Bölüm 212: Habistanrılar ve İnsanlar

avatar
4215 50

Desolate Era - Bölüm 212: Habistanrılar ve İnsanlar



Bölüm 212: Habistanrılar ve İnsanlar

 

Ji Ning, Mu Kuzeyoğul ve Mavi Gökyılanı, onlara doğru gelen öldürme isteğini gayet net bir şekilde hissediyorlardı. Kadim bir Habistanrı’nın karşısında, bu üçlünün karıncalardan farkı yoktu onları öldürüp öldürmemesi Habistanrı’nın tek bir düşüncesine bakıyordu. Derin uykusundan uyandıktan sonra ilk öldürdüğü isim, onu uyandıran Ejderbalinası olmuştu. Ning ve diğerleri de böylesine bir duruma kapılacak kadar şanssız kişilerdi.

 

“Olamaz.” Kuzeyoğul bu öldürme hissiyatını yaşar yaşamaz çaresiz bir ruh haline bürünmüştü. Ciddi ciddi burada can mı verecekti?

 

“Ölemem. Ölemem! Siyah Beyaz Okulu’na daha yeni girdim. Annemin mezarında… Maviodun klanından intikam alacağıma dair yemin ettim! Daha hiçbir şey yapmadım. Bunu kabul edemem, kabul edemem!!” Kuzeyoğul’un gözlerindeki paniği ve pişmanlığı görebilmek mümkündü lakin genç adamın suratında başka hiçbir ifade yoktu zira kılını bile kıpırdatamıyordu.

 

……….

 

“Ölecek miyim?” Mavi Gökyılanı, Kuzeyoğul’un koluna dolanmıştı. Göz ucundan da olsa o devasa, heybetli Habistanrı’yı görebiliyordu. Habistanrı’nın ona yaşattığı hissiyat evrenin kadim sırlarına benziyordu ve bu hissiyata direnmeye bile yeltenemiyordu.

 

Oduncuk’un yanında öleceğim için üzülüyorum. Madem öleceğim, keşke Efendim’in yanında olabilseydim.“ Mavi Gökyılanı kendi kendine düşündü. Ning’e bakmaya çalışmıştı lakin orta yerdeki dağdan sebep onu göremiyordu.

 

……..

 

Ning de ölümün kıyılarında gezdiğini hissetmişti. Daha önce böylesine güçlü bir ölüm hissiyatı yaşamamıştı yeraltı malikanesinde geçtiği üç testte bile böylesine bir hissiyatı tecrübe etmemişti! Güçsüzdü… B     u ölüm tehlikesine karşı elinden hiçbir şey gelmiyordu.

 

“Henüz Karejderi Dağı’nı yok etmedim.”

 

“Daha Üç Alem’in zirvesine yaklaşmayı bile başaramadım.”

 

“Baba. Anne… Reenkarne olduktan sonra iyi hayatlar yaşadığınızı görmek istiyordum.”

 

“Ve Güz Yaprağı… Hala beni bekliyor olmalı.”

 

Ning çaresizdi. Her ne kadar Ölümsüz Diancai’nin ona verdiği broşa benzeyen rozeti taşıyor olsa da… Bu rozetteki kılıç enerjisi, sadece Kayıp Ölümsüzler ve Toprak Ölümsüzleri’ne karşı koyabilecek seviyedeydi. Kadim yaratığı tek bir hamlesiyle öldüren bu Habistanrı’ya karşı işe yaraması mümkün değildi!

 

“Aktifleş.” Ning çok önceleri bu rozeti bağlamıştı. Tek bir düşüncesiyle rozeti ve içindeki kılıç enerjisini aktif etti. Her ne kadar bu hamlesi işe yaramayacak olsa da denemek istiyordu.

 

“Eh?” Habistanrı’nın tek gözü Ning’i izliyordu. O heybetli, akılalmaz güç de Ning’e odaklanmıştı ve aynı zamanda bu güç, rozeti de baskılıyordu. Rozetteki koruyucu kılıç enerjisi dışarıya çıkmaya çalışıyordu lakin o görünmez, formsuz güçten sebep bir türlü bunu başaramıyordu.

 

İçeriden çıkamıyordu!

 

Ning tekrar aktif etmeye çalıştı.

 

Ancak işe yaramıyordu!

 

“Bu nasıl olabilir?” Ning ne yapacağını bilmiyordu.

 

Lakin o esnada, Habistanrı’nın tek gözünde şaşkın bir ifade belirmişti. Habistanrı Ning’e baktığı esnada kendi kendine söyleniyordu. “Kılıç Ölümsüzü mü? Kayıp Ölümsüz mü, yoksa Toprak Ölümsüzü mü? O rozetteki kılıç enerjisi epeyi keskindi. Her ne kadar, beni geçmişte kovalayan o Ölümsüz Kuzeyürüyen’in enerjisinden farklı olsa da epeyi güçlü. Bu veledin arkasında güçlü bir Kılıç Ölümsüzü var.”

 

“Ve muhtemelen… O Kılıç Ölümsüzü’nün arkasında da çok sayıda arkadaşı ve üstadı vardır.” Kadim Habistanrı kendi kendine söyleniyordu. “En iyisi kaçayım. Geçmişte, o herif yüzünden yeterince acı çektim.”

 

Habistanrı Çağı’ndan beri yaşayan bir varlık olduğu için insanların ne kadar dehşet verici olduklarını iyi biliyordu.

 

Ufak birini öldürdüğünde, daha güçlüsü geliyordu. Güçlüsünü öldürdüğünde, yığınla peşine takılıyorlardı!

 

İnsanların arasında sayısız üstat yaşıyordu ve yanlış bir hareket yaptığında, tek başına koskoca bir Ölümsüz ordusuyla karşı karşıya kalabilirdi. Bu meseleden sebep geçmişte çok acı çekmişti ve dersini de almıştı. Zaten bu ders sayesinde bugüne kadar yaşamayı başarmıştı. Aksi takdirde, insanlar tarafından çok önceleri öldürülmüş olacaktı!

 

Ve en önemlisi de… İnsanlar çok ama çok hızlı güçleniyorlardı! Habistanrılar göklerin sevilen çocuklarıydı. Akılalmaz güçlerle doğuyorlar ve Üç Felaket, Dokuz Kıyamet’e maruz kalmadıkları için zamanla güçleniyorlardı. Sadece Ölümsüzlük yolunda yürüyen insanlar Üç Felaket, Dokuz Kıyamet’e maruz kalıyordu! Lakin, buna karşılık, Habistanrılar öğrenme ve kavrama konusunda yavaşlardı. Genelde, eğitimleri için yüz binlerce ve hatta milyonlarca yıl harcamak zorunda kalıyorlardı! Onlara göre eğitim, uzunca bir süreyi kapsıyordu.

 

Peki ya insanlar? Tek bir insan sadece birkaç yüz yıl içerisinde Ölümsüz olabiliyordu? Birkaç yüz yıl mı? İşte bu sayı, Habistanrılar için epeyi az bir zaman zarfına işaret ediyordu.

 

Akılalmaz üremeleri, güçlü kabiliyetleri ve hızlı ilerleyişleri sayesinde… İnsanlar bu dünyanın başına geçmişti ve gerçekten de konuştuğu gibi, bu durum aslen Üç Alem için bile geçerliydi. İnsanlar Üç Alem’in gerçek hükümdarlarıydı! Habistanrılar bile onlardan kaçıyordu.

 

“EH? Bir de Kayıp Ölümsüz gelmiş.”

 

Kadim Habistanrı mesafedeki gökyüzüne baktı. Kayıp Ölümsüzü tek bir hamlesiyle öldürebilirdi ancak buna cesaret edebilecek miydi? Hayır, çünkü bu Kayıp Ölümsüz’ün, Yağmurejderi Korumaları’na ait olduğunu düşünüyordu. Eğer birini öldürürse çok geçmeden Yağmurejderi Korumaları onlarca ve hatta yüzlerce Kayıp Ölümsüz yollayabilirdi… Hatta Büyük Xia Hanedanlığı’nın İmparatorluk Başkenti buraya, o kadim figürlerden birini yollayabilirdi!

 

“Gitme zamanı.” Kadim Habistanrı’nın vücudu ortaya çıktı. Tek bir adım atmış ve… Vhoosh! Kırılan uzay zamanın orta yerine dalmıştı. Geride ufacık bir iz bile bırakmadan kaybolmuştu!

 

Akan suyun ve yere düşen taşların sesi duyulabiliyordu. Bir anlığına her şey karışmıştı.

 

“Gitti mi?” Ning şaşkındı. Ardından, göz ucundan Ejderbalinası’nın cesedini görmüştü. Elini havaya sallayan genç adam, üç bin metrelik Ejderbalinası’nın cesedini, depo tipi büyülü hazinesine kaldırdı.

 

Alt seviye Wanxiang Üstadı olduktan sonra genç adam Yeryüzü seviye bir depo kemeri takmıştı. Bu kemeri daha önce öldürdüğü Wanxiang yaratıklarından almıştı. Kemerin içindeki boşluk muazzam bir büyüklüğe sahipti ve Ejderbalinası’nın cesedi, boşluğun yarısını kaplamıştı.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim.” Kuzeyoğul hemen yanına geldi, heyecanlıydı.

 

“Efendim.” Mavi Gökyılanı da hemen Ning’in koluna dolanmıştı.

 

Ölümün kıyılarından dönen bu üçlü, kalplerinde derin düşünce değişiklikleri yaşıyordu.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, o Habistanrı neden gitti?” Kuzeyoğul sordu. “Neden bizi öldürmedi?”

 

“Bilmiyorum.” Ning başını iki yana salladı. Her ne kadar Habistanrı kendi kendine konuşmuş olsa da bölgedeki uzay zaman kilitli olduğu için ses bile hareket edememişti. Doğal olarak Ning hiçbir şey duymamıştı lakin tam o esnada…

 

Gökyüzünde kızıl cübbeli bir adam belirdi. Kızıl cübbeli yaşlı adamın başında bir taç vardı ve kızıl cübbesi rayihalı bir havayla dalgalanıyordu. Yine de suratında ciddi bir ifade vardı. “Elimden kaçıp gitti. Epeyi hızlıydı. Şansa bak.” Herif bölgedeki dalgalanmaları hissettiği gibi buraya gelmişti lakin yolculuk esnasında Habistanrı’nın kaçmaya başladığını da fark etmişti. Peşinden gitmek istiyordu ancak bunu yapabilecek durumda değildi.

 

“Siz.” Kızıl cübbeli üstat Ning, Kuzeyoğul ve Mavi Gökyılanı’na baktı. Üçlü şaşkına dönmüştü.

 

“Daha demin bir Habistanrı’nın uyanışına şahitlik ettiniz.” Kızıl cübbeli adamın ses tonu soğuktu ve adeta etrafındaki dünya da donmaya başlamıştı. Ning, Kuzeyoğul ve Mavi Gökyılanı üçlüsü onlara doğru gelen görünmez aurayı hissedebiliyordu ancak bu aura, daha önceki Habistanrı’nın aurasıyla kıyaslanamayacak kadar zayıftı. Yine de Ning’in grubunu süzen bu Ölümsüz’ün güçlü olduğunu biliyorlardı.

 

“Söyleyin bakalım, o varlık neye benziyordu?” Kızıl cübbeli adam Mavi Gökyılanı’na işaret etti. “Sen, yaratık, konuş bakalım.” Dehşete düşen Mavi Gökyılanı hemen açıklamaya başladı. “Devasa bir Habistanrı’ydı, eli üç bin metreden daha uzundu ve vücudu da en azından otuz bin metre uzunluğa sahipti! Vücudu lav taşlarından oluşmuş gibi görünüyordu. Tek bir gözü, burnu ve ağzı vardı. Saçı yoktu ve başından da lavlar akıyordu.”

 

Kızıl cübbeli adam şoke olmuştu. O mu? Kızıl cübbeli adam nihayet hangi Habistanrı’nın kaçtığını anlamış ve sırtından soğuk terler boşalmıştı. Şanslıydı. Zira ona yetişmeyi başaramamıştı. Aksi takdirde muhtemelen çoktan öteki dünyayı boylamış olacaktı.

 

Ardından adam Kuzeyoğul’a işaret etti. “Sen. Konuş.” Laflar ağzından çıkar çıkmaz, Kuzeyoğul ruhuna emir veren garip bir güç hissetmişti. Bilincini koruyordu lakin ağzı kendiliğinden açılıyordu. “Altımızdaki lavdan çıktı. Vücudu kıpkırmızıydı ve bizi garip, görünmez bir aurayla bağlayınca kılımızı bile oynatamadık. Tek bir gözü, tek bir burnu, tek bir ağzı vardı…”

 

“Sen, Konuş.” Kızıl cübbeli adam Ning’e işaret etti. Ning de bilincine saldıran görünmez ilahi iradeyi hissedebilmişti. Lakin Ning’in güçlü ruhu, oracıkta oturup yaşananları izleyecek değildi.

 

Booom!! Sessiz, görünmez bir ilahi irade patlaması yaşandı. Kızıl cübbeli adam avantajı elinde tutuyor olsa da Ning’i bir kukla gibi kontrol edemiyordu.

 

“Eh? İlahi ruhun bu kadar güçlü müymüş?” Kızıl cübbeli adam Ji Ning’e bakıyordu. “Hangi okuldan geliyorsun?”

 

“Bendeniz Ji Ning, Siyah Beyaz Okulu’nun öğrencisiyim. Ustamın adı da Ölümsüz Diancai’dir.” Ning saygıyla ekledi. “Yanımda gördüğünüz bu küçük öğrenci kardeşimin adı, Mu Kuzeyoğul. Diğeri, Mavi Gökyılanı’ysa burada, Zindan Dağları’nın vahşi bataklıklarında yakaladığım ruh yaratığım.”

 

“Ölümsüz Diancai mi? Siyah Beyaz Okulu mu?” Kızıl cübbeli adam sakince onayladı ve soğuk sesiyle konuştu. “Söyle bakalım, Habistanrı ortaya çıktığında… Neden sizi öldürmedi?”

 

“Bilmiyorum.” Ning başını iki yana salladı.

 

“Bilmiyorum.” Kuzeyoğul da aynı cevabı vermişti.

 

Qingqing sadece başını iki yana salladı, konuşmaya cesareti yoktu.

 

Kızıl cübbeli adam, bahsi geçen bu Habistanrı’nın enteresan bir varlık olduğunu biliyordu. Sinirlendiğinde, arada sırada insanları öldürebiliyordu lakin, Habistanrı dikkatli ve dikkat çekmeyen bir figür olduğu için ve güçlü arka plana sahip Kayıp Ölümsüzleri öldürmediği için Büyük Xia Hanedanlığı ona bulaşmamıştı.

 

Tabii bahsi geçen bu Habistanrı, geniş çaplı katliamlar yapacak olsaydı, öfkelenen Büyük Xia Hanedanlığı ona bütün heybetiyle saldırabilirdi. Bu olduğunda, Habistanrı’nın tek bir günde yakalanacağına şüphe yoktu!

 

“Habistanrı’yla karşılaştıktan sonra hayatta kalabildiğiniz için epeyi şanslısınız.” Kızıl cübbeli adam kükredi. “Lakin, bu meseleyi kimseye anlatmayacaksınız. Eğer anlattığınızı öğrenirsem Yağmuejderi Korumaları bu konuyla ilgili size ceza verecektir!”

 

“Anlaşıldı.” Ning’in grubu onaylamıştı. Kızıl cübbeli adam sakince elini salladı. “Hadi, gidin bakalım.”

 

Ning’in grubu hemen bölgeyi terk etti. Ejder başlı gemiye binen grup, ışık hüzmesine dönüşerek gökyüzünde kaybolmuştu.

 

………

 

Vhoosh!

 

Gitmelerinin ardından bir figür daha belirmişti. Gümüş saçlı bu gencin saçları salıktı ve başında bir taç vardı. Hemen ardından kaslı, zırhlı yaşlı bir adam daha belirdi.

 

“Habistanrı mı?” Gümüş saçlı genç adam gülümsedi.

 

“Hangisiydi?”

 

……..

 

Ning bu Habistanrı meselesinin ortalığı karıştıracağını biliyordu. Yine de bu mesele Ölümsüzler’in halledebileceği bir meseleydi ve onun gibi ufak bir Wanxiang Üstadı’nın bu duruma karışacak gücü yoktu.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, bu sefer, ucuz yırttık. Neredeyse ölüyorduk.” Kuzeyoğul iç çekerek mesafedeki bulutlara baktı. Ardından, aşağıdaki ormanı süzerek konuştu. “Hayatta olmak gibisi yok.”

 

“Evet, yaşamak gibisi yok.” Ning onayladı.

 

……….

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44302 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr