Bölüm 199: Maddeleşme

avatar
4177 49

Desolate Era - Bölüm 199: Maddeleşme



Bölüm 199: Maddeleşme

 

..........

 

Ji Ning’in Mor Sarayı’nda… Sınırsız element Ki denizi muazzam görünüyordu. Ning tek bir düşüncesiyle yüzeyi kaplayan element Ki denizini derine doğru yollamaya koyuldu.

 

Denizin derin kısmında… Geniş miktarlardaki element Ki topluluğu çabucak yoğunlaşıyordu. Birbiri ardına oluşan yıldızlara diyecek yoktu.

 

Aradan geçen zamanın ardından.

 

Tırırım… Element Ki’den oluşan denizin yüzeyi içe göçmüştü. Aniden dönmeye başlayan denizden yukarıya yıldızlar fırlıyordu. Devasa boyutlardaki sayısız yıldız, boşlukta yükselerek etrafa hafif ışık hüzmeleri saçıyordu.

 

Yükseliyor… Yükseliyor… Nihayetinde duraksayan yıldız topluluğu oracıkta, sonsuz “gökyüzü”nde duruyordu. O esnada Zifu’ya gerçek bir karanlık çökmüştü. Bu sayısı, parlak yıldızlar gece ufkunda dikiliyor ve aşağıdaki denizi aydınlatıyordu.

 

Bu görüntü, kişinin Wanxiang’a ilk attığı adımda ortaya çıkan Maddeleşme çeşidiydi: Gökyüzündeki Yıldız Denizi…

 

Tırırım… Element Ki denizi çökmeye ve göçmeye devam ediyordu. Denizin orta yerinde, sayısız element Ki topluluğunun yoğunlaştığı yerde, devasa bir yıldız oluşuyordu. Tahmini zor bir zaman zarfının ardından bu devasa “yıldız” yavaşça yükselmeye başlamıştı. Nihayetinde dalgaları kıran yıldız gökyüzünde süzülmeye başladı.

 

Bu yıldızın yükselişi, daha önce gökyüzüne atılan sayısız yıldızdan daha fazlaydı. O esnada, bu sonsuz ufukta beliren tek ve yegâne yıldız kendisiydi. Hafif, nazik bir ışık hüzmesiyle karanlığı aydınlatıyor ve derin deniz dalgalarını parlak bir hale sokuyordu. O esnada, Zifu bölgesinde bu yıldızdan daha parlak başka hiçbir şey yoktu.

 

Bu yıldızın oluşumu, Wanxiang’a adım atan kişilerin ikinci Maddeleşme seviyesi: Denizden Yükselen Parlak Ay’dı!

 

Nihayetinde bu devasa, parlak ay duraksayarak gökyüzündeki yerini almıştı.

 

Tırırım… Element Ki topluluğu çökmeye ve göçmeye devam ediyordu. Eğer element Ki denizi ufak boyutlarda olsaydı, belki de bu kadar yıldızı bile oluşturması mümkün olmayacaktı. Tabii bu durum yaşandığında… Kişinin Wanxiang’a adım atması da imkânsız bir hal alıyordu. Üstat Mu Xiao ve Üstat Xu Li gibi figürler sıradan sayılabilecek tekniklerde çalıştıkları için, Wanxiang’a adım attıklarında sadece ikinci Maddeleşme seviyesine ulaşabiliyorlardı.

 

Lakin Ning’in element Ki denizi akıl alacak gibi değildi. Her ne kadar bu sınırsız görünen deniz sürekli çöküyor ve göçüyor olsa da henüz denizin yalnızca %30’luk bir kısmı kurumuştu.

 

O esnada… Diğerlerinden daha da heybetli, daha da büyük bir yıldız oluşuyordu. Denizin derinliklerinde oluşan bu yıldız, daha oluşma sürecini tamamlamamış olmasına rağmen etrafa akılalmaz ışık hüzmeleri saçıyordu. Öyle ki, element Ki denizi bile aydınlanmıştı. Nihayetinde yükselmeye başlayan bu devasa yıldız, tek bir yörüngeyi izliyordu.

 

 Sonunda, deniz yüzeyine ulaştı. O esnada kavrulan, insanı defalarca kez kör edebilecek bu yıldızın parlaklığı bütün Zifu bölgesini kaplamıştı. Zifu bölgesindeki gece, gündüze dönüyordu.

 

Heybetli güneşin yükselişi yavaştı. Gökyüzündeki yerini almak için acele etmiyordu. Bu güneşin oluşumu, kişinin üçüncü Maddeleşme seviyesine adım attığını gösteriyordu: Doğudan Yükselen Şafak Güneşi!

 

Yıldız Denizi, Denizden Yükselen Parlak Ay, Doğudan Yükselen Şafak Güneşi… Bu üç Maddeleşme çeşidinin ortaya çıkması, kişinin Wanxiang’a attığı adımda muazzam bir başarıya ulaştığını kanıtlar nitelikteydi.

 

Güneş bölgenin en üst kısmına ulaştığında, diğer yıldızlarla buluşmuştu. Yakınlardaki parlak ayın tam karşısındaydı. Biri Yang, diğeri Yin’di. Yükseğe çıktığı için güneşin ışıkları artık eskisi kadar kavurucu değildi. Parlak ay, kavrulan güneş biri soğuk, diğeri sıcak. İki farklı kavram denizin üstündeydi.

 

“Yoğunlaş!” Ning diledi. Yarısı çöken element Ki denizi daha önce olmadığı kadar hızlı bir şekilde çökmeye ve göçmeye başlamıştı. Bu hareketine tepki olarak denizden yükselen ufak ışık hüzmeleri vardı. Bu sayısız ışık hüzmesi deniz yüzeyini delerek göklere akın ediyorlardı… Element denizi göçmeye devam ettikçe yükselen ışık hüzmesi sayısı da artıyordu. Sayılabilecek kadar az değillerdi ve birbirlerine çok yakınlardı. Belki yüz, belki de bin ışık hüzmesi gökyüzüne atılıyordu.

 

Bu ışık hüzmeleri yıldızlara, aya ve güneşe doğru ilerleyerek onlarla birleşmeye başladı. Ay, güneş ve sayısız yıldız büyüyordu. Ve ışık hüzmelerini emmeye devam ettikleri süreçte, evrim de geçiriyorlardı.

 

Element denizinden geriye yalnızca %10’luk bir kısım kaldığında, her şey nihayete ermişti. Ay, güneş ve gökyüzündeki yıldızlar büyümüştü.

 

“Başarı.” Ning rahat bir nefes çekti. Gökyüzündeki yıldızlar yavaşça ilerliyordu. İlk başlarda tembel ve yavaş hareket eden bu sayısız yıldız, çok geçmeden doğal, basit ve yörüngesel bir harekete geçmişti. Ay ve güneş ikilisinin etrafını daire şeklinde çiziyorlardı. Sayısız yıldızın bu hareketi doğaldı, içten geliyordu. Yıldızlar, güneş ve ay birbirleriyle bağlantılı, dış dünyanın kurallarıyla harekete geçen kavramlardı.

 

Mağaranın derinlerinde.

 

Kuzeyoğul başını çevirip Ning’e baktı. Ning oracıkta bağdaş kurmuş oturuyordu ancak sıvılaşmış element özünü emmeyi bırakmıştı. “Kıdemli öğrenci kardeşim Wanxiang’a adım atmış olsa gerek.”

 

Tam o esnada, aniden bölgedeki doğal element Ki, Ning’e doğru insanı şoke eden bir hızda ilerlemeye başlamıştı. Çok geçmeden element akışı duraksadı. Ning gözlerini açıp derin bir kahkaha attıktan sonra ayağa kalktı.

 

“Tebrikler, kıdemli öğrenci kardeşim.” Kuzeyoğul gülümsedi.

 

“Demin birkaç deneme yaptım. Gerçekten de söylediğin gibi, Wanxiang seviyesine adım attığımda, Zifu Sarayı’mdaki yıldızlar, dış dünyadaki gerçek yıldızlarla yankılanmaya başladı. Dış dünyadan emdiğim element Ki miktarı onlarca katına çıktı.” Ning gülümsemiş ve iç çekmişti.

 

Eğer kişi sıvılaşmış element özü yaratmayı aklına koyduysa durum kolay olmayacaktı. Kişi bunu yapmak istiyorsa Ölümsüz Alevejderi gibi büyük bir formasyon yerleştirerek uzunca bir zaman harcayıp dünyadaki doğal enerjiyi kullanmak zorundaydı!

 

 Bu yüzden, sıvılaşmış element özü değerliydi. Wanxiang Üstatları ve Kadim Taoistler sıvılaşmış element özünü kullanmaktan ziyade biraz daha pratik yapmayı seçiyorlardı. Ani güç artışı yaşamak için sıvılaşmış element özü kullanan insan sayısı çok ama çok azdı.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, Wanxiang’a adım attığına göre Yeryüzü seviye büyülü hazineleri kullanabileceksin.” Kuzeyoğul gülümsedi. “Daha önceleri, Kuzeynehir Zhou’dan bir kılıç seti elde etmiştik. Sana uyacağını düşünüyorum. Benden sana hediye olsun, kıdemli öğrenci kardeşim.”

 

Ning şaşırmıştı. “Hayır, kabul edemem!”

 

Kuzeynehir Zhou’nun uçan kılıçları mı? Evet, gerçekten de bu kılıç setinde dokuz adet Yeryüzü seviye uçan kılıç bulunuyordu ve muhtemelen kılıçlar yüksek kademe Yeryüzü seviye kılıçlardı. Her ne kadar [Düşük Bin Kılıç Formasyonu]’nun merkezi için “Dokuz Yang Kılıç Formasyonu”nu kullanıyor olsa da genç adam artık Wanxiang Üstadı olduğu için… Yeryüzü seviye uçan kılıçlara ihtiyaç duyuyordu.

 

Üst kademe Ölümlü seviye uçan kılıçlar genelde yüz külçelik sıvılaşmış element özüne, yani beş kilograma yakın satılıyordu. Buna karşılık, Kuzeynehir Zhou’nun kılıçları ellişer kilogramdan satılabilirdi. Dokuz kılıç tek bir set halinde olduğu için toplam fiyat beş yüz kilograma bile çıkabilirdi.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, bu kılıçlar işime yaramıyor.” Kuzeyoğul başını iki yana salladı. “Ayrıca kutlamak istiyorum… Yoksa ciddi ciddi kabul etmeyecek misin?”

 

Ning Kuzeyoğul’a doğru gülümsedi ve konuştu. “Peki, öyle olsun. O zaman kılıç setini kabul ediyorum.” Bu ikili öğrenci kardeşleriydi. Birlikte ölüm kalım mücadelelerine katılmışlardı. Ning doğal olarak fazla tereddüt etmeyecekti ve bu anı da kalbine kazımıştı.

 

Geçen zamana yetişmek mümkün değildi. Kaşla göz arasında on beş gün geçip gitmişti.

 

Gökyüzündeki bulutlar yavaş, tembel hareketlerine devam ediyorlardı. Ejder başlı gemi de sakin sakin ilerliyordu. Hemen önlerinde bir uzay kırılması seçilebiliyordu. Bu kırıkların arkasındaysa gri, bulanık bir boşluk vardı. Ning ve Kuzeyoğul bu manzarayla çok karşılaşmıştı lakin yine de bu manzarayı gördüklerinde korkmadan edemiyorlardı.

 

Ejder başlı gemi beklendiği üzere bu uzay kırığından uzaklaştı. Bu kırığa girdikleri takdirde… Ning öleceklerini biliyordu.

 

“Bu kılıç sesi epeyi keskin ve heybetliymiş. İçinde garip, güçlü bir öldürme isteği var.” Ning dümende dikiliyordu. Sağ elini uzattı, elinin etrafında parmak boyutlarında dokuz uçan kılıç seçilebiliyordu. Kılıçlar durmaksızın dönüyordu… Ve arada sırada ortaya kılıç ışıkları çıkıyordu. Ning hala daha bu Yeryüzü seviye büyülü hazinelere aşina olamamıştı.

 

 Kılıçların asıl isimlerini bilmediği için bu dokuzluya “Kuzeynehir Kılıç Formasyonu” adını vermişti zira bu kılıçlar, Kuzeynehir Zhou’ya aitti ve genç adam aynı zamanda ölümsüzlük yolunda yürüyen insanlara dikkat etmesi gerektiğini bu sayede hatırlıyordu.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, bak.” Kuzeyoğul mesafeye işaret ettiğinde, Ning hemen başını çevirdi. Sisli manzarada onlara doğru gelen bir savaş gemisi vardı. Geminin tipini gören Ning hemen konuştu. “Bu gemi teste katılan adaylardan birine ait. Wanxiang’ın zirvesinde olan ‘Şekilsiz’.”

 

“Şekilsiz mi?” Kuzeyoğul da başını çevirdi. “Kuzeynehir Zhou ve diğerleriyle karşılaştığımız sefere benzemeyecek, değil mi? Gemide başka Wanxiang üstadı var mı?”

 

“Bakayım.” Ning ilahi hissiyle mesafedeki savaş gemisini inceledi. Ardından rahat bir nefes çekmişti. “Fena gözükmüyor. Üstat Şekilsiz’i de sayarsak gemide sadece iki insan var… Eh?” Ning’in suratı aniden değişti.

 

Mesafedeki savaş gemisinde…

 

Beyaz cübbeli “Taoist Doğuşafağı” ve gri cübbeli “Taoist Şekilsiz” ikilisi de Ning’in durduğu ejder başlı gemiye bakıyordu.

 

“Şu ejder başlı gemi, Siyah Beyaz Okulu’nun öğrencisi Mu Kuzeyoğul’a ait olsa gerek.” Gri cübbeli Taoist Şekilsiz konuştu.

 

“Ne kadar rahat ilerlediklerine bakılırsa… Wanxiang yaratığı öldürmüş olmalılar.” Taoist Doğuşafağı konuştu.

 

“Sonuçta burada Siyah Beyaz Okulu’na ait öğrencilerden bahsediyoruz.” Taoist Şekilsiz’in suratı ekşimiş ve adam başını iki yana sallamıştı. “Yapacak bir şey yok. Zindan Dağları’nın vahşi bataklıklarına ilk girdiğimizde şansımız fena değildi. Bir tane Wanxiang yaratığı bile öldürmüştük! Lakin ardından, şu Mavi Gökyılanı’na karşı hamle yaptığımızdan beri başımıza gelmeyen kalmadı. Üç gün önce o yaratık, bizi aptal yerine koyup neredeyse canımızı almayı başarıyordu.”

 

Taoist Doğuşafağı dişlerini sıktı. “İlk seferde elimizden kaçırdık. İkinci seferde bizi fark ettiği için resmen tuzağına çekildik. Bir daha karşılaşırsak onu öldüreceğim!”

 

Mavi Gökyılanı mı?” Ning’in aklına aniden bir düşünce gelmişti. Geçmişte, ebeveynlerine veda edip maceraya çıktığında, Batı Vilayet Şehri’nin on bin kilometre uzağında Mavi Gökyılanı’yla epeyi mücadele etmişti.

 

Genç adam Demirağaç Zhan’i öldürdükten sonra Mavi Gökyılanı’nın cesedini bulamayınca yaratığın aniden “Boşluk Zıplaması” tekniğini öğrenip kaçtığını düşünmüştü.

 

Mavi Gökyılanları nadir bulunan yaratıklar. Ayrıca, doğuştan gelen yetenekleri sayesinde hızlı gelişiyorlar.” Ning kendi kendine konuştu. “Merak ediyorum da acaba bahsettikleri Mavi Gökyılanı… Geçmişte tanıştığım Gökyılanı mı?”

 

“Küçük öğrenci kardeşim, yanlarına gidelim.” Ning konuştu.

 

“Yanlarına mı?” Kuzeyoğul şaşırmış ve Ning’in onayladığını görünce meseleyi üstelemeden gemiyi sürmeye koyulmuştu.

 

Mesafeye bakan Ning bu iki insandan Mavi Gökyılanı’na dair bilgileri öğrenmek istiyordu. Önündeki iki ayda yapacak hiçbir şeyi olmadığı için bu bahsi geçen Mavi Gökyılanı’nın daha önce tanıştığı yaratık olup olmadığını araştıracaktı…

 

………..

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr