Bölüm 283: Okulun 8 Ölümsüzü

avatar
4188 50

Desolate Era - Bölüm 283: Okulun 8 Ölümsüzü



Bölüm 283: Okulun 8 Ölümsüzü

 

Sakinsu Şehri’nin göklerinde…

 

Oracıkta uçan ve bir Ölümsüz aracını taşıyan dokuz Dalga Ejderi, Gökyüzü’nün Hazine Dağı’nda durmuştu.

 

“Patrik, burada bekleyin. Ben gidip Ji Ning’i araştıracağım.” Tanrıtüy Dükü saygıyla konuştu.

 

“Ji Ning’in annesinin adı da Yuchi Kar’mış, onunla ilgili de araştırma yap.” Araçta oturan Patrik Arcanum sakince konuştu.

 

“Anlaşıldı.”

 

Tanrıtüy Dükü hemen Gökyüzü’nün Hazine Dağı’na girdi. Çok geçmeden Tanrıtüy Dükü geri gelmişti. Tek bir hareketiyle gökyüzüne atıldı ve Patrik Arcanum’a doğru saygıyla kitabı uzattı. Kitabın üstünde iki kelime yazıyordu: Ji Ning!

 

“Sadece Ji Ning’in mi?” Patrik Arcanum’un suratı ekşidi.

 

“Ji Ning’in annesi Yuchi Kar, Xiantian yaşam formu olduğu için herhangi bir başarıya ulaşamamış, ona dair tek bilgi Ji Ning adlı bir oğlu olduğuydu. Gökyüzü’nün Hazine Dağı’ndan aldığım bilgilere göre, Ji Ning’in annesiyle ilgili başka bir kayıt yokmuş ve olan bilgiler de bu kitapta yer alıyor.” Tanrıtüy Dükü açıkladı.

 

Patrik Arcanum başını öne salladı.

 

Her ne kadar Gökyüzü’nün Hazine Dağı dört bir yana yayılan bir örgüt olsa da bizzat Gökler kadar fazla şeyi bilmeleri mümkün değildi. Onlar da meseleleri çözmek için derin araştırmalar yapıyordu. Yuchi Kar ve ailesi zaten başlı başlına gizemliydi; Gençateş Klanı bile bu ufak insanları fark edememişti.

 

“Ji Ning? Bu kadar genç miymiş?” Bilgileri gören Patrik Arcanum şoke olmuştu.

 

Çok sevdiği Gençateş Nong yüz yıldan fazla yaşamıştı. Wanxiang Üstatları arasında aslen genç sayılırdı, zira Wanxiang Üstatları sekiz yüz yıl yaşayabiliyordu. Beklenmedik bir şekilde, bu Xiangliu Fang’ı ve Gençateş Nong’u öldüren çocuk, bu Kılıç Taosu’nda Büyük Tao Bölgesi seviyesine ulaşmış olan çocuk, bu kadar küçüktü!

 

“Potansiyeli ne kadar yüksek olursa, ölmeyi de bir o kadar hak ediyor!” Patrik Arcanum’un gözlerinde soğuk ışık hüzmeleri belirdi. Kitabı hemen okumuştu.

 

“Kırlangıç Dağı? Yılankanadı Gölü?” Patrik Arcanum kendi kendine konuştuktan sonra emir verdi. “Hadi, Siyah Beyaz Okulu’na gidiyoruz.”

 

…….

 

Siyah Beyaz Okulu uzun zaman önce duruma hazırlanmıştı. Mu Kuzeyoğul, Yu Wei ve Üstat Genişnehir en yakın ışınlanma formasyonunu kullanarak önce Kızıl Ejder Dağları’na, ardından da Sakinsu Şehri’ne gelmişti. Hızlı hareket ettikleri için Siyah Beyaz Okulu’na gelir gelmez üst seviye üyelere gerekli bilgileri vermişlerdi.

 

Siyah Beyaz Okulu’ndaki Müdür Sarayı. Bu saray, önemli konukların ağırlandığı bir saraydı.

 

Sarayda birden fazla figür vardı. Yan tarafta siyah cübbeli, siyah saçlı Ölümsüz Diancai, Ölümsüz Beşçılgın ve diğer Ölümsüzler duruyordu. Toplamda sekiz ölümsüz vardı ve hemen arkalarında Okul Başkanı Yeşimdeniz ile üçüncü jenarasyona ait üç öğrenci; Gökkuşağıalevi Perisi Yu Wei, Üstat Genişnehir ve Mu Kuzeyoğul duruyordu.

 

 Ön taraftaysa Patrik Arcanum ve Tanrıtüy Dükü oturuyordu.

 

“Buraya neden geldiğimi biliyor olmalısınız.” Patrik Arcanum oturduktan sonra, sakince önündeki Ölümsüzler’i süzdü.

 

Sekiz Kayıp Ölümsüz ve Toprak Ölümsüzü…

 

Siyah Beyaz Okulu’ndaki Kayıp Ölümsüzler’den neredeyse hepsi kapalı kapılar ardında meditasyon yapıyordu, ancak bu mesele için toplanmışlardı. Bu dünyayı terk eden ve zamanında buraya gelemeyecek durumda olan bir Kayıp Ölümsüz dışında diğer sekizli mekâna ulaşmıştı. Siyah Beyaz Okulu’ndaki Ölümsüzler heybetliydi; hepsi koskoca bir Tao Yolu’nu kavramıştı ve zaten bu kavram, Kadim Taoist seviyesine adım atmak için şart koşulmuştu; ancak, Toprak Ölümsüzü seviyesine adım atmak için en azından iki Tao Yolu kavramak gerekiyordu!

 

İşte bu yüzden Siyah Beyaz Okulu’ndaki Kadim Taoistler güç bakımından Kayıp Ölümsüzler’e denkti. Siyah Beyaz Okulu’ndaki Kayıp Ölümsüzler ise…on “sıradan” Kayıp Ölümsüz’e denkti. Her biri üst seviye Kayıp Ölümsüz’dü!

 

“Tabii ki biliyoruz.” Gülümseyen kısa boylu yaşlı adam, Ölümsüz Beşçılgın konuştu. “Gençateş Klanı’ndan Gençateş Nong, öğrencimiz Ji Ning tarafından öldürüldü, yanlış mıyım?”

 

“Doğru.” Patrik Arcanum sakince cevapladı.

 

“Eğer öldüyse ölmüştür. Gençlerin macera esnasında dövüşmesi ve birbirini öldürmesi gayet doğaldır. Eğer diğerinden zayıfsan, ölürsün. Bu gayet normaldir.” Kısa boylu adam konuştu. “Eğer birini suçlamak istiyorsan sadece zayıf olduğun için kendini suçlayabilirsin. Genelde, klanlar ve tarikatlar meseleye karışmaz.”

 

Örneğin, Zindan Dağları’ndaki vahşi bataklıklar; Ning’in grubu epeyi insanla mücadele etmiş, bazıları ölmüş, bazıları da sıkıntıya girmişti; ancak bu yaşananların ardından herhangi bir tarikat ya da okul duruma müdahale etmemişti.

 

Patrik Arcanum’un suratı aniden değişti, artık suratında keskin bir bakış vardı.

 

“Lakin, eğer siz bu Gençateş Nong’u, kendinizi Ji Ning’e bizzat saldırarak alçaltacak kadar seviyorsanız Siyah Beyaz Okulumuz bu konuyla ilgili hiçbir şey yapamaz.” Kısa boylu yaşlı adam iç çekti. “Yani… Üstat Arcanum, neden buraya geldiğinizi anlayabilmiş değilim.”

 

“Ji Ning’i bana verin.” Patrik Arcanum soğuk ses tonuyla konuştu. “Ve bu meseleyi kapatalım. Aksi takdirde… Hmph!”

 

Aniden Siyah Beyaz Okulu’na ait Ölümsüzler’in surat ifadeleri değiştirdi.

 

Ji Ning’i vermek mi?

 

“Unut gitsin!” Siyah cübbeli, siyah saçlı Ölümsüz Diancai’nin ses tonu soğuktu. “Ji Ning Siyah Beyaz Okulu’nun bir öğrencisidir. Eğer dışarıda maceralara atılırken ölmüş olsaydı, diğerlerini suçlamazdık… Lakin sen onu vermemizi mi istiyorsun? Şaka mı yapıyorsun? Ve şunu sana söyleyeyim, eğer Ji Ning Siyah Beyaz Okulu’na geri dönerse, Gençateş Klanı onun tek bir saç teline bile zarar veremeyecektir.”

 

“Üstat Arcanum, size bir Kutsal Ölümsüz olarak saygı duyuyoruz, lakin nesillerdir süregelen Siyah Beyaz Okulu’muz da öyle kolay lokma değildir.” Kısa boylu, yaşlı Ölümsüz Beşçılgın soğuk ifadesiyle uyardı.

 

“Okulumuzun kendi kuralları vardır; eğer bir öğrencimiz dışarıda ölürse diğerlerini suçlamayız, ancak geri döndükleri takdirde onları koruruz.” Zincirlerle kaplı uzun, kaslı adam yıldırımvari sesiyle konuştu.

 

Patrik Arcanum’un suratı değişti. “Oh, demek Siyah Beyaz Okulu’nuz Gençateş Klanı’ma düşman olmak istiyor.” Patrik Arcanum önündeki insanları süzüyordu.

 

Gençateş Klanı, gerçekten de güçlüydü. Sahip olduğu güç Sakinsu’yun Kuzeydağ Klanı’ndan bile fazlaydı. Binden fazla Kayıp Ölümsüz’e ve Toprak Ölümsüzü’ne sahip olmaları bile onların ne kadar heybetli olduğunu gösteriyordu! Lakin sadece güçlü olmaları, diğerlerini kolay kolay kullanabilecekleri anlamına gelmiyordu; örneğin, Siyah Beyaz Okulu Sakinsu Şehri’ndeyiz. Kim Sakinsu Şehri’ne büyük bir saldırı yapmaya cüret edebilirdi? Bunu yaptıkları takdirde ortaya tek bir sonuç çıkacaktı     Gençateş Klanı Büyük Xia Hanedanlığı’nda aranan bir suçlu örgüt olacaktı!

 

Peki ya dış dünyada savaşmak?

 

Siyah Beyaz Okulu’ndaki her Kayıp Ölümsüz üst seviyeydi; bu insanlardan her biri on Kayıp Ölümsüz’le mücadele edebilecek güce sahipti! Eğer kaçmaya odaklanırlarsa onları yakalamak da mümkün olmayacaktı.

 

“Sizinle düşman olmak istemiyoruz; lakin Gençateş Klanı bizi bu duruma zorluyor. Eğer Siyah Beyaz Okulu olarak kendi öğrencilerimizi bile koruyamıyorsak kendimize nasıl ‘okul’ diyebiliriz?” Ölümsüz Diancai soğuk sesiyle konuştu.

 

“Madem öyle!” Patrik Arcanum ayağa kalktı. “O zaman gelecekte yaşanacaklar için Gençateş Klanı’nı suçlamayacaksınız. Gidelim!”

 

“Anlaşıldı, Patrik.” Tanrıtüy Dükü yanındaydı.

 

Lakin tam Patrik Arcanum dışarıya çıkmaya koyulduğunda, bir ses yankılandı. “Kardeş Arcanum.”

 

 Aniden kambur bir adam içeriye girdi. Saçları bembeyazdı ve kaşları aşağıya kayıyordu. Kendisi yürürken ahşap bir bastondan destek alıyordu.

 

 Patrik Arcanum şaşkına dönmüştü. Ardından soğuk bir kahkaha attı. “Kamburdağ? Hala hayatta mısın?”

 

“Sen ölmediysen ben nasıl ölebilirim ki?” Kambur adam gülümsedi.

 

“Üstat Kamburdağ.”

 

Siyah Beyaz Okulu’na ait sekiz Kayıp Ölümsüz ve Toprak Ölümsüzü ayağa kalkarak saygıyla konuştu. Kutsal Ölümsüz Kamburdağ… Kendisi Kuzeydağ Klanı’nın tarihindeki en ünlü Patrikler’den biriydi; lakin, çok uzun zamandır yaşadığı için çoğu tarikat ve okul onu ölü olarak düşünüyordu; sonuçta, Kutsal Ölümsüzler de arada sırada hazineler için ve klanları için mücadeleye tutuşuyordu. Onca mücadelenin ardından bazıları elbet ölecekti.

 

Siyah Beyaz Okulu Sakinsu Eyaleti’ne aittir.” Kambur üstat bastonuna yaslandı. “Arcanum, eğer öğrencileriyle uğraşmak istiyorsan seni durdurmak için bir şey yapamazlar; neden Ji Ning’i vermeleri için onları zorluyorsun ki? Eğer yeteneğin varsa git kendin hallet; Kuzeydağ Klanımız kesinkes bu meseleye karışmayacaktır; ancak Siyah Beyaz Okulu’na karşı bir hareket yaparsan sınırı aşarsın! Sakinsu Eyaleti Kuzeydağ Klanı’na aittir!”

 

Patrik Arcanum’un suratı ekşidi. Her ne kadar Gençateş Klanı Kuzeydağ Klanı’ndan bile daha güçlü olsa da sahip oldukları gücün de bir sınırı vardı; Kuzeydağ Klanı bir Marki’ye sahipti ve onlar da Habistanrı Çağı’ndan beri ayaktaydı. Geçen onca yılın ardından… Kim bilir Sakinsu’yun Kuzeydağ Klanı ne tür gizemleri saklıyordu?

 

“Peki. Madem sen araya girdin…” Patrik Arcanum başını öne salladı. “O zaman Siyah Beyaz Okulu’yla uğraşmayacağım; lakin, şu Ji Ning… Kesinkes ölmek zorunda! Eğer beni durdurmaya çalışırsanız, araya kim girerse girsin katlederim! Fujun, gidiyoruz!”

 

Patrik Arcanum Tanrıtüy Dükü’yle birlikte araca atladı ve araç da hızla gökyüzünde kayboldu.

 

“Üstat Kamburdağ.” Ölümsüz Beşçılgın öne çıktı, Patrik Arcanum’un gidişini izliyordu. “Bu Patrik Arcanum epeyi kibirliymiş.”

 

“Kişiliği öyle. Çılgın bir adamdır.” Kambur üstat gülümsedi. “Onu kafanıza takmayın. Ancak şu Ji Ning… En iyisi karışmayın. Patrik Arcanum’un suratındaki ifadeye göre konuşacak olursak, zaten onu durdurmanız mümkün değil. Neyse, gitme zamanım geldi. Ne yazık ama, şu Ji Ning iyi bir gence benziyordu. Çok yazık.”

 

Ardından, kambur üstat mekânı terk etti.

 

…….

 

Farklı bir dünyada…

 

Yeraltı Malikanesi’nde…

 

Ning henüz ana salona adım atmıştı. Dev ayının ve boğanın ona doğru geldiğini görüyordu.

 

“Üstatlar.” Ning konuşmaya başlayacaktı.

 

“Dışarıda epeyi ortalığı karıştırdın demek?” Devasa, altın kürklü ayı konuştu. “Parlakkalp Adası’ndaki insanları göndereceğim diye epeyi telaş yapmıştın.”

 

“Evet, söylediğiniz gibi.” Ning hemen konuştu. “Ben...”

 

Devasa ayı araya girdi. “Sana şunu sorayım; dışarıdaki ayarlamaları bitirdin mi?”

 

“Evet.” Ning onayladı.

 

“Mm.” Devasa ayı onayladı. “Kalbindeki karmaşayı görebiliyorum. Aklın şu anda karmakarışık bir durumda. İlk önce Yıldız Salonu’na gidip biraz yıldız haritalarını oku. Birkaç kitap okuyup sakinleştikten sonra yanıma gelip durumu anlatırsın.”

 

Ning şaşırmıştı. “Yıldız Salonu mu?”

 

“Git.” devasa ayı konuştu.

 

“Anlaşıldı.” Ning onayladı. Direkt Yıldız Salonu’nun yolunu tutmuştu.

 

Yıldız Salonu’nda…

 

Kulübenin dışında…

 

Ning kitapla birlikte taş masaya oturdu, kitabı açtı ve aklını sakinleştirerek okumaya başladı. İlk önce Gençateş Nong’u öldürmüş, ardından Dokuznilüfer’le ayrılmış ve yaratıkları klanını koruması için ayarlamıştı. Genç adam Gençateş Klanı’nın gelişini ne zaman düşünse aklı karışıyor, sıkıntı dolu düşüncelerle doluyordu.

 

“Bugün, Chang bana saygılarını sunmak için geldi…” Ning’in sesi ufak dünyada yankılanıyordu. Her ses sıradandı, lakin birleştiklerinde akılalmaz bir büyü gücü oluşturuyorlardı. Bu doğal akışa kapılan Ning gitgide sakinleşiyordu ve hatta… Bir nevi meditasyon transına geçiyordu.

 

Sakin.

 

Rahat.

 

Ning’in kalbindeki sıkıntılar kayboldu, genç adam başını kaldırarak gökyüzündeki yıldızlara baktı.

 

Aniden… Göklerden yağmur damlaları düşmeye başladı, ipek kadar naif olan bu yağmur damlaları, Ning dahil her yere yağıyordu.

 

……

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr