Bölüm 45: Nehiryanı Kabilesi

avatar
4902 68

Desolate Era - Bölüm 45: Nehiryanı Kabilesi



Bölüm 45: Nehiryanı Kabilesi

 

Uzun zamandır bastırılan lakin bir anda ortaya çıkan hüzün…ne kadar güçlüydü ama! Ji Ning oracıkta sessizce dikiliyor, acı içinde diz çöken Karadiş’e tek bir kelime bile etmeden bakıyordu.

 

“Madem meseleyi öğrendiniz, artık size yalan söylemeyeceğim genç efendi. Benimle gelin.” Karadiş ayağa kalkıp odadan çıktı.

 

Ning ve Güz Yaprağı onu takip ediyordu.

 

Karadiş önde yürüyüp kabilenin arka taraflarına kadar ikiliyi yönlendirmişti. Kabilenin arkasında, çitlerin ortasında ufak bir kapı duruyordu. Kapının ardında…bir mezarlık uzanıyordu. Çoğu mezar daha yeni yapılmışa benziyordu. Açıkça görüldüğü üzere bu mezarlık da henüz yapılmıştı.

 

“Genç efendi?” Güz Yaprağı endişe dolu gözleriyle Ning’e baktı.

 

Ning de nefesini tutmuştu. Karadiş’in onları nereye götürdüğünü biliyordu.

 

“Burada.” Karadiş sıradan görünen mezarlardan birine işaret etti. Mezarın önünde, üstüne geniş kelimeler kazınmış bir taş sütun duruyordu: “Karadiş’in kızı Miwa…Babası tarafından gömülmüştür.”

 

“Bahar Çimeni.” Ning oracıkta dikilip mezarı izliyordu.

 

Hayatın boyunca bu tür kalp kırıklığını pek yaşadığı söylenemezdi. O güçlü, zincirsiz düşünceler yerine Ning genelde sakin, sessiz duyguları tercih ediyordu. Her gün aynı kişiyi görmek ve ona karşı duyduğu ilginin artması…

 

Huzurlu ve barışçıl bir hayat!

 

Birilerine hayatınızdan birer parçaymış gibi davranmak…En azından bu dünyada, bebekliğinden beri Bahar Çimeni’yle geçirdiği zaman, muhtemelen ailesiyle geçirdiği zamandan bile daha fazlaydı. Ning meseleyi genç kadın hayattayken fark etmemişti ancak artık öldüğünü görünce, adeta kalbinden bir parçayı yitirmişti.

 

 Canı çok yanıyordu!

 

“Karadiş.” Ning mezar taşını izliyordu. Yavaş yavaş konuştu: “Her şeyi duymak istiyorum. Bahar Çimeni kabileye döndükten sonra yaşananları duymak istiyorum.”

 

Karadiş başıyla onayladı.

 

“İlk başlarda, geri dönüş yolundayken çok üzgündü. Sizden ayrıldığı için çok üzgündü, genç efendi.” Karadiş iç çekti. “Ama kabileye dönüp, iki ufak kardeşini görünce sevinmişti. Genelde kardeşleriyle zaman geçiriyordu ve…geçirdiği zamanın onu mutlu ettiğini çok iyi biliyordum. Miwa her zaman sizin yolunuzu gözlüyordu genç efendi, onu ziyarete geleceğiniz anı bekliyordu.”

 

“Ancak!”

 

Karadiş’in sesi alçaldı: “Günün birinde, Yılankanadı geldi. Kâbus gibiydi. Sayısız kabile üyemizi kaybettik. Oğlum, Öncü de hayatını kaybedenler arasındaydı…”

 

“Öncü’nün ölümü Miwa’nin canını yakmıştı.”

 

Ning, Miwa’nın kabileye döndükten sonra yaşadıklarını yazdığı mektubu hatırlamıştı. Yazdıklarının çoğu küçük kardeşleri hakkındaydı. Miwa’nın kardeşlerini ne kadar sevdiği belli oluyordu. Bu sebeple Ning, Bahar Çimeni’nin hayatta kalan son kardeşine yardım ederek Miwa’nın cennetteki ruhunu huzura erdirmeye karar vermişti.

 

“Yılankanadı’nın saldırısı kabileyi karanlığa gömdü. Çoğu kabile üyesi yaratığın tekrar saldıracağından endişe etmeye başladı. Bazılarıysa bölgeden kaçıp büyük kabilelere sığınmaya gitti…”

 

“Herkes panik içerisindeydi.” dedi Karadiş: “Kabile üyelerimizden çoğu bölgeyi terk etti. Aslında, Yılankanadı’nın saldırısından sonra nüfusumuz binin altına bile düştü. Eğer böyle giderse…Karadiş Kabilesi yakında paramparça olacak.”

 

Ning başıyla onayladı.

 

“Bu kabileyi kuracağım diye binbir eziyet çektim. Doğal olarak emeklerimin boşa gitmesine gönlüm el vermiyor.” diye konuştu Karadiş. “Bahar Çimeni duygularımı anladığı için utangaçlığını bir kenara bırakıp mektubu yazarak kabile üyelerinin bu parşömeni Batı Vilayet Şehri’ne götürüp, size vermelerini istedi genç efendi. Sizden Karadiş Kabilesi’ne yardım etmenizi isteyecekti.”

 

“Lakin sizin maceraya çıktığınızı öğrenmiştik.” Karadiş başını iki yana salladı.

 

Ning dişlerini sıkıyordu.

 

Doğru ya…

 

Yılankanadı Xiantian’ın zirvesine ulaşmadan önce genç adam şehri terk etmişti. Onu şehirde bulamamaları gayet doğaldı.

 

“Kabile üyeleri Karadiş Kabilemizin büyük kabilelerden biri olan ‘Nehiryanı Kabilesi’nden yardım istemesini önermişti.” Karadiş soğuk bir ses tonuyla konuştu: “Nehiryanı Kabilesi’nden yardım alarak, geçici de olsa Nehiryanı Şehri’nde kalabilseydik, her şey güzel olacaktı.”

 

“Nehiryanı Şehri mi?” Ning kendi kendine konuştu.

 

Kırlangıç Dağı’ndaki hükümdarlardan biri olduğu için Ji Klanı doğal olarak birçok kabileyi yönetiyordu. Yine de kabilelerin elli binlik nüfusu geçmelerine izin verilmiyordu! Kabileler bu sayıyı geçtikleri takdirde Ji Klanı’na tehdit oluşturabilecek potansiyele ulaşma şansına sahip olabilirlerdi. Bu olduğu takdirde Ji Klanı acımasız yöntemlerle çevre kabileleri bastırma yöntemini kullanacaktı.

 

 Bu sebeple, elli binlik kabileler büyük kabileler olarak görülüyordu ve Nehiryanı Kabilesi de bu kabilelerden biriydi! Kabile büyük olduğu için şehri çevreleyen duvarlar da adeta ufak bir şehir gibi taştan yapılmıştı. Her ne kadar Batı Vilayet Şehri gibi yüz binlerce insanı barındıran bir şehirle karşılaştırılamayacak olsa da yine de kabileler arasında sağlam bir güce sahiplerdi.

 

Genel bağlamda, böyle şehirler kurmayı başaran kabilelerin başında Xiantian yaşam formları oluyordu.

 

“Nehiryanı Şehri’nde iki Xiantian yaşam formu olduğundan Yabaniyaratıklar oraya gitmeye cesaret edemiyor.” diye konuştu Karadiş. “Kabilemizin yalnızca birkaç yüz insanı vardı. Nehiryanı Şehri’ne girebilseydik! Yılankanadı meselesi çözüldükten sonra her şey normal olabilirdi.”

 

“Bu yüzden saygılarımızı sunmak için Nehiryanı Şehri’nin güçlü figürüne, Nehir He’ye giderek ona hazinelerimizi sunduk ve kendisinden bizleri geçici bir süreliğine barındırmasını istedik.” Karadiş dişlerini sıkıyordu. “Lakin Nehir He oldukça seçiçi bir adamdı. Herif ona sunduğumuz hazinelere ilgi duymamıştı ancak Miwa’yı gözüne kestirmişti.”

 

“Miwa’nın kendisine verilmesine karışık Karadiş Kabilesi’ne yardım edeceğini söyledi. Yine de genç efendi, Miwa’nın kişiliğini çok iyi biliyorsunuz; tabii ki bunu kabul etmemiş ve hemen mekânı terk etmişti!” Karadiş’in gözlerinde keskin bir bakış belirdi. “O Nehir He adlı herif ciddi ciddi adamlarını yollayarak Miwa’yı zorla kendisine almak istedi.”

 

“Lakin Miwa öyle zayıf biri değildi ve güçlü kılıç tekniklerine sahipti. Nehir He’nin yolladığı adamların yarısını öldürmüş…ve aynı zamanda onlara ‘Efendim Ji Klanı’nın genç efendisidir. Nehir He, sakın daha fazla ileriye gideyim deme!’ diye konuşmuştu.”

 

“Herif bu cümleyi duyar duymaz kahkaha atmış ve cevaplamıştı: ‘Ji Klanı’nın genç efendisinin özel hizmetçisi olsan bile sadece bir köle parçasısın. Eğer genç efendinden yardım isteyebiliyor olsaydın, zaten buraya benim yardımımı istemek için de gelmezdin. Üstelik, senin gibi Ji Klanı’nın hizmetçisi olduğunu iddia eden biri nasıl oluyor da böyle ufak bir kabileye düşüyor?’Karadiş dişlerini sıkarak ekledi: “Herif bir cümle daha söylemişti…’Eğer kadınım olursan, Karadiş Kabilesi’ni koruyacağım! Aksi takdirde, ölümünüzü beklemek zorunda kalacaksınız.’ Bu meselenin ardından Nehiryanı Şehri’ni terk ettik.”

 

Bunu duyan Güz Yaprağı öfkeden deliye dönmüştü: “Bahar Çimeni böyle bir şeyi kabul etmez!”

 

“Evet.” Ning başını iki yana sallayarak Karadiş’e baktı.

 

“Doğru. Bahar Çimeni kabul etmek istemiyordu…” Karadiş acı içerisindeydi: “Ancak kabile üyelerinin ne kadar endişeli olduğunu ve sürekli insanların bölgeyi terk ettiğini görünce…benim için, babası için meseleyi kabul etti.”

 

“Nasıl bu kadar aptal olabilir ki!!!” Güz Yaprağı öfkeliydi.

 

Ning gözlerini kapattı.

 

Bahar Çimeni’nin yaşadığı ikilemleri çok iyi anlayabiliyordu. Babası için, böyle bir şeyi yapmaya değer miydi?

 

“Miwa Nehir He’nin kadını oldu.” Karadiş’in sesi titriyordu: “Ancak Miwa’nın hazırlıksız olduğu bir anda, Nehir He gizli bir saldırı yaparak Miwa’nın dantianı parçalayarak kızımın vücudundaki bütün ki’yi yerle bir etti…Hatta bununla kalmayıp onu aşağılamaya bile başlamıştı…’Aptal kadın, Nehiryanı Kabilesi’ne sığınmak isteyen sayısız kabile var. Kadınım oldun diye sana yardım edeceğim mi sandın? Hahaha, ne aptal ama!’

 

“Alçak!!!” Güz Yaprağı o kadar sinirliydi ki kadının vücudu titremeye başlamıştı.

 

Ning dişlerini sıktı.

 

Bahar Çimeni. Ah, Bahar Çimeni!

 

 Neden o şerefsize güvendin? Neden baban için kendini feda ettin? Neden?

 

“Yılankanadı meselesi hemen ardından çözülmüştü. Ji Klanı, yaratığı Yılankanadı Gölü’ne hapsettikten sonra yaratık başını bile çıkarmaya cüret edemedi.” Karadiş konuştu: “Ji Klanı’ndan haberler gelince bütün kabileler rahatlamıştı. Karadiş Kabilesi’ndeki üyelerimiz de rahat bir nefes çekmişti ve hatta kaçan üyeler bile geri dönmeye başlamıştı.”

 

“Miwa için endişelendiğimden, onu aramaya gittim.” Karadiş düşük bir sesle konuştu: “Yalnızca o zaman durumun ne denli değiştiğini öğrenebilmiştim. Her türlü yöntemi kullanarak nihayetinde Miwa’yla özel bir görüşme ayarlayabilmiştim. Miwa beni görür görmez ağlama başlamıştı!”

 

Ning gözlerini kapadı.

 

Bahar Çimeni’nin hüznünü, pişmanlığını ve kalbindeki yarayı hayal edebiliyordu.

 

“Meselenin kendi hatası olduğunu söyledi. Kendi aptallığından dolayı bu kararı verdiğini ve mesele için babasını, beni ssuçlamadığını anlattı. Kendi isteğiyle bu meseleye kalkışmıştı.” Karadiş acı dolu bir ses tonuyla söyleniyordu: “Ayrıca…sizin, genç efendi, bu durumu öğrenmemenizi de istiyordu. Kalbinizin kırılmasını istemediği için tüccar hikayesini uydurup mektubu size vermemi söyledi.”

 

“Mektubu bana verdikten sonra Miwa öldü. Kendini zehirlemişti.” Karadiş hafifçe konuştu: “Kızımın ne denli acılar çektiğini biliyordum. Belki de ölüm onun için bir kurtuluş yoluydu. Aslında, öldüğü gün sizin adınızı sayıklıyordu. Neden öldüğünü bilmenizi istemiyordu.”

 

Ning hafifçe onayladı.

 

Anlaşıldı…

 

Anlamıştı…

 

Geçirdikleri onca zamanın ardından nasıl olur da Bahar Çimeni’nin aklından geçenleri anlayamazdı?

 

Mutlu olmak istiyordu. Ning’in kalbindeki mutlu Bahar Çimeni’nin yaşamasını istiyordu…yaşadığı onca aşağılanmayı Ning’in öğrenmesini istemiyordu!

 

“Her kadının kaderinde onun için seçilmiş bir adam vardır. Onu gördüğüm gibi kaderimdeki insanın o olduğunu anlamıştım. Gülümsediğinde mutlu oluyordum. Üzüldüğünde, endişeleniyordum. Kılıçla pratik yaptığında, oracıkta oturup onu izliyordum. Sadece onu görebiliyor olmak bile Gökler’in bana bahşettiği bir lütuf gibiydi.”

                                                                              

“Gerçekten çok ama çok mutluyum. Bahar Çimeni yalnızca bir özel hizmetçidir…Sizin, genç efendi, yalnızca beni görmek için buraya kadar gelmeniz en azından…kalbinizde ufak da olsa bir yer kapladığımı gösterir, genç efendi…Bahar Çimeni çok ama çok ama çok mutlu, gerçekten çok mutlu.”

 

Ning gözlerini açtı, hafif göz yaşları görülebiliyordu.

 

Sessizce mezar taşına yürümüş ve diz çökmüştü. Elindeki bambu şişesini tutarak hafifçe konuştu, “Bahar Çimeni, geçmişte sürekli bana şarap dolduruyordun. Artık sıra bana geldi.” Elindeki şişeden mezar taşının önüne şarap damlaları akıyordu.

 

“Biliyorum. Anlıyorum. Sonsuza kadar mutlu olacağını biliyorum Bahar Çimeni, sonsuza kadar!”

 

“Aptallığın ne kadar tatlı bir bilsen.”

 

Ning gülümsüyor olsa da gözlerinden yaşlar akıyordu: “Sana ne olduğunu biliyorum ancak sakın ola seni küçük göreceğimi sanmayasın! Küçük bir kardeş nasıl olur da ablasını öyle görebilir ki zaten? Her ne kadar ablası bazı zamanlar aptal biri olsa da…sen her zaman Ji Ning’in ablası olacaksın.”

 

“Abla” kelimesini duyan Güz Yaprağı titremiş ve ağlamaya başlamıştı.

 

“Abla, çok yoruldun. Uyu, uyu, güzelce uyu.” Ning hafifçe konuştu: “Sana zarar veren o insanların, kalbini kıran o insanların… birini bile bağışlamayacağım. Birini bile!”

 

“Gidelim.”

 

Ning şişeyi yere koyup ayağa kalktı: “Nehiryanı Kabilesi’ne gidelim. Şu Nehir He’yle görülecek bir hesabımız var!”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr