Bölüm 1208: Mavi Çiçek Malikanesi'ne Dönüş

avatar
3428 29

Desolate Era - Bölüm 1208: Mavi Çiçek Malikanesi'ne Dönüş



Bölüm 1208: Mavi Çiçek Malikanesi'ne Dönüş

 

Mavi Çiçek Malikanesi ile Üç Alem arasında uzun bir mesafe yoktu. Ji Ning uzay zamanı aşarak Mavi Çiçek Malikanesi'nin dış kısmına kolayca ulaştı.

 

Tırırırım… Bölgeyi görünmez bir güç dalgası kaplıyor ve evrendeki has özlerin bile malikaneye yaklaşmasına engel oluyordu. Ning bir kez daha manzaraya şaşkın bir şekilde bakakaldı. Daha önce aynı manzarayı görmüş olsa da etkilenmeden edemiyordu.

 

“Kaosdiyarı'nın has özlerini sürekli bir şekilde dışarıda tutabilmek…” Ning artık Tao'ya dair daha çok şey bildiği için durumu yavaş yavaş kavrıyordu: “Böyle bir şey Hükümdarlar'ı tamamen aşıyor. Muhtemelen Ötekidiyar Efendileri bile bunu yapamaz. Yoksa Mavi Çiçek Malikanesi'ni bir Tiran mı yarattı? Eğer öyleyse, Dokuz Kaos Mührü düşündüğümden de inanılmaz demektir.”

 

 Ama Ning'in aklı da karışıktı İlk başlarda Dokuz Kaos Mührü çok işine yaramıştı, fakat dördüncü adıma geçmesiyle birlikte asıl mesele Tao'ya dair öngörülerdi. Artık mavi çiçek enerjisi eskisi kadar ona yardımcı olamıyordu.

 

 Peki o zaman… Tiran neden böyle bir teknik yaratıp, tekniğe çalışan gelişimcileri bu malikaneye gelmeleri için yönlendirmişti?

 

Svoosh. Ning inanılmaz bir hızla ilerliyordu. Boşluğu aştıktan sonra altından sisin kapladığı bölgeye ulaştı. O eski altınları görse de, artık finansal bakımdan eskiye kıyasla bambaşka bir haldeydi. Epey İmparator katletmişti; Cehennemaltınları pek ilgisini çekmiyordu.

 

“İşte geldik.” Ning devasa, antik malikanenin kapılarına ulaştı. “Mavi” ve “Çiçek” kelimeleri hala daha malikanenin kapılarında asılı duruyor, etrafa güzeller güzeli bir aura saçıyorlardı.

 

“Yeniden buradayım.” Ning gülümseyerek adım attı. Tırırırırırırım. Antik malikanenin kapıları bir kez daha açılıyordu.

 

Ning içeri girdikten sonra malikanedeki üç meyve ağacına baktı ve elini sallayarak Aksükun'u çağırdı. Aksükun'un devasa vücudu hemen Ning'in yanında duruyordu. Saygıyla seslendi. “Efendim.”

 

“Arkamda kal.” Ning ciddiydi, “Burası muhtemelen sayısız tehlikeyle çevrili.” Bu yer muhtemelen bir Tiran'ın emek harcayarak yarattığı ve hatta içini İmparatorlar'la dolduracak kadar bile ileri gittiği bir yerdi.

 

“Anlaşıldı.” dedi Aksükun.

 

Ning ilerliyor, Aksükun arkasından onu takip ediyordu. İkilinin köprüye ulaşması uzun sürmedi.

 

“Efendiler! Görüşmeyeli uzun zaman oldu.” Ning gülümseyerek mesafedeki çayırlıkta oturan iki üstada baktı.

 

“Eh?” Üstatlar da Ning'e döndü. Kan kırmızısı gözlere sahip olanı sırıttı: “Velet, geri dönmüşsün.”

 

“Baya hızlısın. Genç dostum, daha birkaç satranç maçı yapacak zamanımız bile olmamıştı; çabuk döndün.”

 

Ning ne diyeceğini bilemiyordu. Birkaç satranç maçı mı? Peki… Buraya ebediyen kapatılmış İmparatorlar için belki de Ning'in geçirdiği vakit, pek önemli değildi.

 

“Mavi Çiçek Malikanesi aklımdan çıkmadı. Yıllar yılı yaptığım çalışmaların ardından, imtihanları geçebilecek kadar güçlü olduğumu düşündüğüm için geri geldim.” dedi Ning.

 

“Aurana bakılırsa… Henüz Taobirleşimi'ni tamamlayıp bir İmparator olmamışsın, değil mi?” diye sordu gümüş gözlü üstat.

 

“Evet.” Ning başını salladı. Ebediyet İmparatorları'nın auraları, sönmek bilmeyen ebediyetin tınısını taşıyordu.

 

“Ah. Sana geçen sefer de söylemiştim; Dördüncü adımda olan bazı olağanüstü Taolordları bizi yenebilir ama bu malikanede ilerledikçe daha zorlu tehlikelerle karşılaşacaksın! Dikkatli olmazsan hayatını kaybedebilirsin. Bana kalırsa şansını denemeden önce Taobirleşimi'ni tamamlasan iyi edersin.” Gümüş gözlü üstat iç geçirdi. “Fazla acelesi davranıyorsun.”

 

“Şansımı denemek istiyorum.” Ning gülümsedi. “Belki başarılı olurum. Olamazsam da bir daha gelirim.”

 

“Hmph. Ölmeye bu kadar istekliysen… O halde görelim bakalım ne kadar güçlenmişsin.” Kan kırmızısı gözlere sahip üstat, bu sözleri söylerken Ning'e doğru yürümeye başladı.

 

“Tabii, deneyelim bakalım.” Ning de ona yaklaştı.

 

“Son seferde gücüme dayanmayı başaramamıştın. O zamandan bu yana epeyce yıl geçti. Umarım yaşadığın gelişmeler beni şaşırtabilecek düzeydedir. Aksi takdirde yine can sıkıcı bir mücadele yaşayacağız.” Yaşlı adamın kanlı gözlerinde kötücül bir bakış vardı.

 

Gümüş gözlü üstat bu sefer onu durdurmadı. Ona göre, Ning halihazırda dersini almış olmalıydı. Geri dönmesi, bu dersin üstüne bir şeyler katarak kendine olan güvenini artırmış olduğunu gösteriyordu. Buna rağmen ölürse, kendinden başka kimseyi suçlayamazdı.

 

Ning köprüyü aştı ve çayırlığa geçti.

 

“Git.” Kan kırmızısı gözlere sahip üstat sağ elini sallayarak onu göklere doğru gönderdi ve Ning'e doğru heybetli bir güç dalgası akın etti.

 

Ning de bu saldırıya cevaben rastgele elini salladı. Boom! Rastgele bir hamle gibi görünse de, Ning eliyle Gökkıran'ı kullanıyordu!

 

İki saldırı da tamamen güce odaklıydı ve gök gürültüsünü andıran bir çarpışma yaşadılar. Kan kırmızısı gözlü üstat anında bir ışık hüzmesi gibi geriye savruldu ve mesafedeki dağlardan birine çakıldı. Dağı koruyan bariyer titrese de hasar almamıştı. Fakat kan kırmızısı gözlere sahip üstat, çirkin bir şekilde bariyere saplanmış durumdaydı. Yere inmesi bile neredeyse bir saniye sürdü.

 

Ning'e inanamayan gözleriyle bakıyordu. “S-sen…”

 

“Ah, bir golem vücudu mu?” Ning başını salladı. Zaten bu İmparatorlar'ı öldürmek istemiyordu, çünkü onlar mahkûm hayatı yaşayan zavallı figürlerdi.

 

“Nasıl yani?” Gümüş gözlü üstat da şaşkındı.

 

“Heh.” Ning başını salladı. Karşısında duran iki muhafız, Dokuztoz'dan bile daha zayıftı. Ning birkaç yumruk ve tekmeyle onları kolayca yenebilirdi.

 

“Hazine kullanmadın. Ellerinde eldiven tipi bir hazine bile yok!” Kan kırmızısı gözlere sahip üstat yaşananlara inanamıyordu. “Sadece elini kullanarak beni ezip geçmeyi başardın. En güçlü Taolordları bile böyle bir şeyi başaramaz. Yaşadığın çağdaki en güçlü Taolordu sen olmalısın.”

 

Ning başını salladı. “Öyleyim.” Aslında sadece bu çağdaki en güçlü Taolordu değil, bugüne kadar var olan en güçlü Taolordu'ydu.

 

“Gücünle beni ikna etmeyi başardın.” Kan kırmızısı gözlü üstat arkasındaki geçidi gösterdi ve soğuk bir sesle konuştu. “İçeri gir. Malikane daha büyük tehlikelerle dolu. Beni alt etmiş olman, o tehlikeleri de atlatabileceğin anlamına gelmiyor.”

 

“Genç dostum, dikkatli ol. Rakiplerini yenemeyeceğini fark edersen hemen geri çekil ve kaç.” dedi gümüşi gözlü üstat. “Hayatta kaldığın sürece gelecekte başka şanslara da kavuşabilirsin.”

 

“Anladım.” Ning konuştu. “Aksükun, gidelim.”

 

“Anlaşıldı, efendim.” Sithe Koruyucusu sessizce Ning'i takip ediyordu. Arkasında kalan iki üstat, genç adamın geçide girişini izlemekteydi.

 

“Sence başarılı olacak mı?” diye sordu kırmızı gözlü olanı.

 

“Olağanüstü bir güce sahip.” dedi gümüşi gözlü üstat. “Malikanenin derinliklerine girmek onun için çok zor olacaktır ama hayatta kalabileceğini düşünüyorum.”

 

“Bakalım.” Kırmızı gözlü üstat sırıttı. “Bazen kendine fazla güvenmek, seni ölümün pençelerine atabilir.”

 

……..

 

Ning geçitte yürüdüğü sırada etrafına baktı ve mesafedeki mavi taşlardan oluşan avluyu gördü… Avlunun hemen arkasında ise devasa bir saray vardı.

 

Avluda ikişerli, üçerli gruplar şeklinde yüzü aşkın figür bulunuyordu. Kimisi oturuyor, kimisi yüz yüze bakıyor, kimisi içiyor ve kimisi de konuşuyordu. Ning ve Aksükun ortaya çıkınca yüzü de aynı anda onlara döndü. Etrafa saçtıkları görünmez heybet aurası Ning'in titremesine neden oluyordu. Genç adamın karşısında yüzü aşkın İmparator vardı.

 

Vhooosh. Aniden avludaki basamaklarda beyaz sakallı bir üstat belirdi. Üstat koyu mavi cübbeler giyiyor ve buzdan bir aura saçıyordu. Ning'e baktı: “Ben bu malikanenin ruhuyum ve efendimin emirleri dahilinde malikaneyi idare ediyorum.”

 

Ning bir anlığına şaşırsa da, büyük güçlerin arkalarında malikane ruhları bıraktığını iyi biliyordu. Emirlerinin devamlılığını bu şekilde garanti altına alıyorlardı.

 

“Bu malikane üç ölümcül imtihan tarafından korunuyor olup imtihanlardan her biri öncekinden daha ölümcüldür. Demin geçtiğin imtihan en basit olanıydı.” dedi beyaz saçlı üstat. “Üç imtihanı da geçebilirsen, başka tehlikeyle karşılaşmayacaksın.”

 

 “Efendimin emirlerine göre, her geçtiğin imtihan için bazı şeyler kazanacaksın.” Beyaz saçlı üstat Ning'e doğru yeşim yeşili bir yaprak fırlattı. “Bu gördüğün şey bir ‘Yaşamkanı’ Tao Mührü’dür; neredeyse bütün Taolordları'nı diriltebilir.”

 

Ning şaşırdı. Görünüşe göre İmparator Haylimühür'den başkaları da bu tarz mühürler yaratabiliyordu.

 

“Fakat… Nihai Taolar'ı izleyen Dörrdüncü Adımın Taolordları, diğer Taolordları'nı her koşulda geçtikleri için bambaşka bir seviyede bulunurlar. Bir Samsara Seviye Tao Mührü onları diriltmeye yeterli gelmez. Dirilmek için bir Ebediyet Seviye ‘Yaşamkanı Tao Mührü’ kullanmak zorundadırlar.” Dedi üstat.

 

Ning gözlerini kıstı. Nihai Tao mu? Mavi Çiçek Malikanesi'nin ruhu, Nihai Taolar'ın varlığından haberdar mıydı?

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44350 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr