Bölüm 39: Ateşin ve Suyun Oluşturduğu Xiantian

avatar
5222 68

Desolate Era - Bölüm 39: Ateşin ve Suyun Oluşturduğu Xiantian



Bölüm 39: Ateşin ve Suyun Oluşturduğu Xiantian

 

Demirağaç Zhan ve Bi’an Kaplanı hızla ileri atılıp göletin yanına ulaşmıştı.

 

“Muazzam.” Demirağaç Zhan güneş ışıklarının göletten yansıyarak devasa nilüferleri aydınlatmasını hayranlıkla izliyordu. Yine de meseleye ne kadar baksa, bir o kadar geriliyordu. Sonuçta, kendisi üst seviye bir Xiantian ustasıydı. Her ne kadar “Dünyayla Bir” seviyesine ulaşmamış olsa da bu nilüferlerin ne kadar olağanüstü olduğunu anlayabiliyordu.

 

“Efendim.” Bi’an Kaplanı Zhan’e bir bakış attı. “Ne yapacağız?”

 

“Aceleci olma. Çocuğun bizden kaçması mümkün değil. İlk önce bir test edelim bakalım!” diye talimat verdi Zhan. Elini havaya savurduğu gibi Xiantian gücünü kullanarak eline bir taş almıştı. Ardından, sağlam bir savurmayla taşı Xiantian enerjisiyle doldurmuş ve taş oracıkta bağdaş kurmuş, oturan Ji Ning’e doğru ilerlemeye başlamıştı.

 

Her ne kadar burada basit bir taştan bahsediyor olsak da taşın barındırdığı güç Dokuzdiş Savaşçıları’nı bile rahatlıkla öldürebilecek seviyedeydi.

 

“Hua!”

 

Taş Ning’e on metre kala devasa nilüferlere ulaşmış ve anında dona kalmıştı! Ardından görünmez, ölümcül enerji taşı yerle bir etmişti.

 

Bi’an Kaplanı ve Demirağaç Zhan durumu gergin ifadelerle izliyordu. Birbirlerine birer bakış fırlattılar. Açıkça görüldüğü üzere, bu gizemli nilüferlerden sebep olayı kavramayı başaramamışlardı.

 

“İnanmıyorum.” Zhan soğuk bir gülümseme savurmuş ve Karaağaç Asmakırbacı yakınlarda duran bir ağacın gövdesini sarmıştı. Sağlam bir çekişle birlikte… Hong! Ağaç kökten fırlayıp Zhan’in kırbacıyla havaya savrulmuştu.

 

Boom… On binlerce kiloluk bu devasa ağaç direkt olarak Ning’e ilerliyordu. Devasa ağaç nilüfer katmanlarına ulaştığında, anında parçalanmıştı lakin çarpışmadan sebep ortaya çıkan akılalmaz şok dalgası nilüfer yapraklarını titretmeyi başarmıştı.

 

Bağdaş kurmuş bir vaziyette meditasyon yapan Ning hafifçe sarsılmış ve gözlerini açmıştı.

 

Gözleri açıldığı gibi etrafını sarmalayan nilüferlerin ağaçla çarpışmalarından sebep kaybolmaya başladığını gören genç adam, Demirağaç Zhan ve siyahlı adamın ona doğru gülümsediğini de fark etmişti.

 

“Her şeyi berbat ettiniz!” Nilüfer katmanlarının kaybolduğunu gören Ning anında gece boyunca ne kazandığını ve bu öngörülerin, bilgilerin ne denli paha biçilemez şeyler olduğunu anlamıştı. Kimse işine karışmamış olsaydı, meseleyi daha derinden kavrayabilecekti lakin beklenmedik bir şekilde Zhan olayı berbat etmişti. Unutulmamalıdır ki bu tür aydınlanma anları kişinin yalnızca umut edebileceği şeylerdi. Onlarca, hatta yüzyıllarca bile bu tür bir aydınlanma anına erişemeyebilirdiniz.

 

“Alçak!”

 

Ning avuç içini savurmuş ve akılalmaz bir patlamayla birlikte ağaç gövdesi ikiye ayrılmıştı. Parçalardan biri göletin ortasına düşerek birçok nilüferi altına almıştı. Diğer parçaysa yakınlardaki ağaçlara çakılarak ortalığı toza dumana katmıştı.

 

“Ji veledi!” Demirağaç Zhan vahşi bir kahkaha savurdu: “Bin kilometre kaçmış olsan da seni yine buldum! Artık kaçamayacaksın!”

 

Ning ona soğuk bir bakış attıktan sonra vücudundaki Ay ve Güneş enerjilerini çağırmıştı. Önceki gece tecrübe ettiği meditasyon sırasında, Tao’nun gerçek doğasının yalnızca bir kısmını öğrenmeyi başarmıştı ancak bu ufak bilgi parçacığı bile genç adama Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı’nın bir sonraki seviyesine nasıl geçeceğini göstermeyi başarmıştı. Dünyadaki hiçbir şey birbirinin zıddı değildi! Aynı, sabahın ve akşamın ilk başta zıt kavramlar olarak görülmesi lakin gerçekte gökyüzünün iki farklı kavramı olması gibiydi!

 

Aynı Ning’in vücudunu çevreleyen ateş ve su nilüferleri gibiydi. Birbirlerini sönümlemek yerine, tam tersine biri diğerine destek olmuştu. Neden mi?

 

Nilüfer çiçeğindeki yaprakların dönmesini, bitkinin sapı sağlıyordu ve daha önce ortaya çıkan ateşin ve suyun nilüferlerinde de “sap” kısmı Ning’den başkası değildi!

 

Güneş enerjisi, Ay enerjisi… Nasıl birleştirilebilirdi?

 

Bu iki enerjiyi bağlayacak sapı bularak!

 

“Gel bakalım!”

 

Ning’in gözlerinde kesin bir ifade vardı.

 

Vücudu çoktan içerdiği Güneş ve Ay enerjilerini ortaya çıkarmıştı. İster saçları ister derisi ister de her hücresini… Bu enerjiler kaplamıştı! Her Ay ve Güneş enerji parçacığı birbirleri etrafında dönüyordu lakin doğaları gereği birleşmeye istek duymuyorlardı.

 

“Huahuahua…” Güneş ve Ay enerjileri adeta rüzgâr tarafından savrulan nilüfer çiçekleri gibi dönüyordu.

 

Ayrıca bu döngü Yin Yang Taiji diyagramındaki iki balık gibi sonsuz bir döngüyü andırıyordu.

 

Güneş. Ay.

 

Durmaksızın birbirini kovalayan ikili… Ning’in kavradığı Tao parçacığını içeriyordu.

 

Yavaş yavaş döngüye hapsolan Güneş ve Ay enerjilerinin ortasında yeni bir güç belirmişti!

 

Aniden…

 

O derin, sonsuz ve diğerlerinden ayrılmış boşluğun ortasında Mutlak Yıldızlar: Güneş ve Ay Yıldızı belirmişti. İkisi de bir çeşit güce sahipti. Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu ortaya çıkmış, iki taraftan Ning’in vücudunu kaplayarak dünyadaki ateş-su doğalarını çağırmıştı.

 

Bang Bang!

 

Bir anda etrafı kaplayan bölge suyun ve ateşlerin dünyasına dönüştü.

 

Her ne kadar bu olayı anlatmak belirli bir zamanı gerekitiriyor olsa da Ning ağacı parçaladığı esnada limitlerini aşmaya başlamıştı. Demirağaç Zhan ve Bi’an Kaplanı kendi gözleriyle aniden beliren ateşleri ve suları görmüş, kalpleri korkuyla dolmuştu. Suyun geçtiği her yer donuyor, ateşin geçtiği her yerde küllere dönüyordu.

 

Aynı esnada, akan suyun ortasında zar zor da olsa Yeşim Tavşan seçilebiliyordu.

 

Derin, sonsuz alevlerin içindeyse üç bacaklı Altın Karga görülüyordu.

 

Yeşim Tavşan ve Altın Karga’nın ortasındaysa… Ning vardı!

 

“Bu…bu…” Zhan o kadar şaşkına dönmüştü ki, ne diyeceğini bile bilemiyordu: “Yoksa bu teknik efsanevi…Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı mı?!”

 

Altın Karga ve Yeşim Tavşan ortaya çıkmıştı!

 

Bu tekniğin bir numaralı Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği olan Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı olduğuna şüphe yoktu. Koca Kırlangıç Dağı’nda, geride kalan bin yıl içerisinde bu tekniği kullanarak Xiantian’a adım atan tek bir kişi bile görülmemişti. Her ne kadar Zhan daha önce bu tekniği eline alıp Xiantian yükselişini okumuş olsa da, ilk kez bu sahneye tanıklık ediyordu.

 

“Hmph.” Demirağaç Zhan’in ellerinde anında bir formasyon flaması belirdi. Herif geriye çekilmiş ve sonsuz ateş-su ikilisiyle çevrelenmiş Ning’in etrafında daireler çizerek flamaları yerleştirmeye koyulmuştu.

 

Saniyeler içerisinde sekiz formasyon flaması yerleştirilmiş, mesele bir kilometrekarelik alanı kapsamaya başlamıştı.

 

Demirağaç Zhan artık uzaktan olayı izliyordu.

 

“Efendim, öldürün onu.” Bi’an Kaplanı konuştu. “Şu anda limitlerini aşmaya çalışıyor. Bu en zayıf anı!”

 

“Olmaz!” Zhan kükredi. “Çocuk bir numaralı Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği’nde çalıştığı için şu anda Mutlak Yıldızlar’ın, Güneş ve Ay’ın güçleri tarafından çevrelenmiş durumda! Xiantian alemine adım atarken Mutlak Yıldızlar, ona Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksu’yunu içeren güçlerinden bir kısım yollayarak çocuğun etrafında sayısız bariyer oluşturuyor ve veledin gerçek bir Xiantian seviye Habistanrı olarak yeniden doğmasını sağlıyor!”

 

“Eğer öyleyse hemen müdahale etmemiz gerekmez mi!?” Bi’an Kaplanı gerilmişti.

 

“Anlamıyor musun?” Demirağaç Zhan’in suratı solmuştu. “Şu anda, sonsuz suyun ve ateşin ortasında duruyor. Sonsuz buzul sularının kalbinde Ay’ın Gerçeksuyu’nun bir parçası var! Derin, sonsuz alevlerin ortasındaysa Güneş’in Gerçekateşi’nden bir parça bulunuyor! Bu bariyere dokunan kişi Zifu Öğrencisi bile olsa, anında donup küllere dönüşür! Ruhu bile dünyadan silinir. Yani reenkarnasyon döngüsüne gitme şansını bile kaybeder, anlıyor musun!?”

 

“O kadar korkunç mu yani?” Bi’an Kaplanı şoke olmuştu.

 

“Herhalde yani!” Demirağaç Zhan’in suratında ciddi bir ifade vardı, “Buradaha Mutlak Yıldızlar’dan gelen güçlerden bahsediyoruz! Kim dokunmaya cüret edebilir ki?!”

 

“O zaman öylece bekleyecek miyiz yani?” Bi’an Kaplanı söylendi. “Öylece bu Ji veledinin daha da güçlenmesini mi izleyeceğiz?”

“Merak etme!” Zhan kükredi. “Şu anda, Mutlak Yıldızlar güçlerinden bir kısmını ona bahşederek çocuğun ölümlü kökenlerini bir kenara atıp Xiantian Habistanrı olarak doğmasına yardımcı oluyorlar. Xiantian’a adım attıktan sonra Mutlak Yıldızlar’ın güçleri de kaybolacak. Sonuçta, Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu bu çocuğa ait değil.”

 

“Çoktan İkiz Yin Yang Enerji Formasyonu’nu yerleştirdim. Velet Xiantian’a adım attıktan sonra yıldızların koruyucu gücüne sahip olamayacak. İşte o anda direkt formasyonu aktif edeceğim! Ne olursa olsun, elinde büyülü hazine bile olmayan ve Xiantian’a yeni adım atan birinin bu formasyona karşı çıkmasına imkân yok! Üstelik efendinin üst seviye bir Xiantian ustası olduğunu da unutma sakın!”

 

“Haklısınız.” Bi’an Kaplanı onayladı.

 

“Yine de bu veledin olağanüstü bir yetenek olduğunu kabul etmek gerek!” Demirağaç Zhan övgü dolu sözler söylemeden edememişti: “Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı. Burada efsanevi, bir numaralı Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği’nden bahsediyoruz. Neredeyse her kabile bu tekniğe sahiptir ancak binlerce yıldır, koskoca Kırlangıç Dağı’nda bile tek bir kişi bu tekniği kullanarak Xiantian’a adım atmayı başaramamıştır. Çocuğun büyümesine izin verirsek kesinkes bu velet Ji Klanı’nın en güçlüsü, hatta belki de Kırlangıç Dağı’nın bir numaralı ustası olacak! Yine de ne kadar güçlü olacak olursa olsun, şu anda daha yeni yeni Xiantan’a adım atıyor. Hahaha… Böylesine canavarsı bir yeteneği öldüreceğimi düşündükçe keyiflenmeden edemiyorum.”

 

———————-

 

Xiantian ne mi demekti?

 

Xiantian cennetlerden ve doğanın kendisinden doğan yaşam formlarına verilen bir isimdi!

 

Genel bağlamda, çoğu Ki Arıtıcısı, Xiantian’a adım attıktan sonra yalnızca iç enerji değişimi yaşıyordu. Ardından, enerji vücutlarını besleyerek onları daha da çevik ve hızlı yapıyordu! Ama aslında, bu en zayıf Xiantian vücuduydu. Kalplerine savrulacak sıradan bir kılıç darbesi bile onları öldürebilecek tehlikeye sahipti.

 

Habistanrı Vücut Geliştirme Ustaları ise…onlar Xiantian’a adım attıkları anda Habistanrılar olarak yeniden doğuyorlardı. Habistanrılar’ın vücutlarını binlerce parçaya ayırabilirdiniz ancak başlarını yok etmediğiniz sürece onları öldürmeniz mümkün olmazdı! Genelde, çoğu Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği düşük seviyeli tekniklerdi. Öyle ki, bu tür teknikler kişinin vücuduna yapılan fiziksel bağlamdaki dövmelere bel bağlıyordu.

 

Lakin Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı, Mutlak Yıldızlar’ın güçlerini kullanarak kullanıcının vücuduna doğal, ilahi dövmeleri bahşediyordu!

 

Xiantian’a adım atıldığı esnada, Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu dünyaya inerek…ateşin ve suyun birleşmesiyle Habistanrı vücuduna gebe kalıyordu! Bahsi geçen bu vücut, kadim çağlarda doğan Habistanrılar’ın vücutlarına denkti! Durum böyle olunca, Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı da dünya çapına en güçlü teknik olarak kabul edilmişti!

 

“Pipa!” Ning vücudundaki hücrelerin patladığını hissediyordu. Ardından, Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı’nın çağırdığı Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu küçük çocuğun hücrelerini baştan aşağıya yeniliyordu. Mutlak Yıldızlar’ın bahşettiği Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu bu zaman zarfı süresince, Ning’e Habistanrı başkalaşımını yaşatmak için kullanılıyordu.

 

Ölümlü hayat sonra ermiş…

 

Habistanrı vücudu doğmuştu!

 

Hua… Güneş’in Gerçekateşi ve Ay’ın Gerçeksuyu kullanıldıktan sonra Ning’in etrafını çevreleyen ateş ve su hüzmeleri de kaybolmuştu. Her ne kadar genç adam Xiantian’a adım atmış olsa da etrafını saran su-ateş ikilisi kürklerine zarar vermemişti.

 

Yalnızca, Ning’in derisinden artık etrafa kutsal bir parlaklık yayılıyordu. Adeta genç adam gökyüzünün gebe kaldığı bir mücevhere benziyordu!

 

Ning gözlerini açıp önünde duran Demirağaç Zhan ve Bi’an Kaplanı’na yalnızca iki kelime söylemişti: “Şimdi, geberin!”

 

Sırtındaki İlahi Güneş Dövmesi ve İlahi Ay Dövmesi anında aktifleşmişti!

 

Boom! Boom!

 

Aniden ortaya, İlahi Güneş Dövmesi ve İlahi Ay Dövmesi’nin çağırdığı devasa alev ve su ejderi çıkmıştı. Akılalmaz bir güce sahip olan iki ejder zaman kaybetmeden mesafede dikilen Demirağaç Zhan’e ve Bi’an Kaplanı’na doğru atılmıştı! İşte bu ejderler, Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı’nın ateşi ve suyu kontrol edebildiğinin kanıtıydı!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44337 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr