Bölüm 553: Pişmanlık Yok

avatar
3786 40

Desolate Era - Bölüm 553: Pişmanlık Yok



Bölüm 553: Pişmanlık Yok

 

Ji Ning keyifle siyah yeşim şişeyi, beyaz yeşim şişeyi ve sukabağını kabul etti!

 

“Gidebilirsin.” Parlakızıl gülümsedi ve başını salladı.

 

Ning ana salonu terk etti, keyfi yerindeydi. Karakuzey Kampı'na döndü ve kendi malikanesine girdi.

 

“Hızlısın?” Yu Wei Ning'i karşılamak için oradaydı.

 

“Haha…” Ning gülümsemeden edemiyordu. “Bana biraz şarap getir.”

 

Yu Wei hemen bir şarap çıkardı. Şarabı tam bardaklara koyacağı esnada Ning şişeyi kavradı ve başını kaldırıp, şişeden keyifle yudumlar almaya başladı. Vücudunu saran hissiyatın başına aktığını hissediyordu. Demeden edemedi, “Ne fevkalade bir şarap!”

 

“Görünüşe göre keyfin oldukça yerinde, küçük öğrenci kardeşim.” Yu Wei yanına oturdu.

 

“Nasıl olmasın?” Ning gülümsedi. “Savaşta yanımda olacaksın, kıdemli öğrenci kardeşim ve artık bir kızımız oldu. Ayrıca, bu Alem Savaşı'nda büyük bir zafer kazanacağız. Her şey mükemmel. Gökler gerçekten bana nazik davranıyor.”

 

Yu Wei de gülümsedi. Elini uzatıp Ning'in elini tuttu.

 

Ning tekrar gülümsedi.

 

“Önce ilacı karıştırayım.” Ning elini salladı ve beyaz bir şişe ile sukabağı çıkardı. Sukabağının ve şişenin kapaklarını açtı. Sukabağı şarap barındırmak için yaratılmış bir büyülü hazineydi. Değerli sayılmazdı, sadece bir Ölümsüz seviye büyülü hazineydi; Taobabaları rastgele bu tür eşyalar yapabiliyordu. Sukabağının ağzında bir çekim gücü belirdi ve yeşim şişedeki bütün ilacı çekti.

 

“İlacı mı karıştırıyorsun?” Yu Wei'nin aklı karışıktı.

 

“Evet. Daha sonraları, bu panzehri üç bin Kutsal Ölümsüz'e ve üç yüz bin Kayıp Ölümsüz'e vereceğiz.” Ning gülümsedi. “Senin de içmen gerekiyor.”

 

“Panzehri içmek mi? Neden?” Yu Wei sordu.

 

Ning konuştu, “Sence neden? Kıdemli öğrenci kardeşim, İnsanlığın Hükümdarı Shennong bir ilaç ustasıdır. Ölümsüz ilaç yapımı konusunda Üç Alem'de onunla kıyaslanabilecek tek bir kişi daha yoktur. Bu ilacı saldığımızda, on bin kilometre çapındaki bütün Ölümsüzler'in enerjileri donacak ve kullanım dışı kalacak. Sıradan ölümlülerden farkları kalmayacak. Söyle bana… Eğer bunu savaş alanında aniden kullanırsak, Kusursuz Yol'a ne olur?”

 

(Not: bir önceki bölümde on bin metre diyordu şimdiyse on bin kilometre diyor. On bin kilometre olarak varsaymak daha doğru olacaktır.)

 

“O kadar muhteşem mi yani?” Yu Wei şaşkınlıkla başını salladı. “Eğer bu olursa, Kusursuz Yol ciddi bir yenilgi alacaktır ama küçük öğrenci kardeşim… Kusursuz Yol'un etkileyici bir istihbarat ağı yok muydu? Yoksa haberleri yok mu?”

 

“İstihbarat ağlarını düşünecek olursak, muhtemelen durumun farkında olduklarını sanıyorum.” Ning başını iki yana salladı. “Ancak bu gizli bir mesele değil, açık bir taktik. Eğer bana kalabalık halinde saldırırlarsa ilacı hemen yayacağım ve onların işini bitirelim. Eğer saldırmazlarsa… Onları birer birer avlayacağım.”

 

Yu Wei başını salladı. “Açık bir taktik. Ölümsüz zehrinin sende olduğunu biliyorlar, ancak panzehir olmadığı sürece ellerinden hiçbir şey gelmez.”

 

“İnsanlığın Hükümdarı gerçekten inanılmaz.” Ning iç çekti. “Böyle olağanüstü bir Ölümsüz ilaç yapabiliyor.”

 

Şoş. Şoş.

 

Ning sukabağını aldı ve iyice sallayarak içindeki şarabın sesini dinledi.

 

“İlacı karıştırdım.” Ning gülümseyerek Ning'e baktı. “İlk içen sen mi olacaksın?”

 

 “Acelem yok.” Yu Wei meraklıydı. “Şu Ölümsüz ilaç neye benziyor?”

 

Ning gülümsedi. “Panzehir mi? Beyaz şişede, siyah şişede ise zehir var.” Elini sallayan Ning siyah yeşim şişeyi çıkardı.

 

“Oh?” Yu Wei elini uzattı. “Bir bakayım.”

 

Ning şaşırdı. Bir anlığına, reddetmek istedi… ancak bu sadece bir anlığına gelen bir düşünceydi. Onu reddetmemiş ya da durdurmamıştı.

 

“Dikkatli ol, kıdemli öğrenci kardeşim.” Ning uyardı.

 

“Tabii ki.” Yu Wei siyah şişeyi ellerinde tutuyordu.

 

…….

 

Morşafak İncisi'nin dünyasında.

 

Yu Wei'nin yapay vücudu burada, Parlakay'ın yanındaydı.

 

“Anne.” Kızı, Parlakay, diz çökmeye devam ediyordu. Fıldır fıldır açık gözleriyle Yu Wei'ye bakıyordu. “Yanlış yaptığımı biliyorum. Babamı ikna etsen? Daha fazla kızmasın bana. Gerçekten hatamı fark ettim.”

 

Yu Wei'nin yapay vücudu kızının yanına gitti, eğildi ve ona nazikçe sarıldı.

 

Parlakay şaşırmıştı… Ardından keyifle bir nefes çekti, annesinin kokusunu çekiyordu. “Anne, çok güzel kokuyorsun. Parlakay bu kokuyu çok seviyor!”

 

“Parlakay…”

 

“Huh?”

 

“İyi bir kız olmalısın. Gelecekte babanı sinirlendirme, tamam mı?”

 

“Oh. Gerçekten bu sefer bir hata yaptığımı biliyorum!”

 

“Mm. İyi bir kız olduğunu biliyorum, Parlakay. En iyisin.”

 

Yu Wei'nin yapay vücudu Parlakay'ı kollarında tutuyordu. Aniden… Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

“Üzgünüm. Üzgünüm.” Yu Wei'nin yapay vücudu Parlakay'a sarılıyordu, aklı karışan Parlakay ise başını kaldırıp annesine baktı. Yu Wei de ona bakıyordu. Adeta bu anı, kızının bu görüntüsünü, ebediyen kalbine kazımak istiyordu.

 

Ardından…

 

Bir toz bulutu misali kayboldu.

 

“Anne?” Parlakay hemen seslendi.

 

……

 

Büyük Xia dünyası. Beyazdirek Eyaleti. Sekiz Ejder'in Bulutşehri'nde. Ning'in malikanesi.

 

Yu Wei'nin ince, solgun parmakları siyah yeşim şişeyi tutuyor ve kadın Ning'e bakıyordu.

 

Hala daha bu küçük öğrenci kardeşiyle ilk tanıştığı zamanları hatırlıyordu… O zamanlarda, Ning henüz Siyah Beyaz Okulu'na katılmıştı. Siyah Beyaz Okulu'ndaki Tao Mücadeleleri'nde Ning üst üste zaferler elde etmiş ve Yu Wei'nin dikkatini çekmişti. Bu yüzden kendisi Ning'e bizzat meydan okumuştu.

 

Belki de… O zamanlarda bile, istemsizce de olsa Ning'in aklında bir iz bırakmak istiyordu.

 

Cadınehir Ölümsüz Malikanesi'ne yapılan o yolculukta… Ning ve Dokuznilüfer'in ayrılışını, Ning'in tek başına kalışını izlemişti…

 

Dağların ve Nehirlerin Parlakay Diyagramı'nda… Onunla birlikte ölüm kalım tecrübeleri yaşamıştı. Onu korumuş ve korunmuştu. Kalpleri yakınlaşmaya başladığı zamanlarda ani bir ölüm kalım tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Genç adam nihayetinde öne atılıp onu kollarına almıştı. O sarılmaya dayanamayan genç kız Kusursuz İttifakı'nın bir üyesi olsa da, Ning'e asla ve asla zarar vermeyeceğine dair kendisine bir yemin etmişti.

 

Daha sonraları, Patrik Lu'nun rehberliğinden çıkarak dünyaya gelmişti.

 

Nihayetinde, tekrarlar buluşmuşlardı.

 

İster geçmiş hayatı ister de şimdiki hayatı olsun… O günler yaşadığı en mutlu günlerdi. Birlikte çiçekleri izlemiş, ayın ışıklarında yıkanmışlardı ve kalpleri hep birdi…

 

Karnını okşardı, küçük öğrenci kardeşinin kılıçla yaptığı pratiği izlerdi…

 

Küçük öğrenci kardeşinin dönüşünü beklerken onun için yemekler hazırlardı…

 

Nihayetinde… Nihayetinde! Kızları güvenle bu dünyaya girmişti. Tanrıkral bu olayın hemen ardından ona emir vermiş olsa da, en azından ikili birlikte zaman geçirebilmiş ve en azından bir çocukları olmuştu…

 

Bu kadarı yeterliydi. Bu mutlu günler hayatının en lütuf dolu, keyif dolu günleriydi.

 

Yine de… Küçük öğrenci kardeşi ve kızına karşı üzgün hissediyordu…

 

Sayısız düşünce, sayısız duygu… Kalbini dolduruyordu.

 

Tam o esnada, Morşafak İncisi'nin dünyasında, Yu Wei'nin kızını sımsıkı tutan yapay vücudu göz yaşları dökmeye başladı.

 

ÇAT!

 

Uzun, beyaz, nazik parmaklar… Siyah yeşim şişeyi parçaladı.

 

Ning çok keyifliydi. Şişenin çatlama sesi adeta ruhunda yaşanan bir patlama sesinden farksızdı. Çoktan parçalanmış olan siyah yeşim şişeye inanamayan gözlerle bakıyordu. Nasıl… Nasıl olurdu…

 

Vhoooooosh.

 

Sessizce ve kimseye belli etmeden, Shennong'un siyah yeşim şişede duran zehri anında dört bir yana yayılmaya başladı.

 

İlk etkilenenler Ning ve Yu Wei'ydi. Vücutlarındaki Ölümsüz enerjiler anında kapanmıştı, bu enerjiyi aktif etmeleri mümkün değildi.

 

“Ne oldu?”

 

“Bu…”

 

“Gökler…”

 

Neredeyse aniden, Karakuzey Ordusu'ndaki bütün Kutsal Ölümsüzler'in ve Kayıp Ölümsüzler'in vücutları yumuşadı. Ölümsüz enerjileri artık tamamen kullanım dışıydı ve normalde hissettikleri hafif, zarafet duygusu da çabucak kayboluyordu. Artık sıradan ölümlülerden farkları yoktu

 

Shennong'un ilacı yayılmaya devam ediyordu.

 

On bin kilometrelik alana yayılıyordu… Ve aslında, koskoca Sekiz Ejder'in Bulutşehri sadece on bin kilometre boyutlarındaydı.

 

“LANET!!!”

 

Öfke dolu bir kükreme duyuldu, bütün şehirde yayılıyordu

 

Bu Parlakızıl'ın sesiydi.

 

Aniden, güç dolu bir enerji dalgası bütün şehri kapladı, Shennong'un ilacını tamamen kaplıyor ve olduğu yerde kalması için çabalıyordu. Lakin… Parlakızıl çabuk hareket etmiş olsa da, Kutsal Ölümsüzler'den ve Kayıp Ölümsüzler'den çoğu etkilenmişti. Zehir Karakuzey Kampı'nın çok uzaklarına kadar yayılmıştı.

 

Ning inanmayan gözleriyle kıdemli öğrenci kardeşine bakıyordu.

 

Ruhu sarsılıyordu.

 

Kalbi titriyordu.

 

Tao Kalbi güçlüydü… ancak ne kadar güçlü olursa olsun, Ning dehşet düşüncelerine kapılmıştı.

 

En dehşet verici şeytankalp felaketleri bile genç adamı şu anki keder haline sürüklemeyi başaramamıştı. Siyah yeşim şişe parçalanınca, Ning hemen durumu fark etmişti, ancak… Bu farkındalığı onu sadece dehşete düşürmüştü.

 

Yu Wei, Ji Ning'e baktı.

 

Ji Ning, Yu Wei'ye baktı.

 

Gözleri buluştu.

 

Bu an…

 

Bir ebediyet anına dönüştü, ebedi bir hatıra olacaktı.

 

Ning kıdemli öğrenci kardeşinin gözlerindeki sonsuz sevgiyi ve şefkati hissedebiliyordu, ondan ayrılmak istemediği çok ama çok açıktı. Genç kadının bu andaki aşkı derinlere ulaşmıştı. Bütün kemiklerine, kalbine kadar uzanıyordu. Ning bu kadının bakışlarında bir duyguyu daha görmüştü…

 

Pişmanlık.

 

“Üzgünüm.” Yu Wei hafifçe bu sözleri söyledi. Ning'e sadece bakıyordu, adeta görünüşünü tamamen ezberlemek istiyor ve bu anıyı ruhunun derinliklerine kazımak istiyor gibiydi.

 

Vhoosh…

 

Rüzgâr eser… Kumlar uçar…

 

Yu Wei'nin vücudu anında parçalanmaya ve kırılmaya başladı, adeta sonsuz kum parçalarına dönüşüyordu. Sanki ufak bir ateş sönüyordu. O siyah yeşim şişeyi parçaladığında, tereddüt bile etmeden kendi hayatına son vermişti. Kutsal Ölümsüz Jindan'ı tamamen çökmüş durumdaydı.

 

Esip geçen bir rüzgâr gibiydi… Ve kendisi de rüzgârın alıp götürdüğü, bu dünyadan taşıdığı bir duman dalgasına benziyordu.

 

Ning ellerini uzattı, bir şeyi tutmak istiyordu… Ancak orada tutacak bir şey yoktu.

 

Oracıkta aptala dönmüş bir vaziyette duruyordu, ellerini uzatmıştı.

 

Ölümsüz enerjisini kullanamaması mı?

 

Shennong'un ilacının artık Alem Savaşı'nı etkileyemeyecek olması mı?

 

Bu Alem Savaşı'nı kaybetme olasılıkları mı?

 

Bu düşüncelerden biri bile Ning'in aklında değildi…

 

Sadece kıdemli öğrenci kardeşinin daha demin oturduğu yere bakıyordu. Sadece birkaç saniye önce, bir an önce, oracıkta oturuyordu. Ning için ölümsüz şarabı hazırlamıştı, ona keyifle gülümsemişti, daha önceki savaş dönüşlerinde onu nasıl karşılıyorsa bugün de durum farklı değildi.

 

Ancak…

 

Artık hepsi gitmişti!

 

O koltukta kimse yoktu. Boştu… Adeta Yu Wei hiç orada oturmamıştı, sanki daha önce var olmuş bile değildi.

 

“Ruhu gitti mi?”

 

“Hepsi gitti…”

 

Ning kendi kendine söyleniyordu, “Gitti… Gitti… Sonsuza kadar…”

 

“Neden…”

 

“Neden böyle olmak zorundaydı…”

 

“Annen ve babam gitmişti. Şimdiyse, o da beni terk etti.” Ning oracıkta oturuyordu. Ruhunu kaybetmiş gibiydi. Genç kadının daha demin oturduğu yere sadece boş boş bakıyordu. Birkaç saniye önce orada oturuyordu. Ning'e gülümsüyordu, bu gülümseme ki genç adamın kalbini mutlulukla, sıcakla dolduruyordu.

 

BOOM!!

 

Aniden bir figür ortaya çıktı. Bu kişi öfkeden deliye dönmüş Taobabası Parlakızıl'dı.

 

Ancak Ning, orada oturmaya devam ediyordu, gözleri hiç oynamamıştı. Daha demin genç kızın oturduğu yere bakıyordu…

 

……

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr