Bölüm 50: Sualtı Malikanesi

avatar
5864 69

Desolate Era - Bölüm 50: Sualtı Malikanesi



Bölüm 50: Sualtı Malikanesi

Proofreader: Wias

 

Ji Ning uzay zamanın değiştiğini hissedebiliyordu. Yaşadığı hissiyat Reenkarnasyon’un Altı Yolu’nda yaşadığı hisle bire bir aynıydı.

 

Göz açıp kapayıncaya dek her şey normale dönmüştü.

 

“Burası…” Ning çabucak bölgeyi inceledi. Şu anda üç yüz metre yüksekliğinde ve üç yüz metre genişliğinde büyük bir koridorda duruyordu. Ning başını çevirip arkasına baktığında şaşkına dönmüştü zira arkasında duran koridor çıkısının ötesinde sonsuz ve sınırsız görünen su dalgaları seçilebiliyordu. Yine de ilginç bir şekilde su adeta görünmez bir duvar tarafından engellendiği için koridora sızamıyordu.

 

“Neler oluyor burada?” Ning dikkatli ileri atılmış ve Kaletaşından çıkardığı oku suya doğru fırlatmıştı.

 

Chi!

 

Ok görünmez bariyere çarptı. Genç adam ne kadar denerse denesin bariyeri aşamıyordu.

 

“Demek öyle.” Ning on adım geri çekilmiş ve Jia Yong yayını çıkarmıştı. Hafifçe nefes verdikten sonra vücudu kızıla dönmeye başlayan genç adam Habistanrı enerjisini kullanıyordu. Yayı çektiğinden sonra fırlattığı ok bir ışık hüzmesine dönüşerek bariyere doğru uçmaya başlamıştı.

 

 Ok bariyere değer değmez paramparça olup yere yığılmıştı…

 

“Bu…” Ning’in suratı ekşidi. Genç adam koridoru tekrar incelemeye karar vermişti.

 

“Koridor kendi başına üç yüz metre yüksekliğe sahip.” Ning görünmez bariyerin arkasında yer alan sulara bakıyordu: “Bu bina muhtemelen akılalmaz bir boyuta sahip. Ayrıca su altına yapılmış…”

 

“Yoksa Yılankanadı Gölü’nün dibinde miyim?” Ning başını iki yana salladı.

 

Yılankanadı Gölü yalnızca yüz kilometrelik alana sahipti. Böylesine devasa bir bina için yeterli büyüklüğe sahip değildi. Muhtemelen bu bina Yılankanadı Gölü’nde olsaydı, Ning çoktan mekânın farkına varmış olurdu.

 

“Daha demin uzay zamanın değiştiğini ve adeta zamanda bir tünel açtığını hissettim.” diye kendi kendine konuştu Ning: “Korkarım başka bir boyuta adım atmış bulunuyorum.”

 

Okuduğu onca kitabın ardından genç adam bir sürü şey öğrenmişti.

 

 Kitaplarda, geçen sayısız yılların içerisinde bazı güçlü Ölümsüzler’in ve Habistanrılar’ın kendi ufak boyutlarını yaratabildiği yazıyordu. Öyle ki ufacık bir kum parçası bile devasa bir dünyayı barındırabiliyordu! Bazı Ölümsüz Malikane kalıntıları ve Habistanrı bölgeleri bu tür ufak boyutlara ve ufak dünyalara yerleştirilmişti. Normalde, kişilerin bu tarz şeyleri bulmalarına imkân yoktu ancak akılalmaz bir şansa sahip olan kişiler bu tür yerlere rastlayabiliyordu.

 

Lakin, kadim güçler tarafından bırakılan bu kalıntılar tehlike içinde yüzen bölgelerdi. Sonuçta, bahsi geçen Ölümsüzler’in ve Habistanrılar’ın arkada defansif mekanizmalar bırakmaması mümkün değildi. Bu yüzden ki bölgelere adım atan çoğu varlık mekândan canlı çıkamıyordu. Eğer kişi hayatta kalıp bölgeden kaçabilirse yalnızca bu bile kişinin acayip şanslı olduğunu gösteriyordu. Efsanelerde geçen ve bu tür kalıntılardan hazineler almayı başaran kişilerse doğal olarak Ning’in düşünmeye cesaret edebildiği olasılıklar değildi!

 

“Açgözlü olmamam lazım! Tek odağım hayatta kalıp kaçabilmek.” Ning dikkatle etrafını inceliyordu.

 

Bilinmezlik fırsatlara gebe kalabiliyordu lakin…

 

Aynı zamanda tehlikeler de doğurabiliyordu!

 

“Bu sualtı malikanesi…şimdilik buraya Yılankanadı Sualtı Malikanesi diyeceğim.” Ning rastgele bir isim seçti. Şu an için bölgeden ayrılamadığına göre ilerlemekten başka çaresi kalmamıştı.

 

———————–

 

Koridor geniş ve yüksekti ayrıca zemin de tek bir kütükten yapılmışa benziyordu. Ning ne yaparsa yapsın duvarlara tek bir çizik bile atmayı başaramamıştı.

 

Çok geçmeden…

 

 Koridordan sağa dönen Ning’in gözleri kısıldı. Uzaktan, birbiri ardına yere yığılan beyaz iskeletleri görebiliyordu. İskeletlerdeki et parçaları çürüyeli uzun bir zaman geçmişti ancak işin enteresan yanı yerde fazla büyülü hazine görünmüyordu. Yalnızca uzak taraftaki ve tam anlamıyla yere yığılan iskeletlerin üstünde zırh, silah ve büyülü hazineler bulunuyordu.

 

“Diğer cesetlerin üstünde büyülü hazineler yok demek?” Ning şüphelenmişti: “Büyülü hazineleri olmasa bile en azından keskin silahları olması gerekmez miydi? Neden bir tane bile göremiyorum?”

 

“Swoosh!”

 

Tek bir düşünceyle Ning ilahi iradesini dışarıya yaymış ve iskeletlerin üstündeki değerli eşyaları kendisine çekmişti.

 

Swish

 

Yere inen iskelet anında parçalandı.

 

“Görünüşe göre uzun zaman önce ölmüşler.” Ning zırhlara ve silahlara birer bakış attı. Hemen aletleri yerden almış ve Xiantian Ki’sini kullanarak eşyaları kendine bağlamaya çalışmıştı ancak bunu yapmaya çalıştığı esnada genç adam…eşya sahiplerinin uzun zaman önce ölmelerinden sebep, büyülü hazinelerden ikisinin artık büyü gücü barındırmadığını anlamıştı. Bu yüzden Ning eşyaları kolayca bağlayabilmişti.

 

“Kolayca bağlayabildiğime göre bunlar isimsiz büyülü hazineler olsalar gerek.” Ning kendi kendine konuştu: “Ayrıca ölenlerin de çoğu Xiantian Alemi’ndeymiş gibi görünüyor.”

 

Ardından Ning çeşit çeşit cesedi incelemeye koyuldu. Çok geçmeden iskeletlerin birinde ufak bir yüzük olmuş ve yüzüğü aldığı gibi eşyayı bağlamaya koyulmuştu. Düşündüğü gibi…yüzük bir çeşit depo tipi büyülü hazineydi. Yüzüğün içindeki boyuta bakan Ning anında şoke olmuştu. Yüzüğün içindeki boyut Demirağac Zhan’inkinden daha küçüktü.

 

Ancak…

 

“Ne kadar büyülü eşya var…” Ning şaşırmıştı. Büyülü yüzüğün içinde birbiri ardına süzülen ve etrafa olağanüstü auralar saçan bir sürü büyülü hazine bulunuyordu. Silahlar, formasyonlar, zırhlar ve hatta depo tipi hazineler bile mevcuttu.

 

“Neden tek bir kişi bu kadar büyülü hazineyi taşıyor ki?” Ning mesafedeki cesetlere baktığında, tekrardan cesetlerde büyülü hazinelerden ize rastlanmadığını görmüştü: “Muhtemelen bu herif bölgedeki diğer büyülü hazineleri toplamış.”

 

Ning çabucak eşyaları bağlamaya koyuldu.

 

Eşyaları bağlamaya başlayınca…yüzüğün içinde toplamda 112 depo tipi, 136 silah tipi, 31 zırh tipi ve formasyonları da içeren 16 garip büyülü hazine olduğunu görmüştü. Ayrıca içeride birkaç tane da Tao Mührü bulunuyordu ancak ne yazık ki aradan uzun bir zaman geçtiği için mühürlerin içindeki büyü gücü çoktan dağılmıştı. Yalnızca on civarı Tao mührü kullanılabilecek durumdaydı.

 

“Eğer bunları bağlayabiliyorsam, hepsi isimsiz hazineler demektir.” Ning konuştu: “Bu hazinelerin eski sahipleri Xiantian’da olsalar gerek. Diğer bir deyişle, geçmişte bu tünele gelen herkes Xiantian yaşam formuymuş…”

 

Ning içlerinden üç yüz metrelik bir alana sahip depo tipi bir kemer seçmiş ve kemeri beline sarmıştı. Beline sardığı kemer dışarıdan sıradan, sağlam bir kemere benziyordu. Ardından Ning fiyakalı görünen bir zırhı bağlamış ve derisine giymişti.

 

Zırh, Altınyıldız Zırhı’ndan epeyi daha güçlüydü. Bu yüzden Ning Altınyıldız Zırhı’nı çıkarıp yüzüğün içine koymuştu.

 

Aslında bu kadar büyülü hazine bulmak Ning’i fazla sevindirmemişti. Sonuçta kendisi Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın bir sonraki Vilayet Lordu olacağı için bir sürü büyülü eşyaya sahip olacaktı.

 

“Yine de sayı konusuna diyecek bir şey yok. Hepsini toplarsak düşük seviyeli bir büyülü hazineye denk gelebilirler sanırım.” Ning meseleyi üstelemedi. Önündeki ceset de bir sürü büyülü hazine elde etmişti ancak nihayetinde hayatını kaybetmişti. Burada asıl önemli olan şey hayatta kalıp sapasağlam kaçabilmekti.

 

İki Karakuzey Kılıcı ellerinde, Ning dikkatle ilerledi. Sonuçta gidebileceği başka bir yön yoktu tek yol ilerlemekti!

 

Güç bağlamında, Karakuzey Kılıçları bu isimsiz seviyesiz büyülü hazinelerden zayıf sayılmazdı. Üstelik, kılıçları kullanmak için Xiantian Ki’sini bile aktif etmesine gerek yoktu. Bu yüzden Ning, Karakuzey Kılıçları’nı kullanmayı tercih ediyordu.

 

————————

 

Ning dikkatle ilerliyordu.

 

İskeletleri geçtikten sonra dikkati daha da artmıştı. Aniden…

 

PA! PA! PA! PA! PA! PA! PA!

 

Havada birbiri ardına altın bezelyeler belirmişti. Havada beliren bezelyeler yere düşer düşmez etrafa çarpma sesleri yayılmaya koyuldu. Ardından, bezelyeler çabucak erimiş ve altın bir sıvıya dönüşmüştü. Çok geçmeden altın sıvıların her biri silah tutan, altın zırhlı kutsal savaşçılara bürünmüştü.

 

Etrafa altın ışık hüzmeleri saçan güçlü kutsal savaşçılar ve kutsal generaller genç adamın önünde duruyordu.

 

“Bezelyeden askere mi dönüştüler yani?” Ning şaşkına dönüşmüştü. Aynı zamanda önünde duran altın savaşçıların güçlü auralarını da tecrübe ediyordu. Savaşçıların hepsi Xiantian Alemi’ndeydi: “Ve 81 tane mi var yani?”

 

“Malikaneye gizlice girmeye cüret eden insan, ölmeye hazır mısın!” Seksen bir altın zırhlı kutsal savaşçılar aynı anda kükremiş ve aniden ileri atılarak, saldırmaya koyulmuştu.

 

İki Karakuzey Kılıcı ellerinde, Ning meseleyi çabucak kavramıştı. Daha önce gördüğü iskeletler muhtemelen bu savaşılar tarafından öldürülmüştü. Tereddüt etmeden genç adam hemen Rüzgarkanadı Atlaması’nı dereye soktu.

 

Swoosh!

 

Koridor duvarlarında koşarak adeta bir Anka Kuşu’na dönüşmüş ve seksen bir altın savaşçıyı geçerek yoluna devam etmeyi amaçlamıştı.

 

“Formasyon, aktifleş!” Seksen bir altın zırhlı savaşçı aynı anda kükredi.

 

Aniden koridorun iki tarafından birer sis dalgası yayılmaya başlamıştı. Ning sise doğru kılıcını savurmuş lakin ne hikmetse sisi delmeyi başaramamıştı.

 

“Kaçabileceğini düşünmüyorsun herhalde.” Seksen bir altın zırhlı savaşçı bir kez daha ileriye atılmıştı.

 

“Kapan Formasyonu mu?”

 

Ning sis bulutlarına baktı: “Görünüşe göre bu seksen bir savaşçıyı öldürmezsem ilerlemeye devam edemeyeceğim. Diğerleri ölmüş olabilir ancak ben onlar kadar zayıf değilim!”

 

Swoosh!

 

Ning, Rüzgarkanadı Atlatması’nı kullanarak bir kez daha koridorun yüzeyinde hızla koşmuş ve savaşçıların arkasına geçerek en arkada duran savaşçıya hamle yapmıştı.

 

“Dang, dang, dang!” Aynı anda üç kılıç hamlesi..

 

Bang!

 

Ning savaşçının başını delip geçse de herif buna rağmen mızrağını ileriye doğru savurmuştu.

 

“Nasıl yani.” Şaşkına dönen Ning hemen geri çekildi.

 

“Xiantian Habistanrı Vücut Geliştirme ustaları bile başlarını kaybettiklerinde hayatta kalamıyorlar. Peki o zaman bu savaşçılar için neden bu durum geçerli değil?” Ning telaşlanmaya başlamıştı. Daha demin, altın savaşçının mızrak konusunda en fazla “gelişmiş” seviyede olduğunu öğrenmişti ancak yaratıklar güç bakımından ondan pek de zayıf değillerdi.

 

En kötü yanı da…yaratıkların başına kılıçla hamle yapsa bile karşı tarafa zarar veremiyor oluşuydu…

 

“Geber!”

 

Ning’in demin yaptığı kılıç hamlesi savaşçıları adeta çılgına çevirmiş ve yaratıklar ileriye atılarak öfkeyle genç adama saldırmaya başlamıştı.

 

Ayak oyununu kullanan Ning saldırıların arasında ilerliyordu. Her an en azından üç farklı rakiple mücadele etmek durumunda kalıyordu. Karakuzey Kılıçları’nı kullanarak askerlerin boğazlarını, kafataslarını ve diğer hayati bölgelerini delip geçmişti ancak yaratıklar bana mısın demiyorlardı!

 

“Suateş Nilüferi!” Ning telaşlıydı.

 

Huahuahua….

 

Ning’in etrafındaki bölgede üç devasa ateş nilüferi ve üç devasa su nilüferi belirdi. İki katman oluşturan nilüferler yavaş yavaş ters yönlere dönmeye başlıyorlardı. Çok geçmeden Suateş Nilüferi’nin menzilinde olan altı altın zırhlı savaşçı baskı altına kalarak sıvı formlarına geçmişti.

 

Lakin altın sıvılar çabucak Suateş Nilüferi’nin menzilinden çıkarak eski hallerine, altın zırhlı savaşçı formlarına geri dönmüştü.

 

“Nasıl yani!?” Durumu gören Ning gördüklerine inanamıyordu. Yaratıklar çoktan sıvı hallerine dönüşmüşlerdi lakin nasıl eski formlarını tekrar alabilmişlerdi?

 

“Önceki Xiantian formlarının zayıf olmasından değil, bu yaratıkların ölümsüz olmasından sebepmiş…” Ning durumu nasıl çözeceğini bilemiyordu sonuçta, önünde duran savaşçıları sıvı formuna kadar baskılasa bile yaratıklar tekrardan insan formlarına dönüyorlardı.

 

“Geber!”

 

“Geber!”

 

 “Geber!”

 

 Daha önce sıvıya dönüşen altın zırhlı altı savaşçı sinirden deliye dönmüştü.

 

“Formasyonu hazırlayın!” Seksen bir savaşçı tek bir ağızdan kükredi. Hepsi tam gaz ilerleyerek Ning’in etrafını çevirmeye başlamıştı.

 

 İki daire oluşturan savaşçılardan bir kısmı iç dairede, bir kısmı da dış dairede duruyordu. İç dairede yirmi yedi altın zırhı savaşçı bulunuyor ve dış dairede de elli dört adam duruyordu. Hepsi de mızraklarını Ning’e uzatmış, ona öfke dolu bakışlar fırlatmaya koyulmuştu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr