Bölüm 8: Edwin'in Hayali

avatar
606 8

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 8: Edwin'in Hayali


Soğuk rüzgarların rahatlatıcı etkisi insanların ferahlamasını ve kendilerine gelmesini sağlarken arabanın içindeki iki birey için bunlar geçerli değildi.

İkisinin de yüzlerinde ciddiyet ile dolu sert bir ifade yerini almıştı. İkisinin de zihinlerinde Fae ailesinin ne gibi bir önemi olacağını ve o büyük şeyin onlarla olan bağlantısını çözmeye çalışıyorlardı.

Edwin yüzündeki gülümsemeyle kardeşi Mennas'ı inceliyor, içten içe sonunda düzgün bir şekilde konunun ciddiyetini ve ağırlığını anlamış olmasını övüyordu.

Kardeşinin fevri tavırlarının yarattığı ateşli ortamın yavaş yavaş sönmesi ve kardeşinin ani patlamalarıyla uğraşması yüzünden oluşan rahatsızlıkla kendini meşgul etmeyişi, nihayetinde onun da düzgün bir şekilde düşünebilmesini sağlıyordu.

Büyükbabasının bulunduğu öngörü her neyse onu kendi lehlerine olacak şekilde çevirip kullanabilmeliydiler. Daha doğrusu kullanmak zorundaydılar.

'O şey her neyse, onu elimizde bulundurmalıyız!'

Edwin'in kalbi öngörünün kendilerine getirebileceği şeylerin düşüncesiyle heyecanla bir anda çarpmaya başlamıştı.

Bu düşüncenin tatlı zehri yüzünden daha fazla hayale kapılmamak için derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Ne kadar çok heyecanlanırsa kendisine verilmiş olan bu görevin amacı doğrultusunda ilerlemesi bir o kadar da zorlaşacak, sonunda başarısızlıkla sonuçlanabilecek bir hal alacaktı.

'Sakin ol, sakin ol! Elimdeki işi batırmamalıyım. Odaklanmalı ve olabildiğince ayaklarımı yerde tutmalıyım. Her şey bu geceye bağlı! Bu işi batırma lüksüne sahip değilim!'

Yaşının verdiği tecrübe sayesinde kendini sakinleştirmiş, ardından rahat bir tavırla önceliklerini belirlemişti ama yine de zihninde güçlü bir şekilde kendisini belli eden o hayallerin de farkındaydı.

Sert yüz ifadesini geri kazanmıştı, gözleri dışardaydı. Zihnen başka bir yerde olan kardeşi Mennas'a bir bakış attı.

"Mennas senden Fae ailesinin çocuklarıyla iyi anlaşmanı ve onları herhangi bir şekilde ezecek, gönüllerini kıracak veya kin tutmalarına sebep olacak bir şey yapmamanı istiyorum," dedi daha önceki yaptığı uyarısını tekrarlayarak. "Onları küçük düşürüp kendimizden soğutursak bu bize verilen bu görevin başarıyla sonuçlandığını göstermez."

Mennas ilk başta bir şey demedi. Abisinden gelen bu uyarının, büyükbabasının ve babasının aksine daha yumuşak tonda söylenmişti. Kendisini önemseyen biri olduğunu bildiğinden bağırıp çağırmadı ama yine de gözleri güneş gibi parlamaya başlamıştı.

Neden o çocuklarla iyi geçinmesi gerektiğini anlamamıştı. Fae ailesiyle olan görüşmelerinin olumlu sonuçlanması gerektiğini biliyor ama yine de bunun kendisine karşı söylenmiş bir tür hakaret olarak algılamaktan da kendini alamıyordu.

"Neden onlara hadlerini bildirmeyecekmişim?" diye sordu hor gören bakışlarını gizlemeyerek. "Eğer bunun sebebi onların vâris olmaları durumundan dolayıysa bunu sen kendin uygula ama benden bekleme. O kokuşmuş lağım fareleriyle kendimi aynı seviyede tutacak değilim. Ben bir Loer’im, onlar da Fae. Yerlerini bilmelerini gerekir yoksa tepemize çıkarlar. Haksız mıyım?"

Edwin derin bir iç çekti sıkıntıyla ve kardeşini bu gece nasıl kontrol altında tutabileceğini düşünmeye çalıştı.

Kardeşini ne kadar uyarsa ve Mennas'ın da ne kadar uyacağını duyacak olsa da bu onun belirgin hor gören ve ezen davranışlarının azalması yerine daha artmasına sebep olacaktı.

Kendisini belli etmeye başlayan baş ağrısıyla birlikte gözlerini devirdi, ardından eğilerek düz surat ifadesiyle Mennas'ın suratına baktı bir süre.

"Büyükbabamızın sözlerine göre Fae ailesinden iki büyücü çıkacak. Bu yüzden hareketlerine elinden geldiğince dikkat etmen konusunda uyarıyorum," dedi ciddiyetle. "Onlarla ilişkini olduğunca iyi tutmalısın ve ne olursa olsun bir şekilde onları elinin altında tutmaya çalış. Onlara karşı kendini tut ve onları da sinirlendirmeye çalışacak bir şey yapma. Burada iki tane potansiyel büyücüden bahsediyoruz. Ailenin gücünü genişletmek için olabildiğince iyi bir şans."

"Abi söylediklerinde ciddi misin?" dedi kendini beğenmişlikle. Gururla göğsünü kaldırdı ve bunu sesine yansıtarak devam etti. "Bana, bir Loer büyücüsüne, karşı ne yapabilirler ki? Hadi sinirlendiler diyelim; peki ondan sonra? Ne yapabilecekler ki? Onlar bizim sponsorluğumuz aracılığıyla büyücü olmuş olmayacaklar mı? Her türlü bizim elimizin altındaki oyuncaklardan başka bir şey olmayacaklar. Damarlarında soylu sınıfının bir üyesinin kanı akıyor olsa neye yarar? Onlar her halükârda, her şekilde benim altımda ezilecek bireyler. Bunu o kokuşmuş beyinlerine sokacaklar!"

Edwin hayal kırıklığıyla derin bir nefes aldı. Onaylamaz bakışlarını kardeşine dikti ama onun umursamayan bakışlarıyla kendisini izliyor oluşunu gördü. Kafasını iki yana salladı ve gözlerini dışarıya dikti.

Kardeşinin büyücü olmaya yatkın oluşu büyükbabası tarafından onaylanmış olduğu günden bu yana olan kibirli davranışları epeyce artmıştı. Loer soy adının verdiği güçten gelen kibir yetmiyormuş gibi bir de bu başlarına çıkmış, işleri daha da yokuşa sürüklemişti. Kardeşinin bununla birlikte gelen acımasızlığı da eklenince daha da kötü bir duruma gelmişti.

İçten içe Mennas'ın bire süre sonra düzeleceğini ummuş olsa da bu umudu geçen zamanla birlikte davranışlarındaki kibrin, küçümsemenin ve acımasızlığın artışıyla solup gitmiş, bir parça umudunun da tuzla buz olmasına sebebiyet vermişti.

Kardeşini uyarmasının sebebi onun bu davranışlarını düzeltmek, daha iyi bir birey haline getirmek ve Loer ailesinin devamlılığını sağlamaktı ama kardeşi onun bütün bu uğraşlarını bir hiç etmek için özel bir çaba harcıyor gibiydi.

Kardeşine olan tiksintisi de bu yüzdendi ama nihayetinde kardeşiydi. Elinden bir şey gelmiyordu.

'Büyüye yatkın olarak doğması gereken ben olmalıydım!' diye bir düşünce geçti kafasından ama geldiği gibi yok oldu.

Böyle düşünceler onun çökmüş ruh halini daha da çökertiyordu. Fakat düşünerek bu konuda bir şey elde edemezdi.

"Mennas kendine bir çekidüzen vermen lazım," diye tekrar uyardı ama bu sefer tükenmiş bir yüz ifadesi vardı yüzünde. "Eğer bu işi batırırsan sana neler olacağını söyledim, değil mi? Dinledin ama bir daha dinle. Büyükbabam seni büyü akademisine gönderse bile senin orada yapacağın her hareketin denetlenmesini sağlayacak, senin onun önerdiği şekilde ilerlemeni sağlayacak ve senin hayatını tamamen kontrol altına alıp seni bir kafese kapatmış olacak. Babamınsa seni muhtemelen bütün paradan alıkoyacağını ve yüzüne bile bakmayacağını eklemem lazım."

Mennas abisinin söyledikleriyle birlikte öfkelense de aynı zamanda korkuyordu. Büyükbabasının böyle şeyler yapabileceğinin farkındaydı ama yine de kendinden aşağı olan bir aileye karşı onlarla aynı düzeydeymiş gibi davranmak kendisinin yaradılışına aykırıydı.

"Anladın mı? Eğer onlarla iyi anlaşamazsan ve açık açık onları küçümseyip kurulacak ilişkiyi bozacak olursan, yaratıcı yardımcın olsun. Yaratıcının bile seni onların elinden alabileceğinin şüpheliyim gerçi," diyerek son cümlelerini de söyledi uyarısına uyulabileceğini umarak.

'Resmi bir büyücü olduğum zaman göreceksiniz! Değil büyükbabam, yaratıcıyı bile dizlerinin üzerine çöktüreceğim! Şahidim olun ki göreceksiniz!'

Dinmiş olan nefret ve öfkesi tekrar gün yüzüne çıkmış, düşüncelerindeki çürütücü etkisini göstermişti ama bunu tekrar dindirmek amacıyla derin bir nefes almıştı.

Öfkelenmesine sebep olan düşünceler yüzünden alev gibi parlayan gözlerini dışarıya dikti, düz bir yüz ifadesiyle dişlerini sıkıyordu. Büyükbabası yüzünden katlandığı bu mide bulandıran, küçültücü ve gereksiz ortaklığın durumuna lanetler yağdırıyor ve gecenin hızlıca bitmesi için dua ediyordu.

"Yarım saatlik bir yolculuğumuz kaldı efendim," diyen bir ses duyuldu arabanın ön tarafından.

"Teşekkürler," diye cevapladı Edwin aceleyle ve kardeşine çevirdi gözlerini.

Fae ailesinin evine yaklaşıyorlardı ve şu an kardeşinin öfkeyle dolu olması gecenin getireceği refah için tehlike arz eden bir senaryonun doğuşuna sebebiyet veren başka bir etkendi sadece. Hemen durdurması gereken bir etkendi.

"Mennas biliyorum öfkelendirici ve nefret etmene sebep olan bu saçma işle büyükbabamızın emri üzerine uğraşıyoruz," diyer tekrar kardeşini yatıştırmaya çalıştı Edwin umutsuzca. "Lakin bir düşün! Bu işin sonunda ektiğimiz fidanın vereceği meyveyi, tırnaklarınla kazıyıp elde etmiş olacağın bu hazineyi düşün!"

"Hazine mi? Ne hazinesi?" diye küçümseyici bir şekilde karşılık verdi Mennas. "Böyle bir kasaba soylusundan bir büyücü çıksa neye yarar ki? Çöpten başka bir şey olmayacaklarına yemin edebilirim ve bunun boşa olacağını da göreceksiniz. Bundan eminim."

Kardeşinin kendinden gayet emin bir şekilde yaptığı bu varsayıma karşılık sadece umutsuz bir iç çekiş sunarak cevap vermiş ve uzlaşma isteğiyle aklından geçeni kardeşine anlatmaya başladı.

"Göz önünde bulundurulduğunda kendi çaplarında gayet iyiler. Bunu destekleyen onlarca kanıt dahi sunabilirim sana ama onların da eksik olduğu bir konu var. O da kurtlar sofrasında hayatta kalabilmek için hazırlıklı olamayışları.”

Mennas alayla dolu bakışlarını abisinin suratında gezdirdi. Abisinin ciddiyetini anladığında meraklanmaya başladı. Abisine işaret etti devam etmesi için.

Sesi alaycı tonundan bir gram bile kaybetmemişti, "Devam et, Bay Belli."

"Şu an üçüncü aileyiz ama neden bir olamayalım, değil mi? Neden bütün krallığı avcumuzun içine almayalım? Neden her şeyi kendi altımızda toplamayalım?" dedi kardeşinin ilgisini çekmek amacıyla Edwin.

Bir deli gibi gülümsüyor ve dışarıdan bakıldığından oldukça uğursuz, korkutucu bir görüntün sunmasını sağlıyordu.

"Düşünsene; koskoca krallığı Loer ailesi olarak biz tutuyoruz! Biz yönetiyoruz! Herkesi ve her şeyi biz yönetiyoruz! Hepsini! Gözünün gördüğü, kulağının duyduğu, dilinin tattığı, elinin değdiği ve burnunun kokladığı... Her şeyi!"

"Bu..." dedi Mennas ama bir şey diyemedi bir süre.

Abisinin bir anda pat diye böylesi bir şey dile getirmiş oluşu kelimelerinde boğulmasına ve konuşamamasına sebep olmuştu.

Böylesi bir delilik işareti olan hayale hiç kapılmamıştı. Kendisi en fazla sahip olduğu gücün ve konumunun babasından ve büyücülüğe olan yatkınlığının kanıtlanmasından beri büyükbabasından daha yüksekte olmasını arzulayan biriydi. Bunun eninde sonunda olacağını da biliyordu.

Ancak abisinin kelimeleri aşırı uçuk geliyordu kendisine.

"Bu fazla absürt! Bunu düşünmek bile saçmalıktan öte bir şey değil! Sen aklını mı kaçırdın abi?" diye karşılık verdi nihayet içinde bulduğu güçle birlikte. "Koskoca kraliyet ailesinden bahsediyorsun burada! Lütfen aklını başına topla ve ağzından çıkan sözcükleri tart da öyle konuş! Senin dediklerin düpedüz zırdelilik!"

"Mennas senin hedefin büyücü olarak büyükbabamızdan daha güçlü olmak ve ailenin başına geçmekti, değil mi? Yanlış mı biliyorum, ha?" diye sordu ama cevabını gayet iyi biliyordu ve devam etti kardeşinin cevabını beklemeden. "Bense dördüncü ailenin reisinin kızıyla nişanlıyım, bu da başka bir büyücünün saflarımıza katıldığı anlamına gelmez mi?”

Mennas’ın kaşları giderek daha da çatılmaya başlamıştı ama abisinin devam edişini dinlemeye devam etti.

“Büyükbabamızın bizlere sunduğu böylesi güçlü bir öngörüyle birlikte saflarımıza Fae ailesine katacak olma şansımızın doğmuş olması, bu hayale olan yakınlığımızı göstermez mi? Yeterince büyürsek bir gün topladığımız bu yandaşlarımızla, müttefiklerimizle ya da piyonlarımızla kraliyet ailesini deviremez miyiz? Bu mümkün olmaz mı?"

Abisinin ağzından çıkan her bir kelimeyi ağzı açık kaldı ama bir şey diyememişti. Bir şeyler söylemek istiyor ama ne diyeceğini bilemiyordu.

Abisinin bir deli mi yoksa çılgın bir hayalperest mi olduğunun farkını çözemiyordu.

Kendisinin hedefini söylemesine takılmamıştı ama abisi kendi hedefini söylediğinde tamamen şok olmuştu. Abisinin anlattıklarının herhangi bir dayanağının olmadığını düşünüyordu.

Kraliyet ailesinin o kadar da kolay devrileceğini düşünmek haddine bile değildi ve abisi çocuk oyuncağıymış gibi anlatmıştı.

"Bu delilik!" diye ekleme yaptı Mennas.

Edwin'in yüzündeki gülümseme daha da genişledi. Kestane kahvesi gözlerindeki hırs ve tutku ateşi neredeyse elle tutulacak bir hal almıştı. Heyecandan kuruyan dudaklarını yaladı.

Aklından geçenler kanının daha da hızlı akmasını ve anlattıkça daha da fazlasını anlatmasını istemesine sebep oluyordu. Zaman ve mekân uygun olsa, Mennas'ı karşısına alır ve sabaha kadar konuşurdu.

"Bu delilik falan değil. Bu bir hayal; bu bir plan, bu benim zihnimdeki gerçeğe dökülebilecek bir tasarım!" dedi heyecanla kardeşine dikti gözleriyle. "Eğer bir durup düşünürsen büyükbabamızın bizlere bahşettiği öngörüsüyle bunu gerçekleştirme imkânımızın olduğunu anlayacaksın. Eminim ki anlayacaksın! Hayal et! Sadece hayal et! Tamam mı? Düşün! Öngörüyü ve yapılabilecekleri düşün!"

Mennas abisinin heyecandan kızarmış yüzüne karşı titrek bir gülümseme sunmuş ve sadece kafasını sallayarak onaylayabilmişti.

Abisinin bunları söylerken ki halinin aldığı ifade kendi düşüncelerini doğrular nitelikteydi. Abisi ciddi anlamda sıyırmış gibi gözüküyordu ama bir yandan da kalbinde ve zihninde bunun gerçekleştirilebileceğine dair olan bu hayalin umut tohumları eklenmişti.

"Bu yüzden lütfen uyarılarımı dikkate al, tamam mı?" diyerek ekledi ama bu sefer sakindi ve kendisine gelmiş gibi gözüküyordu.

‘Sen çıldırmışsın! Benden de deli, benden de küstah ve benden de kibirlisin!'

Bunlar Mennas'ın aklından geçen son düşüncelerdi.

Fae ailesinin malikânesinin girişine yaklaşmışlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44462 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr