Bölüm 200: Buluşma

avatar
4242 47

Desolate Era - Bölüm 200: Buluşma



Bölüm 200: Buluşma

 

Proofreader: Wias

 

“Taoist dostum Mu Kuzeyoğul.” Üstat Şekilsiz ellerini birleştirerek gülümsedi. “Oh, Taoist dostum Ji Ning de buradaymış. Bataklığın orta yerinde karşılaşmamız karmanın bir oyunu olsa gerek. Yağmurejderi Korumaları’na geri döndüğümüzde, bir şeyler içelim derim.”

 

“Tabii ki! Taoist dostum Şekilsiz. Taoist dostum Doğuşafağı.” Ning ellerini birleştirerek konuştu. “Rahatlığınıza bakılırsa, sanırım yeterli Wanxiang yaratığı yakalamışsınız.”

 

“Rahat mı?” Diğer gemideki iki Wanxiang Üstadı birbirlerine baktı. Taoist Doğuşafağı acı acı gülümsemeden edememişti. “Taoist dostum Ji Ning, acaba neremiz rahat görünüyor? Kısa bir süre önce ölümden döndük. Biraz mola verelim dedik, ardından tekrar ava devam edeceğiz. Sonuçta önümüzde iki ay daha var.”

 

“Oh, siz de mi yeterince toplayamadınız?” Ning biraz “şaşırmıştı”. “Siz de mi derken?” Taoist Doğuşafağı gerçekten şaşırmıştı. “Yoksa siz de mi toplayamadınız?”

 

Her ne kadar Kuzeyoğul Ning’in hareketlerine anlam veremiyor olsa da duruma göre davranarak onaylamıştı. “Evet, henüz toplayamadık.” Ning iç çekti. “Aslında, daha geçenlerde bir Mavi Gökyılanı’nu öldürmeye çok yaklaşmıştık ancak yaratık acayip çevikti, kaçmayı başardı.”

 

“Mavi Gökyılanı mı? Mavi Gökyılanı’na mı rastladınız?” Taoist Doğuşafağı şoke olmuştu. Ning hemen “şaşkın” suratıyla ona baktı.

 

Taoist Doğuşafağı hemen konuştu. “Biz de onunla karşılaştık, hem de iki kez. Mavi Gökyılanı cidden kurnaz bir yaratık, onu öldürmek kolay değil.”

 

“Nerede karşılaşmıştınız?” Ning sordu. Taoist Doğuşafağı meseleyi gizlemeye yanaşmamıştı. “İlk karşılaşmamız kuzeyde, yaklaşık buradan iki yüz bin kilometre uzaktaydı. Üç gün önce onunla tekrar karşılaştığımız nokta, yaklaşık buradan yüz bin kilometre kuzeydoğuda, ‘İblisnilüferi Dağı’ndaydı.”

 

Ning başını iki yana sallayarak iç çekti. “Gerçekten de karmanın oyunu… İkimiz de Mavi Gökyılanı’yla karşılaşmışız. Tabii aynı yaratık olup olmadığını bilmiyorum. Neyse, bizim Wanxiang yaratığı aramamız gerekiyor, bu yüzden daha fazla zaman kaybedemeyiz. Kampa döndüğümüzde tekrar buluşabiliriz.”

 

“Tamamdır.” Taoist Şekilsiz ve Taoist Doğuşafağı selamladıktan sonra iki gemi farklı yönlere atılmıştı.

 

………

 

Gemideki Taoist Şekilsiz gülümsedi. “Ne tesadüf ama…”

 

“Aslında o ejder başlı gemide başka Wanxiang Üstatları’nın gizlendiğini ve bize saldırmaya hazırlandığı düşünmüştüm.” Taoist Doğuşafağı konuştu. “Ancak gördüğüm kadarıyla, Siyah Beyaz Okulu’na ait öğrenciler gerçekten farklıymış. Gururlu figürler, böyle aşağılık hareketlere yeltenmiyorlar.”

 

“Evet. Sonuçta burada Siyah Beyaz Okulu’ndan bahsediyoruz.” Taoist Şekilsiz başını öne salladı. Aslında karşılaştıkları zaman zarfı boyunca dikkati elden bırakmamışlardı lakin Mavi Gökyılanı’yla ilgili yapılan muhabbet onları etkilemediği için, meseleden bahsetmişlerdi.

 

………

 

Ejder başlı geminin güvertesinde…

 

“İblisnilüferi Dağı bölgesine mi gidiyoruz?” Kuzeyoğul meseleyi hala daha kavrayabilmiş değildi. “Kıdemli öğrenci kardeşim, niye oraya gidiyoruz?”

 

“Doğduğum yerde, zamanında Xiantian seviye bir Mavi Gökyılanı’yla mücadele etmiştim. Sürekli yaptığımız mücadelelerin ardından, aramızda bir tür dostluk oluştu.” Ning iç çekti. “Lakin, ardından o yaratık muhtemelen Kırlangıç Dağı’nı terk ederek uzak diyarlara göçtü. Şimdi Mavi Gökyılanı’ndan haber aldığım için… Gidip bahsi geçen bu yaratığın, daha önce karşılaştığım yaratık olup olmadığını görmek istiyorum.”

 

“Oh.” Kuzeyoğul meseleyi öğrenmişti. “Mavi Gökyılanları Tanrıyaratıkları’dır, üstelik epeyi nadir bulunurlar. Yani daha önce karşılaştığın yaratığın buraya gelmiş olması epeyi olası.”

 

“Olmayabilir.” Ning konuştu. “Lakin yapacak bir şeyimiz olmadığı için gidip bakalım diyorum.” Kuzeyoğul onayladı. “Tamamdır.” Genç adam gemiyi kontrol etmeye başlamış ve dudaklarını bükerek konuşmuştu. “Evet, kıdemli öğrenci kardeşim. Şu Mavi Gökyılanı’yla ilgili hikayeni anlat bakalım.”

 

“Öyle olsun bakalım, anlatayım…”

 

…….

 

İblisnilüferi Dağı. Bu dağ onlarca kilometrelik bölgeyi kaplayan devasa bir nilüfere benziyordu. Söylentilere göre bu dağ tepesine giren insanlar… Çıkamıyorlardı. Yani en azından bu bölgedeki yaratıklar İblisnilüferi Dağı’na girmeye cüret edemiyordu.

 

 Dağın akılalmaz bir alan kapladığı açıktı. Bölgedeki doğa enerjisi ve element özü yoğun olduğu için dağın yakınlarında yaşayan epeyi yaratık vardı.

 

Bu bölgede çok sayıda yaratık, çok yoğun element enerjisi ve çok sayıda hazine vardı! Doğal olarak Mavi Gökyılanı da burada yaşamaya karar vermişti.

 

Dağın ıssız bölgelerinden birinde, birbiri ardına beliren formasyon bayrakları yaklaşık yüz kilometrelik bir alan kaplıyordu.

 

Sıkıntı!” Ufak mavi yılan, gökyüzünde süzülüp mesafeyi inceliyordu. Kuyruğu harekete geçince yaratık ışık hüzmesine dönüşerek kaçmaya çalışmıştı.

 

“Mavi Gökyılanı! Hala daha kaçmaya mı çalışıyorsun?!” Yıldırım gibi bir ses yankılandı. Uzakta, formasyon bayraklarından birinin önünde, on metre uzunluğunda, mavi tenli bir adam duruyordu. Kaslı adamın gözleri yeşil ışık hüzmeleriyle kaplıydı ve etrafa yaydığı aura göklere bile meydan okuyan cinstendi.

 

“Mavi Gökyılanı, teslim ol.”

 

“Debelenmeyi kes.”

 

“Eğer karşı koymaya çalışırsan, daha çok acı çekeceksin.”

 

Birbiri ardına sesler yankılanıyordu. Formasyon bayraklarının her birinde çeşit çeşit figür belirmeye başlamıştı. Oracıkta cezbedici, beyaz tüylü bir kadın, akılalmaz bir auraya sahip olan adam… Toplamda ondan fazla Wanxiang yaratığı vardı.

 

Ufak mavi yılan bölgeyi süzdükten sonra vücudu bulanık bir hale bürünmüş ve bir kez daha kırmızı dudaklı, beyaz dişli, mavi cübbeli bir kadına dönüşmüştü. Suratındaki endişe dolu ifadeyle konuştu. “Demek sen Kral Ejderbalinası’sın.”

 

“Aynen öyle.” On metre uzunluğundaki mavi tenli adamın sesi yıldırıma benziyordu. Bu yaratık, dağ bölgesinde oldukça ünlü bir figürdü. Kendisi Habistanrı eğitimi yapan ve ilahi yeteneğe sahip olan bir yaratıktı. Emrinde düzinelerce Wanxiang yaratığı bulunuyordu ve ölümsüzlük yolunda yürüyen insanlar bile ona bulaşmaktan kaçınıyordu.

 

“Benim gibi ufak bir şahsiyetin sizi, majestelerini nasıl gücendirdiğini bilmiyorum.” mavi cübbeli kadın konuştu.

 

“Daha dün, hayat boyu arkadaş olduğum yaratığı öldürdün.” Ejderbalinası’nın gözleri güçlü birer ışık hüzmesiyle parlıyordu. Mavi cübbeli kadın şoke olmuştu.

 

“Evet. O panter başlı, Zifu seviye yaratık, hayat boyu yanımda olan arkadaşımdı.” Ejderbalinası’nın gözleri öldürme isteğiyle kaplıydı. “Daha sıradan yaratıklar olduğumuz zamanlarda tanışmıştık. Aradan geçen onca zamanın ardından… Sana can vereceğini düşünmemiştim.”

 

“Ben, ben…” Mavi cübbeli kadın paniklemişti. “Ben…”

 

“Kes sesini.” Ejderbalinası kükredi. “Arkadaşımı öldürdün, sana o kadar acı çektireceğim ki ölmeyi isteyeceksin. Hey… Şunu canlı yakalayın. Ki mühürleyen zincirlerle onu bağlayacağım ve ona yüz yıl boyunca işkence edeceğim. Aksi takdirde öfkemi atabileceğimi sanmıyorum.”

 

“Dediğiniz gibi olsun.”

 

“Büyük Kardeş, merak etme.”

 

“Bize bırak.”

 

Sayıları on geçen Wanxiang yaratığı kadını çevrelemeye başladı.

 

“Beni öldürmek mi istiyorsunuz? Hadi oradan!” Mavi cübbeli kadın aniden kükreyerek ufak bir yılana dönüşmüş ve son hızda kaçmaya başlamıştı.

 

“Kaçıyor musun?” Ejderbalinası ifadesiz suratıyla izliyordu. Kadını çevreleyen ondan fazla yaratık ona yaklaşıyordu.

 

“Bu Ejderbalinası alçağın tekiymiş. Bölgeye Uzaykilit Formasyonu yerleştirdiği için Boşluk Zıplaması’nı kullanamıyorum.” Ufak yılan kendi kendine konuşuyordu. “Görünüşe göre bu sefer gerçekten tehlike altındayım. Zindan Dağları’ndaki vahşi bataklıklar gerçekten tehlikeli bir bölgeymiş. Kıdemli öğrenci kardeşlerimin dedikleri doğruymuş.”

 

Her ne kadar kendisini Ölümsüz bir yaratığın altına sokmayı başarmış olsa da o Ölümsüz yaratık çok sayıda yaratığa rehberlik ediyordu. Neredeyse ona gelen hiçbir yaratığı geri çevirmiyordu. Bir Mavi Gökyılanı olduğundan önem arz eden bir figür olarak görülse dahi maceraya çıktığında hayatı garanti altında değildi. Yaratıklar… İnsanlardan çok daha vahşi ve ölümcüldü.

 

“Mavi Gökyılanı hızlıymış.”

 

“Boşluk Zıplaması’nı kullanamıyor olsa da hızı epeyi fazla.”

 

“Habis Buzul! Vücudunda Habis Buzul yetiştiriyormuş. Dikkatli olun.”

 

Ufak yılan kaçtığı esnada arkasına Habis Buzul dalgasını saçıyordu! Wanxiang seviye varlıklar için Habis Buzul adlı kavram, ilahi yeteneklere denk bir kavramdı. Bu kavram akılalmaz bir destek tekniği olarak iş görebiliyordu. Hatta zayıf rakipler buzuldan sebep donarak ölme tehlikesi altındaydı.

 

Güçlü rakiplere karşı bile “Habis Buzul”un soğuk dalgaları rakibe keskin bir sıcaklık düşüşü yaşatıyordu. Evet, belki buzul dalgalarına can vermeyeceklerdi ancak hızları ve güçleri ciddi bir düşüş yaşayacaktı!

 

“Habis Buzul’u daha fazla yayabileceğini düşünmüyorum. Yakında, vücudundaki kaynağı tüketecek.” Ejderbalinası uzaktan meseleyi izliyordu. Eskilerin dediği gibi, izleyenler olayı daha net bir şekilde görebiliyorlardı. “Yapmanız gereken tek şey kaçabileceği alanı küçültmek.”

 

“Ne yapsam, ne yapsam, ne yapsam!!” Çok sayıda saldırıya maruz kalan Mavi Gökyılanı vücudundaki Habis Buzul’a bel bağlayarak rakiplerini yavaşlatıyor ve kendi çevikliğini kullanarak sürekli kaçıyordu lakin, ondan fazla yaratığın saldırısı altında olduğundan, kaçabileceği alan da gitgide küçülüyordu. Böyle giderse… Canlı canlı yakalanacaktı.

 

“Bang!” Ufak mavi yılanın kuyruğu yıldırım hızında atılarak yakındaki beyaz tilkiye çarpmıştı. İkili çarpışmanın etkisiyle savruldu. Ardından mavi yılan farklı bir noktayı seçerek kaçmaya devam etti.

 

“Hala kaçıyor musun?” Devasa, beyaz kurdun gözlerinde rakibini küçük gören birer ifade vardı. “Kaçamayacaksın.”

 

“Bang!” “Boom!” “Ram!”

 

Mavi Gökyılanı yaratıklarla mücadele etmeye başladı. Tanrıyaratığı olduğu için bire bir mücadelelerde rakiplerine dayanabilecek çok sayıda seçeneği vardı lakin rakip sayısı ondan fazla olduğu için, sıkıntı mevcuttu. Üstelik, hala daha uzaktan izleyen Ejderbalinası harekete geçmemişti.

 

“Görünüşe göre bu sefer gerçekten öleceğim.” Mavi Gökyılanı aniden bu gerçeğin farkında varmıştı. Belki de bugün, hayatının sonuna ulaşacaktı. Mesafedeki Ejderbalinası’na bakarak dişlerini sıktı. “Canlı canlı yakalanacağıma, ölürüm daha iyi. Ölsem dahi yanımda birkaçınızı da götüreceğim!”

 

“Geberin!”

 

Mavi Gökyılanı çılgına döndü.

 

………

 

İblisnilüferi Dağı’nın bulunduğu bölgedeki berrak gökyüzünde…

 

Gökyüzündeki yalnız ejder başlı gemi, yavaş yavaş ilerliyordu. Ning bu bölgede yaklaşık on beş gün geçirmişti lakin henüz Mavi Gökyılanı’nı bulabilmiş değildi.

 

“Bölge çok geniş olduğundan tek bir yaratığı bulmamız çok zor. Üstelik, burayı terk etmiş bile olabilir.” Kuzeyoğul konuştu. Ning onayladı. “Evet, olabilir.”

 

“Eh?” Aniden genç adamın suratı ekşimişti. “Dalgalanma.” Kuzeyoğul da meseleyi hissedebiliyordu. Wanxiang yaratıkları mücadele ettiklerinde, etrafa yaydıkları element ki dalgaları da epeyi güçlü oluyordu. Zar zor da olsa Ning bu dalgayı hissedebilmişti.

 

“Gidip bakalım.” Ning konuştu. “Tamam.” Kuzeyoğul hemen gemiyi kontrol etmeye başladı. Bölgeye yaklaştıkça hissettikleri element dalgaları da yoğunlaşıyordu.

 

 “Tam orada.” Kuzeyoğul mesafedeki sisli bölgeyi gösterdi. Sisin arka tarafında gerçekleşen heybetli savaşı görememek mümkün değildi.

 

Ning aşağıya baktı. “Wanxiang yaratıkları sanırım. Bir bakacağım.”

 

Genç adam tek bir düşüncesiyle ilahi hissini etrafa yaymaya koyulmuştu.

 

……………..






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr