Bölüm 51: Tam Hikaye

avatar
5326 68

Desolate Era - Bölüm 51: Tam Hikaye



Bölüm 51: Tam Hikaye

 

Yirmi yedi altın zırhlı savaşçı durmaksızın mızraklarını savuruyor, Ji Ning’e akılalmaz saldırılar yapıyordu! Dış dairede duran elli dört savaşçı da mızraklarını savurmak için fırsat kolluyordu.

 

“Bir zayıf noktaları olması lazım. Zafer için bir umudun olması lazım. Eğer gerçekten ölümsüzlerse, o zaman enerjimi harcatarak beni öldürecekler.” Karakuzey Kılıçları’yla ileriye atılan Ning, bir rüzgâr edasıyla hareket ediyordu. Dangdangdang! Karakuzey Kılıçları ve mızraklar çarpışmış ve Ning mızrakları savuşturarak savaşçıların arasına atılmıştı.

 

“Geriye!”

 

“Saldırın!”

 

İç dairedeki savaşçılar birlikte geriye çekilirken, dış dairedeki savaşçılar daireyi genişleterek Ning’i adeta “Kavanozdaki kaplumbağa” moduna sokmuşlardı.

 

“Yoksa?” Ning’in suradı ekşidi.

 

“Suateş Nilüferi!” Ning kararını verdi.

 

Huahuahua….

 

Etrafında aniden sekiz Suateş Nilüferi belirmiş ve her biri de su yaprakları ve ateş yapraklarından oluşmuştu. Saldırısı Tao’nun kırıntılarını barındırdığı için Ning zihnini bölse bile yeteneği genç adamı bir hayli zorluyordu.

 

“Kakaka…” Sekiz Suateş Nilüferi dönmeye başlamış, adeta değirmentaşları gibi rotasyona tutularak on altı savaşçıyı çevrelemişti. Ortada kalan savaşçılar çaresizce durumu kurtarmaya çalışıyorlardı lakin her biri de çok geçmeden akılalmaz baskıdan sebep çatlamaya başlamıştı.

 

“Geber!”

 

“Öldürün!”

 

Altın zırhlı savaşçılar öfkeyle kükreyerek Suateş Nilüferleri’ni atlatmaya çalışmışlar ve ardından Ning’e saldırmaya koyulmuşlardı.

 

İki elinde de Karakuzey Kılıçları’nı tutan Ning vahşi bir kaplanı andırıyordu. Kılıç gölgesi, ateş edasıyla dans ediyordu ve anında önünde duran savaşçılardan birini üç parçaya ayırmıştı lakin üçe ayrılan savaşçının vücudu çok geçmeden birleşerek, herif tekrar Ning’e saldırmaya başlamıştı.

 

“Demek olay buymuş. Demek gerçekten durum böyleymiş.” Ning geniş bir kahkaha patlattı: “Bu yaratıkların ölümsüz olduğunu niye düşündüm ki! Bu sadece insanları korkutmak için yaratılan bir algı. Onları yaraladığım her seferde sahip oldukları güç azalıyor. Haha. Bakalım ne kadar dayanabileceksiniz!”

 

 Daha önce, seksen bir savaşçı formasyon kurarak Ning’e saldırmaya başladığında, genç adam ne zaman hamlelerini karşılasa, yaratıkların güç kaybettiğini anlamıştı. Her ne kadar kaybettikleri güç fazla olmasa da Ning’in hassas duyuları bu azalmayı kaçırmamıştı.

 

 Durum böyle olunca, Ning sekiz Suateş Nilüferi çağırmış ve yaratıkları yaralamaya koyulmuştu.

 

 Tekrar savaşçılarla karşılaşan Ning bu sefer…yaratıkların ciddi bir güç düşüşü yaşadıklarını fark etmişti!

 

“Seksen bir altın zırhlı savaşçı tek bir vücut gibi. İçlerinden birini yaraladığında, diğerleri de etkileniyor.” Ning kendi kendine konuştu: “Üstelik, savaşçılar daha önce gördüğüm altın sıvılardan oluşuyor olmalı. Zaten başlı başına ‘hayati bölgeleri’ bulunmuyordu. Onları yaralamaya devam edersem, büyü güçleri de azalmaya devam edecek…ve ardından daha fazla dayanamayıp yere yığılacaklar.”

 

“Geber!”

 

Altın zırhlı savaşçılar gerçekten korku nedir bilmeyen yaratıklardı.

 

 Ning Suateş Nilüferleri’ni kontrol etmeye devam ediyor, nilüferleri kullanarak savaşçıları çevreliyor ve sürekli onları yaralıyordu. Bu esnada Karakuzey Kılıçları’nı kullanarak hamleleri karşılıyordu…Genç adam, ne zaman kılıçlarıyla savaşçılara hamle yapsa rakibin güç kaybettiğini hissediyordu lakin Suateş Nilüferleri yaratıkları paramparça ettiğinde, güç kaybı daha da fark edilebilir düzeylere çıkıyordu.

—————————

 

Bu adeta bir yıpratma savaşıydı.

 

Swish!

 

Nihayetinde altın savaşçılardan biri çatlamış ve paramparça olduğu gibi yokluğa karışmıştı. Ardından, geriye kalan seksen savaşçı da aynı şekilde ortadan kaybolmuştu.

 

Ning derin bir nefes çekerek yanında duran Suateş Nilüferleri’ni geri çağırdı.

 

“Ne…yorucu ama.”

 

“Eğer Suateş Nilüferi’ne sahip olmasaydım muhtemelen çoktan öteki dünyayı boylamış olurdum.” Vücudunda kalan “Parlakızıl” ilahi gücünü hisseden Ning iç çekmeden edememişti. Vücudundaki “Parlakızıl” ilahi gücünün yarısından fazlasını bu mücadelede kullanmıştı ve bu kadar enerji kullanabilmesinin da tek sebebi [Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı]’nın barındırdığı akılalmaz saf güçtü.

 

 Mücadele asıl olarak Ning’in kullandığı Suateş Nilüferleri’ne odaklanmıştı. Genç adam vücudundaki Parlakızıl ilahi gücünü kullanarak kılıçlarıyla rakip hamleleri savunmuş ve Suateş Nilüferleri’yle de rakibi parçalara ayırmaya devam etmişti! Buna rağmen, Parlakızıl gücünün yarısından çoğunu kullanmıştı.

 

Ning arkasında yatan sayısız ceset yığınına bir bakış attı. Bazıları mücadeleden sebep toza dönüşmüş olsa da hala daha bir grup sağlam bir şekilde duruyordu.

 

“Burada hayatını kaybedenler muhtemelen enerji yokluğundan sebep öteki dünyayı boylamıştır.” Ning kendi kendine konuştu: “Habistanrı Vücut Geliştirme ustaları uzun süreli, dayanıklılık bazlı mücadelelere odaklanan kişiler olmalarına rağmen, bu mücadele beni zorlamayı başardı. Durum böyle olunca, nasıl olur da Xiantian Ki Arıtıcıları böyle bir mücadeleye dayanabilirlerdi ki?”

 

Hua….

 

Koridorun önünü kapatan sis bulutları kayboldu…

 

Ning dikkatle koridorun köşesine ilerlemiş olsa da mekâna ulaşır ulaşmaz durmuştu. Daha fazla ilerlemek yerine önce koridorun diğer tarafına bakmış ve oracıkta, koridorun diğer tarafında da cesetlerin bulunduğunu görmüştü.

 

“İleride daha fazla ceset var. Görünüşe göre o bölge daha tehlikeli. Merak ediyorum da bu antik kalıntıda daha başka ne tehlikeler var.” Ning’in kalbi titriyordu: “Ve büyük ihtimalle orada ölenler seksen bir savaşçıyı yenmeyi başaran kişilerdir…”

 

“Gel.”

 

Ning koridorun diğer tarafındaki cesetlere bakmış ve bu cesetlerde de birkaç hazine bulunduğunu görmüştü. İlahi iradesini kullanarak cesetlerdeki büyülü hazineleri kendine çekmeye başladı.

 

“Bir önceki koridoru geçmeyi başaranların baya bir büyülü hazineleri olsa gerek.” Ning dikkatle iskeleti inceliyordu. Geniş iskelet en azından üç metre uzunluğundaydı ve muhtemelen depo tipi büyülü hazine de iskeletin kolundaki kol zırhıydı. Ning çabucak kol zırhını çıkarmış ve bağlamıştı: “Düşündüğüm gibi depo tipi bir büyülü hazine.”

 

“Ne kadar çok şey var.”

 

Bu depo tipi büyülü hazinede en azından bin adet büyülü hazine bulunuyordu. Ning kolayca hepsini bağlamış ve ardından…hepsinin seviyesiz büyülü hazineler olduklarını fark etmişti.

 

“Hepsi de seviyesiz.” Ning başını iki yana salladı: “Her ne kadar bin tane olsalar da hepsini toplasan İz Tılsımı’nın %1’i etmez.”

 

İz Tılsımı, Vilayet’in koruyucu hazinesiydi!

 

Seviyeli hazineler bile bu tılsımla kıyaslanabilen şeyler değildi.

 

“Biraz dinleneyim.” Ning bağdaş kurdu. Bambu şişesini çıkarıp kapağı kaldırmış ve bir ağız dolusu yudum almıştı. Ardından birkaç parça kızarmış et çıkararak etleri yemeye koyuldu: “Her ne kadar buraya daha önce gelenlerin yanında depo tipi hazineler olsa da arkalarında doğru düzgün yemek bile bırakmamışlar. Gerçi aradan geçen zamanın ardından muhtemelen hepsi toza dönüşmüştür.”

 

“Bu seviyesiz büyülü hazineler de işime pek yaramayacak.”

 

“Sonuçta, yalnızca birkaç büyülü hazineye ihtiyacım var.” Ning başını iki yana salladı. Örneğin, depo tipi büyülü hazineler bunlardan birkaç yüz taneye sahip olmak neye yarardı ki? Böylece gücünü mü artırabilecekti? Eğer hayatta kalamazsa, muhtemelen keşfettiği bu depo tipi hazineler buraya yeni gelecek kimseler tarafından bulunacaktı.

 

 ———————–

 

Ning oracıkta oturmuş, acele etmek yerine yemek yemeye başlamıştı.

 

Aynı zamanda vücudundaki Parlakızıl ilahi gücü de yenileniyordu.

 

Yemek yedikten sonra, Ning bulduğu depo tipi hazineleri tek tek incelemeye başlamıştı. Ara sıra pratik kitapları ya da kılıç teknikleri buluyordu ancak genelde, kitaplarda yer alan güçlü tekniklerin çoğu öğrenildiği takdirde ortadan kayboluyordu zira bu şekilde başkalarının öğrenmesine engel olunuyordu! Durum böyle olunca, buraya getirilen kitapların da hepsi değersiz, sıradan kitaplardan farksızdı.

 

Yine de içlerinde [Yağmurdamlası Sutrası]’na denk bir kitap bulunuyordu.

 

“Sanırım beklenmedik bir şekilde karlı çıktım.” Ning gülümsedi. Ardından diğer depo tipi büyülü hazineleri incelemeye devam etmişti.

 

Kıyafetler!

 

 Mutfak Eşyaları!

 

 Aletler!

 

Her türlü eşyayı çıkarmış ve inceleme yaptığı esnada genç adam keyiflenmişti.

 

“Huh?” Ning aniden garip bir kabuk parçasını kavradı. Parçayı tam atacağı esnada üstünde yazılı kelimeleri gördüğünden suratı anında değişmişti.

 

“Wudan, klanımız milyonlarca yıldır yaşayan Ölümsüz Juhua’nın öğrenci kabul edeceği duyumunu almış bulunuyor. Her ne kadar Ölümsüz Juhua Kayıp Ölümsüzler’den biri olsa da milyonlarca yıldır yaşayıp sayısız felaketi atlatmayı başardığı bilinen bir gerçek. Klan liderimizin dediklerine göre, kendisi Kutsal Ölümsüzler’e denk bir güce sahip.

 

 Ölümsüz Juhua daha önce öğrenci kabul etmemişti… Hatta Büyük Xia Hanedanlığı’nın İkinci Prensi bile onun öğrencisi olmayı başaramamıştı.

 

Ölümsüz Juhua’nın bir öğrenci aradığı uzun zamandır ortalıkta dolaşan bir haber.

 

Ayrıca, Ölümsüz Juhua’nın söylediklerine göre adam yalnızca Habistanrı Vücut Geliştirme Teknikleri’nden birinde ustalaşan, güç bakımından en az Xiantan ve en çok da Zifu seviyesinde olan birini öğrencisi olarak kabul edecekmiş! İki farklı yol sunacağını söylemiş…birisi Xiantian yaşam formları için, diğeriyse Zifu Öğrencileri için.

 

 Sunacağı iki yolda da üç test olacakmış!

 

Ölmeden üç testi geçebilen kişi Ölümsüz Juhua’nın varisi olacak!

 

Ölümsüz Juhua yalnızca tek bir öğrenci kabul edecek!

 

Öğrenci kabul edeceği yere gelirsek…Ölümsüz Juhua, Karakuzey Denizi’ndeki Bin Bahar Adası’na bir ölümsüz malikanesi yerleştirmiş. Büyük ihtimalle, öğrencisini kabul etmeden oradan ayrılmayacak. Bizim bölgemizden Karakuzey Denizi’ndeki Bin Bahar Adası’na gitmek en azından altı ay sürecektir. Acele et. Eğer geç kalırsan, başkaları bu fırsatı elde edebilir. Wudan, bunları sadece bildiriyorum. Karar sana ait.

 

 Banian Su! (Çn: Banyan bir ağaç türü arkadaşlar Bayan Su değil yani .s.s.)

 

——————

Elindeki eşsiz kadim ağaç kabuğuna bakan Ning nefesini tutamamıştı: “Banyan Klanı mı? O zaman elimdeki bu kabuk da Banian Ağacı’na ait. Kabuğun nasıl bu kadar dayandığı şimdi anlaşılıyor.”

 

Banian Ağacı ölümsüz bir bitkiydi.

 

Bazı değerli eşyalar genelde Banian odunundan yapılma ahşap kutularda saklanıyordu. Banian ağaçları “Banian Klanı”nın özel ürünlerinden biri olmanın yanında, aynı zamanda klanın imza ürünleri olarak görülüyorlardı. Bu klanın Ji Klanı’ndan daha güçlü olduğuna şüphe yoktu. Banian Klanı akılalmaz derecede heybetli ve Büyük Xia Hanedanlığı’nda devasa bir alan kaplayan klanlardan biriydi!

 

 “Ölümsüz Juhua?” Ning’in suratı ekşimiş, genç adam düşünmeye başlamıştı: “Ölümsüz Juhua öğrenci kabul ediyor demek. Adam Habistanrı Çağı’ndan beri hayatta olduğunda göre en azından milyonlarca hatta trilyonlarca yıldır yaşıyor demektir.”

 

“Öğrenci aramaya başlamasının üstünden kim bilir kaç yıl geçmiştir. Hatta herif muhtemelen şu ana kadar çoktan ölmüştür.”

Ning meseleyi kavramıştı.

 

 Kayıp Ölümsüzler Üç Felaket ve Dokuz Kıyamet’e belirli zaman periyotlarına maruz kalan canlılardı. Bu tarz kişilerin milyonlarca yıl yaşamalarına bile mucize gözüyle bakılıyordu. Doğal olarak bu çağa dek Juhua’nın hayatta kalmış olması mümkün değildi.

 

“O zaman bu yeraltı malikanesi…”

 

“Bu malikane Ölümsüz Juhua’nın potansiyel öğrencileri test ettiği yer olsa gerek. Şu anda bulunduğum koridor da testlerden biri.” Ning konuştu.

 

Ning uzakta duran cesetlere bir bakış attı.

 

Her ne kadar bu cesetler Habistanrı Vücut Geliştirme ustalarına ait olsalar da hala daha sağlam görünmeleri ölmelerinin üstünden çok uzun zaman geçmediğini gösteriyordu.

 

 Açıkça görüldüğü üzere Xiantian ve Zifu seviyelerinde yer alan Habistanrı Vücut Geliştirme ustaları arada sırada bu malikaneye ışınlanıyordu ve kendisi de bu şanssız grubun arasındaydı.

“Ölümsüz Juhua öğrenci almaya karar verdiğine göre belirlediği koşullar da sert olacaktır. Aksi takdirde çoktan bir öğrenci bulmuş olurdu.” Ning kendi kendine konuştu: “Her yolda üç test var. Görünüşe göre demin mücadele verdiğim altın zırhlı savaşçılar ilk testi oluşturuyordu. Tabii önüme çıkacak diğer iki testin daha tehlikeli ve dehşet verici olacağına şüphe yok…acaba bu testleri nasıl geçeceğim?”

 

“Yoksa ben de onlar gibi mi olacağım? Burada ölüp, burada mı çürüyeceğim?” Ning mesafedeki cesetlere bakıyor ve nefes almadan, kendi kendine düşünüyordu.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr