Bölüm 55: Bekleyiş

avatar
4700 66

Desolate Era - Bölüm 55: Bekleyiş



Bölüm 55: Bekleyiş

 

Ji Ning yere çakıldığında, etrafındaki bölgenin sessizliğini fark etmişti. Ürkütücü bir sessizlik….

 

Hiçbir şey duyamıyordu.

 

Aynı esnada, bütün vücudunda hissiyat namına hiçbir şey kalmamıştı. Habistanrı vücudundaki heybetli yaşam gücü hemen çalışmaya ve vücudunu yenilemeye başlamıştı. Parçalanan kasları ve soyulan derisi iyileşmeye başlamış, hatta iç organları bile onarılmaya koyulmuştu. Çok geçmeden Ning tekrar duymaya başlamıştı. Artık vücudunu hissedebiliyordu.

 

“Acı…” Ning hemen başını kaldırıp mesafeye baktı. Vücudundaki hissiyatı ve duyma yetisini kaybettiğinde akılalmaz derecede korkmuştu.

 

“Gerçekten…dehşet vericiydi…” Ning uzakta duran, kambur, siyah kürklü yaratığa bir bakış attı: “Tokadı göremedim bile. Sahip olduğu güç daha önce karşılaştığım dokuz devin kombinasyonundan bile daha fazla!”

 

Siyah kürklü yaratık oracıkta sessiz sessiz duruyordu. Yağlı, yeşil gözleriyle Ning’e bakıyordu. Ağır ağır iç çektiğinde suratında hayal kırıklığının izleri seçilmeye başlamıştı: “O kadar uzun zamandır burada bekliyorum ki, artık geçen zamanı hatırlayamıyorum bile. Tek yapman gereken üç testi de ölmeden geçmek yani beni öldürmene gerek yok. Sadece beni yere yığıp yaralasan yeter.”

 

 Zar zor da olsa Ning ayağa kalkmış, kanla kaplı mekâna bir bakış atmıştı.

 

Ardından bakışlarını siyah kürklü yaratığa çeviren Ning konuştu: “Seni yere mi yığacağım?”

 

“Hayır. Tam olarak söylemek gerekirse, beni yaralamayı, derimi parçalamayı ya da kanımın akmasını sağlasan yeter.” diye konuştu siyah kürklü yaratık, “Hemen yere düşeceğim. Çoktan hesabımı yaptım…geçen seferde, Ölümsüz Juhua öğrenci almaya başladığında, ilk iki testi geçip bana gelmeyi başaran on insan olduğunu hatırlıyorum. Oldukça kalabalıktı. İçlerinden biri, genç bir insan akılalmaz bir güç barındıran Tao Mührünü kullanarak beni yaralamayı başarmıştı lakin yere düşmek yerine, bir adım geri çekilmiştim…eğer yere düşseydim, bunca yıl boyunca tek başıma burada kalmama gerek olmazdı. Yalnızlık…gerçekten dehşet verici bir tecrübe, çok ama çok korkutucu…”

 

Yaratığın sözlerini dinleyen Ning nefesini tutuyordu.

 

Önünde duran siyah kürklü yaratık gerçekten de Ölümsüz Juhua’nın hayatta olduğu çağda yaşamıştı. Kesinkes ölümsüzlük yoluna adım atmış olamazdı zira sıradan bir ölümsüzün bu kadar uzun yaşaması mümkün değildi. Kişi yalnızca Kutsal Ölümsüz olduğu takdirde ebediyete açılabiliyordu lakin önündeki yaratığın Kutsal Ölümsüz olmasına imkan yoktu. Büyük ihtimalle, Kutsal Ölümsüzler’den biri olsaydı, tek nefesiyle Ning’i toz parçalarına dönüştürebilirdi.

 

“Ustam yalnızca katılımcıların beni yaralamasını ya da yere yığmasını koşul olarak belirlemişti. Bunlardan birini yapmayı başaran kişi, testi geçmiş sayılacaktı.” Siyah kürklü yaratık ağır sesiyle konuştu: “Gel. Beni yarala beni yaralamayı başardığın takdirde direkt olarak yere yığılacağım.”

 

“Yaralayayım mı?” Ning’in ilahi iradesi yere düşmüş olan iki Karakuzey Kılıcı’nı ona getiriyordu. Parçalanan parmakları iyileşmişti. Bu esnada siyah kürklü yaratık hiçbir şey yapmadan onu izliyordu.

 

Siyah kürklü yaratık konuştu: “Tüm gücünle saldır. Daha önce buraya gelen her kişiye bu fırsatı tanışmıştım. Beni yaralayabildiğin takdirde, direkt olarak yere yığılacağım. Yine de…bunca zamandır biri bile beni yere yığmayı başaramadı! Bir kişi bile!”

 

Ning’in kalbi dört nala koşuyordu.

 

“Yalnızca Ölümsüz Juhua öğrenci alımına başladığı sırada, Tao mührünü kullanan çocuk bunu başarmıştı. Neden yere yığılmadım ki? Sadece bir kez…O fırsatı kaçırdıktan sonra bir daha karşıma fırsat çıkmadı.” Siyah kürklü yaratık oldukça yavaş konuşuyordu. Yıllardır yalnızlığın işkencesine uğradığı için artık yaşamak istemiyordu.

 

“Yaralamak…” Ning şaşırmış ve korkmuştu.

 

 Yaratığın söylediklerine göre kendisi Habistanrı Çağı’ndan beri hayattaydı ve bunca zamandır onu tek bir kişi yaralamıştı…üstelik bu kişi de kendi gücünü kullanarak değil, Tao mührünü kullanarak yaralamayı başarmıştı!

 

“Buraya ulaşabilen kişiler muhtemelen Tao’nun Gerçek Manası’nı kavramaya başlayan dahi kişilerdi.” Ning omuzlarındaki baskıyı hissediyordu: “Ne yapmalıyım?”

 

“Gel.” Siyah kürklü yaratık kambur sırtıyla yürümeye başladı: “Gel. Yarala beni.”

 

Ning Karakuzey Kılıçları’nı sımsıkı kavrıyordu.

 

Swoosh!

 

Ning aniden havaya atılmış, ellerinde iki Tao mührü belirmişti. Mühürlerden biri Hafif Vücut Mührü, diğeriyse İlahi Hareket Mührü’ydü…her ne kadar cesetlerdeki depo tipi hazinelerin içinde bir sürü Tao mührü bulmuş olsa da geçen sayısız yılın ardından neredeyse hepsi barındırdıkları büyü gücünü kaybetmişti. Yalnızca yüz civarı Tao Mührü kalmıştı ve bunların arasında en yaygın olanlar da İlahi Hareket Mührü ve Hafif Vücut Mührü’ydü. İki Tao Mührü çabucak genç adamın vücuduna akın etmişti.

 

“Geber.” Ning havaya atılmış, koridorun tavanına ulaştığı gibi iki ayağıyla kendini destekleyip Rüzgarkanat Atlatması’nı aktif ederek tam gaz aşağıya düşmeye koyulmuştu.

 

O esnada, Ning hızının limitlerine ulaşıyordu.

 

“Geber!”

 

Ning’in bütün gücü sağ elindeki Karakuzey Kılıcı’na odaklanmıştı ve kılıç durmaksızın ilerliyordu.

 

Yaratığın kambur figürü duraksamış, başını kaldırıp Ning’in figürüne doğru bir bakış atmıştı. Yalnızca izliyor, sessizce bakıyordu…gözlerinde hayat namına herhangi bir iz bulmak mümkün değildi.

 

“Taşları Delen…!”

 

“Yağmurdamlası!’

 

Ning aşağıya doğru atıldığında, kılıcının ucu da bir su damlasına dönüşüyordu. “Drip” Damla yaratığın suratına damlamıştı. O esnada, vücudundaki Habistanrı ve Xiantian enerjilerini son raddelerine kadar kullanıyor ve kılıcına bir de “Yağmurdamlası’nın Gerçek Manası”nı ekliyordu. Ortaya çıkan güç insana dehşet veren cinstendi…

 

Chi!

 

 Kılıcın ucu yaratığın suratına saplanmış lakin yaratık Ning’e soğuk bir bakış atmıştı.

 

“Zayıf.” Yaratık iç geçirdikten sonra gözlerindeki hayal kırıklığıyla konuştu: “Beklemeye devam etmem lazım, beklemeliyim…sana gelinceyse, seni öldürmekten başka çarem yok.”

 

 Ning’in kılıcı yaratığın suratına saplanmış olsa da kılıç herhangi bir yara açmayı başaramamıştı. Meseleyi kabullenmek istemeyen Ning iki elindeki Karakuzey Kılıçları’yla “Yağmur Hattı” ve “Ateşe Uçan Güveler”i kullanmaya başladı. İki ölümcül darbe birleşerek yaratığın göğsüne ve suratına atılmalarına rağmen, genç adam yaratığı yaralamayı başaramamıştı.

 

“Geriye.” Ning çabucak birkaç düzine metre boyunca geri çekildi.

 

Yaratığın kambur figürü ilerlemeye, her adımda düzinelerce metre katetmeye devam ediyordu. Aslında hız bakımından Ning’den üstündü! İster hareket hızı ister de saldırı hızı olsun Ning’den epeyi üstündü. Ning koridora girdiğinden beri hız bakımında ondan üstün olan bir yaratıkla karşılaşmamıştı. Onu kovalayan yaratıksa, genç adamın ilklerinden birisiydi!

 

Daha önce, Rüzgarkanat Atlatması’na güvenerek kaçıyor ve kendine zaman yaratıyordu ancak bu sefer karşılaştığı rakibi ona bu fırsatı tanımıyordu.

 

“Derisi nasıl bu kadar sert olabilir ki?” Ning telaşa düşmüştü. Her ne kadar daha önce buraya gelen Xiantian Habistanrı Vücut Geliştirme ustalarının kenarda yatan cesetleri yaratığın ne kadar güçlü olduğunu kanıtlar nitelikte olsalar da Ning bizzat yaratığın sert derisini tecrübe ettiğinde durumun ciddiyetini anlamıştı.

 

“Öl. Debelenmeyi bırak.” Ağır ses duyulmuş ve hemen ardından kambur yaratık Ning’in yanında belirmişti.

 

Ning vakit kaybetmeden vücudunu ters yöne dönen ateş ve su nilüferleriyle kapladı. Nilüferlerin döngüsü etrafa akılalmaz bir güç saçıyordu lakin kambur yaratık için Suateş Nilüferleri’nin yarattığı güç adeta ufak su akıntılarında yürümekten farksızdı. Vücudu biraz bile olsun geriye itilmiyordu.

 

 Ning bir kez daha kılıçlarıyla “Taşları Delen Yağmurdamlası”nı aktif etmiş, yaratığın ayaklarına ve beline saldırmıştı.

 

“Kaçamıyorum ve savunma yapmanın da bir anlamı yok. Yine de yaşamak için bir şans bulmalıyım. Öldür, gebert!!! Belki de vücudunda zayıf bir nokta vardır” Ning oracıkta pes etmek istemiyordu.

 

“Debelenmeyi kes.”

 

 Siyah kürklü yaratık iç çekmiş ve yelpaze şeklindeki avuç içi bir kez daha Ning’e atılmıştı. Ning’in kılıçlarına dikkat bile etmiyor, kılıçların vücuduna direkt olarak saldırmalarına izin veriyordu yine de Ning’in vücuduna bir tokat indirmeyi ihmal etmemişti.

 

Bang!!

 

Ning, giydiği zırh tipi büyülü hazine çoktan paramparça olmuş ve beraberinde ölüm aurasını taşıyan tokat Ning’i havaya savurmuştu.

 

Bang!

 

Ning göğsünde açılan geniş delikle birlikte yere yığılmıştı. Vücudu neredeyse ortadan ikiye ayrılmıştı. Oracıkta yatan genç adam hareket edemiyordu. Göğsünde açılan devasa delikten sonra vücudu felç olmuştu. İçindeki yaşam gücünün deliği kapatmasını beklemek zorundaydı lakin bunun zaman alacağını da iyi biliyordu. Muhtemelen tekrar hareket etmesi için otuz saniyeye ihtiyacı vardı.

 

Lakin o esnada, siyah kürklü yaratık çoktan yürümeye başlamıştı. Büyük ihtimalle bir saniye daha geçtikten sonra Ning’in yanına ulaşacaktı.

 

“Öl artık.” Kambur figür ileriye atıldı.

 

“Hayır” Ning’in kalbinde akılalmaz bir arzu belirmişti…yaşama arzusu! Daha önce öldüğü için Yeraltı Krallığı’na gidip Büyükanne Meng’in İksiri’ni görmüştü. Bu yüzden hayatta kalmayı her şeyden çok istiyordu…Büyükanne Meng’in İksiri’ni içmeye hiç niyeti yoktu! “Ne yapmalıyım? Nasıl hayatta kalabilirim? Hareket bile edemiyorum…şu an için elimdeki tek şey, ilahi iradem. Yoksa ilahi irademi kullanarak Karakuzey Kılıçları’nı yaratığa doğru savurabilir miyim…”

 

Ning çaresizdi.

 

 Genç adam ilahi iradesinin ne kadar güçlü olduğunu iyi biliyordu. Demirağaç Zhan’i öldürdükten sonra meseleyi incelemişti. İlahi irade ağaçları, taş parçalarını üst seviye Xiantian Habistanrı Vücut Geliştirme ustalarına denk bir güçle savurabiliyordu! İradenin ortaya çıkardığı fiziksel güç gerçekten kuvvetliydi lakin bu durumda işine yarayacak mıydı?

 

————————

 

“Ayrıca onlara da sahibim…” Ning yaratığın yaklaştığını görünce kahramanca bir kükreme savurup aklından dilemişti: “Hepiniz, dışarı!”

 

Huahuahua….

 

Ning’in etrafın birbiri ardına büyülü hazineler beliriyordu. Sabreler, kılıçlar, mızraklar…binlerce büyülü hazine ortaya çıkmıştı. Bu hazinelerin her biri genç adamın ilahi iradesi tarafından kontrol ediliyordu ve o esnada silahların uçları kambur yaratığa dönmüştü.

 

“Sahip olduğum bütün Xiantian Ki’si! Hadi!” Ning çılgına dönmüştü. Dantianındaki Xiantian Ki’si büyülü hazinelere akın etmeye başladı.

 

 Bahsi geçen bu büyülü hazinelerin hepsi, koridorda ölen Xiantian yaşam formlarının arkalarında bıraktığı seviyesiz eşyalardı. Ning bunları kolayca bağlayabilmişti. Bu tür silahların çoğu Xiantian ustalarının işine yarayan şeylerdi lakin genelde, Xiantian ustaları silahları bizzat ellerinde tutmayı tercih ediyorlardı. Hareket edemeyen Ning, ilahi iradeye sahip olduğu için bu hazineleri kontrol edebilmişti.

 

 Adeta binlerce el belirmiş ve büyülü hazineler kambur yaratığa nişan almıştı.

 

Vücudundaki Xiantian Ki’si büyülü hazinelere akın ediyor, Ning’in meridyenleri zarar görüyordu. Genel bağlamda konuşursak, Xiantian yaşam formları uzun bir süre boyunca mücadele edebilen varlıklardı lakin Ning binlerce büyülü hazineyi kontrol etmeye çalıştığı için bu süre kısalmıştı.

 

“Geber!!”

 

Ning’in zarar gören ve tamamen hareketsiz olan vücuduna kahramanca kükremesi eşlik ediyordu. Oracıkta suratında vahşi bir ifade yer etmişti.

 

Kahramanca kükreme, beraberinde yaşama arzusunu barındırıyordu!

 

Swish! Swish! Swish! Swish! Swish! Swish! Sayısız kılıç fırlamış ve koridor akılalmaz bir beyaz ışık hüzmesine bürünmüştü. Silahların hepsi sağlam birer kesinlikle yaratığa doğru atılıyordu. Kambur yaratık iki kolunu yana açarak ona doğru gelen silahları kucaklamaya başladı.

 

“Bang…”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr