Bölüm 853: Tektaş Korusu'ndaki Mücadele

avatar
3880 29

Desolate Era - Bölüm 853: Tektaş Korusu'ndaki Mücadele



Bölüm 853: Tektaş Korusu'ndaki Mücadele

 

“Hadi, Tektaş Korusu'na gidelim.” Ji Ning gülerek konuştu ve Koru'ya doğru ilerlemeye başladı.

 

“Gerçekten oraya mı gideceğiz, efendim?” Su Youji biraz endişeliydi. Ning'in formasyon ruhuna onları Sis Denizi'ne ışınlamasını söylediği andan beri gergin bir haldeydi. Tektaş Korusu Sis Denizi'nin en tehlikeli bölgelerinden biriydi ve üstün Dünya Tanrıları bile oradan sadece hayatta kalarak çıkabiliyorlardı. Yani ölümün kol gezdiği bir yerdi.

 

“Evet.” Ning, Su Youji'ye bakarak gülümsedi. “Ancak bu savaş için bir şey yapmana gerek yok. Savaş başladığında malikane dünyama döneceksin. Yanımda durursan, seni korumak zorunda olacağım için dikkatim dağılır.”

 

Ning'in kelimeleri basit ve sıradandı, ancak Su Youji bu kelimelerin arasındaki özgüveni ve mutlak otoriteyi hissedebiliyordu.

 

Efendisi daha yeni yeni bir Dünya Tanrısı olmasına karşın, kendisine böyle bir özgüven mi duyuyordu?

 

Su Youji başını ağır ağır salladı. “Pekâlâ. Sizi dinleyeceğim, efendim. Yine de koruya yapacağınız yolculukta dikkatli olmanızı umuyorum.” Konuştuğu sırada Ning'e dikkatlice baktı, aurasından ne kadar güçlü olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Ning bir Dünya Tanrısı'nın aurasına sahipti, lakin bunun dışında başka bir değişiklik yaşanmış gibi görünmüyordu.

 

Oh. Belki de değişiklik olarak Ning'in eskiye kıyasla daha sakin bir tavır takındığı söylenebilirdi. Tehlikeli bir yerde olsa da tamamen kaygısız ve rahattı.

 

“Efendim, neden o kılıcı sırtınızda taşıyorsunuz?” Su Youji aniden en büyük değişimin farkına vardı. Geçmişte, Ning bir savaşa girmediği takdirde kılıcını çıkarmazdı. Daha önce sırtına kılıç asmışlığı yoktu.

 

“Çalışıyorum.” Ning cevapladı.

 

“Çalışıyor musunuz?” Su Youji'nin aklı karıştı. Sırtında kılıç taşımanın çalışmakla ne alakası vardı? Yine de kadın başka bir soru sormadı.

 

Ning'in sırtında taşıdığı kılıç bir Ebediyet Silahı olan Mormücevher'di. Kılıçta sürekli temas halinde olduğunda ona karşı daha aşina bir hale geliyor ve kılıçtaki öz çekirdeğin barındırdığı kılıç iradesiyle sürekli bağlantı kurabiliyordu. Sabah akşam kılıçla bir aradaydı.

 

Anlaşılmalıdır ki uyuduğunda bile silahını yanından ayırmayan bir ölümlü, zamanla dehşet verici bir sanat yaratabilirdi.

 

Buna benzer alışkanlıklar çok önemliydi. Ning her an öz çekirdekteki kılıç iradesiyle bağlantı halinde kalmak istiyordu, böylece iradeyi daha erken kavrayabilecekti.

 

Şu anda Ning'in elindeki en güçlü silah Mormücevher'di!

 

[İsimsiz] kılıç sanatının dördüncü duruşu olan “Ufkun Sonu”, [Öz Kılıç İradesi]'nin ikinci duruşu olan “Daimtanrı” duruşuyla aynı güce sahipti. Eğer Ning bu iki duruşu farklı bir kılıçla uygularsa, ortaya çıkan sonuç da benzer olacaktı. Lakin Daimtanrı duruşu Mormücevher'deki öz çekirdeğin kılıç iradesini baz alınarak yaratıldığı için, doğal olarak Mormücevher'le sergilendiğinde daha güçlü bir hal alıyordu. Ning Mormücevher ile bu iki farklı kılıç sanatını kullandığında, aslında ortaya birbirinden tamamen farklı sonuçlar çıkıyordu. Daimtanrı duruşu, “Ufkun Sonu” adlı duruştan kat be kat daha fazla bir güce çıkabiliyordu.

 

“Gelişim yolunda, kişi kendini koruyabilmelidir. Aksi takdirde erkenden yitip gidersin. Artık [İsimsiz] kılıç sanatına ve [Öz Kılıç İradesi]'ne dair öngörüler elde ettim. Şimdilik [Öz Kılıç İradesi]'ne yoğunlaşmalıyım. Böylece, en azından şimdilik, daha fazla güç sergileyebilirim.” Ning ne kadar güçlendiği aşağı yukarı biliyordu, ancak tam olarak nasıl bir seviyede olduğunu henüz öğrenmiş değildi.

 

Sadece bir savaş yoluyla bunu öğrenebilirdi.

 

“Tektaş Korusu…” Ning mesafeye baktı; orada sislerin çevrelediği dikili bir taş vardı.

 

“Temkinli ol. Karagüneş ve Vahşiköpek'e de söyle, aynısını yapsınlar. Üçünüz sizi çağırdığımda derhal çağrıya yanıt vermelisiniz.” Ning konuştu.

 

“Anlaşıldı, efendim. Dikkatli olun.” Su Youji'nin yüzünde endişeli bir ifade vardı.

 

Ning güldü, ardından elini sallayarak genç kadını malikanesine gönderdi. Akabinde başını çevirdi ve tek başına, ufak bir gülümsemeyle Tektaş Korusu'na doğru ilerlemeye koyuldu.

 

Tektaş Korusu, isminden de anlaşılabileceği üzere, devasa dikili taşların bulunduğu bir bölgeydi; şüphesiz ki toplam taş sayısı on bin civarındaydı. Çoğunun üstünde bir böcekyaratığı görebiliyordunuz.

 

Ning ise burada adeta kendi bahçesindeymiş gibi dolaşıyordu.

 

O esnada kızıl pençelere sahip kuşvari bir yaratık, Ning'den yalnızca birkaç yüz kilometre uzaklıktaki taşın üstünde duruyordu. Yaratık uyku halinde olduğu için gözleri kapalıydı ve arada sırada nefes verdiğinde burnundan ateşler çıkıyor ve bu ateş dalgaları etrafındaki yüz metrelik alanı kaplıyordu. Ning yaratığa yaklaştığı sırada, onun gözlerini açtığını hissetti. Yaratığın iki gözü de soğuk, ölümcül ifadelerle önünde duran ve bölgesine izinsiz bir şekilde girmiş olan bu insana bakıyordu.

 

“Yabancı…” Kuşvari yaratık hırladı. “Geber.”

 

Aniden insanın gözünü alan elektrik ışıkları misali siyah kanatları açıldı ve yaratık Gökyüzü Taoları'nın sınırlarını aşan bir hızla ilerledi. Aslında bir hayli etkileyiciydi, Ning'in resmi almak için kovaladığı, timsahı andıran yaratıktan çok ama çok daha güçlüydü. Bu yaratığın bir elit Dünya Tanrısı'na denk olduğu söylenebilirdi, zaten çoğu Yabancı'yla başa çıkacak özgüvene sahip olmasının ana sebebi de bu gücüydü.

 

Yaratık kendisinden daha güçlü biriyle karşılaşsa dahi çoğu zaman sadece biraz bastırıldığını hissederdi. Savaş uzadığında diğer böcekyaratıkları da geleceğinden, yabancı ya ölecek ya da kaçmaya çalışacaktı.

 

“KİİEE.” Kanatlı yaratığın ağzından çirkin bir çığlık sesi yükseldi; bu esnada kızıl pençeleri Ning'e doğru ilerliyordu. Siyah kanatlarını da genç adamın kafasına göndermişti.

 

Ning sakin ilerleyişini sürdürüyordu. Neden sakin olmayacaktı ki? Bir Üstün Tanrı'yken bile böyle böcekyaratıklarından korkmuyordu.

 

Vhoosh! Vhoosh! Vhoosh! Uzaysal dalgalanmaların eşliğinde yaratığın pençeleri havayı deliyor ve Kayalık'ın gücünü andıran bir heybetle saldırıya geçiyordu.

 

Nihayetinde, Ning harekete geçti.

 

Kesik!

 

Ning aniden kollarını düzinelerce metreye kadar uzattı ve parmaklarını, sanki keskin bir kılıcın ucuymuş gibi savurdu. Eliyle direkt yaratığın beynine saldırdı ve akabinde elini geri çekti. Orada, kuşvari yaratığın kafasında devasa bir delik vardı ve kafatasının içindeki her şey yerle bir edilmişti. Gözlerinde artık hayata dair bir iz yoktu ve nasıl öldüğünü o bile anlamamıştı.

 

Böcekyaratıkları savaş için doğmuş yaratıklardı ve vücutları çok güçlüydü, ancak onların da bir takım zayıf noktaları vardı.

 

Yaratığın hayattan yoksun gözlerinde, henüz ölmeden yaşadığı şaşkınlığın kalıntıları vardı; cansız bedeni yere düştükten sonra ortalığı toza dumana buladı.

 

Ning başını çevirdi.

 

“Ufkun Sonu. Gerçekten de antik bir güç tarafından yaratılmış olan etkileyici bir teknik. Etkileyici!” Ning tekniği övmeden edemedi. Daha demin, parmaklarını bir kılıç gibi kullanmıştı. [Yıldızkavrayan El]'in Yedinci Halkası sayesinde, elleri artık Tao Silahları’na denkti. Bunun gibi böcekyaratıklarına karşı gerçek silahlarını kullanması manasızdı.

 

Ufkun Sonu tekniğini tek bir kelimeyle özetleyebilirdik: Hızlı!

 

Kılıç saldırır saldırmaz anında ufkun sonuna ulaşıyordu! Zaten “Ufkun Sonu” adını taşımasının sebebi de buydu. Ji Ning demin sadece sağ elini savurmuştu, ancak kuşvari yaratığın saldırıyı görecek ya da atlatacak bir zamanı olmamıştı. Mavi çiçek enerjisi sayesinde Ning zaten inanılmaz bir hıza ve güce kavuşuyordu; üstüne bir de Ufkun Sonu gibi bir teknik kullandığında, genç adamın hızı bambaşka boyutlara çıkıyordu. Deminki gibi güçlü vücuda sahip olan böcekyaratıkları bile ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

 

“AROOOO!”

 

“GRAAAAR!”

 

“YABANCIYI ÖLDÜRÜN!”

 

“İŞGALCİYİ ÖLDÜRÜN!”

 

Aniden patlak veren savaşın dalgalanmaları çabucak yayılarak Tektaş Korusu'nun on bin kilometrelik bir kısmını kapladı; o bölgedeki böcekyaratıkları savaşın yaşandığı yere akın ediyorlardı. İşte korunun en korkutucu kısmı buydu! Etkileyici Dünya Seviye gelişimcileri aynı anda bir iki böcekyaratığının icabına bakabilirlerdi, ancak onlarcasıyla karşı karşıya kaldığınızda bir üstün Dünya Tanrısı olsanız bile kaçmak zorunda kalıyordunuz.

 

“Enteresan. Ne kadar güçlendiğimi görmek için sizi kullanacağım.” Ning yürümeye devam ediyor, attığı her adımla o timsah yaratığına daha da yaklaşıyordu.

 

Görüşüne giren böcekyaratığı sayısı gitgide artmaktaydı. Bazılarının devasa pullu kanatları vardı, bazıları çıyanlar gibi yerde hızla ilerliyordu, bazıları yeşil yapraklara sahip bitki tipi yaratıklardı, bazılarıysa iki ayakla koşan insanımsı figürlere sahipti. Hepsinin inanılmaz bir auraya sahip olduğu açıktı, ancak biri bile Ning'e saldırma konusunda aceleci davranmıyordu. Bunun yerine, genç adamın etrafında toplanıyorlardı. On tanesi. Yirmi tanesi. Otuz tanesi…

 

Ning'in etrafını sarsalar da saldırmadılar.

 

“Kurnazsınız. Böcekyaratıkları aslen fazla zeki değillerdir, ancak sanırım Dünya Seviyesi’ne ulaşabilenler için bu durum pek geçerli değil.” Ning halihazırda toplanan otuzu aşkın böcekyaratığına baktı. Yaratıkların hepsi Ning'e bakıyordu, ancak Ning hala durgun bir su akıntısı kadar sakindi.

 

“Öldürün.”

 

“Gebertin şunu!”

 

Nihayet saldırıya geçtiler. Toplamda otuz dokuz böcekyaratığı vardı ve içlerinden bir tanesi, baştan aşağıya dikenlerle kaplı bir vücuda sahip olan insanımsı bir böcekyaratığıydı. Onun öfke dolu ulumasıyla birlikte diğer otuz sekiz yaratık hızla ileriye atıldı.

 

Ning hala hareket etmiyor, yaratıkların ona saldırmasına izin veriyordu.

 

Vhoosh.

 

Aniden, Ning elini uzattı. Elleri büyüyerek neredeyse herhangi bir kaosdünyasını paramparça edebilecekmiş gibi görünen devasa birer hal aldı. Devasa elleriyle saldırdığında, göklerin saçtığı ışıklar bile solmuştu. Artık Ning'in yaptığı her saldırıda derin gizemler ve öngörüler bulunuyordu. İlk gelen yaratığa, hızlı hareket eden dört kollu ve boynuzlu atı andıran yaratığa doğru elini savurdu. BOOM! Yaratığın başı içeriye doğru o kadar fazla çökmüştü ki kafası boynundan geçmiş ve göğsüne kadar gerilemişti. Oracıkta ölüp gittiğini söylemeye gerek bile yoktu.

 

…..

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr