Bölüm 192: İki İnsan Üç Yaratığa Karşı

avatar
4495 46

Desolate Era - Bölüm 192: İki İnsan Üç Yaratığa Karşı



Bölüm 192: İki İnsan Üç Yaratığa Karşı

 

 Ji Ning’in güçlü ilahi hissi dağı baştan aşağıya taramıştı. Kuzeyoğul meraklıydı. “Kıdemli öğrenci kardeşim Ji Ning, durum nasıl?” diye sordu.

 

Ning gülümseyerek cevapladı. “Küçük öğrenci kardeşim Kuzeyoğul, sormana gerek var mı? Bu dağda epeyi yaratık yaşıyor. Auralarına bakıldığında, muhtemelen bir tane Wanxiang ve on civarı da Zifu yaratığı olsa gerek. Ayrıca insan formuna girebilen Xiantian seviye yaratıklar da var.”

 

“Sadece bir tane mi?” Kuzeyoğul dudaklarını büktü. “Bu kadar mı? Ama biz iki kişiyiz.”

 

“Öne sürdüğün fikir mantıklıydı. İlk önce sıradan yaratıklarla dolu bir dağ bulacağız ve meseleyi kolay halledeceğiz.” Ning gülümsedi. “Böyle bir dağı iki kişi bile halledebiliriz ancak Zindan Dağları’nın vahşi bataklıklarında olduğumuza göre biraz dikkatli davranalım derim.”

 

“Sen nasıl diyorsan öyle olsun.” Kuzeyoğul onayladı. “Hadi, gizlice gireceğiz.” Ning yukarıyı gösterdi.

 

Kuzeyoğul hafiften endişeliydi. “Formasyon var mı?”

 

“Her ne kadar bazı formasyonlar yer alıyor olsalar da ilahi hissimle her şeyi görebiliyorum.” Ning formasyon konusunda tecrübeli sayılabilirdi. Sonuçta, yanında aklıyla ünlü Tanrıyaratığı Beyazsu Tazısı, yani Beyaz Amcası vardı. Ning çoğu zaman Beyaz Amcası’yla konuştuğunda formasyonlarla ilgili bazı bilgileri öğreniyordu. Arada sırada öne sürdüğü düşünceler de Beyaz Amcası’nın işine yarıyordu.

 

“Gidelim.” Svoosh! Svoosh! İkili gizlice çalıların arasından dağa doğru ilerlemeye başladı.

 

Ölümsüzlük yolunda yürüyen insanları andıran siyah suratlı, kaslı bir adam yeşim yatağında bağdaş kurmuş oturuyordu. Adam aniden gözlerini açtığında, gözlerinden etrafa şeytani bir aura saçıldı lakin adam saçtığı bu aurayı hemen geri çekmişti.

 

Mesafeye bakıyordu. Tek bir düşüncesiyle taş kapı açılmış ve içeriye giren zayıf, çelimsiz adamı hemen diz çökerek konuşmuştu. “Tebrikler, majesteleri, meditasyonunuzu bitirmişsiniz!”

 

“Mm.” Büyük, siyah suratlı adam konuştu. “Git. Hanımefendiyi çağır ve yemekleri hazırla.”

 

“Anlaşıldı.” Çelimsiz, ufak figür hemen odayı terk etti.

 

Siyah suratlı adam yatağından çıkarak mağara malikanesinin salonuna doğru ilerlemeye başladı. Taş kapıdan dışarıya çıktığında, alabildiğine uzanan uçsuz bucaksız bataklıkları ve ormanı görebiliyordu. Gözlerindeki öldürme isteğini fark etmek pek de zor sayılmazdı. “Zindan Dağları’ndaki vahşi bataklıklara saldıran insanlar, genelde gruplar haline geliyor. Burası bize ait. Eğer bir insan karşımıza çıkarsa onu öldürürüz. Mm… Mekanıma bir insan gelmeyeli epeyi oluyor.”

 

Zindan Dağları’nın vahşi bataklıkları geniş bir bölge kaplıyordu. Buraya gelen epeyi insan vardı lakin bölgenin genişliğinden dolayı hepsi dağıldığından, yaratıkların insanlara rastlaması nadir gerçekleşen bir olaydı.

 

“Otuz yıl önce, o insan yaratığı bana sıvılaşmış element özü ve büyülü hazineler sunmuştu. Bu sayede iki yüz yıldır meditasyon yapabildim ve gücüm de ciddi bir artış yaşadı.” Siyah suratlı adam keyifliydi. “Aptal insanlarla ne zaman karşılaşacağım acaba…”

 

Zindan Dağları’ndaki vahşi bataklıkların etrafını çevreleyen dağlarda, kendini kral ilan eden yaratıklar doğal olarak yuvalarının etrafına çeşit çeşit tuzaklar kuruyorlardı zira amaçları belliydi, bölgelerine giren insanların bir daha bölgeden ayrılamamalarını istiyorlardı!

 

“Majesteleri!” Aniden, hafif bir ses duyuldu. Siyah suratlı adam başını çevirdi. Cezbedici, yeşil kıyafetli, şeytani bir kadın elinde yeşimden yapılma bir tabak ve şarap şişesiyle ona doğru geliyordu.

 

“Hanımefendi.” Siyah suratlı adam gülümsedi. “Majesteleri, aylardır meditasyon yapıyorsunuz. Sıkı çalıştınız. Bu şarabı bizzat kendi ellerimle yaptım. Adı da ‘Ölümsüz Ayruhu Şarabı’dır.”

 

Yeşil kıyafetli, şeytani kadın konuşurken yürüyordu. Xiantian yaşam formu olmayı başaran yaratıklar, insanlara denk bir zekaya kavuşuyordu. Bu yeşil kıyafetli çekici kadın, bir Zifu yaratığıydı ve siyah suratlı adam da Wanxiang seviyesindeydi.

 

Pratik yapmak zaman alan bir kavramdı… Ve bu yaratıklar eğlenmeyi epeyi iyi biliyorlardı. Onlar da eşlere ihtiyaç duyuyorlardı. Her ne kadar dünyanın bu kısmında yaratıklar güçlü olsalar da nihayetinde, bütün dünyayı birleştiren yegâne güç Büyük Xia Hanedanlığı’ydı. Yaratıkların arasındaki çoğu güçlü figür Büyük Xia Hanedanlığı’nda resmi pozisyonlara sahipti. Zaten yaratıkların yaşamaya devam etmeleri de bu sayede gerçekleşen bir durumdu.

 

Lakin, her ne kadar yüksek seviyeli kişiler arasındaki ilişkiler iyi bir raddede olsa da genel bağlamda, insanların ve yaratıkların arasındaki vahşi savaş sürekli devam ediyordu.

 

Muazzam bir ziyafetin içeriğinde et, meyve ve şarap bulunuyordu. Siyah suratlı adam et parçalarından birini alarak çiğnemeye başladı ve ardından ekşiyen suratıyla dışarıya doğru kükredi. “Dağ arkasına git. Şu insan yetiştirdiğimiz yere! Yumuşak birini bulup getir bakayım. Bu etin tadı yok. İnsan eti daha lezzetli.”

 

“Anlaşıldı.” Dışarıdaki yaratık hemen cevapladı.

 

“O insanlar yaratık etleriyle besleniyor ve hatta, büyük güçler ‘ruh yaratığı mührü’ diye bir şey bile geliştirmişler. Bizi köleleri olarak kullanıyorlar.” Siyah suratlı adam somurtkan suratıyla konuştu. “Yaratıklar olarak bizler insanları yiyebiliriz ve hatta, aynı şekilde insanları da köle olarak kullanabiliriz! Madem ortada ruh yaratığı mührü diye bir şey var, neden insan kölesi mührü diye bir şey olmasın ki?”

 

Çekici, yeşil kıyafetli kadın kralına şarap koyuyordu. “Majesteleri, duyduklarıma göre büyük dünyaların ötesinde, Üç Alem’i domine edebilen güçlü yaratıklar yaşıyormuş. Lakin ne yazık ki… Bu dünyaya Büyük Xia Hanedanlığı hükmediyor. Nasıl olur da insanların köle olarak alınmasını sağlayan bir tekniğe göz yumabilirler?”

 

“Hanımefendi, gerçekten de insanları köle olarak almamızı sağlayan bir yöntem var mı?” Siyah suratlı adam konuştu.

 

“Bunlar yalnızca efsanelerde geçiyor…” Çekici kadın başını iki yana salladı. “Nasıl olur da benim gibi ufacık bir Zifu yaratığı böyle şeyleri bilebilir ki?”

 

Siyah suratlı adam somurtkan suratıyla konuştu. “Yaratık Ölümsüzü olduğumda, kesinkes… Sıkıntı!” Siyah suratlı adam aniden ayağa kalkarak kapıdan dışarıya bakmaya başladı.

 

“Majesteleri?” Çekici kadın şoke olmuştu. Siyah suratlı adamın yüzündeki ifade değişmiş ve masaya vuran adam kükremeye başlamıştı. “Madem buraya gelme cesaretine sahipsin, neden kendini göstermiyorsun?”

 

“Majesteleri, size enfes bir insan çocuğu yakaladım.” Dışarıdan dehşet verici bir ses yükseldi, ardından… “AHHH!!” Acı dolu bir çığlıkla ses kesilmişti.

 

Mağaradaki cezbedici, yeşil kıyafetli kadın bir şeylerin ters gittiğini biliyordu. Korkmuş ve gerilmişti. “Majesteleri, neler oluyor? Ne oluyor? İnsanlar mı geliyor? Burada katman katman formasyonlarımız yok mu? Nasıl olur da insanlar buraya kadar gelebilir?”

 

Siyah suratlı adam dışarıya bakıyordu. “Formasyon ustaları.” Dişlerini sıkarak konuştu. Asıl fark etmediği şeyse…

 

Ning formasyonları aktif etmekten kaçınarak ilerlemişti. Bu yüzden direkt ilerlemeyi başaran genç adam alarm zillerini aktifleştirmeden çabucak mekâna ulaşmıştı. Yine de mağaraları koruyan aldatıcı formasyonla karşılaşan Ning’in, bu formasyonu parçalamaktan başka çaresi kalmayınca, harekete geçen genç adam, siyah suratlı adamın aniden şaşkına dönmesine sebep olmuştu.

 

“Ağlama, ağlama. Birazdan Büyük Kardeşin yaratıkları katledecek.” Üç insan figürü yürüyordu. Öndeki figür kürklere bürünmüştü ve arkadaki beyaz cübbeli genç adam da sadece yapraklarla kaplı bir vücuda sahip ufaklığı teselli ediyordu.

 

“Vaaa, vaaaaaaa.” Ufaklık durmadan ağlıyordu. Daha demin onu tutan yaratık paramparça olduğu için korkmuştu.

 

Öfkeli Kuzeyoğul parmağını uzatarak kükredi. “Yaratık, ölüm günün geldi.”

 

“Hahaha, ölümsüzlük yolunda yürüyen insanlarla karşılaşmayalı epeyi oluyor. Mekanıma gelme cesaretine sahip olduğunuza göre, sanırım ölmeye de hazırsınızdır?” Siyah suratlı adam aniden iki devasa pala çıkararak kükredi. “Geberin!”

 

Bang! Gökyüzünde yıldızlar ve yıldızların arasında parlak bir ay dahi vardı.

 

“Geber!” Siyah suratlı adamın çılgına döndüğü açıktı. Kuzeyoğul da öfkeliydi. “Kıdemli öğrenci kardeşim Ning, bu yaratığı bana bırak.”

 

Kuzeyoğul kişilik bakımından henüz yetişkinliğe ulaşmadığı için, yanındaki ufaklığın yaratık tarafından yemek olarak görüldüğünü anlayınca… Öfkeden deliye dönmüştü.

 

“Tamam.” Kenarda duran Ning onayladı, her an saldırıya geçebilecek durumdaydı.

 

 Kuzeyoğul öfkeyle kükrediğinde, genç adamın üstündeki gökyüzü yıldızlarla kaplanmaya başladı. Yıldızların arasında hem parlak bir ay hem de kavrulan bir güneş vardı. Gökyüzündeki parlak ayı ve güneşi gören Wanxiang seviye yaratığın suratı değişmişti. Sadece sağlam bir geçmişe ve olağanüstü yeteneklere sahip insanlar böylesine bir Maddeleşme’yi sergileyebiliyordu.

 

“Geber.” Kuzeyoğul dişlerini sıktı. Svish! Svoosh! İki siyah ışık hüzmesi genç adamın ellerinde toplanmaya başlamıştı. Ellerini açtığında, iki ışık hüzmesi havada iki devasa su yılanına dönüşmüştü.

 

İki Maddeleşme’nin mücadelesine tanık olan gökyüzünde durum karışıktı lakin Wanxiang yaratığının zorlandığı görülebiliyordu.

 

“Bang!” “Bang!” İki devasa su yılanı direkt iki palayla karşılaşıyordu. Çarpışmanın etkisi o kadar fazlaydı ki, yan tarafta duran kadının suratı bile değişmişti. Aniden beyaz kürklü tilkiye dönüşen kadın kaçmaya çalıştı lakin, o esnada Kuzeyoğul’un gözlerinde beliren soğuk ışığın etkisiyle ileriye atılan su yılanı, tilkinin kuyruğunu yakalayıp vücuduna salam bir darbe geçirmişti. Çırt… Tilkinin vücudu yerle bir oldu.

 

Ning yan taraftan mücadeleyi izliyordu. Başını öne sallayarak kendi kendine konuştu. “Küçük öğrenci kardeşim avantajı elinde tutuyor. Siyah Beyaz Okulu’na on dört yaşında girmeyi başaran bir Yapı Taosu dehası olduğunu sergiliyor. Etkileyici.”

 

 On dört yaşında okula katıldığında, Siyah Beyaz Diyagramı’ndaki meditasyonuna adeta kapılmıştı. Eğer okulda Ning gibi canavarvari bir figür olmasaydı, muhtemelen asıl odak Kuzeyoğul’a kayacaktı zira genç adam Yapı Taosu’nda ilerliyordu ve diğerleri onun ne tür bir deha olduğunu tam olarak anlayamıyordu.

 

“Dur!” Siyah suratlı adam kükredi. İşlerin yolunda gitmediğini biliyordu. Geçmişte, Wanxiang Üstadı olan bir insan öldürmüştü. Lakin nasıl olur da bu zayıf duran beyaz cübbeli çocuk bu kadar güçlü olabilirdi? Üstelik, yan tarafta duran kürklü genç adam daha da tehlikeli görünüyordu.

 

“Pişmanlığın faydası yok!” Kuzeyoğul kükredi.

 

“Neden gelmediler? Neden gelmediler?!” Siyah suratlı adam dayanmaya çalışıyordu. Gerçek formuna büründüğünde gücü ciddi ölçüde artacak olsa da bunu yaptığı takdirde mücadele ölüm kalım savaşına dönecekti. Şu an için yapması gereken asıl şey, zaman kazanmaktı.

 

“Tılsımı parçalamıştım. Buraya en yakın Üçüncü Kardeşim ve Beşinci Kardeşim var. Hareket teknikleriyle şimdiye gelmiş olmaları gerekirdi.” Lakin aniden, adamın suratında keyif dolu bir hissiyat belirdi.

 

Hissedebiliyordu. Dağ etrafındaki formasyonlar bu iki insanı fark edememişti lakin iki kardeşinin o esnada içeriye girdiğini formasyonlar aracılığıyla hissedebilmişti.

 

“Göreceksiniz. Üçüncü Kardeşim ve Beşini Kardeşim size aniden saldırınca… Araya ben de katılırsam kesinkes öleceksiniz.” Siyah suratı adam konuştu. Aynı esnada saldırılara katlanmaya devam ediyordu.

 

 O esnada, Kuzeyoğul’un arkasında duran Ning’in surat ifadesi değişmişti. Somurtkan ifadesiyle konuştu. “Yaratık, destek çağırdın demek…”

 

Siyah suratlı adamın kalbi bir anlığına duraksadı. Ölümsüzlük yolunda yürüyen bu insan durumu nasıl fark etmişti? Yoksa gelmeden önce kendisi de mi formasyon yerleştirmişti?

 

Artık meseleyi bir kenara bırakan yaratık kükredi. “Üçüncü Kardeşim, Beşinci Kardeşim, birlikte saldırın, şu iki insanı öldürmemiz lazım!”

 

Kuzeyoğul da vahşi bir kükreme savurdu. “İki tane daha mı? Muazzam! Yeterli Wanxiang yaratığı yok diye şikâyet ediyorduk zaten!”

 

Ning mağaranın dışındaki taş kapıya bir bakış attı. Gözlerinde beliren hafif kılıç ışığı parlıyordu.

 

………






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr