Bölüm 116: Wanxiang Üstadı

avatar
4239 53

Desolate Era - Bölüm 116: Wanxiang Üstadı



Bölüm 116: Wanxiang Üstadı

 

“Muazzam bir mesele mi?” gümüş cübbeli adam şaşırmıştı.

 

Dong Fanyu gülümseyerek konuştu, “Bu meseleyi senden saklamayacağım, küçük öğrenci kardeşim Wu. Bu sefer, ayaklarına akılalmaz bir fırsat getirdim. Kırlangıç Dağı bölgemde, devasa bir element madeni keşfettik. Bahsi geçen bu element madeninin dört bin kilometrelik uzunluğu var…” Dong Fanyu element madenini övmek adına epeyi kelime sarf etmişti.

 

“Element madeni mi?” Açık, soğuk bir ses yankılandı. Sese güzeller güzeli siyah cübbeye bürünmüş genç bir adam eşlik ediyordu. Genç adamın uzun, kısık gözleri ve uzunca bir burnu vardı. Zehirli bir yılanı andırıyordu ve bakışları bile Dong Fanyu’yu titretmeye yetmişti.

 

Dong Fanyu çabucak ayağa fırlayarak kısık sesiyle sordu, “Küçük öğrenci kardeşim Wu, bu beyefendi…?”

 

Gümüş cübbeli adam çoktan ayağa fırlamış ve koridorun ucunda beliren genç adama doğru saygıyla eğilmişti, “Usta!”

 

 “Ustan mı?” Dong Fanyu şoke olmuştu.

 

“Bu gördüğün adam benim ustam, Üstat Xu’dur.” Gümüş cübbeli adam açıkladı.

 

 Küçük öğrenci kardeşi Wu’nun bu genç adama “Usta” dediğini duyan Dong Fanyu meseleyi çoktan anlamıştı. Ölümsüzlük yolunda yürüyenler… Dış görünüşleriyle yargılanabilecek kimseler değillerdi! Kişi ne kadar güçlüyse, genel bağlamda bir o kadar genç görünüyordu. Eğer ölümsüzlük yolunda yürüdüğünü anladığınız herhangi bir çocuk formuyla karşılaşırsanız, çok dikkatli olmanız gerekiyordu!

 

Dong Fanyu, Karejderi Dağı’nın öğrencisi olduğu için küçük öğrenci kardeşi Wu’nun aslen ana tarikatın merkez öğrencilerinden biri olan “Xu Li”nin öğrencisi olduğunu biliyordu.

 

 İkisi de ana tarikatın öğrencileri olmalarına rağmen aralarında inanılması güç bir fark vardı.

 

 Karejderi Dağı, öğrencilerini potansiyel ve yetenek bağlamında sınıflara ayırıyordu. Wanxiang Üstadı ve hatta Kadim Taoist olabilecek potansiyele sahip kimseler doğal olarak ana tarikat tarafından yetiştiriliyorlardı. Xu Li aslen altmış yıl önce Wanxiang’a adım atmış bir merkez öğrenciydi.

 

“Dong Fanyu, Üstat Xu’ya saygılarını sunuyor.” Dong Fanyu hemen eğilerek konuştu.

 

(Çn: Arkadaşlar Üstat Xu = Wanxiang, üstat dediğiniz sadece lafın gelişi. Bu kısmı iyi anlayalım.)

 

“Demin element madeninden mi bahsediyordun?” Üstat Xu sakince konuştu, “Kırlangıç Dağı’nda element madeni keşfettiyseniz… Neden benim öğrencimi davet etmeye geldin?”

 

Dong Fanyu hemen konuştu, “Sizden herhangi bir şey saklamaya cüret edemem, Üstat…” Yaşananları detaylıca anlattı.

 

Üstat Xu başını hafifçe öne salladı, dudaklarında ufak bir tebessüm yer etmişti, “Demek öyleymiş. Rastgele yolculuklarımdan birinde böylesine muazzam bir meseleye denk geleceğimi düşünmemiştim. Wu Qi, benimle birlikte Kırlangıç Dağı’na geliyorsun, element madenini ele geçireceğiz.”

 

Dong Fanyu keyiflenmiş ve şaşırmıştı, “Üstat, eğer gelirseniz meselenin çözüleceğine şüphe yok!”

 

 Tabii dışarıdan keyiflenmiş gibi görünüyor olsa da içten içe küfürler yağdırıyordu. Element madenini keşfetmek büyük bir başarıydı lakin Kırlangıç Dağı’ndaki yan oluşum element madenini ele geçirebilirse o zaman mesele daha muazzam olacaktı! Buna karşılık meseleye artık bir Wanxiang Üstadı karışacaktı… Wanxiang Üstatları doğal olarak Karejderi Dağı’nda daha büyük öneme sahip kimselerdi. Sonuçta, üst seviyeli Kadim Taoistler böyle meselelere nadiren karışıyorlardı.

 

 Yani uzun lafın kısası, Üstat Xu araya girerek element madenini ele geçirirse Karejderi Dağı maden meselesinde başarı gösteren kişilere paydalar dağıtacak ve Üstat Xu’nun payı hiç de az olmayacaktı.

 

 Wanxiang Üstadı’nın araya girmesi demek… Zifu Öğrencileri’nin potansiyel ödüllere elveda etmesi demekti!

 

“Ufacık Ji Klanı’yla uğraşmaya koskoca Wanxiang Üstadı mı gidecek yani!” Dong Fanyu kalbinden sövüyordu. Yine de suratındaki gülümsemede keyif ve heyecan dolu ifadeler yer etmişti. Duruma isyan etmeye cüret edemiyordu.

 

 Üstat Xu, soyadı Dong olan yaşlı adama bir bakış attı. Onu umursamıyordu, “Hadi. Kırlangıç Dağı’na gidiyoruz.”

 

Whoooosh.

 

Aniden Üstat Xu’nun ayaklarının altında beliren tekneye Wu Qi ve Dong Fanyu da atlamıştı. Ardından Wu Qi kendi klanındaki Zifu Öğrencileri’ne mesajlar yolladı, “Kırlangıç Dağı’na gidiyorum. Birkaç güne geleceğim.”

 

Swoosh. Tekne ışık hüzmesine dönüşerek akılalmaz bir hızla gökyüzüne atılmıştı.

 

“Çok hızlı.” Dong Fanyu şaşkına dönmüştü. Daha önce Wanxiang Üstadı’nın kontrol ettiği büyülü bir hazineye binmemişti.

 

“İki saate Kırlangıç Dağı’ndayız.” Üstat Xu konuştu.

 

Swish!

 

Tekne gökyüzünde kaybolmuştu. Dong Fanyu’ysa… Meseleye Wanxiang Üstadı karışacağından diğer Zifu Öğrencileri’ni çağırmamaya karar vermişti.

 

……………….

 

Kadim şehirde… Diğerlerine kıyasla daha ücra köşede bulunan sıradan bir salonda, beş yeşim tablet mavi ışık hüzmeleriyle parlıyordu. Tabletler el büyüklüğünde, düz ve ince işlenmiş objelerdi.

 

Salonda oturan iki köle kendi aralarında sohbete dalmıştı.

 

“Bang!” “Bang!” Aniden yeşim tabletlerden ikisi parçalandı.

 

Köleler şaşkına dönmüştü.

 

“O neydi öyle? Fare mi?”

 

“Garip.”

 

Şaşkın bakışlarıyla etrafı süzüyorlardı. Ardından, içlerinden biri arka tarafta duran yeşim tabletlerden ikisinin paramparça olduğunu gördü. O kadar korkmuştu ki yüzündeki bütün kan çekilmişti, “Hayat… Hayat…” Arkadaşının ifadesini gören diğer köle söylenmeden edemedi, “Niye o kadar korkuyorsun ki? Valinin malikanesindeyiz. Tehlike altında değ… Hayat… Hayat!” Aniden o da diğeri gibi dehşete düşmüştü.

 

“Hayat Tabletleri!”

 

“Hayat Tabletleri parçalandı!” İki köle şaşkınlık ve dehşet dolu ifadelerle birbirlerine bakıyorlardı.

 

“Çabuk, haber verelim.”

 

Hemen dışarıya akın ettiler.

 

Büyük bir mesele yaşanıyordu!

 

Çok geçmeden…

 

“Whoosh!” Gökyüzünde bir ışık hüzmesi belirdi ışık hüzmesinin üstünde üçgen göz bebekli yaşlı bir adam duruyordu. Suratında öfke dolu bir ifade vardı, “İki Zifu Öğrencisi mi öldü? Kırlangıç Dağı’nda neler oluyor böyle?!”

 

…………

 

“Hayat tabletleri, hayat tabletleri parçalandı!”

 

…………

 

“Hayat tabletleri!”

 

…………

 

Ji Ning sekiz Zifu Öğrencisi’ni öldürdükten sonra, Kırlangıç Dağı bölgesinin etrafındaki klanlarda Zifu Öğrencileri’nin hayat tabletleri parçalanmıştı. Hayat tabletinin parçalanması demek, o kişinin kesinkes ölmesi demekti! Doğal olarak klanlar şaşkına dönmüş ve öfkelenmişti.

 

Bazı Zifu Öğrencileri’yse son hızda Kırlangıç Dağı’na akın etmeye başlamıştı.

 

…………..

 

Kırlangıç Dağı’nda… On Bin Kılıç Şehri’nin sekiz yüz kilometre uzağındaki Öküzboynuzu Dağı karanlık sise bürünmüştü.

 

Ji Ning oracıkta dikiliyor, Dong Ziqi’nin de dahil olduğu sekiz kişilik ceset grubunu süzüyordu.

 

“Hm?” Ning’in suratı ekşidi. Tuttuğu Karakuzey Kılıçları’ndan keskin bir auranın saçıldığını hissediyordu. Daha önce rakiplerini öldürmek için [Düşük Bin Kılıç Formasyonu]’nu kullanmış olsa da olası bir saldırıya hazırlıklı olmak adına Karakuzey Kılıçları’nı da çekmişti. O esnada, cesetlerden yayılan vahşi auralar Karakuzey Kılıçları’na çekiliyorlardı.

 

“Karakuzey Kılıçları Habistanrı Kangelişim Ayini’nden geçmiş kılıçlardı! Ölümcül, kötü, şeytani, yeraltı auralarını emebiliyorlardı… Lakin bizzat kullanıcının katliam yapması gerekiyordu.” Ning bu meseleyi biliyordu. Sonsuz yeryüzünde şeytani, habis auradan bol bir şey yoktu. Örneğin, Bei Zishan’ın binlerce insana işkence ettiği o bölgede de akılalmaz ölümcül auralar, habis auralar toplanmıştı. Lakin o insanlar Ning tarafından öldürülmedikleri için, Karakuzey Kılıçları da auraları emememişti.

 

Buna karşılık Ji Ning’in önünde yatan sekiz ceset bizzat onun tarafından öldürülen Zifu Öğrencileri’ne aitti!

 

Karakuzey Kılıçları auraları emiyordu:

 

“Ne garip… Neden sadece benim öldürdüğüm insanların auralarını emebiliyorlar?” Ning başını iki yana salladı. Habistanrı Kangelişim Ayini’ni hatırlamış ve o Tao’dan bile daha kadim, heybetli olan varlığı anımsamıştı. “Mantıklı… Eğer herkesin aurasını emebilseydim, o zaman Kangelişim yaşayan kılıçlar çabucak seviye atlayabilirlerdi…”

 

 “Eh? Vücudumda…?” Ning başını eğdi.

 

 Vahşi auralar birbiri ardına vücuduna akın ediyordu. Daha kesin konuşmak gerekirse enerjiler vücudundaki Zifu’ya çekiliyordu.

 

Zifu’nun içinde, göl şeklinde mor bir enerji topluluğu vardı. Enerji gölü element enerjisinden oluşturulmuştu ve gölün hemen üstünde çeşit çeşit büyülü hazine süzülüyordu. Bu hazinelerin arasında, bir tane Karakuzey Kılıcı vardı….

 

 İlk başta üç tane Karakuzey Kılıcı alan Ning ikisini tuttuğu için diğerini Zifu’ya depolamıştı.

 

Zifu’yu oluşturmadan önce kişinin kendi vücuduna büyülü hazineleri depolaması imkansızdı! Lakin Zifu’yu oluşturduktan sonra, seviyeli büyülü hazineler ve Kangelişimden geçen kılıçlar vücuda depolanabiliyordu.

 

“Tak…”

 

Üç Karakuzey Kılıcı… İkisi dışarıda, biri Zifu’da….

 

 Habis auraları paylaşarak durmaksızın emiyorlardı. Bu işlemin devam ettiği esnada, Karakuzey Kılıçları’nda ortak bir Habistanrı karakteri belirmişti… “Öldür”. Karakuzey Kılıçları evrim geçiriyordu Kangelişim Ayini’ne maruz kaldıktan sonra bu kadar yoğun habis aura emme şansı bulamamışlardı.

 

Sonuçta, Zifu Öğrencileri’ni öldürerek elde edilen habis aura on bin sıradan ölümlüyü öldürerek edilecek habis auradan bile daha yoğundu.

 

“Tamamdır.” Dakikalar sonra, üç Karakuzey Kılıcı Ning’in önünde dönmeye başlamıştı.

 

Genç adam ilahi iradesiyle kılıçları kullanmaya başladı.

 

Swishswishswish…

 

Ning elini uzatarak kılıçları kendine çevirmişti. Açılan üç yara çabucak kapandı.

 

“Keskinleşmişler…” Ning’in suratında şaşkın ve keyifli ifadeler yer alıyordu, “Görünüşe göre Kangelişim’e maruz kalan silahlar, güçlenmek için gerçekten de katliama gerek duyuyor…” Ning gereksiz yere insan öldürmeyi seven biri değildi lakin böyle bir durumda Ji Klanı’nı, kendi canını almak isteyen rakiplere karşı acıma göstermeyecekti.

 

“Patrik.” Ning konuştu. “Diğer gruba nasıl saldırayım?”

 

“Ji Ning.” Patrik Dokuzateş cevapladı, “Diğer grupta toplam yedi Zifu Öğrencisi ve iki Zifu seviye ruh yaratığı var. En güçlüleriyse Nong Zidao ve Yeşimçocuk ikilisi. Nong Zidao formasyon üstadı olduğu için açık mücadelede pek iyi değil diğer Zifu öğrencileri birleşseler bile sana bir şey yapamazlar ancak… En büyük problem şu Yeşimçocuk denen herif.”

 

“Yeşimçocuk mu?” Ning onayladı.

 

“Yeşimçocuk’un Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası olduğunu düşünüyorum. Gözümü ondan ayırmıyorum desem yalan söylemiş olmam. Konuşmalarından… Yeşimçocuk’a epeyi güvendiklerini söyleyebilirim. Diğer gruptaki on iki Zifu Öğrencisi’nin öldüğünü bilmelerine rağmen Yeşimçocuk’a akılalmaz derecede güveniyorlar! Ayrıca aralarından birinin ‘ilahi yetenek’ dediğini de duydum. Eğer tahminim doğruysa Yeşimçocuk Zifu’nun zirvesinde yer almakla kalmıyor ve bir de ilahi yetenek biliyor.” Dokuzateş konuştu, “İlahi yeteneğe sahip olan Zifu’nun zirvesindeki bir Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası… Sahip olduğu güç Wanxiang Seviyesi’nde olsa gerek. Dikkatli olman lazım.”

 

Ning onayladı.

 

Wanxiang Üstadı mı?

 

Zifu’nun zirvesinden bile daha üstün olan element enerjisini, Yağmursuyu Kılıç Bölgesi’ni ve [Düşük Bin Kılıç Formasyonu]’nu kullanan Ning de Wanxiang Seviyesi’nde sayılırdı!

 

Rakip ilahi yeteneğe sahip bir Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası mıydı?

 

“Eğer Yeşimçocuk’u öldüremezsen Nong Zidao’ya odaklan.” Dokuzateş konuştu. “Gruptaki tek formasyon ustası Nong Zidao… Eğer onu öldürebilirsek Yeraltıyılanı Gökyüzükilit Formasyonu’nu parçalama umutları da yerle bir olacak. Böylece Büyük Xia Hanedanlığı’ndan gelecek Kutsal Elçiyi de gönlümüz rahat bir şekilde bekleyebiliriz.”

 

“Tamam.” Ning onayladı.

 

Whoosh!

 

Ning elini savurarak cesetlerde yer alan çeşit çeşit hazineyi kendine çağırdı.

 

“İlk önce cesetlerdeki seviyeli uçan kılıçları alacağım. Hepsini bağlarsam belki de [Düşük Bin Kılıç Formasyonu]’m güçlenebilir. Ardından, bütün gücümle o Yeşimçocuk denen herifle mücadele edeceğim.” Ning’in gözlerinde öldürme isteği vardı!

 

………






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr