Bölüm 18: Gizli Geçide Doğru

avatar
447 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 18: Gizli Geçide Doğru


İç bunaltan karanlığın baskısı altında beklerken nefesini olabildiğince sessiz olmasına özen göstererek veriyor ve alıyordu.

Ela gözlerinde sabırsızlığın verdiği ışıltılar el ele ve kol kola dolaşıp oynarken sabırsızlığı daha da artıyor ve aynı zamanda içinde yükselen hayal kırıklığına ve öfkenin de tuzu biberi oluyordu.

'Hadi! Hadi! Hadi! Hadi!'

Zihnindeki bağırışının kendisine yararı yoktu, hatta öfkesini ve hayal kırıklığını daha da arttırıyordu. Sabırsızlığını devam ettirse de bulunduğu durumun ciddiyetini hâlâ kavrayabiliyordu.

Alastair koridorda beklemeye devam ederken kaşları çatılmaya ve dişlerini sıkmaya başlamıştı. Yakışıklı yüzü tamamen düz, cansız ve ruhsuz bir almıştı. Yaşamdan tamamen kopmuş ve gerçekliğe dikkat etmeyen biriymiş gibi görünüyordu.

Şamdanların sağladığı sınırlı ışığın altında yüz ifadesi ürkütücü bir hal alıyordu da denebilirdi.

Dudakları tamamen düzdü. Hissettiği duyguların yüzüne yansımasına izin bile vermiyordu ve bunun en büyük örneği bir heykel gibi kaskatı kesilmiş olan vücuduydu.

Yine de bu içten içe bulunduğu durumun kendisinde oluşturduğu hayal kırıklığını değiştirmiyordu.

'Yaratıcı benden nefret ediyor,' diye bir düşünce belirdi zihninde ama üstüne çok durmadı.

'Hadi be! Geleceksen çabuk gel de uğraştırma burada beni!' diye yakındı zihninde. 

O sırada aklında bir düşünce daha yankılandı ama bu durumunu daha iyi getirecek cinsten değildi.

'Keşke yeni devriye gezenlerin listesini alsaydım! Planlamalar spontane yapılmamalı. Kendime not olsun bu.'

Pat! Pat! Pat!

Ağır, sert ama sessiz ve evdekileri alarma geçirip uyanmalarına sebep olmayacak kadar da sessiz olan ayak sesleri çınladı Alastair'in kulağında. 

Duyduğu sesler rahatlamasına ve gevşemesine sebep olurken bir yandan da gülümsemesini sağlamış ve bu da planını uygulamaya koyması için bir işaret olmuştu.

Kurgulamış olduğu planın gereği olarak yaptığı ilk iş Ephios'un odasına girmekti ama bu sefer kapıyı açık bırakmış ve şüpheli ve dikkat çeken bir görüntünün oluşmasını sağlamıştı. Sonrasındaysa adımlarını direkt olarak yatağın yanındaki şifonyere yönlendirmiş, vazoyu eline alıp bir tur döndürmüştü.

'Cidden vazoya yazık olacak,' diye düşündü ama pek de umurunda olduğu söylenemezdi.

Alastair hemen son bir bakış attı kapıya ve göğüs hizasındaki vazoyu tutmayı bıraktı.

PAT!

Vazonun yere düşüp parçalara ayrılmasının ortaya çıkardığı ses, sessiz ortamda bir volkan patlamasına eşit olacak derecede güçlü ve gürültülü çıkmıştı.

Odalar arasındaki duvarların kalınlığından dolayı büyükbabasının veya yengesiyle amcasının seslerini duymasına imkân vermiyordu ve bu tarafa doğru gelen tek bir şövalye olduğuna da emindi ama yine de bir yandan yeni devriye listesini de bilmediğinden biraz korkmuyor da değildi.

'Neyse, bunu düşünmenin vakti değil! Plana devam etmeliyim!'

Alastair zihnindeki anlık beliren rahatsızlık edici histen kurtulmuş ve hemen planını uygulamaya devam etmişti.

Vazonun kırılma sesinin koridora gittiğinden emin olduğundan hızlı adımlarla kendisini Ephios'un özel banyosuna atmıştı.

Planının bu aşamasının da problem çıkmadan bitmesinin ardından yapması gerek tek bir şey vardı: beklemek. Kendisini banyo kapısının hemen ardına sakladı ve ardından yanında elbise askılığı, kalbinde umuduyla beklemeye başladı.

'Yaratıcı eğer varsan lütfen bu sefer işlerime burnunu sokma!'

Bekledi, bekledi ve bekledi.

Bu tarafın devriyesiyle görevli olan şövalyeyi beklerken bir süre sonra ciddiyetini bırakmış ve rehavete kapılmış bir şekilde dudaklarını büzmüştü. Bir an uyuya dalacak gibi de olmuştu. 

Pat! Pat! Pat!

O sırada duyduğu seslerle birlikte ciddiyetini geri kazanmış, duruşunu düzeltmişti. Ayrıca yerinin kolayca belli olmasından korktuğundan dolayı da nefes alışverişlerini de olabildiğince yavaşlatmış, olabildiğince sessiz bir hale getirmişti.

Şamdanlarla sınırlı bir aydınlanmaya sahip olan koridordan çıkan şövalyenin üstünde dışarıdaki korumalarda olduğu gibi vücudunu tamamen kaplayacak bir zırhı yoktu.

Evin içinde devriye gezmekle yükümlü olduğundan dolayı dışarıyla kıyaslandığında tehlikeli bir durumla karşılaşma durumu azdı ve bu da onların tüm vücutlarını kaplayan çelik veya demirden bir zırh seti bulundurma konusunu oldukça gereksizmiş gibi gösteriyordu.

İçeri giren şövalye oldukça genç ve tecrübesizmiş gibi görünüyordu. Yirmilerinin başlarındaydı. Ortalama bir boya sahipti ama kilo konusunda biraz geride kalmış gibi görünüyordu. Yüzü temizdi ve umutla parlıyordu. Kahverengi gözleri parlaktı ve içlerinde hâlâ bir tutam saflık barındırıyordu.

Kırılmış olan vazoyu görünce kahverengi parlak gözleri endişe ve tedirginlik ile sonuna kadar açıldı.

Kalbini esir olarak almaya çalışan endişe yüzünden titremeye başlayan elleriyle belindeki asılı olan kındaki kılıcını çekti. Titreyen ellerini durdurmak için kılıcın kabzasını olabildiğince sıktı ama patlayacakmış gibi atan kalbi bir hatırlatıcı olarak hâlâ işlevini koruyordu.

Hâlâ bir acemi oluşu kendini ele vermişti bile.

'Bana içeriyi korumanın kolay olacağını söylemişlerdi!'

Yüz ifadesi daha sıkıntılı bir hal almış, gözlerinde acının ve iliklerini titreten soğuğa dair olan korkunun parıltıları belirmişti. Dişleriyle alt dudağını da ısırmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı kendisini sakinleştirmek ve bir parça bile olsa korkusundan kurtulmak için. 

Evin içinde gezerken sergilediği güvenin ve gücün verdiği otoriteyi şu anda bulunduğu durum ile kıyasladığında bir aslan tarafından avlanacak olan ceylanın korkusunu hissediyordu.

Banyonun açık kapısını fark etti ve oraya doğru ilerlemeyi seçti. Merak ve korku aynı anda kendisini dürtüyor ve beyninin bulanmasına sebep oluyordu.

'Vâris Ephios'a bir şey mi oldu yoksa?' diye düşünmesine sebep oldu korkusu ve merakı.

Mumların sağladığı aydınlatma koridorla karşılaştırılamayacak derecedeydi. Banyo sanki hâlâ gündüzmüş gibi gözler önüne seriliyordu.

Banyoya ilerlediği anda ilk amacı olası bir boğuşma veya bir kaçırma izi bulabilmekti.

Etrafına baktı üstünkörü bir şekilde. Lakin bir şey bulamadı ve aklına en kötü ihtimali getirerek adımlarını küvete doğru çevirdi.

'Neden duyup da geldim ki? Görmezden gelseydim işte!' diye düşünüp yakındı ve ardından yutkundu.

Adımları titrekti ve sağlam değildi.

BAM!

"AH!"

Bir anda sağ diz kapağının arkasına aldığı darbeyle birlikte diz çöktü acemi şövalye. Hiçlikten gelen bu darbenin verdiği keskin acısı kısa ama güçlü bir çığlık atmasına sebep olmuştu. Acıyı göz artı etmeye çalıştı ama arkasına döndü.

BAM!

Ve bunun sonucunda ise boynuna sert bir darbe daha almıştı ve kafası yana doğru çevrilmişti. Gerisinde ise kendisini karanlığa bırakmak olmuştu.

Her şey oldukça hızlı ve kısa bir süre içerisinde olup bitmişti.

Alastair tekrar kapının arkasına geçti ve bir süre bekledi.

Kimse yoktu. Ne bir adım sesi ne de birinin konuşmasına dair bir ses vardı.

Derin bir nefes aldı ve gülümseyip önündeki baygın gence çevirdi gözlerini.

Önündeki bu genç ve acemi şövalyeyle birkaç kez göz göze gelmiş olduğunu hatırlıyordu ama ne ismini ne de yaşını biliyordu. Şövalyenin varlığına dair bilgisi vardı ama diğer her şey hakkındaki bilgisi tamamen koca bir boşluktu.

Genç ve acemi oluşu yüzünden şu anki duruma düşmüştü ve bu Alastair de biraz acıma duygusu hissetmesine sebep olmuştu ona karşı ama sonra omzunu sallayıp yakından inceledi kısa bir süre.

'Bir kanaması yok gibi görünüyor,' diye düşündü ve kaşlarını çatıp gözlerini kısarken ekledi. 'Deri zırhın sağladığı bir parça korumayı da sayarsak muhtemelen sadece bayıltabilmişimdir.'

Alastair'in yüzünde anlık bir endişe ve kararsızlık ifadesi belirdi. Alt dudağını ısırıp bir süre genç adamın yerde baygın yatan haline bakmış ve ardından adamın yanına gitmişti.

Sürükleyerek onu kapının arkasına doğru götürdü ve oturur pozisyona çekti. Sonra da kılıçlarını da kucağına koyup banyodan çıktı.

'Şu an buradan hızla çıkmalı ve parama odaklanmalıyım!' diye hatırlattı kendine ana planını.

Büyük görevin ilk kısmı olan devriye gezen şövalyeden kurtulmuştu ama ne kadar baygın kalacağına dair bilgisi yoktu. Kendisine engel olan deri zırh yüzünden bayıltacak kadar sert bir güç uygulayabilmiş olsa bile süre kısmı onu rahatsız ediyordu.

Alastair banyonun kapısını da kapattıktan sonra direkt kendisini dışarı atmıştı.

Sonunda devriye gezen ilk katın şövalyesinden kurtulmuştu. Yeni hedefiyse merdiven altında bulunan gizli geçitteydi. Oraya da ulaşabilirse dışarı çıkmış olacak ve parasını almaya bir adım da yaklaşmış sayılacaktı. 

Planı basit görünebilirdi ama uygulamaya koyarken çektiği bu zorluk yüzünden hiç de mutlu değildi. Zihinsel olarak bütün enerjisinin bittiğini düşünmeye başlamıştı bile.

'Ephios hâlâ mutfakta mı?' diye bir düşünce belirdi şaşkınlıkla. 'Mennas'a olan bozgunu nedense daha da hak edilmiş gibi gözüktü gözüme.'

Yüzünde bir sırıtma oluşmuştu düşüncesiyle birlikte ama hemen kendini düzeltti ve odaklandı.

Yine sırtını duvara dayamış bir şekilde temkinli adımlarla ilerlemeye başladı. Alastair.

Bu sefer tüylerini diken diken edebilecek, kurtulması gereken başka bir engel veya herhangi bir zorlaştırabilecek bir durum olmayacakmış gibi görünüyordu. Ölüm sessizliği tamamıyla bütün evi kaplamış, sarıp sarmalayıp kucaklamıştı. Ürkütücü sessizliğin partneri olan loş ışıklar insanı yutacak olan karanlığa eşlik ediyordu.

Koridorun sonuna ulaştığında derin bir nefes aldı ve merdivenlerden aşağıya doğru çekingen bir bakış attı. Kafasını tam olarak çıkartıp kendisini ele verecek bir davranışta bulunmak istemiyor ve aynı zamanda hâlâ her an odalarından çıkabilecek ve büyük bir tehlikenin başrol oyunculuğunu yapacak olan büyükbaba, amcası veya yengesiyle de karşılaşmamaya çalışıyordu. Aynı zamanda genç şövalye de vardı bu üçlüden sonra. Her an onun da uyanmasını istemiyordu.

Aşağıda da devriye gezen şövalyelerden bulunuyordu ve görev listesi hakkında bir bilgisi olmaması sorunu tekrar gün yüzüne çıkmıştı.

Aşağıda bulunan şövalyelerden herhangi birisinin merdivenin üstünde aşağıyı gözlemleyen kendisini yakalayabilecekleri bir pozisyonda bulunmamaya çalışıyordu.

Yüzünde düşünceli bir ifade belirdi ve hemen arkasını kontrol etti. Bir tehlikenin olmadığını fark ettiğinde rahat bir nefes aldı.

Gerginliği az da olsa azalmıştı.

Eğer zihni onu yanıltmıyorsa aşağıda iki veya üç tane şövalye olması gerektiğine dair bir şeyler hatırlıyordu. Şövalyelerden biri ön tarafta, biri de arka tarafta bulunmak üzere iki gruba ayrılmış bir şekilde devriye geziyorlardı.

'Ephios...'

Ayrıca bir de Ephios vardı. Onun mutfakta olduğunu biliyor olsa da neden hâlâ ortaya çıkmamış olduğuna dair bir fikri yoktu. Daha doğrusu alışkanlığının yıllar içinde ne kadar değiştiğini bilmiyordu ve bu da onun tehlikeli bir bilinmeyen olmasına yol açıyordu. 

'Hızlı olmak zorundayım!'

Dizlerini büktü ve parmak uçlarında aşağıya doğru ilerlemeye başladı. Merdivenlerden inerken düşme tehlikesine karşın da iki eliyle tırabzanlara tutunuyor ve ilerleyiş şekli boyunca dengesini korumasına yardımcı olmasını sağlıyordu.

Ne de olsa şu an bir ışık kaynağına sahip değil ve ortalık zifiri karanlıktı. Oldukça garip bir yürüme şekliyle ilerliyor olsa da hakkını vermeliydi ki buna değiyordu.

Merdivenlerden inme görevini hiçbir sıkıntı olmadan hallettikten sonra sanki daha da eğilebilirmiş gibi biraz daha eğildi. Neredeyse yerle bir bütün olacakmış gibi görünüyordu.

Yavaşça mermerin üzerinde temkinli adımlarla ilerlemeye devam ederken merdivenin altına gelmeyi başarabilmişti. Yaratıcı sanırım kendisine acımıştı çünkü hiçbir şövalye ile karşılaşmamıştı.

Merdivenin altında normal yapısına denk gelecek şekilde ellerini koydu ve ellerinin üzerinde gezdirmeye başladı.

Birinci basamağın altından bir şey çıkmamıştı, ikincinin de öyle olmuştu ve üçüncüden de aynı sonucu olmuştu. Bu şekilde devam ederken beşinci basamakta istediği bulmuştu.

Elini pürüzsüz düzeyde kısa süre gezdirdi ve ardından emin olduktan sonra yavaş, nazik hareketlerle sadece dokunuşunun verdiği hissiyatın rehberliğinde bulması gereken minik boncuğu aradı ve bulmuştu da.

Boncuğu yana kaydırdı ve bir alan açıldı. Elini oraya atması da uzun sürmemişti ve üstüne bir de bronzdan yapılmış bir anahtarı da çıkartmıştı.

'Sonunda! Burası en azından baş ağrısı çektirmedi,' diye düşündü ama anında kaşları çatıldı. 'Ve bu oldukça garip hissettiriyor.'

Moralini bozmamaya çalışarak boncuğu tekrar ittirerek orayı kapattı ve ellerini mermerin üzerinde gezdirmeye başladı. Yine gizli bir şeyler arıyordu ama bu sefer bir boncuk yerine küçük bir çıkıntıydı.

Bulması da uzun sürmemişti.

Mermer ne kadar pürüzsüz ve sıkıntısız bir bütün olarak gözükse de merdiven altındaki özel olanı haricindeydi. O mermerde minik bir taş bulunuyor ve o da elle çıkartılabiliyordu ve bu eylem gerçekleştirildiğinde kişi gizli bir geçide yol bulmuş oluyordu.

Alastair taşı çıkarttı ve ardından elindeki bronz anahtarı deliğe sokup yavaşça açmıştı ses çıkartmamaya özen göstererek. Tek de açmayı başarmış, üstüne ek olarak çıkan sesi kendisi bile zor duymuştu ve bu iyiye işaretti.

Küçük bir kuvvetle birlikte mermer yukarı doğru yükselmişti ama fazla değildi. Birinin sürünerek içinden geçmesine yetecek kadardı.

Alastair açılan geçit ile gülümsedi ve ardından temkinli adımlarla içeriye sokuldu ve ardından kapıyı kapatarak geçide yöneldi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr