Bölüm 49: Yılankanadı'nın Yuvası

avatar
5211 68

Desolate Era - Bölüm 49: Yılankanadı'nın Yuvası



Bölüm 49: Yılankanadı'nın Yuvası

 

Ji Ning suyun üstünde dikilip etrafını inceliyordu.

 

Bölge oldukça sessizdi. Sadece suyun yüzeyini yalayarak geçen rüzgârın sesi duyulabiliyordu.

 

“Yılankanadı beklediğimden de dikkatli çıktı. Suyun dibine takılıyor olmasını geçtim, en nefret ettiği insanı görmesine rağmen bana saldırmaya bile kalkmadı.” Ning’in suradı ekşidi.

 

Yılankanadı’nı çekmek zor olacaktı!

 

Aksi taktirde Ji Klanı’nın Beş Vilayeti Yılankanadı’na bir şey yapamayacaktı. Ji Ning’in Xiantian’a adım atışı çoğu insanın bilmediği, gizli bir meseleydi. Yılankanadı da henüz bunu öğrenmemişti. Yılankanadı’nın gözlerinde, belki de Ning hala geçmişteki hızlı ayak oyunlarına sahip çocuktan farklı değildi. Onu bir tehdit olarak görmüyordu ancak buna rağmen Yılankanadı kendini tutmayı başarmıştı.

 

“Huh?” Ning’in aniden suratı ekşidi.

 

Gölden arada sırada çıkan yaratık kafalarını görmüştü.

 

“Düşük canlılar.” Aniden Ning Demirağaç Zhan’den aldığı yayı ve dört oku çıkarmıştı. Çabucak okları yaya koyup nişan aldı.

 

Shua! Shua! Shua! Shua!

 

Dört ok hızla havayı delip geçerek ilerlemeye başlayınca, düşük yaratıklar korkudan ne yapacaklarını şaşırmış ve hemen suyun altına dalmaya uğraşmışlardı ancak Ning’in fırlattığı oklar ne kadar hızlıydı? Yaratıklar kaçma fırsatını bulamadan oracıkta çığlıklar atarak can vermiş ve göl kana bulanmıştı.

 

“Yılankanadı.” Yay elinde, Ning kükredi: “Senin gibi heybetli bir Yabaniyaratık’ın gölün dibine saklanıp bu ufak yaratıkları kullanacağını düşünmemiştim. Cidden gözümdeki değerin azalıyor!”

 

“Ji Ning.”

 

Derin, kükremeye benzer bir ses gölün derinliklerinden yayılmıştı.

 

Ning anında keyiflenmişti zira nihayet Yılankanadı’nın dikkatini çekmeyi başarmıştı.

 

“Böyle alçak taktiklerle başarılı olacağını düşünüyorsan çok beklersin! Babanın ve diğerlerinin kenarda saklandıklarını bilmiyor muyum sanıyorsun?” Ses gölün derinlerinden geliyordu: “Houtian seviyesindeki ufacık bir çocuk niye buraya hayatını boşa harcamak için gelsin ki?”

 

“Hahaha, Houtian?” Ning keyifli bir kahkaha savurdu. Vücudu aniden bir ışık hüzmesiyle kaplanmış ve genç adam parmağını suya uzattığında, parmak ucundan fırlayan kılıç ışığı gölün derinliklerine ulaşmıştı: “Yılan gözlerini aç da iyice bak!”

 

Swish!

 

Kılıç ışığı gölün derinliklerine ilerliyor, titreşimler saçıyordu.

 

“Huala…” Birkaç kilometre uzakta siyahlı bir figür belirmiş ve şaşkın bakışlarla genç adama odaklanmıştı: “Xiantian? Çoktan Xiantian’a mı ulaştın?”

 

“Benimle savaşmaya cesaretin var mı?!” Ning kükredi: “Eğer sana pusu kurduğumu falan düşünüyorsan istediğin yeri seç orada kapışalım! Sadece sen ve ben, bire bir. Cesaretin var mı?!”

 

Yılankanadı genç insana bakıyor, tereddüt ediyordu.

 

Ji Yichuan ve adamları pusu kurmuş olsalar bile gölün her yerinde olmalarına imkân yoktu, değil mi? Sonuçta burada 100 kilometrelik bir gölden bahsediliyordu!

 

“Siz insanlar kurnaz ve alçak yaratıklarsınız. Xiantian’a bu yaşta adım atan birini Ji Klanı niye ölüme yollasın ki? Kesinlikle bilmediğim bir şeyler dönüyor.” Yılankanadı göle daldıktan sonra öfkeyle kükremişti: “Eğer cesaretin varsa gölün dibine gel. Orada kapışalım. Suyun üstüne çıkarak senin alçak oyunlarına alet olmayacağım!”

 

Ning öfke dolu bir ses tonuyla konuştu: “Korkak!”

 

Swoosh!

 

Ning öfkeden deliye dönmüş ve anında ileriye atılarak gölün ortasındaki adaya ulaşmıştı.

 

“Korkak yaratık.” Ning’in aklına bir çözüm gelmiyordu. Xiantian’ın zirvesinde ve aynı zamanda su tipi bir Yabaniyaratık olan Yılankanadı’yla gölün dibinde savaşacak kadar kibirli değildi.

 

—————-

 

Gölün derinliklerinde…

 

“Heybetli Kral, Heybetli Kral, o genç insan adaya gitti.” Birkaç ufak yaratık rapor veriyordu.

 

“Adaya mı gitti?” Siyahlı adam oracıkta oturuyor, kalbindeki nefreti kontrol etmeye çalışıyordu.

 

“Baba, Gümüşuç ve diğerleri adadaydı.” Aniden endişe dolu bir yılan konuştu.

 

“Gümüşuç mu?”

 

Siyahlı adam şaşkına dönmüştü.

 

Şimdi hatırlamıştı…Zehir Tepesi ve Ji Klanı anlaşma yaptıkları esnada sürekli suyun altında kalmış ve adadaki yuvasına gitmeye cesaret edememişti lakin çocukları ve düşük yaratıklar onun kadar dikkatli değildi. Arada sırada adaya gidiyorlardı zira geçmişte adada yaşıyorlardı.

 

“Kaçı? Çocuklarımdan kaçı adada?” Siyahlı adam konuştu.

 

“Sadece Gümüşuç olması lazım ancak yine de adada yüzlerce düşük yaratık bulunuyor.” Yılan konuştu.

 

Siyahlı adamın surat ifadesi değişmişti: “Hemen düşük yaratıkları yollayın ve Gümüşuç’a buraya gelmesini söyleyin, derhal!!”

 

“Anlaşıldı.”

——————

 

Nihayetinde Ning bir insandı… Suyun üstünde yürüdüğü esnada zihnini “Dünya’yla Bir” seviyesinde tutmak zorunda kalıyordu. Şimdilik Yılankanadı’nı dışarıya çekmenin bir yolu olmadığına göre, Ning dinlenmek için adanın yolunu tutmuştu.

 

“Geçmişte Yılankanadı burada yaşıyordu.” Ning etrafına göz attı: “Geçtiğimiz bin yılda, bu bölge yaratıkların yuvasıydı. Madem Yılankanadı’nı dışarıya çekemiyorum, o zaman buraya iyice bir göz atayım!”

 

Ning yavaşça yürümeye başladı.

 

 Her attığı adım adeta rüzgâr kadar zarif ve nazikti. Adanın çamurlu topraklarında ilerliyordu. Yaklaşık yirmi kilometreyi kaplayan bu ada hiç de ufak sayılmazdı. Hatta bölgede birkaç ufak tepe bile yer alıyordu.

 

“Grovll…” Uzaktan, değirmentaşı büyüklüğündeki kızıl bir yengeç Ning’e bakıyordu.

 

“Düşük yaratıklar.” Ning ufak taşa bir tekme atmış ve taş havaya fırladığı gibi yengecin kabuğuna çarpıp yaratığın birkaç takla atmasına sebep olmuştu. Ning mekânı terk ettiğinde, yengeç dört ayağı üstüne kalkarak hemen suya girmişti.

 

 Geçmişte bu bölge Yılankanadı’nın yuvasıydı. Yılankanadı şu an için burada yaşamıyor olsa da hala daha adada yaşayan bir sürü yaratık bulunuyordu. Düşük yaratıklar Ning’i gördüklerinde genç adama saldırmaya çalışıyorlardı. Zayıf yaratıklara ders veren Ning, Houtian’ın zirvesinde yer alan yaratıklara acıma göstermiyordu.

 

“Huh?” Ning aniden mesafeye bir bakış attı. Uzaktaki geniş mağara ağzından gümüş bir yılan çıkmıştı. Gümüş yılanın yanındaysa devasa düşük yaratıklar bulunuyordu.

 

 Muhtemelen bu devasa düşük yaratıkların hepsi de Houtian’ın zirvesindeydi.

 

“Swoosh!” Ning anında ileri atılmıştı.

 

“Çabuk, kaçın.”

 

“Kaçın.”

 

“O genç insan Xiantian olsa gerek.” Düşük yaratıklar birbirlerini uyarmış, hiçbiri Ning’e saldırmamıştı. Tam aksine farklı farklı yönlere kaçarak göl sularına ulaşmaya çalışıyorlardı.

 

Ning’in ellerinde geniş yay ve dört ok belirmiş, genç adam dört ok fırlattıktan sonra bir dört ok daha fırlatmıştı!

 

Hua! Hua! Hua!Oklar birbirleri ardına havaya fırlıyordu.

 

Çok geçmeden devasa boyutlara ulaşan on Hotuian yaratığı öteki dünyayı boylamıştı. Bazı ufak, güçsüz yaratıklarsa suya ulaşmayı başarmıştı.

 

“Ji Ning, oğullarımdan birini daha öldürdün. Seni öldüreceğim, geberteceğim!!” Gölün derinliklerinden gelen öfke dolu kükreme, mağara ağzında duran Ning’i şaşkına çevirmişti.

 

“Oğullarından birini daha mı öldürmüşüm? Kaç çocuğu var bu yaratığın?”

 

Ning meraklı gözleriyle etrafı süzdü. Oklarıyla öldürdüğü yaratıkların arasında üç yılan tipi canlı vardı. Hangisi Yılankanadı’nın oğluydu? Ning o yaşlı yaratığın, Yılankanadı’nın 92 çocuğu olduğunu bilmiyordu. Vahşi mücadelelerden sonra yalnızca çocuklarından on altı tanesi hayatta kalmayı başarmıştı.

 

Bu on altı çocuğun ikisini Ning öldürmüştü.

 

Lakin, Yılankanadı için…en önemli ve en sevdiği çocuğu Habistanrı soyundan gelen Kızıluç’tı.

 

“Yılankanadı, ancak oradan bağırıp duruyorsun zaten. Yoksa bu yuvada başka çocukların mı var? Gidip öldürelim madem!” Ning gölün derinliklerine doğru konuştuktan sonra mağaraya adım attı.

 

——————-

 

Yılankanadı bu mağarada bin yıl yaşamıştı. Bölge karanlık ve birden fazla yol ayrımına sahipti.

 

Karakuzey Kılıçları elinde, Ning ilerlemeye koyuldu.

 

Mağarada ilerlediği esnada birkaç kez su tipi yaratıkların saldırısına uğramıştı. Bazı yaratıklar vahşi, bazılarıysa garipti. Bu genç insanı gördükleri esnada adeta leziz bir yemek görmüş gibi ileriye atılıyorlardı. Bazı zayıf yaratıkları yalnızca kenara iten Ning, Houtian’ın zirvesinde yer alan yaratıkları bağışlamıyordu.

 

“Mağara ne kadar derinmiş…” Ning karmaşık tünellerde ilerlemeye devam ediyordu. Aniden, karanlık tünellerin içinde bulanık, devasa bir yaratık gölgesi belirmişti. Yaratığın gölgesi ağzını açarak Ning’i yutmuştu!

 

Ning yaşananları anlayamıyordu ve bir anda hareket etme yetisini de kaybettiğini anlamıştı. Ne ilerleyebiliyor ne de geri çekilebiliyordu.

 

“Bu, bu…kalıntı bölgesi!” Ning aniden bu terimi düşünmüştü.

 

Geniş dünyada, Habistanrı Çağı’ndan modern çağa uzanan yıllarda sayısız üstatlar yaşamıştı. Bu yüzden dünyada birçok Habistanrı kalıntıları ve Ölümsüz Malikaneleri’ni içeren antik bölgeler bulunuyordu. İnsanlık dünyanın dört bir yanına yayıldığı için arada sırada bu tür kalıntılara denk gelmeye başlamış ve akılalmaz hazineler kazanmıştı!

 

 Lakin çoğu insan, bu tür kalıntılara girer girmez hayatını kaybetmişti! Ning’in okuduğu kitaplarda bile ünlü kalıntıların akılalmaz katliamlara sebebiyet verdiği ve birçok canlının ölümüne yol açtığı yazılmıştı.

 

Ciddi ciddi kalıntılardan birine rastladım. Hayatta kalmam lazım, kesinkes!” Ning’in gözlerinde arzunun ve isteğin ışıkları yanıyordu. Genç adam Habistanrılar’ın ve buna benzer kadim canlıların geride bıraktığı bu tür kalıntılarda, Xiantian alemindeki önemsiz gücüyle hayatta kalmasının ne kadar zor olduğunu biliyordu.

 

Devasa yaratık gölgesi Ning’i yutar yutmaz ortadan kayboldu.

 

Ning de ortadan kaybolmuştu.

Yılankanadı’nın tünelleri her zamanki huzurlu ve barışçıl zamanlarına geri dönmüştü adeta oracıkta, daha önce yaşananlardan tek bir iz bile kalmamıştı…

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr