Bölüm 776: Dokuz Kaos Mührü

avatar
3784 35

Desolate Era - Bölüm 776: Dokuz Kaos Mührü



Bölüm 776: Dokuz Kaos Mührü

 

Bu mağaranın birileri tarafından açıldığı ortadaydı. Yöntemsel olarak açılmıştı ve duvarlarda balık pullarına benzeyen izler vardı. Ayrıca mağara duvarlarında bazı diyagramlar ve yazılar da bulunuyordu; mağara ise su gibi akan garip bir iradeyle kaplıydı. Ji Ning mağaranın aurasından etkilenmeden edemedi ve genç adamın kalbi bir hayli sakinleşti.

 

Ning'in yazılara ya da diyagramlara bakmakta acelesi yoktu. Bunların yerine, genç adam öncelikle duvarlardaki pulvari izleri incelemeye koyuldu.

 

“Çok düzgün.”

 

“Eğer birileri yavaş yavaş bir mağara kazacak olsalar, bu kadar düzgün ve detaylı yapamazlardı.” Ning ufak izlere baktı. “Adeta birileri ilahi yetenek kullanarak bu kayayı yarmış gibi…”

 

Ning bu olasılıktan sebep şoke olmadan edemedi.

 

Kısa bir süre önce o taş sütunu kavradığında, hortumdan gelen dehşet verici yarık gücü taşı sadece çatlatabilmişti. Elleriyle duvarları “delip” öyle tutunmayı da denemiş olan genç adam, bu denemesinde başarılı olamamıştı. Bu yüzden Ning halihazırda var olan çatlaklara tutunmayı seçmişti.

 

“Buradaki taşlar yerel formasyonlar ve gri rüzgâr tarafından güçlendirildiği için olağanüstü özelliklere sahip. Muhtemelen, Dünya Seviye üstatlar bile böyle bir mağarayı kolay kolay açamazlar.” Ning mırıldandı. Elini uzattı, balık puluna benzeyen izlere dokundu.

 

Bunu yaptığı sırada aniden garip, özel bir iradenin izlerden yayıldığını hissetti.

 

“Su kadar… Sakin…”

 

Ning dikkatle mağarayı inceledi, ardından odağını duvarlardaki yazılara ve diyagramlara çevirdi. Ning dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Eğer bir şeyi atlar ya da bir tuzağı aktif ederse, o halde sonuç büyük bir sıkıntıya çıkabilirdi.

 

“Rüzgarkaynağı'nın Yüz Akıntısı” gerçekten mucizevi. Çok yazık… Bu malikaneyi yaratan Taoist dostumla oturup laflamak ve Tao'ya dair sohbet etmek isterdim; lakin öleli sayısız yıl geçti. Gelecekte, hayatımın sonuna geldiğimde, ben de Tao'mu geride bırakacak ve arkamdan gelen gelişimcilere güzelce bakmaları için bir şans vereceğim…

 

Yüz bini aşkın yıl geçirdim ve bazı öngörülere ulaştım. Akıntılardan sadece bir kısmını incelemiş olsam da onlarla seçtiğim yol arasında ciddi farkların olduğu açık; bu yüzden Yüz Akıntı'nın geri kalanına bakmama gerek yok…

 

Buraya, yüz bin yılı aşkın bir süredir akıntıları inceleyerek edindiğim öngörülerimi yazıyorum. Hepsini yazıyorum. Eğer bir gelişimci gelecekte buraya gelir ve onları görürse, o vakit aramızda bir karmanın olduğunu söyleyebiliriz.

 

Bunlar, Sakayel'in sözleridir!

 

(Sakayel = Waterwind = Surüzgar)

 

Her bir karakterden etrafa kaygısız, rahat bir aura saçılıyordu.

 

 Ning bu sözlere baktığında, adeta o antik gücün sayısız yıl önce bizzat sözleri yazdığı ana tanıklık ettiğini hissetti.

 

“Sakayel mi?” Ning mırıldandı. “O kim ki? Yazdıklarına bakılırsa, Rüzgarkaynağı Kalıntıları'nı yaratan kişiyle aynı güç seviyesinde olmalı.”

 

Kemdiyar Bölgesi… Ning'in bildiği kadarıyla, “Sakayel” isimli kimseyi barındırmıyordu.

 

Genç adam Dünya Seviye üstatlara dair bilgi raporlarını çok önceleri almıştı. Kemdiyar Bölgesi'ndeki en güçlü şahıs Kemdiyar Salonu'nu kuran Taolordu Kemdiyar'dı! Taolordu Kemdiyar hala hayattaydı ve gücüne diyecek yoktu; Ning'in seviyesindeki kişiler öyle bir figürle karşılaşmaya bile layık değillerdi.

 

Taolordu Kemdiyar, Kemdiyar Salonu'nu kurmuştu. Dünya Seviye üstatlar onun için ufacık bebeklerden farksızdı.

 

“Kemdiyar Salonu'nda bir hayli ünlü isim var, ancak hiçbiri ‘Sakayel’ olarak bilinmiyor.” Ning mırıldandı. “Hayır, daha önce bu ismi hiç duymadım. Acaba… Başka bir bölgeden gelmiş olabilir mi?”

 

Yine de bu pek önemli değildi.

 

Sakayel'in sözleri gerçekten heybetliydi. Eğer yazdığı şeyler gerçekten doğruysa, o halde kendisi Dünya Seviyesinin de üstündeydi! “Yalnızca” bir Dünya Seviye üstat olsa bile muhtemelen kendi güç seviyesindeki en güçlü figürlerden biri olmalıydı.

 

“Sakayel… Sakayel…” Ning sakince bu ismi ezberledi, ardından Sakayel'in mağara duvarlarına kazdığı öngörülere yöneldi.

 

Mağara duvarlarında hem yazılar hem de diyagramlar vardı.

 

Yazılar Ning'in daha demin okuduğu kelimelerden oluşuyordu.

 

Diyagramlar ise Sakayel'in edindiği öngörüleri barındırıyordu.

 

Denizde yüzen balıkların diyagramı. Ning onu aşkın balık gördü ve hepsi farklı bir pozdaydı. Etraflarında dalgalanan suyu betimleyen sıradan görünümlü çizgiler vardı.

 

Toplamda on altı balık ve doksan yedi su dalgası mevcuttu.

 

“Bu diyagramlar…?” Ning gördüğü diyagramların biraz garip olduğunu hissetti. Onlara yakından baktı ve farklı bir noktanın olup olmadığını incelemeye koyuldu.

 

Vhoooooosh.

 

Yavaş yavaş, Ning farkına bile varamadan, bir irade hüzmesi diyagramlardan çıktı ve Ning'e doğru yayıldı.

 

Tırırırırm…

 

Ning'in yanından üç bin metrelik yüce bir nehir akıyordu ve nehirde devasa balıklar yüzüyordu. Nehir sadece üç bin metre genişliğe sahipti, ancak bu balık üç yüz metreyi aşkın uzunluktaki vücuduyla dikkat çekiyordu. Dalgalarda yüzen balık durmak bilmeyen, pes etmeyen ve boyun eğmeyen bir tavırla yüzüyordu.

 

“Ne?!” Ning boş boş etrafına baktı.

 

Hemen yanında üç bin metre genişliğe sahip bir nehir vardı. Bu nehrin yanında birkaç nehir daha vardı ve hepsi üç bin metre genişlikte olup akılalmaz bir hızda akıyorlardı. Mesafede, Ning başka nehirler de görebiliyordu, ancak görüntü net değildi.

 

Genç adam o nehirleri net olarak göremiyor olsa da, toplamda yüz nehir akıntısının bulunduğunu az çok kestirebiliyordu.

 

Yüz nehir. Yüz balık.

 

Nehirler tek bir yöne akıyor, balıklar da o yöne doğru yüzüyordu.

 

Nehrin sonlarına doğru, hepsini birleştiren bir yer vardı; bir yer ki yüz akıntının bütün olduğu bir bölge…

 

Her nehir Ning'e farklı bir hissiyat yaşatıyordu; balıklar da öyleydi…

 

Bazı nehirler tatlı mı tatlı komşu kızlarını andırıyordu.

 

Bazı nehirler ateşli cazibeye sahip kadınları anımsatıyordu.

 

Bazıları soğuk, buz gibi peri güzellerine benziyordu.

 

 Hepsi birbirinden farklı auralara ve iradelere sahipti, ancak mesafede birleştikleri yerde mükemmel bir bütün oluşturuyorlardı.

 

“Yüz Akıntı birleşerek Tao'yu oluşturur… Lakin ah, eğer sen bunu yapamazsan ölürsün. Yazık, yazık, çok yazık…” Aniden bu dünyada bir ses yankılandı… Ardından her şey kayboldu.

 

Ning yeniden mağaradaydı, sıradan görünen balık ve su dalgalarına bakıyordu.

 

“Demin ne oldu?” Ning'in aklı karışıktı. “İllüzyon muydu? Hayır… İllüzyon olsa anlardım. İllüzyon falan değildi. O… Başka bir şeydi…”

 

“Sakayel Rüzgarkaynağı'nın Yüz Akıntısı'na baktıktan sonra, öngörülerini içeren bu diyagramları bıraktı.” Ning başını kaldırarak diyagramlara baktı, akabinde donakaldı.

 

Çünkü bunu yaptığı sırada, demin gördüğü manzarada yeniden aklında oynamaya başlamıştı.

 

Akan yüz nehir, yüz yüzen balık, hatta sonlarda yankılanan o ses… Hepsi bir kez daha yaşanıyordu.

 

“Anlatılması güç bir his. Sanki… Hüzün gibi.”

 

Ning sessizce mırıldandı. Hüzün hissetmesinin sebebi, sonlarda yankılanan o sesti.

 

“Ancak şu sözüm ona ‘Yüz Akıntı birleşerek Tao'yu oluşturur…'” Ning bu kelimelerin akılalmaz, inanılmaz bir derinlikte olduğunu hissediyordu. Onları ne kadar anlamaya çalışsa aklı da bir o kadar karışıyordu; lakin Ning'in acelesi yoktu. Bağdaş kurup oturdu ve demin gördüğü şeylere dair yavaş bir meditasyona başladı. Bu hissiyata o kadar kapılmıştı ki Göklerisüzen Kule'ye bile girmeyi unutmuştu.

 

Günler günleri kovalıyordu.

 

Ning orada oturuyordu; bir heykel kadar hareketsizdi. Vücudunda tozlar birikmeye başlıyor ve Ning'e gerçek bir heykel havası katıyordu.

 

Altı yıl geçti.

 

Ning tamamen tozlarla kaplıydı… Lakin nihayetinde, gözlerini yeniden açtı ve bakışlarında şaşkın, keyifli ifadeler vardı.

 

“Yüz Akıntı birleşerek Tao'yu oluşturur… Dokuz Mühür bir olur… Demek Dokuz Kaos Mührü aslında böyle işliyormuş.” Ning mırıldandı.

 

“Yüz Akıntı birleşerek Tao'yu oluşturur” cümlesi gerçekten fazla derindi; genç adam bu cümleye dair sadece ufak tefek öngörüler edinmişti; ancak bunu yaptığı sırada cümle ile Dokuz Kaos Mührü arasındaki benzerliği görmüş, böylece dokuzuncu mühre dair ciddi öngörüler edinmişti.

 

Üç Alem'i terk etmeden önce Ning zaten sekizinci kaos mührünü kavramıştı. Geriye sadece bir tane kalmıştı.

 

Ning'in gözlerinde bir dizi karmaşık ilahi sembol belirdi. Dokuz Kaos Mührü de gözlerinde beliriyor, değişiyor ve sonsuzluğa dek dönüşüyordu. Geçmişte, bu değişimin bir sonu gelmeyecekmiş gibiydi… Lakin Ning onları kavradıktan sonra, değişim sona erdi. Nihayet çiçeğe benzer bir görüntü oluşturdular.

 

Bu görüntü Ning'in ruhundaydı, gerçekruhunun derinliklerindeydi.

 

Gök mavisi bir çiçekti.

 

Kutsaldı, saklıydı ve doğaldı.

 

Gök mavisi çiçeğin mühür izi Ning'in alnında da belirmeye başladı. Kısa bir süreliğine ortaya çıktıktan sonra hemen kayboldu ve kendini sakladı.

 

“Dokuz Kaos Mührü bir olduğunda, mucizevi bir hal alıyorlar. Anne Nuwa da bu seviyeye ulaşmış olmalı.” Ning gök mavisi çiçeğe ait izin alnında belirdiğini hissedebiliyordu; bir gök mavisi çiçek nazikçe süzülüyordu.

 

……

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr