Bölüm 16: Düşünceli Duş Sefası

avatar
474 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 16: Düşünceli Duş Sefası


Bu geceki organizasyon Alastair'in var olan bütün enerjisini kurutana kadar bir süngerin suyu emişi gibi emmiş, kendisini bitkin düşürmüş ve öylece de bırakmıştı.

Kendisini saksıdaki bir çiçekten farksız gibi hissediyordu. Canlıydı, yaşıyordu ama olduğu yerden bir adım dahi atamıyordu.

Sebepleri farklı olabilirdi ama bir bakıma da benzerdiler şu an.

Yüzündeki kendinden emin, kibirli gülümsemesiyle birlikte gereksiz derecede büyük, ihtişamlı odasına girdi.

Gecenin üstünde oluşturduğu rahatsız edici ve yorucu baskısı yüzünden olduğu yere çökmek istedi. Ağzında kekremsi, ekşi bir tat oluşmuş ve anlık olarak boş bakmasına sebep olmuştu.

'Kesinlikle rahatlamak istiyorum,' diye düşündü ama o sırada başka bir düşünce daha belirdi zihninde. 'Khan'dan parayı da almam lazım. O para benim haftalık harçlıklarımın dördünü kapsıyordu.'

Aklına gelen Khan ile yüzünde canlı bir gülümseme oluşmuş ve gerinmişti, vücudundan kütürdeme seslerinin çıkmasına sebep olmuştu.

İçten içe Khan'ın bu işi becerebilecek kabiliyete sahip olduğuna inansa da yine de onun endişesinin yol açabileceği sorunları da göz önünde bulunduruyor ve umutlarını pek de yüksek tutmuyordu.

Bir aylık harçlığını çöpe götürebilecek bir durumdaydı. Pek de iyi bir şey değildi ama bunu geri elde edebileceğini de biliyordu. 

Tek sorun Khan'ın ilerleyeceği yol konusundaydı. Kendisine ihanet mi edecekti, yoksa kendisine verilen güveni boşa çıkartmayıp istenileni harfiyen yerine mi getirecekti?

Büyük bir kumar gibi görünüyordu, en azından ahlaki değerler konusunda belki böyleydi.

Alastair etrafındaki cansız, iç karartıcı eşyaları üstün körü bir incelemeyle gözden geçirmiş, derin bir nefes alarak odanın gereksiz büyüklüğüne karşı iç çekmesine ve kafasını iki yana sallamasına sebep olmuştu.

Ceketi ile yeleğini çıkartıp giysi dolabına yürümüştü. Bir acelesi olmadığından adımları yavaştı ve de sessiz. Dolabı açtı ve siyah bornozunu aldı. Bir elinde yeleği ve ceketi, diğer elinde de bornozuyla odasındaki özel banyosuna açılan kapıya doğru ilerledi.

Banyosu da odası gibiydi. Gri ve beyaz renkler çoğunluktaydı, ruhsuzluğun her bir yeri kaplamasına sebep olmuştu. Lakin başka renklerde vardı ama beyaz ve gri kadar öne çıkabiliyor değillerdi.

Banyonun girişinin tam karşısında altın damarlara sahip mermerden yapılma bir küvet bulunuyordu. Küvet yetişkin bir insandan birkaç santim daha uzundu ve oldukça da genişti.

Alastair bu yüzden küvet yerine gölet demeyi tercih ediyordu.

Küvetin kenarlarına gümüşten süslemeler ve bu süslemelerin üzerine de taşlar eklenmişti. Ek olarak süslemelerin üstüne ince bir şekilde işlenmiş birkaç işareti de barındırıyordu.

Farklı boyutlara ve şekillere sahip çeşit çeşit taşlar küveti çevrelemişti. Her bir taşın üzerinde farklı farklı işaretler çizilmişti ama her bir çizim birbirinin devamı gibi görünüyordu ama yukardan bakıldığında bile şeklin neye benzediği belirsizdi. Soyut bir çalışma gibi duruyordu, en azından bu Alastair'in düşüncesiydi.

Bu süslenmiş taşların arasında küvete doğru ilerleyen basamaklar bulunuyordu. Basamaklar gümüş renkli damarlara sahip barut rengi bir mermerden oyulmuştu.

Oldukça sadeydi ve gösterişli olmaktan kaçınılmıştı.

Taşlarla çevrilmiş küvetin sağ tarafındaysa kişinin rahatça ulaşabilmesi için sabunlar, parfümler ve lifler için özel bir bölüm yapılmıştı. Kullanışlıydı. Ek olarak bu bölümde havluların ve bornozların konması için de yine gümüşten yapılma ayaklarında birkaç küçük taş bezemesinin olduğu ayaklı askılık bulunuyordu.

Alastair boynunu çevirdi ve duyduğu küt sesiyle birlikte yüzünde rahatladığını gösteren bir ifade oluştu. Adımlarını sağ tarafında bulunan duvarın hemen önündeki su deposuna yöneltti.

İki metre uzunluğunda ve üç metre genişliğe sahip olan dikdörtgen şeklindeki su deposu duvarı tamamen kapatıyordu. Önündeki gümüşten yapılan musluğu çevirdi ve altındaki hazır olan kovaya suyu doldurmaya başladı. Suyu doldururken eliyle suyu da kontrol etmeyi ihmal etmemişti.

'Tam da istediğim gibi! Ne sıcak ne de soğuk!'

Alastair'in yüzündeki gülümseme daha da genişledi ve ardından kovaya doldurduğu suyu küvete götürdü, ardından bornozunu askılığa asıp işine geri dönmüştü.

Bir elinde yeleği ve ceketi, diğer elinde de kovasıyla bu işlemi birkaç kere daha monoton bir şekilde tekrarladı.

Küvetin yeterince dolu olduğuna karar verdikten sonra parfümlere bir bakış attı ve derin bir nefes alarak üç şişeyi de alıp kokladı. En sonunda siyah renkte bir camdan yapılan düz şişenin içindeki sıvıyı kapağa döktü ve ardından suya karıştırdı.

Bu işlemi dört kere tekrarlamıştı. Fazlasının baymasını istemiyordu.

Ardından aşağı inmiş ve derin bir nefes alarak kısa bir süre durmuştu, gözü elindeki ceketi ve yeleğine takılı kaldı.

'Ben bunları niye direkt atmadım ki?' diye düşünürken gözlerini devirdi ve yorgun bir şekilde gülümsedi. 'Kesinlikle beynim yavaşlamaya başladı.'

Hızlıca silkelenerek kendini düzeltmiş ve ardından sol taraftaki duvarın orada bulunan kirli çamaşır sepetine ilerlemişti. Oldukça büyük olan kirli çamaşır sepetine elindeki yelek ve ceketi, ardından üstündeki kıyafetleri çıkartmış ve küvete yönelmişti.

Soğuk mermerde attığı adımlar vücuduna soğukluğu vücuduna yöneltmiş, kendisini bir nebze ayıltmış ve hislerinin kendisine gelmesini sağlamıştı. Küçük de olsa böyle bir uyarılış iyi gelmişti.

Küvete ilk başta yavaşça ayağını soktu, ardından da bütün vücudunu. Suyun sıcaklığı bir anda titremesine ve bütün vücudunun kasılmasına sebep oldu. Kısa bir süre o şekilde kaldıktan sonra vücudu suyun sıcaklığına alışmaya ve kendisi de rahatlamaya başladı.

Suya daha da gömülürken başını kaldırdı ve gözlerini banyoyu aydınlatan avizeye dikti.

"Her gün hiç şikâyet etmeden gün sonlarında hazırlıklarını yapıyorlar," dedi kendi kendine sesi banyoda yankılanırken. "Bunun için bile aldıkları maaşa zam yapılması gerekiyor."

Alastair yüzündeki yorgun gülümsemesiyle derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı.

Hizmetçilerin bu kadar fazla çalışıyor olmasına rağmen emeklerinin karşılığını tam anlamıyla alamadıklarını düşünüyordu.

Aslında olayın bu olduğu kanısındaydı ama yine de bununla ilgili bir şey dememiş ve hatta büyükbabası veya amcasına hiç konudan bahsetmemişti bile.

"Kendilerinin bu konuda birlik olup konuşmaları, seslerini duyurmaları gerekiyor," dedi yine kendi kendine, sanki biriyle diyalog halindeymiş gibiydi.

Suyun içinde hafifçe yükseldi ve elini sabunla lifin olduğu bölüme atıp kendisini paklama işlemine başladı. Otuz dakika kadar daha buna devam etti ve ardından küvetin dibinde bulunan tıpayı çekti ve suyun çekilmesini sağladı.

Küvetten çıktı ve tekrar kovayla su taşıma işlemini gerçekleştirdi. Deponun suyu olduğu gibi koruyabiliyor oluşu cidden işe yarıyordu ve bu, deponun Ephios'dan bile daha yararlı olduğunu düşündürtüyordu.

'Kesinlikle daha işe yarar!' diye düşünürken güldü ve tutturduğu belirsiz bir ritimle ıslık çalmaya başladı.

Suyu koymuş ve ardından hiç beklemeden suya girmişti ama bu sefer küvetin içinde oturma alanı olarak kullanılan bölüme geçmişti.

"Huhuhu..."

Sırtını soğuk mermere dayadığında titremiş ve vücudu kaskatı kesilmişti ama alışması uzun sürmemişti. Rahatça yayıldı ve derin bir nefes alıp suyun yorgunluğunu alıp götürmesini diledi.

'Khan...'

Ürkütücü vücut yapısı ve kısa boyuyla kahverengi saçlı adam gözünün önünde canlanırken kaşları çatıldı ve yüzü düşünceli bir ifade aldı. Dudakları büzülmüş ve gözleri de kısılmıştı. Yayılarak oturan duruşu düz bir hale gelmiş sağ eliyle çenesini sıvazlamaya başlamıştı.

Khan aklına geldikçe ona güvenip de vermiş olduğu para aklına gelip duruyor ve bu da az da olsa gerilmesine sebep oluyordu. Ne kadar bir aylık harçlığına bir hiç diyebilecek durumda olsa da bir tarafı hala bunu kaybetmemek için dua ediyor ve kendisinin salak olduğunu söyleyip duruyordu.

Türlü türlü senaryolar kendi kendine şekillenip duruyor ve kendisini kötülemekle meşgul olan endişeli tarafının daha da baskın olmasını sağlıyordu.

Khan hakkında sahip olduğu düşünce belliydi. Yaratıcı ona korkutucu bir vücut, güç, kuvvet ve dayanıklılık vermişti. Yaratıcının bunlar dışındaki özellikleri tamamen es geçtiğini düşünüyordu.

'O geri zekâlı acaba kesedeki çizmiş olduğum haritayı anlayabilecek mi?'

Khan'ın kendisine bir kese dolu altın shinin verişini hatırladığında yavaşça oturduğu yerde kaydı ve kendisini suya gömdü. Yüzündeki ifade yavaş yavaş daha acı dolu olmaya başlamıştı.

'Para gibi önemli bir şeyi bu kadar çabuk vermemeliydim!' diye kendine not olması için tekrarladı ama olan olmuştu bile.

Kendisi için yakınırken farklı bir düşünce belirdi bu sefer aklında.

'Ya Khan'ı bir köşeye çekip para için öldürmeye kalkarlarsa?'

Khan'a o kadar para verip yollamış yüzünden ona yüklediği büyük sorumluluk kendisinin endişelenmesine ve stres yapmasına sebep olmuştu. Alastair bu tür bir durumda böyle bir şey hissedebilecek biri de değildi.

Kafasını iki yana salladı. Hem korkutucu düşünceden hem de kalbinde yükselen suçluluk histen kurtulmaya çalıştı.

'Yok, olmaz öyle şey! Öküz gibi bir şey zaten. Kurtulur bir şekilde,' diye düşündü kendini cesaretlendirmek için. 'Yani…kurtulur. Umarım kurtulur!'

Düşündükçe daha da kötüye giden senaryolar zihnine yükleniyor, kendisinin daha da stres yapmasına sebep oluyordu.

Kendini tamamen küvete gömdü ve ardından hızla tekrar yukarı çıktı. Bu rahatsız edici düşünceleri başka bir tarafa çekmeye çalıştı. İşe de yaramıştı.

'Loer...'

Şafak Krallığı'nın başkenti olan Güneş Şehri'nde krallığın en güçlü on ailesi konaklıyordu.

Loer ailesi de bu ailelerden üçüncüsüydü. Bu, ellerindeki gücün ve sahip olduğu baskınlığın ne kadar etkili olduğuna işaret etmekte oldukça iyi bir işlev görüyordu.

Doğu tarafındaki toprakların birçoğunun sahibi Loerler idi ve neredeyse yüzde altmışını ellerinde bulundukları gerçeği onların korkutuculuğunu gösteriyordu.

Fae ailesi olarak kendileri de Loer ailesinin hükmü altında bulunan toprakların arasındaydı.

Loer ailesinin doğu bölgesinde bu kadar toprak sahibi olmasının en iyi getirisi ticaret yolları ve madenlerdi. Bu madenler ev ticaret yollarındaki geçişlerin sahibi olmakla birlikte oldukça büyük bir servetin de sahibi olmuş olmaları anlamına geliyordu.

Sahip oldukları madenler altın ve gümüş çoğunlukta olmak üzere biraz da zümrüt cevherleri üzerineydi ve ticaret yolları da ülkenin dört bir yanını dolaşan bir yol olduğu için kendi bulundukları doğu bölgesinde sahip oldukları hanlar sayesinde de iyi bir gelir elde ediyorlardı.

Loer ailesi altın ve gümüş cevherlerinin bulunduğu madenler sayesinde kendilerine Gümüş Taç ve Altın İni gibi birçok ad kazanmıştı.

Hepsi de ellerindeki ihtişama bir örnekti.

Loer ailesi oldukça güçlü ve zengindi. Bu da onlar ile uğraşılmaması gerektiğine dair güçlü, caydırıcı ve korkutucu bir göstergeydi ve bunu düşünmek bile deliliğin bir göstergesi ve çıldırmış olduğunun kanıtıydı birçoğuna göre.

'Ellerinden kurtulmanın zorluğu...' diye düşündü. 'Bu hiç de kolay olmayacak.'

İçinde yükselen sıkıntıyla daralmıştı. Derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapattı. Ardından da küvete daldı ve tekrar çıktı sıkıntılarının gitmesi umuduyla.

'Bir de büyücü sahibi oldukları gerçeği var.'

Alastair'in bildiği şeylerin eksikliği onu oldukça sıkıntılı bir duruma sokuyordu ve bu yüzden sadece tahmin ediyordu olabilecekleri. Bunların doğruluğu konusu da oldukça tartışmaya açıktı.

Şu anlık tahmin etmek hayal etmekten farksızdı Alastair için.

Loer ailesinin büyücüsünün kim olduğunu biliyordu. Bu en azından halka açık bir bilgiydi ama başka bildiği bir şey yoktu. Mennas'ın büyücü olduğunu tahmin edebiliyordu ama bunu da zaten davranışlarıyla aşırı belli etmişti.

Tahminine göre Loer ailesinin en güçlü büyücüsü şu anki aile reisi olan Brandon Loer'in babası, Aldous Loer idi.

 Aldous Loer'in tam olarak ne kadar güçlü olabileceğine dair bilgisi veya elinin altında sakladığı şeylerin ne olduğuna dair bir fikri yoktu.

Bu geceki gelen kadın dışında büyücü görmemiş olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğunda bir büyücünün sahip olabileceği gücün ne veya ne kadar olabileceğine dair olan tahminini sadece bir çocuk masalındaki büyücü kadar olabileceği sonucuna varmasını sağlıyordu.

Bu da tamamen saçmalıktan bir şey değildi Alastair’e göre.

'Bir akademiye gidene kadar bilgi sahibi olabilme şansım olduğunu sanmıyorum,' diye karamsar bir düşünce belirdi. 'Küçük bir kasaba soylusu olarak yaşamanın kötü yanlarından biri.'

Yükselen hayal kırıklığıyla birlikte düşüncelerini bir kenara attı ve banyo lifiyle birlikte sabunu tekrar eline alıp bir daha temizlemeye başladı kendini.

Edwin tarafından ayarlanan şövalyelik mücadelesi yüzünden ter dökmüştü ve Alastair bunun tamamen gereksiz olduğunu düşünüyordu.

Gereksiz yere yapılan eylemlerden nefret ederdi. Boşa enerji ve zaman kaybıydı.

"Kendi baskın varlıklarını kanıtlamak ve hakimiyetlerini göstermek için yaptıkları ama beceremedikleri, boşa düzenlenmiş ve tamamıyla saçmalıktan ibaret olan bir olaydan başka bir şey değildi," dedi sesli bir şekilde yüzündeki tiksinme ifadesiyle. "Yine de Mennas'ın ilerde aile reisi olacağına emin oldum ve onun kılıç kullanabilmesi hakkında birkaç bilgi edinmiş olmak da bir şeydir. Belki de o kadar kötü değildir. Yine de biraz gereksizdi."

Kendini iyice temizlediğini düşündükten sonra durulandı. Siyah renkteki bornozunu giydi ve çıplak ayaklarıyla soğuk ilerlemeye başladı. Mermerin üzerinde ilerlemeye başladığı anda hissettiği soğukluk yüzünden bir titreme oluştu içinde ama direndi ve adımlarını hiç hızlandırmadan devam etti.

'Acaba Khan bahis işini halledebilmiş midir? Öğrenmekten zarar gelmez herhalde.'

Gardırobun kapağını açtığı gibi bornozunu serbest bıraktı ve yeri boylamasına izin verdi.

Alastair üstüne beyaz renkte ince bir gömlek seçmişti ve gömlek olarak da koyu kahverengi renkte yine ince bir gömlek seçmişti. Hızlıca ceketiyle aynı renkte ama tonlama olarak biraz daha açık olan bir pantolon ve ayakkabısını da giyerek günlük giyim tarzına bürünmüştü bile.

Giyinme işlemini bitirmesinin ardından gözü boy aynasına takıldı ve önüne geçip kendisini alıcı gözüyle kısaca bir süzdü. Saçlarını da kurulamaya çalışmış olmasına rağmen hala nemliydi ve tamamen dağılmışlardı.

'Taramaya vaktim yok.'

Khan'ın işi yerine getirip getiremediğini görmek istiyordu.

Hızlı ama elinden gelebildiğince hızlı ve yumuşak adımlarla kapının önüne kadar geldi ama kaşlarını çattı. Ardından kalbinde hissettiği rahatsızlık veren hissiyat ile gardırobunu tekrar açtı ve askılıktaki özenle asılmış kıyafetlerin arkasında olan kılıfını alıp kılıcı incelemeye başladı.

Kılıç Alastair'in kolunun uzunluğundan beş veya altı santim kadar uzundu. Demirden yapılmış kılıcın çentikli kabzası siyah ayı derisiyle sarılmıştı. Her iki tarafı da keskindi.

'Yanıma alsam iyi olur. Ne olur ne olmaz. Her ihtimale karşı...'

Derin bir nefes alarak kılıcı kılıfına geri sokmuş ve sırtına asarak evdekilerin uyumasını beklemeye başlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44475 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr