Bölüm 87: Ölümsüz

avatar
5068 62

Desolate Era - Bölüm 87: Ölümsüz



Bölüm 87: Ölümsüz

 

On Bin Kılıç Şehri’nin bin kilometre güneyinde, ıssız dağ ormanlarıyla kaplı sıradan ve dikkat çekmeyen bir arazi yer alıyordu! Lakin, bu ıssız gözüken dağ ormanının hemen üstünde akılalmaz bir girdap belirmişti! Gökkuşağının oluşturduğu bu girdap otuz bin metre yüksekliğindeydi ve dört bir yana saçılıyordu.

 

Devasa, gökkuşağına benzeyen girdap, çevredeki element enerjilerini durmaksızın kendine çekiyordu. Toplanan element enerjisi fazla vahşi ve yoğun olduğu için girdaptaki enerji yoğunluğu artarak etrafa gökkuşağı renkleri saçmaya başlamıştı. Aynı zamanda bu girdabın çektiği element enerjisinden etrafa… Element dalgaları da saçılıyordu!

 

 Uzaktan bakıldığında bu element girdabının devasa bir baykuşu andırdığını görebiliyordunuz. Baykuşun baş kısmı yere bakıyordu ve açıkça seçilebildiği üzere girdabın kaynağı hemen altında duran dağ ormanında yer alıyordu.

 

“Whooosh!”

 

Aniden, yayılan element dalgalarının ortasında bir erkek figürü belirdi. Adamın uzun, salık saçları vardı ve siyah, geleneksel bir cübbeye bürünmüştü. Suratındaki soluk ifadeye başına taktığı garip bir taç eşlik ediyordu. Etrafa saçtığı auradan heybetli ve soylu bir kişilik olduğu anlaşılabiliyordu. Adam başını eğerek, yayılan ve dönen baykuş girdabının işaret ettiği noktaya bir bakış attı.

 

“Oh?” Siyahlı adam hafifçe başını öne salladı. “Bu anormallik…Boşluk seviyesine ulaşarak Toprak Ölümsüzü olmayı başaran birinden kaynaklanıyor! Merak ediyorum da bu yeni Toprak Ölümsüzü nereye ait… Sonuçta Kırlangıç Dağı’ndayız. Bölgedeki geniş okullar, kabileler ve tarikatları toplasan bir elin parmaklarını geçmez. Bize en yakın olanıysa...Gökyüzü Azizleri Tarikatı! Yoksa Gökyüzü Azizleri Tarikatı’ndaki Kadim Taoistler’den birisi son adımı atmayı başardı mı? Lakin bu şahsiyet Gökyüzü Azizleri Tarikatı’ndan olsaydı, etrafta onu koruyan kişiler de olması gerekirdi.”

 

 Düşünen adam oracıkta havada süzülürken meseleyi izliyordu.

 

Böyle bir anormalliğin yaşanması kişinin bir sonraki seviyeye geçmekte başarılı olduğunu gösteriyordu ve artık olaya müdahale etmek için çok geçti.

 

Tırırım…

 

Devasa element girdabı aniden parçalanmış, etraftaki element dalgaları titrese de mekân aniden normal haline geri dönmüştü. Tam element girdabının kaybolduğu esnada… Ortaya çıkan bir adamın kızıl cübbesi ve sırtındaki üç kılıcı dikkatleri çekmişti. Alnının iki yanından beyaz saçlar dökülen adam yıldırım hibi bakışlarıyla çok geçmeden havada süzülen siyahlı adamı fark etmişti.

 

“Boşluğa dönerek, Toprak Ölümsüzü olmayı başardığın için seni tebrik ederim, Taoist dostum!” Siyahlı adam gülümsedi.

 

“Acaba kim olduğunu sorabilir miyim, Taoist dostum?” Sırtında üç kılıç taşıyan adam hemen konuştu. Dikkatli davranıyordu zira bir sonraki adıma geçerken ortaya çıkardığı bu anormalliğin yalnızca ufak bir süre zarfı boyunca havada kaldığını biliyordu. Böylesi bir durumu hissederek bu kadar kısa sürede buraya gelebilen biri… Sıradan biri olamazdı.

 

 Siyahlı adam geniş bir kahkaha attı: “Ben Kuzeydağ Gökdüşen! Peki ya sen, Taoist dostum?”

 

Bunu duyan kızıllı adam şoke olmuştu.

 

Kuzeydağ?

 

Sakinsu Eyaleti’nin sonsuz topraklarında, bu soyadı akılalmaz bir rütbeyi ve heybeti temsil ediyordu Sakinsu Marki! Sakinsu Marki Kuzeydağ Klanı’na üyeydi! Büyük Xia Hanedanlığı bu devasa dünyayı birleştirip bölgelere ayırdıktan sonra Kuzeydağ Klanı ve Sakinsu Marki bu bölgenin yönetimini üstlenmişti. Sahip oldukları kökler Sakinsu Eyaleti’ndeki diğer güçlerden çok ama çok daha derindi! Bu bölgede onlara karşı koyacak tek güç bizzat Büyük Xia Hanedanlığı’nın bir parçası olan Yağmurejderi Korumaları’ydı!

 

 Suratında keyif dolu bir ifade beliren kızıllı adam hemen konuştu: “Demek Ölümsüz Laxiao gelmiş! Ben de Sakinsu Eyaleti’nde böyle bir anormalliği çabucak fark edebilecek tek gücün Kuzeydağ Klanı olduğunu düşünmüştüm! Yine de dünya çapına ün salmış, heybetli ve tanrısal bir figür olan Ölümsüz Gökdüşen’in bizzat buraya geleceğini düşünmemiştim. Size kıyasla, ben daha genç nesilden biri sayılırım. Sanıyorum ki benim adımı daha önce hiç duymamışsınızdır. Yine de geçmişte bana Taoist Alevejderi diye seslenirlerdi. Ölümsüz Gökdüşen, daha önce adımı duymuş muydunuz?”

 

Adamın önünde dikilen Ölümsüz Gökdüşen, on binlerce yıldır yaşayan bir Kayıp Ölümsüz’dü. Bir Kayıp Ölümsüz ne kadar uzun yaşarsa o kadar güçleniyordu! Her ne kadar kızıl cübbeli adam, Ölümsüz Gökdüşen’in saldırılarından kaçabileceğini düşünüyor olsa da güç bakımından bir Toprak Ölümsüzü olan şahsının, rakibinden çok daha zayıf olduğunu iyi biliyordu.

 

“Taoist Alevejderi mi?” Ölümsüz Gökdüşen şaşırmıştı. Gerçekten daha önce bu ismi duymamıştı. Hemen konuştu, “Dürüst olmak gerekirse, adını hiç duymadım. Sanıyorum ki bu meseleden önce Sakinsu Eyaleti’nde yaşamıyordun.”

 

“Wanxiang Üstadı olduğum zamanlarda, Doğu Denizi’ne doğru yola koyulmuştum.” Kızıl cübbeli adam konuştu. “Doğu Denizi’nde maceralara atıldığım esnada aniden, beklenmedik bir şekilde Kadim seviyesine adım atarak Taoist Alevejderi lakabını aldım. Uzun zamandır bu bölgeden uzakta, Doğu Denizi’nde olduğum için… Adımı duymamanıza şaşmamalı. Yüz yıl önce buraya tekrar döndüm. Belki de eski evimi özlediğimden, buraya gelir gelmez kalbime çöken garip hissiyattan sebep pratik yapmaya başladım. Kendimi yüz yıl boyunca bir mağaraya gizledikten sonra bugün, nihayet bir sonraki seviyeye ulaşmayı başardım.”

 

Ölümsüz Gökdüşen onayladı. “Demek mesele böyleymiş. Taoist Alevejderi, acaba daha önce nerede yaşıyordun?”

 

“Zamanında Sakinsu Eyaleti’nde yaşıyordum.” Taoist Alevejderi konuştu. “Lakin ne yazık ki, klanımın yok edilişinden bu yana uzun bir zaman geçti. Size yalan söylemeyeceğim, Ölümsüz Gökdüşen buraya geri dönmemin sebebi klan üyelerimi arayarak, tekrardan klanımı kurmak ve intikamımı almaktır.”

 

“Hahah…” Ölümsüz Gökdüşen geniş bir kahkaha savurdu. “Yani dediğine göre, hala Sakinsu Eyaleti’nden birisin, öyle mi? Sakinsu Eyaleti’m bir ölümsüz daha kazandı. Gerçekten insan keyiflenmeden edemiyor! Bizleri bir araya kader getirdi, Taoist Alevejderi. Senin meselelerine gelince… Bizzat Sakinsu Eyaleti, işlerini kendi meseleleriymiş gibi görecektir. Daha fazla burada vakit kaybetmemize gerek yok. Gel, Sakinsu Şehri’ne gidelim. Klanımın Marki Lordu kesinkes seni iyi ağırlayacaktır, Taoist dostum.”

 

“O vakit resmiyeti bir kenara bırakarak teklifinizi kabul ediyorum.” Taoist Alevejderi de gülüyordu.

 

Bir ölümsüzle arkadaş olmak gerçekten kişiye zarardan çok yarar getiren bir meseleydi.

 

Ölümsüz Alevejderi’nin bir birliğe ya da oluşuma katılmak için acelesi yoktu. Sonuçta, ilk olarak ona ne tür teklifler yapılacağını görmek istiyordu. Nihayetinde, bu dünyanın Büyük Xia Hanedanlığı’na ait olduğunu iyi biliyordu. Eğer yükselerek, klanını tepeye taşımak istiyorsa ya Büyük Xia Hanedanlığı’nın güçlerine ya da bölgelerinde derin köklere sahip olan Markiler’e katılması gerekiyordu.

 

“Gidelim.” Ölümsüz Gökdüşen elini uzatarak Ölümsüz Alevejderi’nin kolunu yakaladı.

 

Swoosh!

 

Ardından ikili gökyüzünde kaybolmuştu…

 

………….

 

On Bin Kılıç Şehri Ji Klanı’nın temel direğiydi. Ji Dokuşateş ve Gölge Nine bu şehirde yaşıyordu. Üstelik, element anormalliği, şehirden yalnızca bin kilometre uzaklıkta yaşanmıştı ve sahip oldukları hızlar düşünülürse, ikilinin kısa sürede ıssız dağ ormanına ulaşacağı da öngörülebilirdi.

 

“Bu civarda olması lazım.” Dokuzateş ve Gölge Nine, yanlarındaki yaşlı bir köleyle geniş büyülü bir sukabağının üstünde duruyorlardı. Dokuzateş aşağıdaki ıssız ormana bakarak konuştu: “Peki neden burada hiçbir şey yaşanmamış gibi görünüyor…”

 

“Ben de ilginç bir şey göremiyorum.” Gölge Nine ve yaşlı köle de meseleyi izliyordu.

 

“Büyük Kardeş.” Gölge Nine boğuk sesiyle konuştu: “Ben aşağıya inip bir bakacağım. Ah Xing, sen burada kal.”

 

“Hanımefendi, izin verin ben gideyim.” Yaşlı köle boğuk sesiyle fısıldadıktan sonra bir ışık hüzmesine dönüşerek aşağıdaki ıssız ormana doğru ilerlemeye başlamıştı.

 

Gölge Nine telaşlıydı: “Ah Xing!”

 

“Dur.” Dokuzateş, bakışlarını Gölge Nine’ye çevirdi. “Senin şu yaşlı kölen gerçekten kendini sana adamış.”

 

Daha önce, ortaya çıkan element dalgaları büyük bir meseleyi çağrıştırıyordu. Doğal olarak meseleyi ilk inceleyecek insan da en büyük riske göğüs gerecek şahıs olacaktı. Ji Klanı’nın temel direği ve Patriği olan Dokuzateş doğal olarak bu durumda riske atılamazdı. Bu yüzden aşağıya inmek için Gölge Nine harekete geçmeyi düşünüyordu lakin aniden yaşlı kölesi ondan önce davranmıştı.

 

“Bu koca dünyada, Ah Xing bana en sadık kişidir.” Gölge Nine konuştu.

 

Dakikalar sonra….

 

Gökyüzünde beliren figür, uçan sukabağının üstünde duruyordu. Figür daha önce aşağıya inen yaşlı köleden başkası değildi. Dokuzateş hemen konuştu: “Durum nasıl?”

 

“Aşağıda çok sayıda element taşı var.” Yaşlı köle düşük sesiyle cevapladı.

 

“Çok sayıda element taşı mı?” Dokuzateş’in suratı ekşimişti: “Ne kadar?” Element taşı, adından da anlaşılabildiği üzere element enerjisi taşıyan taşlara verilen genel bir isimdi. Lakin, kişinin günlük emebileceği element enerjisi genel bağlamda belirli bir limite sahipti. Bir raddeden sonra daha fazla element enerjisi emebilmek mümkün olmuyordu. Bu yüzden sıradan element taşları formasyonları ya da golemleri oluşturmak için kullanılıyordu.

 

Peki ya pratik için?

 

Pratik için pek de kullanışlı sayılmazlardı.

 

Lakin tabii doğada, vücuda zarar vermeyen ve emildiği takdirde kişiye on, hatta yüz yıllık bir pratik enerjisi sağlayabilen bazı nadir hazineler bulunabiliyordu. Üstelik, bu element taşlarının içinde üst kalitede olanlar kişiye özel etkiler de sağlayabiliyordu. Üst kalite element taşlarındaki enerji bir hayli saftı. Kişi bu enerjiyi emerken vücudunda herhangi bir sıkıntı hissetmiyor ve bu sayede, tek bir günde yıllara denk bir pratik verimine ulaşabiliyordu. Lakin, tabii ki böylesine bir pratik için gerekli taş sayısı da bir hayli önemliydi! Kişi arada sırada, günde 1 2 tane taş kullanırsa pek de lafı edilecek bir durumla karşı karşıya kalınmıyordu ancak… Uzun süreli pratiklerde, gerekli taş sayısı binlere hatta on binlere çıkıyordu.

 

Doğal olarak Ji Klanı böylesine bir durumu karşılayabilecek bir klan değildi.

 

“Çok, çok fazla.” Yaşlı köle konuştu: “Muhtemelen aşağıda bir element madeni var. Üstelik, yüzeysel bir inceleme yapmış olsam bile üst kalite element taşları bulabildim.”

 

“Ne? Element madeni mi? Hem de üst seviye element taşları olan bir maden?” Dokuzateş şaşkına dönmüştü.

 

Element madeni mi?

 

Genel bağlamda, spesifik koşullar bir araya gelerek element madenlerine gebe kalabiliyordu lakin tabii ki bazı kişiler bilerek ve isteyerek de element madeni oluşturabilirlerdi. Örneğin, bir sonraki seviyeye geçmek isteyen Ölümsüz Alevejderi, her an için kullanıma hazır olacak geniş yoğunluğa sahip bir element enerjisine ihtiyaç duymuştu. Bu yüzden de paraya kıyarak bölgeye, etraftaki element enerjisini toplayan büyük bir formasyon yerleştirmişti. Böylece, geçen günlerin ve ayların ardından yavaş yavaş da olsa element madeni oluşmaya başlamıştı.

 

“Element madeni mi?” Gölge Nine’nin gözlerindeki heyecanı fark etmemek mümkün değildi: “Yoksa Ji Klanı’mız nihayet yükselişe geçebilecek mi?”

 

“Önce bir bakmak lazım.” Dokuzateş heyecanına hâkim olmaya çalışıyordu. Çabucak büyülü sukabağını almış ve üçlü son hızda ıssız dağ ormanına ilerleyerek, yeraltını incelemeye koyulmuştu…

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr