyat biçebilirsiniz?” diyerek ilk sözlerini söylemiş oldu. Hafifçe ses tonunu da yükseltmişti.

“Hah, küçük velet, sen ne bilirsin ki de burada bana karşı gelmeye çalışıyorsun?” dedi ve sert adımlarıyla çocuğun önüne geldi. Onun önünde yıkılmaz bir dağ gibi gözüküyordu ve korkutucuydu da. “Sen misin demirci yoksa ben mi?”

Adamın mesleğinin farkındaydı ama bu kendisinin fiyat yükseltme işlemini bırakıp öylece kenara çekilip kabul edeceği anlamına da gelmiyordu. Sadece önündeki fiyatın azlığından adamla tartışma başlatmaya çalışmıyordu. Onun istediği şey, akademiye gittiğinde hâlâ yanında para bulundurabilmekti.

Alastair aralarındaki bir adımlık mesafeyi kapatmış ve kafasını kaldırıp saygılı profilini korumaya devam etti, “Demircinin siz olduğunun gayet de farkındayım, efendim. Fakat o kılıcın sadece görüntüsündeki ince işçilik ve o ince işçilik için harcanan zahmetin de farkında olduğunuzu düşünüyorum. Ya da… Artık yaşlı bir demirci olduğunuzdan bu kılıçların yapımında harcanmış olan emeğin farkında olamadığınızdan dolayı böylesine düşük bir fiyat veriyorsunuz. Dikkatlice incelemenizi tavsiye ederim.”

Son cümlesini söylerken her bir kelimeyi şiddetle vurgulamaktan da kendini alamamıştı Alastair.

Çocuğun gösterdiği göz ardı edilemez cesaretiyle adım atıp da meydan okuması çalıdan farksız kaşlarının hayretle kalkmalarını sağlamış ve dişlerini göstererek gülümsemesine sebep olmuştu.

Kollarını birbirine bağlamış, şişen pazılarıyla birlikte korkutucu görüntüsünü yeni bir seviyeye taşımıştı.

Çocuğun gösterdiği bu davranışa hayran olmuştu ama bunu dile getirmenin ne yeri ne de zamanıydı. Kendisine uzatılan bu meydan okumaya odaklanması gerekiyordu nihayetinde.

Alastair’in söyledikleri Baldre’nin demircilik yeteneklerine dokunduğu için bu savaştan geri çekilemezdi ve kararından bir adım dahi geri adım atamaz, kendisinin yenilgisini kabul edemezdi. Artık pazarlığın fiyatlar uğruna değildi; kimin daha fazla dayanabileceğine dayalı bir savaş ortamı kurulmuştu.

Alastair gerekli bir açgözlülük peşindeydi ama demircilik konusunda zerre bilgisi de olmadığından dolayı tek yapabileceği şey Khan ve Jade’i şahit göstererek demirciyi sıkıştırmak ve fiyatın yükselmesini sağlamaktı.

Khan ve Jade ise, heyecan, birazcık korku ve büyük bir beklenti içinde tamamen kendilerini fiyat savaşına kaptırmış olan ikiliye bakıyordu. İkisinin de aşırıya kaçıp birbirlerine saldırma raddesine gelmediği sürece karışmak gibi niyetli yoktu. Öyle bir şey olsa bile karışabileceklerini pek de düşünmüyorlardı ya…

Bu pazarlık savaşı onlar için bir tiyatro gösterisine dönmüştü artık ve seyircileri olarak, bundan faydalanacak olmaları gayet güzeldi. Zevkli bir gösteri olacak gibiydi.

“İnce işçilik mi? Sen ince işçilik nedir görmemişsin bile! Daha annesinin eteklerini yeni bırakmış bir süt çocuğu olan sen…gelmiş bana, yıllarını demirciliğe adamış birine, ‘farkında olmadığınızdan’ diye bir ibare kullanmaya mı cüret ediyor, ha?” dedi ses tonun yükselterek ve gök gürlemesinden farksız bir kahkaha patlamıştı sert bir şekilde devam etmeden önce. “Bana bak küçük velet! Bana iftira atmaya çalışıyor oluşunu bu seferliğine görmezden geleceğim ama benden özür dileyeceksin. Anlaştık mı?”

Alastair’in yüzünde kendi beğenmiş bir gülümseme belirdi, sanki karşısındaki bir karıncaymış ve onu ezecekmiş gibiydi, “Özür dilemek mi? 150 altın shinin gibi bir fiyat verirken böyle bir şey istemeye ne hakkınız var? Ben birçok demirciyle konuştum, onlarla da pazarlıkta bulundum ama hiçbiri sizin kadar düşük bir fiyat vermemişti. Eğer ki burada ince işçilikten anladığını ve demircilik konusunda da kendinizi oldukça iyi biri olarak gördüğünüzü düşünüyorsunuz ve belki de öylesinizdir ama şu an bu yaptığını şey…soygundur! Bir esnaf üyesi olarak siz halktan biri olan beni soymaya çalışıyorsunuz!”

Alastair gülümsedi ve kararlı bir şekilde göğsünü yükseltti, sinsi bir şekilde bakıyordu gözleri. “Ayrıca eklemem gerekir ki benim gidip de sorduğum adamların hepsi başkentte yer alan demircilerdendi. Sundukları fiyatları düşünmenizde yardımcı olur umarım.”

Baldre gözlerini kıstı ama bir şey demedi bir süre.

Çocuğun kendisini esnaflığından vurarak fiyatı yükseltmeye çalışacağını önceden tahmin etmişti. Yılladır bu işin içinde bulunan biri olarak bu çocuğun yaptığını yapan birçok kişiyle tanışmıştı. Yine de çocuğun öne sürdüğü belirsiz fiyat onun düşünceli bir hal almasını sağlıyordu çünkü çocuğun iddia ettiği görüşmeleri yapmış olma olasılığı da vardı ya da tamamen yalandan ibaretti.

‘Kendinden emin görünüyor,’ diye düşündü ve ardından derin bir iç çekti. Çocuğun yüz ifadesinden bir şey okuyamıyordu. ‘Khan’dan tamamen farklı.’

Yaşının öne sürülmesi beklentileri içerisindeydi ve adamın bunu kullanmasına hiç de şaşırmamıştı. Elbette 14 yaşında biri olarak karşısındaki adamla bu tür konularla yarışmayı hiç düşünmemişti. Aklını kaybetmediği sürece bu tür teknik bilgilerin yer aldığı bir meydan okumaya atlayacak değildi.

Ne diye kaybedeceği kesin bir savaşa girip boşuna kayıp yaşasın ki?

Ek olarak bu şekilde devam ederlerse Alastair kesinlikle kaybedecekti. Nihayetinde adam bu kulvarın en bilgilisi ve tecrübeli yarışçısıydı. İşte o yüzden elindeki bu kozu kullanmış, adama belirsiz bir sayı vererek kendisine daha yüksek bir fiyat teklifinde bulunması için yem atmıştı.

Her şey adamın ağzından çıkacak kelimelere bakıyordu.

Baldre daha fazla riske girmek ve bu meydan okumayı hiç de uzatmaya niyeti yoktu. Neticesinde her türlü kâr edeceğini düşünüyordu.

“Bak küçüğüm, müşterinin dediği emirdir ama bunun da bir sınırı var. Benim esnaflığıma ve demirciliğime laf attın ama bir şey demedim. Lakin artık buna müsaade edecek de değilim,” dedi ve bağlamış olduğu kollarını çözüp ekledi. “250 altın shininden bir altın shinin dahi yükseltmem fiyatı. Şimdi… Anlaştık mı, anlaşmadık mı?”

Pazarlığı bırakmasının asıl sebebi, çocuğun kararlılıkla ve çetin ceviz bir tavırla pazarlık yarışına girecek kadar cesarete sahip olmasından kaynaklanıyordu.

Saygısından bir damla bile kaybetmeden ve duruşunu hiç bozmadan kendisine laf atması, aşağılayıcı bir dil kullanarak kendisiyle konuşması aynı zamanda bir tık sinirini bozmuştu çünkü eğer devam edecek olsaydılar çocuğun cesaretini ve saygısını tamamen göz ardı edip onu kesinlikle pataklardı.

Devasa korkutucu görüntüsünün ardında yumuşak kalpli biri yatıyordu ne de olsa.

“300 altın shinin!” diyerek ekleme yapmaya çalıştı Alastair.

‘Çok çabuk pes etmedi mi?’ diye düşündü ama bunun üstünde durmak gibi niyeti yoktu. Kazanmıştı ve önemli olan da buydu.

“Bana bak küçük velet! Müşteri olup olmadığını hiç umursamam alırım ayağımın altına seni. Abin de kurtaramaz seni elimden! 250 dediysem 250!” diyerek sinirle patladı sonunda Baldre onun yüzsüz bir şekilde hâlâ devam etmesine karşılık.

“Tabii, tabii… Sizin dediğiniz gibi olsun!” diye kabul etti yüzündeki büyüyen ışıltılı gülümsemesiyle ama ardından tekrar ciddi bir yüz ifadesi takındı. “Bir de kılıç satın almayı planlıyordum.”

Baldre hiçbir şey olmamış gibi yüz ifadesini düzeltti ve esnaf görüntüsüne geri döndü, “Pekâlâ, nasıl bir şey arıyorsun? Önce içeri geçelim ama. Orada konuşuruz.”

Alastair başını sallamış ve kendilerini takip eden evli çift ile içeriye yönelmişlerdi.

İki katlı atölyenin ilk katı mağaza olarak işlev görmekteydi. Kendilerini birçok silahın sergilendiği masalar ve raflar karşılamıştı. Dükkânın içindeki büyük masaların üzerlerindeki silahların her biri kendi tiplerine göre özenle ayrılmış ve büyükten küçüğe doğru olacak şekilde özenle düzenlenmişti.

Raflarda ise birçok türden şekilde ve boyutta hançerler, kısa kılıçlar ve daha önce Alastair’in hiç görmediği gelenek dışı silahlar bulunurken yaylar ise duvara sabitlenmişti ve hemen altlarında da birçok türden ok bulunuyordu. Ayrıca deri ve çelik gibi birçok farklı malzemeden yapılmış zırhlar boyut sırasıyla duvarların hemen dibine koyulmuştu.

Soluk yeşil renkteki duvarlar sadeydi ve tamamen gösterişten kaçınılmış gibi görünüyordu. Yer işlenmiş odundan yapılmıştı ve hemen altında da sağlamlığını arttırmak için taşlar kullanılmıştı. Yer de ise bütün alanı kaplayacak tek parça bir halıyla kaplanmıştı fakat bazı yerlerde stantlar ve dolaplar yüzünden açıklıklar bulunuyordu.

Dükkânın ikinci katı ise Baldre’nin evi olarak işlev gören bir yerdi. Bu sayede dükkânına hırsızlık anında kolayca yetişebiliyor ve müdahale edebiliyordu. Şanslıydı ki son zamanlarda böyle bir şey denemeye kalkan olmamıştı.

En azından son on yıldır bu şekildeydi. Aynı zamanda kendisi gibi işkolik ve dükkânını seven biri için mükemmel bir yerdi.

Dükkân oldukça sade, gösterişsizdi. Amacına uygun bir şekilde dekore edilmişti ve başka bir şeye de gerek yok gibi gözüküyordu Baldre’ye göre.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44461 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr