Bölüm 21: Sonu Gelmiş Olan

avatar
427 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 21: Sonu Gelmiş Olan


İkilinin çevresi ağaçlar ve çalıların arasında kalmış oldukça iyi bir şekilde kamufle olunmuş bir yer gibi gözüküyordu ve bu da ikilinin birbirleriyle olan karşılaşmasının gizliliğini bir nebze de olsa korumaya yetiyordu.

Alastair'in hemen arkasında bir ağaç vardı ve bu da oldukça hareketinin kısıtlanmış olmasına sebep oluyordu. Beş metre önünde kuzeni Ephios bulunuyordu, ki onun da bu durumun zorluğuna olan katkısı gayet açık ve netti. Sağ ve sol tarafındaysa çalılar ve ağaçlar bulunuyordu yine.

Eğer herhangi bir şekilde oralardan kaçmayı denese bile karşısındaki kuzeninin elinde ne bir kozu olduğunu bilmemesi kendisinin bunu yapmasından alıkoyuyordu.

Eğer dışarda birileri onu çıktığı anda vurmak için bekliyorsa bu onun anında ölümüne sebep olacaktı. Ya da gece olduğundan ötürü önünü göremiyor oluşundan dolayı kendisini bir anda ormanın derinliklerine atmış olacaktı ve bu da vahşi hayvanlar tarafından öldürülmesiyle sonuçlanmasını sağlayacaktı.

Her türlü oldukça kötü bir durumdaydı.

'Hay şansıma!' diye lanet etti. 'Elimden gelen tek şey savaşarak bu durumdan kurtulmak!'

İki kuzenin de bulunduğu alan pek de geniş değildi. Bu, onların yapacakları hareketlerin kısıtlılığına sebep oluyor ve ekstra bir zorluk olarak karşılarına çıkıyordu. Sonucunda da ikisi de bu zorlukla başa çıkabilmek için hareketlerini iyice düşünmeli ve ona göre harekete geçmeliydi.

Oldukça sıkıntılı, zorlu ve baş belası bir durumdu.

'Cidden...'

Alastair yüz ifadesini korudu ama içten içe ağlamak istiyordu.

İkisinin de şu an aklından geçen şey aynıydı. Bu işi olabildiğince hızlı bir şekilde bitirmek için uğraşacaklardı.

İkisi de aralarından sadece bir kişinin hayatta kalması gerektiğine ve başka bir yolun var olmadığına inanmış gibi görünüyorlardı. İkisi de birbirlerinin canıeiçin hazırdılar.

Zalim bir seçim gibi görünüyordu ama hayatta kalmak için böyle bir tutum sahibi olmak gerekliydi.

Cling!

Ephios'un mavi gözleri soğuk bir acımasızlıkla ışıldadı ve anında ileri atılmış, Alastair'in kafasını parçalayıp ortadan ikiye ayırmak amacıyla savurmuştu kılıcını.

Yanında koz olarak bulundurduğu tozun verdiği güveni sayesinde, hiç ileriki hamleleriyle alakalı düşüncelere sahip olmadan yapmıştı bu saldırısını.

Ephios'un yaptığı bu düşüncesiz saldırısı fazla bir efor sarf etmeden Alastair tarafından kolayca savuşturulmuş ve kendisinin birkaç adım geriye doğru savrulmasına sebebiyet vermişti, ki bu Ephios'un organizasyon sırasındaki yükselen öfkesinin tekrar alevlenmesine sebep olmuştu.

Ephios yükselen öfkesiyle dişlerini bir mermerden farksız bir şekilde parçalanacakmış gibi sıkmaya başlamıştı.

Hızlıca dengesini korumaya çalışmasının hemen ardından kılıcını önünde çapraz bir şekilde tutup savunma pozisyonu almaya karar veren Ephios Alastair'i gözlemlemeye ve onun saldırısını beklemeye başladı.

Bu hamle değiş tokuşunun ardından ikisi de karşı karşıya geçmiş ve birbirlerini dikkatlice incelemeye ve ölçmeye çalıştılar.

Alastair soğuk, durgun yüz ifadesini korumaya devam ederken Ephios'un ifadesi öfkesini hiç gizlemeden dışa vuruyor ve karşısındaki kuzeninin bunun farkında olmasını sağlıyordu.

İkisi de birbirlerinin sonunu getirmek için hazırdı ve bundan geri kaçacak da değillerdi, böyle bir şey akıllarından bile geçmiyordu. Kan bağıyla bağlı olan bu ikilinin birbirlerine karşı olan kıskançlık ve öfke hislerine vurdukları zincirler bu gece tamamen kırılmış, gün yüzüne çıkmıştı.

Bu gecenin sonunu belirlemişlerdi. Biri ölecekti. Bunun herhangi bir başka alternatifi olamazdı ve olmayacaktı da.

Karşılaşmalarının başında hissettiği endişe Ephios'un yaptığı başarısız saldırının ardından tamamen yok olmuş ve kendisinin toparlanmasında etkisi olmuştu.

Ela gözleri soğuk demirden farksız bir şekilde parıldarken ve kanla yıkanmış bir aslanın katil bakışlar yerini almıştı.

Ephios'dan kurtulmak yerine onun varlığını başka bir şekilde bile olsa da kullanabileceğinin farkındaydı ama böyle bir potansiyel bu gece tamamen yok olmuş ve gelecekte yaşanabilecek olası senaryoların birçoğunun tamamen ortadan kalkmasına sebep olmuştu.

Bu Alastair'i ne kadar üzse de hızlıca bu fikri kafasından atmıştı. Nihayetinde şu anki önceliği kendinin canını korumaktı ve bunu gerçekleştirebilmek için Ephios'u tamamen ortadan kaldırması gerekiyordu.

Bunu yapmayacak değildi. Yapacaktı!

Öte yandan Ephios'un deniz gözlerindeki vahşi dalgalar yavaşça durulmaya ve hareketsiz bir hal almaya başlamıştı.

Endişe kalbinin patlamasını sağlayacakmış gibi sıkıyordu kendisini.

Yaptıkları ani hamle değiş tokuşu sonrasında, organizasyon sırasında hissettiği yetersizlik hissî tekrar ortaya çıkmış ve kendisini etkilemeye başlamıştı.

Karşısındaki kuzeninin avcının kim olduğunu anlatan soğuk, acımasızlıkla parlayan ela gözlerinin karşısında kendisini köşeye sıkışmış, âciz bir avdan farksız hissetmeye başlamıştı.

Birazdan öleceğini biliyor gibiydi. Bu kalbinin yükselen stresinden dolayı dörtnala koşmasına, birinin onun boğazını sıkmasından ötürü yutkunamamasına sebep oluyormuş gibi hissetmesine sebep olmuştu.

Üstüne bir anda garip bir ağırlık çökmüştü.

Mağlubiyeti kesin gibiydi. Öyle hissediyordu.

Alastair nefes alışverişlerini düzeltmiş ve kendisini tamamen sakin bir duruma sokmuştu. Ephios'a bakmaya devam ediyor ve onun bir sonraki hamlesini bekliyordu.

Şu an da bulunduğu konumun kendisine sağladığı dezavantaj rahatsız etse de sabretmeyi seçti ve beklemeye devam etti.

Arkası bir ağaç tarafından kapatılmış ve önündeki açıklığınsa Ephios tarafından korunuyor oluşu yüzünden hissediyor olduğu kapan kısılmışlık hissi onu sinir ediyordu.

Kedi tarafından avlanmak üzere olan fareden farksız gibi hissettiği de söylenebilirdi ve Alastair bu histen hoşlanmamıştı. Ek olara, üstündeki cübbe yüzünden pek de rahat hareket edebildiğini de söyleyemezdi.

'Cübbe!' diye haykırdı adeta zihninde.

Alastair fikriyle birlikte hızlıca ileri atıldı ve sol eliyle tuttuğu kılıcını sağ eliyle destekleyerek delici bir hamlede bulunarak Ephios'a doğru bir saldırı gerçekleştirdi.

Beklediği gibi Ephios kılıcının düz tarafını kullanarak kendi kılıcını yana saptırmış ve bu sayede kolayca yapmış olduğu saldırıdan kurtulmuştu.

Bu da Alastair için oldukça iyi bir açık şansı yakalamasını sağlamıştı.

Alastair hızlıca sağ elini kaldırmış ve çenesinden elinden geldiğince hızlı ve güçlü bir şekilde Ephios'un çenesine doğru bir yumruk atmıştı ve başarılı da olmuştu.

"AH! Se-"

Ephios geriye yalpalamış ve korumak için uğraştığı dengesini kaybederek kıçının üstüne düşmüş, yeri boylamasına sebep olmuştu.

Çenesindeki ağrıyı umursamamaya çalışarak ayağa kalkmış, Alastair'e doğru bir karşı saldırıda bulunmak istemişti ama başaramamıştı.

Alastair tarafından bir anda üstüne atılan başlıklı cübbe ile görüşü tamamıyla kapanmıştı. Hemen cübbeden kurtulmaya ve görüşünü tekrar kazanmaya çalıştı ama bu denemesi Alastair'in bir anda üstüne çöken ve tekrar yere düşmesine sebep olan ağırlığıyla durdurulmuş, başarısız bir deneme olarak sonuçlanmasını sağlamıştı.

Ephios anlık olarak nefes alamamış ve debelenmeye, çırpınmaya başlamıştı.

"S-s-sen-senin..." diye devam ettirmeyi denedi zorlukla nefes almaya çalışırken ama Alastair'in diziyle kendi boğazına doğru yaptığı baskıdan dolayı devamını getirememişti.

Alastair'in hızlıca yapmış olduğu plan oldukça basit bir dikkat dağıtmaydı ve mükemmel bir şekilde de işe yaramıştı.

Alastair'in ilk yapması gereken cübbesinin boynundaki bağını çözmesi için kendisine gereken zamanı kazanmaktı ve bunu şu an yerde acı çekiyor olan Ephios'a bulunduğu saldırıydı. Eğer o saldırıyı yapmamış olsaydı cübbesinin çözmesi açıkta olacaktı ve bu da Ephios'a kurtulma ve savunma şansı vermiş olacaktı ama bu senaryo gerçekleşememişti.

Saldırısı sayesinde dikkat dağıtmayı başarmış olsa bile, cübbenin bağını çözmesi aşırı riskliydi. Eğer zamanı düzgünce kullanıp hızlı bir şekilde çözememiş olsaydı, muhtemelen kendisini oldukça kötü bir pozisyonda bulacaktı ve bu da onun canına mal olabilirdi.

Bunun başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmiş olmasının hemen ardından hızlıca Ephios'un üstüne çıkmış ve diziyle boğazına baskı yapmıştı. Bu sayede acıya odaklanıp başka bir şey düşünmesini engellemişti.

Bu pozisyonu korumaya özen gösterirken Ephios'un sağ elinde gevşek bir şekilde tutuyor olduğu kılıcını zorla elinden almış ve onu silahsız bıraktığından emin olmuştu.

"Demin sahip olduğun özgüvenine ne oldu?" diye sordu Alastair yüzündeki alaycı ifadesiyle. "Saçmalıkları düzeltmek istemiyor muydun? Ne oldu o kendini beğenmiş davranışlarına?"

Ephios homurdanıp anlamsız birkaç ses çıkardı ama başka bir şey yoktu.

"Ama böyle olmaz ki! Mağaradan mı çıktın sen? Nerede senin o soyluya yakın davranışların? Hiç insanlıktan da mı nasibini almadın? Sevgili, biricik, canın kuzenine neden cevap vermiyorsun? Hakaret oluyor ama bu. Kalbim kırıldı, birazdan da ağlayacağım."

Ephios cevap vermemek konusunda kararlıydı. Onun yerine dişlerini parçalayacakmış bir şekilde sıkıyordu, aralarında bir taş olsa rahatça parçalanmıştı.

Kuzeninin kendisini bu kadar kolay bir şekilde kendisini alt etmiş oluşu, onu doğal olarak sinirlendirmişti. Lakin içten içe bunun bir nevi kendi hatası olduğunu da bildiğinden dolayı kendisine de kızıyordu. Kendisine olan güveni yüzünden Alastair'in yeteneğini göz ardı etmiş ve onu yenebileceğini düşünmüştü.

Loer ailesinin desteğini dahi almış olmasına rağmen, yine de Alastair'e karşı bir şey yapamamış, onun tarafından alaşağı edilmişti.

'Senden nefret ediyorum! Neden hep en iyisi sende olmak zorundaydı? Haksızlık! Haksızlık! Haksızlık!'

Kalbinde yükselen hayal kırıklığıyla gözlerini kapatmış ve sonunu bekleyen bir av gibi kaderini kabullenmiş, kendisinin sonunu getirecek olan hamlenin gelişini bekliyordu.

Whoosh!

O sırada bir anda üstündeki ağırlık kalkmış ve Alastair'e hedef alınmış okun sesini duymuştu ama ok Alastair'e ulaşamamış ve onun sırtının dönük olduğu ağaca sağlanmıştı.

Kafası karışmıştı. Neler oluyor olduğunu anlayamıyordu.

Bir yayın gerilme sesini duymuştu ve bu da okun nereden geldiğine dair olan tahmin etme şansını da elde etme kaçırmıştı. Etrafın karanlık olması zaten ayrı bir zorluk katıyordu durumuna.

Bunları boşverdi. Hemen ayağa kalktı.

"Aile içinde olan bir meseleyi başkalarının yardımını alarak çözüyor olman," dedi Alastair savunma duruşunu alırken. "Daha ne kadar düşeceksin? Beceriksizliğini ve yeteneksizliğini bu şekilde mi kapatmaya çalışıyorsun? Yazık!"

Ephios hâlâ ağrıyan boğazını ovalarken öfke ve intikam ateşiyle yanan deniz mavisi gözlerini kuzenine dikmişti.

Alastair'in kendisine güvendiğin gösteren dik duruşu midesini bulandırıyor ve aynı zamanda kıskanması da sebep oluyordu.

Kendisi daima Alastair'in arkasında kalmış ve onun gölgesi haline gelmişti.

Şimdiyse onun parlama anıydı. Artık yükselme sırası ona gelmişti.

Alastair kaşlarını çatmış, okun nereden gelmeye çalıştığını anlamaya çalışırken aynı zamanda Ephios'a odaklanmayı ihmal etmemeye çalışıyordu.

İkisi arasında gidip gelirken ne yapacağını şaşırmış durumdaydı.

Ephios'un birini yardıma çağırmış olmasını hiç beklemiyordu ve bu da sahip olduğu avantajın elinden uçup gitmesine sebep olmuştu. Bu sorun Ephios'un rahatça kaçabilmesine olanak sağlayabilirdi ya da yanında getirdiği destek sayesinde kendisinin haklanmasını kesin bir ihtimale bağlayabilirlerdi.

'Cidden... Ne şansım var ama!'

Alastair şansının durumunu düşünürken, Ephios'un getirdiği desteğin başka bir ok daha atmadığını fark etmişti. Nedeni hakkında tahminde bulunabilecek durumda değildi. Şu anda dikkat etmesi gereken tek şey, Ephios ve onun durup kendisine diktiği gözleriydi.

Ephios'un kendisi de şaşkındı ama bunu belli etmemeye çalışıyor, kuzenine diktiği gözleriyle onu zan altında tutuyordu.

Kendisine yardım eden kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama sonradan o kişiyi bulup ödüllendireceğine dair içten içe bir söz verdi.

Yüzünde oluşan uğursuz gülümsemesiyle birlikte Alastair'e bakarken kazandığı avantajın zevkini sürüyordu. Onun kendine güvenen görüntüsünde bir çatlağın oluşumunu, yıkılmaya dair olan o başlangıcını ve endişeyle oku atan kişiye dikkat ediyor olan âciz görüntüsüne baktıkça yüzündeki gülümsemesi daha da uğursuz bir hal alıyordu.

"Kapana kısılmak nasıl bir duyguymuş benim canım kuzenim?" dedi küçümseyici tavrıyla.

Mavi gözleri yıldızlar gibi parıldamaya başlamıştı.

"Beni yardım almadan alt edemeyeceğinin farkına varmış olmadan gurur duyduğumu itiraf etmeliyim," diye gülümseyerek karşılık verdi Alastair.

Ephios'un karşısında âciz bir durumda görünmek istemiyordu. Ölmeyi tercih ederdi ama bunu istemezdi.

"Ezik, arkada kalmış pısırık görüntünden bir gram dahi kaybetmediğini göstermekten vazgeçmiyor oluşunun bana verdiği zevki bilemezsin ve benim de kelimelerimin yeteceğinden şüpheliyim," dedi kışkırtmak amacıyla ve ekledi. "Hatta bu sefer bu acınası durumuna biraz daha ekleme yapmış oldun. Cidden hiç mi hiç akıllanmıyorsun, değil mi? Ha, Ephios?"

Ephios ilk önce cübbesini yere atmış, ardından da ceketini çıkartmıştı. Ceketini önüne tutarak iç cebindeki kesenin bağını çözmüş ve dikkatli bir şekilde ağzından tutarak sol eline almıştı.

Alastair'in bunu fark etmediğini biliyordu. Muhtemelen, kendisinin elinde tuttuğu bu avantajı bu şekilde gösterdiğini düşünüyordu. Fark etmiş olsa bile, bu toz hakkında bir bilgi sahibi olmadığını biliyordu Ephios. Nihayetinde, tamamıyla kendi merhametine kalmıştı Alastair'in sonu ve bu, işleri oldukça kolay bir hale sokmuştu.

Artık eğlenme zamanı gelmişti.

Ephios'un ceketini çıkarışını izlerken gözlerini kısmıştı Alastair. Gözlerindeki yanan alevi görebildiğine yemin edebilirdi ve bu bir şeylerin peşinde olduğunu anlamasına yetmişti.

İki elindeki kılıçlarının da kabzasını daha sıkı bir şekilde tuttu.

Hâlâ bir ok daha atılmasını daha bekliyordu ama asıl odağı, Ephios'un üzerindeydi.

'Ceketinin iç ceplerinden birine hançer falan mı koydu? Hançer kullanmayı bilmediğini biliyorum. Peki o zaman ne?' diye düşündü Ephios'u incelemeye ara vermeden ama sorularının da cevabını bulamamıştı.

O anda Ephios bir anda ileri atılmış ve tuttuğu ceketini Alastair'in görüşünü engelleyecek şekilde fırlatmıştı ama Alastair bunu yapacağını çözebilmiş, bundan hızlıca yana kayarak rahatça kurtulmuştu.

Hemen ardından ise, Ephios'un kendisinin üstüne ağzı açık bir kese fırlattığını görmüştü Alastair ve refleks olarak sol elindeki kılıçla keseyi anında ortadan ikiye ayırmıştı.

Alastair'in keseyi kesmesinin ardından, içindeki tozun kendisinin üstüne dökülmesine ve aynı anda solumasına sebep olmuştu.

"Bu muydu sal---" diye başladı cümlesine ama devamını getiremedi.

Üstüne çöken acıyla birlikte dizlerinin üstüne düşmüştü.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44463 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr