Bölüm 506: Bir Başka Hayat

avatar
4071 39

Desolate Era - Bölüm 506: Bir Başka Hayat



Bölüm 506: Bir Başka Hayat

 

Şeytankalp dünyasında. Merak ettiği için Dokuznilüfer Ji Ning’i ziyarete geldi. Dokuznilüfer çoktan büyümüş, güzeller güzeli bir kadın olmuştu. Ning’i görür görmez, bilmediği bir sebepten ötürü kendisini ona yakın hissetti. Lakin Ning, tam tersine olaya temkinli yaklaşıyordu; ne olursa olsun bu şeytankalp dünyasının derinliklerine batmamalıydı. “Batmak” aslen bu dünyayı sevmek ve kabullenmek anlamını taşıyordu.

 

Şeytankalp dünyasını gerçek dünyaya bile tercih edecek kadar sevmek anlamını taşıyordu…

 

Bu dünyaya kapılmayı ve gerçek dünyadaki kişiliğinin yok oluşuna izin vermesini simgeliyordu!

 

Şeytankalp dünyasında ailesi sağlıklıydı. Bu dünya herhangi bir trajedi barındırmıyordu. Aslında kalbinde, Ning bu dünyayı gerçekten seviyordu… Lakin şans bu ki genç adam kalpgücünün üçüncü seviyesi olan ‘hükümdar’ seviyesine ulaşmıştı. Ne tür bir düşünce, hissiyat ve duygu hissediyor olursa olsun, Ning kendine hükmetmeye devam ediyordu. Sürekli kişiliğine bütün bunların yalnızca şeytankalp dünyasındaki illüzyonlar olduğunu ve aslen gerçek olmadığını hatırlatıyordu.

 

 “Aileme karşı hissettiğim düşünceler bile bu şeytankalp dünyasında beni ciddi derecede etkilemeye yetiyor. Dokuznilüfer’e ve Yu Wei’ye karşı duyduğum hissiyatların da bu karmaşaya karışmasına izin veremem.” Ning bu aşk çizgisine girdiğinde, şeytankalp felaketinin iyice tehlikeli bir hal alacağını biliyordu.

 

……..

 

Lakin… Ning bu dünyayı kontrol edemiyordu.

 

Bu ziyaret sebebiyle Ning’in figürü Dokuznilüfer’in zihnine kazınmıştı. Bu yüzden genç kadın onu sürekli ziyaret etmeye geliyordu.

 

“Bu benim kıdemli öğrenci kardeşim, Yu Wei. Kendisi Siyah Beyaz Okulumuz’un gerçek dehalarındandır.” Dokuznilüfer konuştu.

 

“Ancak tabii, Ölümsüz Karakuzey’le kıyaslanamam.” Yu Wei de gülümsedi. Yu Wei Ning’i görür görmez ona karşı muazzam bir çekim hissetmişti.

 

Şeytankalp dünyasında, hem Yu Wei hem de Dokuznilüfer istemsizce de olsa Ning’e çekiliyordu.

 

Lakin… Ning’in kalbinde temkinli duygular mevcuttu ve kendisi her zaman için aralarındaki ilişkiyi kısıtlıyordu.

 

Zaman akıp geçti.

 

Kaşla göz arasında onlarca yıl geride kaldı.

 

Ning Yıldızkavrayan Malikanesi’ni erkenden bulmuştu. Şimdiye kadar genç adam çoktan [Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı]’ndaki on yedinci seviyeye ulaşmıştı.

 

Yu Wei ve Dokuznilüfer birbirini gerçek kardeşler kadar yakın görüyorlardı; öyle ki aralarında “benim” ve “senin” yoktu. İkili Kırlangıç Dağı’ndaki malikanelerden birini seçti; Ning’in yaşadığı yere pek uzak değillerdi. İkili günün birince, samimi düşüncelerinin Ning’i etkileyeceğine inanıyordu. Gerçek dünyanın aksine, bu şeytankalp dünyasında hem Dokuznilüfer hem de Yu Wei kendilerini tamamen Ji Ning’e adamışlardı. Hatta, ikisi de her şeyi sırf bu adam için bir kenara bırakmış durumdaydı; Dokuznilüfer kendi klanından bile vazgeçmişti.

 

Artık, şeytankalp dünyasında… Üç Alem fırtınayla karşı karşıyaydı!

 

Şeytankalp dünyasında, Ning Kadimikizi’nin felaketine meydan okumasına izin vermişti. Şeytankalp dünyasındaki felaket tamamen illüzyon eseriydi ve bu yüzden şeytankalp felaketi de bir anlığına sürüp bitmişti; neticesinde, Kadimikiz’i Kutsal Ölümsüz olmayı başardı.

 

Üç Alem baştan aşağıya fırtınadan sebep sarsılıyordu ve doğal olarak Ning, Sakinsu’yun Kuzeydağ Klanı’ndan yanaydı. Yu Wei ve Dokuznilüfer’le ciddi bir ilişkiye girmemiş olsa da, bu iki kadın da onu kovalıyordu. Dongyan Klanı Ning’le çok yakın bir ilişkiye sahipti ve Dongyan Atası, Ji Ning, Patrik Vahdet ve diğerleri bu fırtınaya karşı bir ittifak kurmuşlardı.

 

Savaş başladı!

 

Birbiri ardına yaşanan savaşlar Büyük Xia’yı dolduruyordu. Kabilesini korumak adına Ning de savaşa katılmak zorunda kaldı. Lakin savaş ilerlediğinde, zaferi ele geçirmekte iyice zorlanmaya başladı… Ve nihayetinde, Semavi Felaketi’ne meydan okumaya karar verdi!

 

Şeytankalp dünyasında büyük bir sorun vardı; burada Tao’ya dair öngörü kazanmak imkansızdı!

 

Burası illüzyonlardan oluşan bir dünyaydı; her felaket kişinin kalbindeydi. Sonuç olarak Tao’da ilerleyememişti. Ning bu dünyada yüz yılı aşkın bir süre geçirmiş olsa da, Tao’ya dair ufacık bir ilerleme bile katedebilmiş değildi. Tek ilerleme Tao Kalbi’ndeydi; Tao Kalbi’ni geliştiriyordu.

 

Ayrıca bu dünyada kalpgücünü de geliştirebiliyordu, ancak ne yazık ki Ning üçüncü seviyede kalmaya devam etmişti. Biraz ilerlemiş olsa da, dördüncü seviye olan “ölümlü toz”a ulaşmak çok zordu. Bu seviyeye ulaşan herhangi bir şahıs Üç Alem’in en kadim üstatlarından biri sayılıyordu. Dehşet verici ilahi okçular ve Yaşlı Adam Yuan gibi figürler dördüncü seviyedeydi.

 

İllüzyon dünyada, Ning yavaş yavaş bu fırtınaya karşı koyamadığını hissettiği için Semavi Felaketi’ne meydan okumakta karar kıldı.

 

Semavi Felaketi çok zordu.

 

Rüzgar felaketi, ateş felaketi… Neredeyse Ning’in canını alıyordu.

 

Yıldırım felaketinde, henüz altmış ikinci yıldırımda Ning’in gerçek vücudu parçalandı.

 

Başarısız olmuştu.

 

 Gerçek vücudu felaketinde başarısız olduğu için Yıldızkavrayan Malikanesi onu terk ederek bir başka veliaht aramaya gitti.

 

…….

 

Artık Ning sadece Kadimikizi’ne sahipti. Bu yüzden, diğer Kutsal Ölümsüzler gibi o da fırtınanın dalgalarına kapıldı. Yu Wei ve Dokuznilüfer de bu fırtına sürecinde Kutsal Ölümsüz olmayı başardılar, ancak ikisi de Ning’i terk etmemişti; lakin Ning hala daha onlara karşı savunmadaydı ve ilişkilerinin derinleşmesine izin vermiyordu.

 

İlişkileri derinleşirse, genç adamın bu dünyaya batması da kolaylaşacaktı.

 

Savaşların ardı arkası kesilmiyordu!

 

Yu Wei ve Dokuznilüfer Ning’in yanından ayrılmıyorlar, birlikte ölüm kalım tecrübelerine göğüs geriyorlardı. Nihayetinde, on sekiz bin yıl sonra fırtına sona erdi. Büyük Xia’daki Kutsal Ölümsüzler’in yüzde doksanı can vermişti ve hatta Xia İmparatoru bile can veren kişiler arasındaydı. Büyük güçlerdense kaç kişinin öldüğü bilinmiyordu. Ji Ning, Yu Wei ve Dokuznilüfer ise ölmemişti. Aslında, Kırlangıç Dağı’ndaki Ji Klanı bile felaketi atlatmıştı.

 

Felaket sona erince, Ning bir kez daha Kırlangıç Dağı’na döndü.

 

Dokuznilüfer ve Yu Wei onu takip ediyordu. Onlar da Kırlangıç Dağı’nda yaşamaya başladılar. Yuchi Kar ve Ji Yichuan ikilisi ise fırtınanın sonlarında doğru Kutsal Ölümsüz olmuşlardı. Onlar da Ning’in Dokuznilüfer ve Yu Wei’yle evlenmesini istiyorlardı.

 

On sekiz bin yıl!

 

Birlikte tecrübe ettikleri sayısız ölüm kalım mücadelesi.

 

Anlaşılmalıdır ki gerçek dünyada, Ning sadece bir yüz yıl yaşamıştı. Bu şeytankalp dünyasında ise genç adam on sekiz bin yılı arkasında bırakmış durumdaydı. Eğer Tao Kalbi birazcık zayıf olsaydı, çok önceleri neyin gerçek ve neyin sahte olduğunu birbirinden ayıramaz bir hale gelirdi. İsteyerek şeytankalp gücü dünyasının gerçek dünya olduğunu kabul ederdi; sonuçta, bu dünyada çok zaman harcamıştı ve zamanı da mutlu geçmişti.

 

Lakin… Hükümdar seviye kalpgücüne sahip olan Ning mutluluktan ziyade dehşet içerisindeydi.

 

Annesi ve babası ciddi ciddi Kutsal Ölümsüz seviyesine mi ulaşmışlardı? Yu Wei ve Dokuznilüfer felaketten sağ mı çıkmışlardı? Açıkça seçilebildiği üzere, bu şeytankalp dünyası ona mutlu bir dünya vermek için elinden geleni yapıyordu. Hatta Ning’in Semavi Felaketi’nde başarısız olmasının nedeni de, genç adamın bütün hırslarını bırakarak duygularına odaklanmasını sağlamaktı.

 

Hırssız… Mutlu bir hayat… Duygular… Birlikte tecrübe edilen sayısız ölüm kalım mücadelesi… On sekiz bin yıl… Bütün bunlar Ning’i etkiliyordu.

 

“Ji Ning… Nasıl bu kadar kalpsiz olabilirsin? On sekiz bin yıl oldu, ancak hala daha soğuk kalbin varlığını koruyor. Peki… Tamam… Tamam. Bir daha seni rahatsız etmeyeceğim. Bir daha seni sinir etmeyeceğim!” Dokuznilüfer Ning’e baktı, gözleri yaşlıydı.

 

“Ufak kardeşim Dokuznilüfer’le birlikte artık gidiyoruz. Bir daha seni rahatsız etmeyeceğiz, taşkalpli, duygusuz adam.” Yu Wei’nin gözleri de acıyla doluydu.

 

Aniden ellerinde Ölümsüz kılıçlar belirdi.

 

“Hayır!”

 

Ning’in elinden bir şey gelmiyordu; içgüdüsel olarak o kılıçları havaya fırlatmıştı.

 

Ölmemize bile izin vermeyecek misin? Ölmemize engel olacaksan, senin olmadığın bir başka yere gidip canımıza kıyabiliriz.” Dokuznilüfer kederliydi, “Büyük kardeşimle zaten bu hayatta yaşamaya değer hiçbir şeye sahip değiliz; artık…”

 

“Gidelim, ufak kardeşim.” Yu Wei Dokuznlüfer’in elini tuttu.

 

Ning sadece gözlerini kapattı.

 

Bu dünyada kaçmaya devam mı etmesi gerekiyordu? Her şeyden kaçacak mıydı? Bu doğru muydu, yoksa yanlış mıydı? Neden kaçmaya devam ettikçe… Duyguları ona daha büyük bir keder veriyordu?

 

“Gitmeyin.” Ning aniden konuştu.

 

 Yu Wei ve Dokuznilüfer çoktan arkalarını dönmüşlerdi, ancak bu sesi duyar duymaz vücutları titredi. Bu iki eşsiz güzellik, biri beyaz ve diğeri siyahlara bürünmüş bu iki kadın, aynı anda Ning’e baktı. Yüzlerinde beklenti dolu bakışlar vardı, bir bakış ki on sekiz bin yıldır nasıl beklediklerini anlatıyordu… Bir bakış ki Ning’in kalbini eritiyordu.

 

Ji Ning, sen gerçekten…” Dokuznilüfer ve Yu Wei Ning’e bakıyordu.

 

“Gitmeyin.” Ning yanlarına gitti. “Gitmenizi istemiyorum.” Ellerini uzattı ve ikisine de sarıldı.

 

Yu Wei ve Dokuznilüfer Ning’in kollarına sarılmıştı.

 

Lakin Ning… Tao Kalbi’nin titrediğini ve bulanıklaştığını hissediyordu.

 

Biliyordu…

 

Onu bu dünyaya batıracak bir adım daha atmıştı.

 

Son adımı atıp tamamen battığı gün… Ruhu parçalanacak ve ölecekti.

 

………

 

Ning bu iki kadınla yaşamaya başladı. Üçlü Ölümsüz aşıklar… Üç Alem huzur içerisindeydi ve Ji Klanı’nda artık Kutsal Ölümsüzler vardı; Ji Ning, Dokuznilüfer, Yu Wei, Yuchi Kar, Ji Yichuan, Beyaz Amca, Güz Yaprağı, Bahar Çimeni ve Ufak Qing. Ning’in hayatta en değer verdiği bütün isimler hayattaydı… Hatta hepsi Kutsal Ölümsüz olmuştu.

 

Hayatı huzurlu ve barış doluydu. Aslında, Ning’in derinden istediği şey de buydu.

 

Kaygısız olmak… İstediğini yapmak…

 

Sevdikleriyle birlikte olmak… Basit, mutlu bir hayat yaşamak…

 

Hem Dokuznilüfer hem de Yu Wei ona çocuklar doğurdu. Çocuklarını eğitmek ve büyütmek insanın canını sıkabilirdi, ancak bu aynı zamanda insanı mutlu da ediyordu.

 

……

 

Mutluluk.

 

Ning daha önce bu kadar mutlu olmamıştı. Ne eski hayatında ne de bu hayatında. Bu şeytankalp dünyası ise onun için mutlulukla dolu, mükemmel bir dünyaydı.

 

Büyük Xia dünyasında, milyonlarca yılda bile yeni bir Kutsal Ölümsüz’ün nadiren çıkmasına şaşırmamak lazım. Sayısız Boşluk seviye Toprak Ölümsüzü’nün felaketlerine mağlup olmalarına şaşırmamak lazım.” Ning kederliydi. Bütün bunların yalan olduğunu biliyordu… Sncak burada otuz bin yıldan fazla zaman geçirmişti. Gerçek dünyada yüz yıl… Burada otuz bin yıl… Ning’in Tao Kalbi bile gerçekliği ayırt etmekte zorlanıyordu.

 

Hatta… Yavaş yavaş bu dünyadan kopmak istememeye bile başlamıştı. Bütün bunların parçalandığını görmek istemiyordu.

 

………

 

Şeytankalp dünyası.

 

Gece.

 

Ufak bir tekne Yılankanadı Gölü’nün sularında süzülüyordu. Ning teknede bağdaş kurmuş, yalnız başına oturuyordu.

 

“Gerçekten… Batacak mıyım?” Ning Tao Kalbi’nin bulanık bir hal aldığını anlayabiliyordu. Çürüdüğü ve çürümeye devam ettiği açıktı.

 

Ning mesafedeki Parlakkalp Adası’na baktı. Bu adada sevdiği bütün herkes yaşıyordu; babası, annesi, Dokuznilüfer, Yu Wei, Beyaz Amcası, Ufak Qing, Güz Yaprağı, Bahar Çimeni ve çocukları. Bütün bu ilişkiler, bütün bu duygular… Onu bu dünyanın derinliklerine bağlayan zincirlere benziyordu. Zaman geçtikte zincirler onu daha da derinlere çekiyordu. Burada geçirdiği otuz bin yıllık hayatı… Bir kenara fırlatmak çok zordu.

 

“Ama…”

 

“Ama…!”

 

Ning dişlerini sıktı, gözlerinden, burnundan, kulaklarından ve ağzından kanlar çıkıyordu. Kanlarla dolu bu manzaraya ise ağzından dökülen kelimeler eşil ediyordu. “Hepsi sahte. SAHTE!!”

 

Ning bu sözleri söylediğinde, adeta kalbine bir bıçağın saplandığını hissetti.

 

“Hepsi sahte…”

 

“Çünkü…”

 

“Bütün bunların gerçek olmasını istiyorum. Hepsinin gerçek dünyada gerçekleşmesini istiyorum!” Ning’in Tao Kalbi sayısız metal zincirle tutulan ufak bir bitki parçası gibiydi… Lakin o bitki parçası bir türlü pes etmiyor ve büyüyordu. Zincirler onu boğmaya çalışıyor, çekmeye uğraşıyorlardı; ancak bitki parçası hayatta kalmaya ve büyümeye devam ediyordu.

 

“Ben benim!!”

 

“BENLİĞİMİN HÜKÜMDARI BENİM! Hiç kimse ve hiçbir şey beni sarsamaz; ne otuz bin yıl, ne yüz bin yıl, HİÇBİR ŞEY!!” Ning ahşap teknesine oturuyor, öfkeyle kükrüyordu. Bu kükreme direkt şeytankalp dünyasınaydı.

 

Ning bu sözleri söylediğinde…

 

Tırırım…

 

Dünyanın renkleri değişmeye başladı.

 

Vhoooooooosh.

 

Uzay kırılıyordu.

 

Mesafede devasa bir figür belirdi. Aurası akılalmaz derecede güçlüydü ve Ji Ning’e bakıyordu.

 

Demek sen Ji Ning’sin? Yıldızkavrayan Malikanesi’nin bir önceki veliahtıydın, değil mi? [Yıldızkavrayan El] yeteneği başkaları tarafından öğrenilemez. Sadece ben bu yeteneğe sahip olabilirim ve sen de şimdi… Ölebilirsin!!” Devasa bir el ortaya çıktı ve el hemen gökyüzünü kapladı. Dehşet verici bir güç taşıyarak aşağıya iniyordu.

 

…..

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44250 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr