Bölüm 96: Geriye İki Kişi Kalır

avatar
4409 52

Desolate Era - Bölüm 96: Geriye İki Kişi Kalır



Bölüm 96: Geriye İki Kişi Kalır

 

Her ne kadar Ji Ning daha önce bir şeylerin ters gittiğini fark ederek Rüzgarkanat Atlatması’nı kullanmaya başlamış olsa da patlamanın etkisi sırtına kadar ulaşmış ve genç adamın vücudu çaresizce, oracıkta yere yapışmıştı.

 

“Ji Ning, iyi misin?”

 

“Ji Ning.”

 

Mesafede duran Ji Dokuzateş ve diğer ikili çabucak genç adamın yanına gelmişlerdi. Ning toprakta açılan devasa çukurda yatıyordu. Ortalık resmen kan gölüne dönmüştü ve genç adamın sırtındaki kanat tipi büyülü hazineler de bükülmüştü. Yine de bütün bunlara rağmen…nNing’in vücudu hızla yenileniyordu. Elini uzatarak ayağa kalkmayı bilmişti.

 

“İyiyim.” diye konuştu genç adam boğuk sesiyle. Patlama boğazına bile zarar vermişti. Derin çukurdan kalktığında, sırtındaki derin yaraların ve vücudundaki geniş açıklıkların gitgide iyileştiği görülebiliyordu. Dakikalar geçtikten sonra genç adamın vücudunda yara izi bile kalmamıştı. Ning’in zırh tipi büyülü hazinesiyse, daha önce annesinin yaratık kürklerinden ona yaptığı kıyafetlere bürünmeye başlamıştı.

 

Genç adamın iyi olduğunu gören Dokuzateş ve diğer ikili durumu hayranlıkla karşılıyordu. Hemen önlerinde yaşanan bu durum Ki Arıtıcıları’nın, Habistanrı Vücut Geliştirme Ustaları’nı kıskanmasının asıl sebebiydi!

 

Eğer bu patlamaya Ning değil de kendileri maruz kalmış olsalardı… Çoktan öteki dünyayı boylamış olurlardı!

 

“Zifu Gölü’nün patlaması gerçekten dehşet vericiymiş.” Ning şaşkındı.

 

‘Mor Saray”ı oluşturmak ölümsüzlük yolunda atılan en büyük adımlardan birisiydi. Zifu içinde sıvı formdaki Ki’yi barındıran devasa bir göle benziyordu. Bu yüzden Zifu Gölü, ölümsüzlük yoluna atım atan kişilerin temeliydi! Ağaçların meyve vermek için her nasıl toprağa ihtiyaçları varsa, ölümsüzlük yolunda yürüyen ve Wanxiang seviyesine adım atmak isteyen kişilerin de Zifu Gölü’ne ihtiyaçları vardı! Zifu Öğrencileri hayatları boyunca Ki’lerini biriktiriyor ve vücutlarındaki gölün boyutlarını artırıyorlardı…

 

 Lakin toplanan bu ki patlatılırsa ortaya çıkan patlamadan sebep hayatını ilk kaybeden insan kişinin kendisi olacaktı!

 

“Bu yüzden onlara yaklaşmak istemiyorduk. Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası olmadan oraya adım atmak resmen intihardan farksız olurdu.” Dokuzateş konuştu.

 

“Etkileyici.” diye kendi kendine mırıldandı Ning.

 

“Habistanrılar’ın yaşam gücüne gerçekten diyecek bir şey bulamıyorum.” Gölge Nine boğuk sesiyle konuştu.

 

……….

 

Farklı bir bölgede...

 

 Gölgeye benzeyen, sekiz kan ejderi durmaksızın bölgede ilerliyordu. Sekiz Diyagramın Kan Ejderi Formasyonu’nun merkezinde yer alan Muse Dong Ziqi ikilisinden yayılan öldürme istekleri gerçekten insanı şaşkına çevirebilecek cinstendi. Ziqi gerçekten ileriye atılıp rakiplerini öldürmek istiyordu lakin korkak olarak gördüğü Ji Klanı bu fırsatı ona tanımaya niyetli değildi.

 

“Kardeşim! Kıdemli öğrenci kardeşim Ziqi, intikamımızı alıp Ji Klanı’nı parçalamak zorundasın!!” Keskin bir ses yankılanmış ve ardından… Kulakları sağır edecek kadar büyük bir patlama yaşanmıştı.

 

Bağdaş kurmuş oturan Muse hüzün dolu gözlerini açtı: “He kardeşler öldü…”

 

“Sadece ölmekle kalmayıp, kendi Zifu Gölü’nü bile patlattı. Köşeye sıkıştırılmış olsalar gerek.” Ziqi’nin sesi boğuktu ve gözleri öfkeyle doluydu. Gerçekten o heybetli, dört bir tarafa namı salınmış olan Dong Ziqi böyle acınası bir duruma düşmüştü. Üstelik onları bu duruma zorlayan insanlar da ufacık, değersiz Ji Klanı’nın üyeleriydi! Vahşi kükremesi duyulabiliyordu: “Bendeniz Dong Ziqi, Ji Klanı’nı paramparça edeceğime yemin ediyorum!!”

 

“Ji Klanı’nı paramparça edeceğime yemin ediyorum!!”

 

 Yankılanan sesi duyan Ning’in surat ifadesi değişmişti. Sesteki vahşeti ve öldürme isteğini anlayabiliyordu. Hemen yanında duran Dokuzateş konuştu: “Eğer onları öldürmezsek, kesinkes klanımızı paramparça edeceklerdir! Yine de, bizi öldürmek istiyorlarsa kendi ölümlerine de hazırlanmaları gerekiyor! Öyle yüksek sesle bağırmakla olacak iş değil bu!”

 

“Hadi, Dong Ziqi’nin işini bitirelim.” Gölge Nine dişlerini sıkarak konuştu.

 

“Tamam.” Yaşlı köle Ah Xing onaylamıştı.

 

Ning de akılalmaz derecede öfkeliydi… Ji Klanı’nı paramparça etmek isteyen bu insanlara karşı genç adam en ufak bir acıma bile göstermeyecekti!

 

“Ji Ning.” Dokuzateş’in suratı ekşimişti: “Derhal babanın yanına git. Ju San’la uğraşmakta onlara yardım edeceksin.”

 

“Babam mı?” Ning şaşırmıştı.

 

“Muse…” Dokuzateş konuştu: “Muse şu an için o sarmaşık tekniğini kullanıyor. Sarmaşıklar babanların olduğu yere uzandı sayılır. Sarmaşıklar Ju San’ın nerede olduğunu bulmayı başarırlarsa…! Dong Ziqi ve Muse çabucak onları takip ederek Ju San’la birleşeceklerdir! Üçlü birleşirse olacakları biliyorsun.”

 

Sis dalgasının içinde Ning’e bir yol açılmıştı.

 

“Gidiyorum.” Ning gölgeye dönüşerek ilerlemeye başladı.

 

“Biz de Dong Ziqi ve Muse’un icabına bakacağız.” Dokuzateş bakışlarını diğer ikiliye çevirdi: “Onları öldürmemize gerek yok lakin Muse’u oyalamamız lazım… Herifin o tekniği kullanmaya devam etmesine izin veremeyiz. Sarmaşıkların o kadar uzadığı düşünülürse, herif kesinkes tekniği kullanmak için büyük bir efor sarf ediyor olmalı.”

 

“Evet.” Gölge Nine ve Ah Xing onayladı.

 

Swoosh! Swoosh! Swoosh!

 

Üçlü çabucak Ziqi’ye doğru atıldı… Ning’se ilerlediği esnada uzayan sarmaşıkları görebiliyordu lakin Rüzgarkanat Atlatması’nı kullanarak sarmaşıkları atlatmış ve ilerlemeye devam edebilmişti.

 

Çok geçmeden….

 

Uzaktan, yaşanan patlama sesleri yankılanıyordu ve sis dalgası da hafifliyordu. Ning mesafede duran iki figürü görmüştü: babası ve Dikduran…

 

“Oh? Babam büyülü hazine kullanmıyor. Yoksa Mor Sarayı’nı henüz oluşturmamış mı?” Ning ileriye atıldığında, Dikduran’ın büyülü hazineleri kullanarak Ju San isimli kaslı adamla savaştığını görmüştü. Babası Yichuan’sa, kılıcını savurarak birbiri ardına kılıç ışıkları fırlatıyor ve ışıklar akan nehir dalgaları gibi Ju San’a atılıyordu. Yakından bakıldığında nehir dalgalarının adeta Ju San isimli adamın vücudunu kaplayarak, adamın hareketlerini kısıtladığını görebiliyordunuz.

 

 Dikduran saldırıyor, Yichuan destekliyordu!

 

“Aşağılıklar.” Ju San kükredi.

 

“Patriğin daha önce söylediklerine göre babamın Zifu Öğrencisi olması gerekiyordu lakin neden büyülü hazineye binmiyor?” Ning’in aklı karışmıştı: “Aslında o yıl, Yılankanadı’nın saldırısına uğradığımda, babam yaratığı kovalamaya başladığı esnada da büyülü hazineye binmemişti. Neden ki?”

 

Ning daha önce meseleyi babasına sormuş olsa da babasından cevap alamamıştı.

 

“Mücadelenin ardından Patriğe sorarım.” Ning şüphelerini kalbine gömdükten sonra Karakuzey Kılıçları’nı çıkardı. Sırtındaki yeni kanat tipi hazine, hızına hız katıyordu.

 

Şans bu ki Ning Yeraltı Malikanesi’nde çok sayıda kanat tipi büyülü hazine ele geçirmişti…

 

“Baba, Dikduran Amca! Ju San’ı bana bırakın!” Ning kükredikten sonra ışık hüzmesine dönüşerek Ju San’a atıldı.

 

Yichuan ve Dikduran şaşırmıştı: “Ji Ning!”

 

“Hahaha, muazzam!!” Uzaktan, heybetli Ju San, Ning’in ona doğru geldiğini izliyordu. Daha önce karşısında duran adamlara karşı sağlam bir mücadele verme fırsatı elde edemediğinden, Ning’in geldiğini görür görmez keyiflenmişti! Herif Zifu seviyesindeki bir Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası’ydı ve yakın mesafe dövüşleri konusunda uzmandı! Dikduran ve Yichuan sürekli ondan uzak durduğu için ayak oyunu konusunda iyi olmayan Ju San onları yakalamayı başaramamıştı!

 

 Sürekli pataklanıp bir türlü rakiplerini yakalayamamak…

 

Resmen işkenceydi!

 

Her ne kadar Ki Arıtıcısı olarak da Zifu’sunu açmış olsa da meselede fazla ilerlememiş ve büyülü hazinelere binmeyi öğrenmemişti. Asıl odağı yakın mesafe dövüşlerine dönüktü.

 

“Gel gel, gel bakalım! Ji Klanı’nın dehası ne kadar güçlüymüş!” Ju San’ın sırtında bir çift siyah kanat belirmişti. Herif ileriye atılarak Ning’le mücadele etmeye hazırlanıyordu.

 

“Kanat tipi büyülü hazine mi?” Ning, Ju San’ın sırtındaki kanatlara bakar bakmaz heyecanlanmıştı. Habistanrı Vücut Geliştirme Ustaları’nın büyük çoğunluğu kanat kullanıyordu zira daha hızlı olmaları için bu gerekliydi.

 

“Zifu’ya adım attıktan sonra seviyeli kanat tipi büyülü hazinem olmayacak diye endişeleniyordum ben de!”

 

Boom!

 

Boom!

 

İki adam…

 

Biri Karejderi Dağı’nın ana tarikatından gelmiş ve her ne kadar sıradan bir Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği olan [Heybetli Şeytan – Giriş]’te çalışıyor olsa da Zifu’ya adım atmıştı! Tekniğin adı kulağa sıradanmış gibi geliyor olsa da aslen Ji Klanı’nın sahip olduğu tekniklerden daha üstündü. Genel bağlamda, tarikat ne kadar güçlü olursa sahip oldukları yeteneklerin isimleri de sıradan oluyordu.

 

 Adamlardan diğeriyse… Habistanrı Çağı’nda bile bir numaralı teknik olarak görülen [Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı]’nda çalışıyordu! Lakin bu genç adam yalnızca Xiantian’ın zirvesindeydi.

 

“BANG!” “BANG!”

 

Ju San’ın elinde savaş baltası, Ning’in ellerinde bir kılıç çifti duruyordu…

 

İkili hamle değiş tokuşlarına başlamıştı…

 

Adeta Habistanrı Çağı’ndaki mücadelelerden biri yaşanıyordu. Çok geçmeden yeryüzü sarsılmaya başlamış ve hatta açılan çukurlardan etrafa toz parçaları dağılmaya koyulmuştu! Sırtlarında duran kanat tipi büyülü hazineler durmaksızın hareket ediyordu. Yakın mesafede dövüşen ikili, aldıkları yaraları umursuyormuş gibi görünmüyordu.

 

“Ju San’ın balta oyunu etkileyiciymiş. Baltası büyük olduğu için savunma yaparken avantajı eline alıyor.” Ning konuştu.

 

“Bu çocuk ciddi ciddi Habistanrı eğitiminde de Zifu’ya adım atmış.” Ju San şaşkına dönmüştü: “Ve ikiz kılıç oyununda da çok yetenekli. Neredeyse yüz yıldır balta oyunumu geliştirmeye çalışıyorum lakin buna rağmen çocuğun kılıç oyununa karşı koyamıyorum! Her karşılaşmamızda avantajı eline alabiliyor…” Mücadele başından beri Ning yalnızca iki kez yaralanmıştı ve bu yaraları da kendini riske attığı için almıştı! Lakin Ju San… Neredeyse yüzden fazla hamleye maruz kalan adamın her yeri delik deşik olmuş olsa da yaraları çabucak iyileşiyordu.

 

Ning’in kılıç oyunu zaman geçtikçe vahşileşiyordu!

 

“Hızlı, daha hızlı, daha hızlı!”

 

 Rakibi büyük baltayı kullanırken, kendisi hıza odaklanıyordu. Bu yüzden, ne kadar hızlı olursa rakibini de bir o kadar baskılayabilecekti.

 

“Rüzgâr gibi!”

 

“Ateş gibi!”

 

 Ning’in iki elinde tuttuğu kılıçlar birbirinden farklı teknikler kullanıyordu. Birisi rüzgâr kadar illüzyonvari, diğeriyse ateş kadar vahşiydi. Akılalmaz hıza ulaşan kılıçlar ilginç bir şekilde uyum sağladıkları için ortaya heybetli bir sonuç çıkıyordu.

 

“Hızlı! Daha da hızlı!!” Ning, Ju San’a birbiri ardına hamle yağdırıyordu!

 

“HA!”

 

 Garip bir şekilde çevik ve rüzgâr kadar zarif görünen kılıç hamlesi, baltayı geçerek Jusan’ın belini delmiş ve herif ikiye bölünmüştü.

 

“Şans.” Ning ileriye atıldı.

 

Aniyıldırım Kesiği!

 

Aniyıldırım Kesiği!

 

Aniyıldırım Kesiği!

 

Ning’in kılıçları aynı anda bu tekniği uyguluyordu. Tekniğin garip, vahşi bir yanı yoktu. Bütün mesele hızla ilgiliydi! Kılıç ışıkları, Ju San’ın ikiye ayrılan vücudunu durmaksızın parçalıyor olsa da herif pes etmeye yanaşmıyordu: “Habistanrı Vücut Geliştirme Ustası’nı öldürmek kolay mı sanıyorsun!”

 

“Suateş Nilüfer.” Ning nihai, ölümcül saldırısını kullanmaya karar verdi.

 

 Ju San’ın sayısız vücut parçası Suateş Nilüferi tarafından çevrelenmişti. Ateş ve su nilüferleri yavaş yavaş dönmeye başlamıştı. Beş yıllık antrenmanın ardından, Ning’in sahip olduğu Suateş Nilüferleri akılalmaz bir seviyeye ulaştığı için Ju San’ın parçalanan vücudu gitgide toza dönüşüyordu!

 

Dön! Parçala! Dön!

 

 Vücut parçaları durmaksızın birleşmeye çalışıyorlardı lakin Suateş Nilüferi onlara bu fırsatı tanımıyordu!

 

Tırırım….

 

Vücut parçaları tamamen toza dönüşmüş ve nihayet hareketsiz bir şekilde durmaya başlamışlardı…

 

Ju San…

 

Hayatını kaybetmişti!

 

Ning çabucak elini uzatarak yakınında duran kanat tipi büyülü hazineyi ve diğer hazineleri aldı. Genç adam başını çevirip bakmayı da ihmal etmemişti.

 

Uzaktan mücadeleyi izleyen Dikduran ve Yichuan hala daha yaşananlara inanamıyorlardı. İki Habistanrı’nın vahşi ve acımasız mücadelesi… Biri yere yığıldıktan sonra diğerinin onu paramparça etmeye çalışması… Dehşet vericiydi!

 

 Şüphesiz ki, Ning Suateş Nilüferleri’ne sahip olmasaydı, Ju San’ı bu kadar kolay öldüremezdi.

 

“Gidelim.” Ning çabucak konuştu. “Baba, Dikduran Amca, acele edip Patriğe katılmamız lazım. Geriye yalnızca 2 düşman kaldı!”

 

“Yalnızca 2 tane mi?” Dikduran ve Yichuan heyecanlanmıştı. Bu mücadelede, Ji Klanı’nın bu denli bir başarıya ulaşacağını hayal bile etmemişlerdi!

 

Lakin, geriye kalan ikili grubun en güçlüleriydi!

 

…………

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44261 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr