Bölüm 32: “Mavi Gökyılanı”

avatar
5413 68

Desolate Era - Bölüm 32: “Mavi Gökyılanı”



Bölüm 32: “Mavi Gökyılanı”

 

“Ne?” Ji Ning önündeki girdabı görünce duraksamadan edememişti: “Yoksa bahsi geçen Mavi Gökyılanı Kralı mı ortaya çıkıyor?” Meseleyi daha fazla üstelemeyen Ning hemen arkasını dönerek farkı bir noktaya kaçmaya başlamıştı.

 

“Hua…”

 

Muazzam güzellikte, yeşil pullarla kaplı devasa bir yılan başı göl yüzeyine çıkmıştı.

 

Mavi Gökyılanı Kralı’nın ortaya çıkan devasa başını gören Ning endişelenmeye başlamıştı: “Başım belada. Mavi Gökyılanı Kralı’nın bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim! ‘Dünyayla Bir’ ayak oyunumu kullanarak çoğu Yabaniyaratık’ın saldırısından kaçabilirim. Doğuetek Bataklığı’nda bana tehdit oluşturabilecek yalnızca birkaç Yabaniyaratık var ancak Mavi Gökyılanı Kralı o yaratıkların içinde yer almıyor.”

 

“Daha buraya ilk gelişimde böylesine bir yaratıkla karşılaşıyorum yahu!” Ning’in aklında aniden Mavi Gökyılanı Kralı’yla ilgili okuduğu bilgiler yankılanmaya başlamıştı.

 

Mavi Gökyılanı Kralı, Mavi Gökyılanı olarak bilinen bir Tanrıyaratığı’ydı! Ji Klanı’ndaki kayıtlara göre, meselenin son incelenmesinde, yaratığın Xiantian Alemi’ne henüz adım attığı belirlenmişti lakin Xiantian Alemi’ne yeni adım atmış olsa da Habistanrı soyundan geldiği için güç bakımından Yılankanadı’na eşitti!

 

Mavi Gökyılanı Kralı çevikliğiyle ün salmış bir yaratıktı! Diğer konularda beli Yılankanadı’na yetişemiyor olabilirdi ancak çeviklik konusunda Yılankanadı’ndan bile daha üstündü! Üstelik, Mavi Gökyılanı Kralı’nın zehri akılalmaz derecede halüsinasyonlar yaratan bir maddeydi. Eğer hedefini ısırmayı başarırsa, genelde Yabaniyaratıklar bile bu halüsinasyonlara maruz kalıyordu!

 

“En güçlü özelliğim çeviklik, bu yaratığa karşı işe yaramayacak.” Ning endişelenmişti.

 

Ölüm-kalım savaşlarında çeviklik, güç ve hızdan bile daha önemliydi!

 

Örneğin, Suyun Gergedan Kralı güç bakımından Ning’den daha üstündü! Ayrıca savunma konusunda da durum farklı değildi ancak Ning’in gözlerinde Suyun Gergedan Kralı ağır, hantal bir yaratığın tekiydi. Kolayca yaratığın etrafına dönüp onu öldürmeyi başarmıştı. Yaratık Ning’e vücut darbesi geçirmeye çalışmıştı ama hantal vücuduyla bunu başaramamıştı. Öte yandan Mavi Gökyılanı Kralı’nın asıl özelliği sahip olduğu çeviklikti!

 

———————

 

“Huahuahua…” uzakta, gölün yüzeyinde pullarla kaplı devasa yılan vücudu yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.

 

Mavi Gökyılanı Kralı yılansı başını yukarı kaldırıp Ning’e karmaşık bir bakış atarak hafifçe tıslamıştı.

 

“Huh?” Ning’in suratı ekşidi. Mavi Gökyılanı Kralı’na baktığında, yaratığın ne söylemeye çalıştığını bir türlü anlamamıştı. Mavi Gökyılanı Kralı bir Tanrıyaratığı’ydı ve Xiantian Alemi’ne henüz adım attığı için ne insana dönüşebiliyor, ne de insan dilini konuşabiliyordu.

 

Hua!

 

Bir anda Mavi Gökyılanı Kralı’nın yanında bir insan figürü belirdi. İnce, beyaz cübbeli adam Ning’e bakarak konuştu: “Kralım, Suyun Gergedan Kralı’nı öldüren kişinin sen olup olmadığını soruyor.”

 

“Eğer ben öldürmedim desem, bana inanacak mısınız?” Ning sordu.

 

“Bu bölgede, senin dışında herhangi bir insan bulunmuyor. Senin dışında başka kim yapmış olabilir ki?” uzun, beyaz cübbeli adam soğuk bir kahkaha savurdu: “Ayrıca, suyun üstünde koşabildiğinde göre ‘Dünyayla Bir’ seviyesine de ulaşmış olduğunu görüyorum!”

 

O esnada Mavi Gökyılanı Kralı birkaç kere daha kükremiş ve beyaz cübbeli adam konuyu değiştirmişti: “Buna rağmen, Suyun Gergedan Kralı’nın cesedinin etrafında Xiantian enerji kalıntısına rastlamadık. Yoksa daha Xiantian Alemi’ne adım atmadın mı?”

 

“Cevap verirsem gitmeme izin verecek misiniz?” Ning sordu.

 

“Öyle bir şey olabilir mi sence?” beyaz cübbeli adam soğuk bir gülümseme daha savurdu. “Kralın emrindeki yaratıklardan birini öldürdün. Eğer seni öylece bırakırsak Kralın prestiji ne olacak?”

 

Suratı ekşiyen Ning söylendi: “Eğer durum öyleyse fazla konuşmaya gerek yok. Savaşmak istiyorsanız savaşalım, istemiyorsanız ben gidiyorum.”

 

Mavi Gökyılanı Kralı devasa yılan başıyla Ning’e karmaşık bakışlar fırlatıyordu. Önündeki bu insan çocuğundan korkması mümkün değildi ancak yine de Suyun Gergedan Kralı’nın cesedi aklını karıştırmıştı. Bölgede kesinkes Xiantian enerji kalıntısı bulunmuyordu, peki ya o zaman gergedan nasıl ölmüştü? Yoksa Xiantian Alemi’nde olmayan bir çocuk Yabaniyaratık’ı öldürmeyi mi başarmıştı?

 

“Hmph.” Ning su yüzeyinde koşmaya başlamış ve rüzgâra dönüşerek tam gaz kaçmaya koyulmuştu.

 

Her ne kadar macera yaşamak için buraya gelmiş olsa da kendi sınırlarını biliyordu. Eğer ondan güçlü Yabaniyaratıklar’la mücadele etmeye kalkışırsa kendi ölümünü hazırlayacağının farkındaydı! Ning en başından beri Mavi Gökyılanı Kralı’yla mücadele etmeyi düşünmemişti…

 

“Hua…” Mavi Gökyılanı Kralı gümüş bir dalgaya dönüşerek su yüzeyinde yüzmeye koyuldu.

 

Çok geçmeden devasa yılan başı bir kez daha Ning’in önünde belirmişti.

 

“Gerçekten benden daha hızlı.” duraksayan Ning’in gözlerinde endişe dolu bir ifade yer etmişti: “Görünüşe göre bu mücadeleden kaçamayacağım. Madem öyle, kapışalım o zaman!”

 

“Doğuetek Bataklığı’nda, kralımdan daha hızlı olan tek bir canlı var: Kar Kurbağası! Kadim Kar Kurbağası’nı biliyor musun? O yaratık Doğuetek Bataklığı’ndaki en güçlü Yabaniyaratık’tır. Tek bir nefesiyle seni öldürebilir!” beyaz cübbeli adamın suda attığı her adım etrafa titreşimler saçıyordu. Yine de hareketleri Ning’inkiler kadar zarif değildi: “Kralıma hayatını vermen daha iyi olacaktır…”

 

Ning’in suratı ekşimiş, ardından genç adam ışık hüzmesine dönüşerek uzun, ince, beyaz cübbeli adama doğru atılmıştı: “Yaratık, başımı ağrıtıyorsun. Şu kılıcımı ye bakayım!”

 

Swish!

 

Adama doğru soğuk bir ışık hüzmesi savruldu. Beyaz cübbeli adam o kadar korkmuştu ki anında suya dalıp etrafa dalgalar saçmak durumunda kalmıştı. Mavi Gökyılanı Kralı’nın emrindeydi ve güç bakımından aslen Suyun Gergedan Kralı’ndan bile daha zayıftı. Durum böyle olunca nasıl olur da bu genç adama karşı durabilirdi?

 

“Grooovll...” Mavi Gökyılanı Kralı öfke dolu bir kükreme savurdu.

 

Ning başını çevirip ona bakmış, genç adamın gözlerinde korkudan eser kalmamıştı. Mekândan kaçamayacağını bildiğinden, genç adam kalbindeki tereddütü ve korkuyu bir kenara bırakmıştı. Geriye yalnızca etrafı kavuran bir ateş kalmıştı, savaşın ateşi! Kişi yalnızca kendisinden üstün biriyle savaştığı takdirde kanının kaynadığına şahit olabiliyordu!

 

Hua… Aniden, yeşil pullu devasa kuyruk son hızda gölden fırlamış ve Ning’e doğru atılmıştı.

 

“Ne hız ama!” Ning’in vücudu kızıla dönmeye başladı. Açıkça görüldüğü üzere, vücudundaki Güneş ve Ay enerjileri limitlerine ulaşmıştı. Aynı esnada ayakları da Gölgerüzgarı Adımları’na uygun olarak hareket ediyor ve ellerinde tuttuğu ikiz Karakuzey Kılıçları’ndan birinin ucundan mavi bir ışık hüzmesi saçılıyordu, zehir! Karakuzey kılıçları toplamda üç kılıç ve bir kılıç kınından oluşuyordu. Kılıçlardan ikisi normaldi lakin üçüncü kılıç Ning tarafından zehre batırılmıştı.

 

Aslında, yanında getirdiği okları da zehre batırmıştı! Sonuçta, ölüm-kalım mücadeleleri yaşayacağı bu macerada asıl amaç rakibi öldürmekti! Doğal olarak bu amaç uğruna her türlü yöntem de kullanmak mübahtı. Suyun Gergedan Kralı gibi yaratıklarla mücadele ederken zehir kullanmaya yeltenmese de mesele Mavi Gökyılanı Kralı olunca durum tamamen değişmişti.

 

Tek bir elle “Ebediyete Akan Ufak Akıntılar”ı kullanmaya başladı.

 

Diğer eliyle de “Yağmur Çizgisi”ni kullanmaya koyulmuştu.

 

İki Karakuzey Kılıcı da dans ediyor ve dünyanın gücünü emiyordu. Huahuhau… Gözle görülebilen, ince ve uzun bir su akıntısı geniş bir dalga şeklinde yılana doğru ilerliyordu. Bahsi geçen su akıntısı akılalmaz derecede sağlam olmasının yanında kuyruğu çevreleyerek yaratığın saldırısını yavaşlatmayı başarmıştı.

 

Bu esnada, çizgiye dönüşen yağmur damlaları da hızla yaratığın vücuduna ilerliyordu!

 

“Bang!”

 

Karşılaşmanın etkisiyle geriye savrulan Ning’e, etrafa saçılan su dalgaları eşlik ediyordu.

 

“Huala!” Yeşil, zümrüt gibi kan damlaları yaratığın vücudundaki yaradan akmaya başlamış lakin yaranın çabucak kapanması sayesinde kan akışı çok geçmeden durmuştu. Yine de yaradan akan kanlar bir anlığına siyaha dönmüş ancak hemencecik eski zümrüt rengine kavuşmuştu. Durumun getirdiği gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, Karakuzey Kılıcı’ndaki zehrin Mavi Gökyılanı Kralı’na pek bir etkide bulunmadığı da anlaşılabiliyordu. Yaratık zaten başlı başına doğuştan zehirle içli dışlı olan bir canlıydı.

 

Swoosh!

 

Ning zıplayarak havaya fırlamıştı.

 

Mavi Gökyılanı Kralı, devasa vücudunu sarıp uzaktaki insana bir bakış attı. Bu insan ciddi ciddi ilk karşılaşmalarında onu yaralamayı başarmıştı.

 

Aniden…

 

Mavi Gökyılanı Kralı’nın devasa vücudu küçülmeye başlamıştı. Yaratık daha önceleri Yılankanadı’ndan bile büyüktü ancak birkaç saniye içinde yalnızca on metre uzunluğunda ve bir insanın beline eşdeğer kalınlıkta bir vücuda bürünmüştü. Ayrıca yaratık, Ning’e bakıp tıslamayı de ihmal etmiyordu.

 

“Sıkıntı.” Ning’in suratında ciddi bir ifade belirdi.

 

Mavi Gökyılanı Kralı bir Tanrıyaratığı olduğu için istediği takdirde vücudunu büyütüp küçültebiliyordu ve yaratık çeviklik konusunda ustaydı. Yani vücudunu küçülttüğünde işte sıkıntı o zaman başlıyordu.

 

Ning’in elinde beliren mor hap, hemen çocuğun ağzına doğru uçmuştu. Bu panzehir haplarından biriydi. Aynı hapa birden fazla zehrin panzehri yerleştirildiği için, Ning maceraya atılmadan önce hazırlık yaparken bunlardan yanına almıştı. Özellikle de bu mor hap halüsinasyon ve zehirlere karşı etkiliydi.

 

Ning ikiz kılıçlarını kaldırmış, Mavi Gökyılanı Kralı’na bakmaya başlamıştı.

 

Mavi Gökyılanı Kralı kendine güvenen bir bakış attı. İlk bakışta yaratığın usta bir avcı gibi Ning’in zayıf noktalarını aradığını anlayabiliyordunuz. Çocuğu süzmeye devam ederken aynı zamanda ilerlemeye de başlamıştı ancak suyun üstünde duran Ning, geri attığı adımlarla aralarındaki mesafeyi koruyordu.

 

Swish!

 

Aniden Mavi Gökyılanı Kralı, zümrüt bir ışık hüzmesine dönüştü!

 

Ning’e doğru atılmıştı!

 

Ji Ning’in gözlerinde keskin bir bakış belirmiş, genç adamın sağ elinde tuttuğu Karakuzey Kılıcı bir anda ışık hüzmesine dönüşerek yüksek hıza ulaşmıştı. Bu [Yıldırımalevi Kılıcı]’nın üç ölümcül tekniğinden biri olan “Aniyıldırım Kesiği”ydi. Bu teknik tek bir kelimeyle açıklanabilirdi: Hızlı! Ning’in şu an için elinde bulundurduğu en hızlı kılıç tekniğiydi ve şimdiyse Mavi Gökyılanı Kralı’na doğru ilerliyordu!

 

Shua! Shua!

 

Göz açıp kapayıncaya dek Mavi Gökyılanı Kralı on iki kez yön değiştirmişti. Büyülü, illüzyon gibi bir gölgeye dönüşerek Ning’in sağ elindeki kılıcın içinden geçmişti ve hatta bu esnada, küçülen lakin güç bakımından tam tersine artış yaşayan vücuduyla kılıca bir hamle savurmuştu.

 

Yalnız Ning’in sadece sağ elinde değil, sol elinde de bir kılıç vardı. Genç adamın sol elindeki Karakuzey Kılıcı dönen su dalgalarını, yani [Yağmurdamlası Sutrası]’nın savunma bakımından en güçlü olan tekniğini aktif ediyordu: “Derin”!

 

Clang!

 

Yılanın başı ve Karakuzey Kılıcı’nın ucu karşılaşmış ve Mavi Gökyılanı Kralı başını hafifçe yana kaydırmadan edememişti.

 

İkili birbirlerini geçmişti!

 

Pa! O esnada, tam birbirlerini geçtikleri sırada gölden korkunç bir gölge fırlamış ve gölge Ning’e doğru hamle yapmıştı. Zamanında karşılama fırsatını bulamayan Ning göğsüne aldığı darbeyle birlikte geriye savrulurken bir ağız dolusu kan tükürmeden yapamamıştı.

 

Huahua…

 

Mavi Gökyılanı Kralı son hızda gölde ilerliyor ve Ning’in olduğu yere yüzüyordu.

 

“Kuyruk saldırıları çok hızlı. Yılankanadı’nın saldırılarından bile hızlı.” havada süzülen Ning, zarif bir takla atarak göl yüzeyine inmişti. İstemsizce tuttuğu göğsündeki kemiklerin kırıldığını hissediyordu ancak Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği’nin güçlü yenilenme enerjileri yaralarını çabucak iyileştiriyordu.

 

Kakaka… Göğsündeki kırılan iki kaburga anında iyileşmişti.

 

“Yine de gücü Yılankanadı’ndan daha zayıf.” Ning göğsüne bir bakış attı. Yalnızca kıyafetleri zarar görmüştü. Altınyıldız Zırhı’nın da etkisiyle vücudu ciddi bir yara almamıştı.

 

“Swish!”

 

Mavi Gökyılanı Kralı bir kez daha kuyruğunu Ning’e savurdu.

 

Saldırı fazla hızlıydı!

 

“Gel bakalım.” Ning vahşice kılıçlarını kaldırarak savunma pozisyonuna geçti. Mavi Gökyılanı Kralı adeta ısıracakmış gibi başını uzatmış, vücudu genç adamı sarmalarken kuyruğu da ileri atılmıştı. Yaratığın resmen bütün vücudu silah olarak kullanılabiliyordu ve Ning’in etrafını çevirdikten sonra ona vahşice saldırmaya başlamıştı. Böylesine yakın bir mesafede yapılan mücadelelerde, saniye başında onlarca hamle değiş-tokuşu yapılabiliyordu.

 

Ning’in [Yağmurdamlası Sutrası] ve [Yıldırımalevi Kılıcı] “gelişmiş” seviyesine adım atmıştı lakin genç adam henüz “Dünyayla Bir” seviyesine ulaşmamıştı!

 

Kılıç oyunu eğer “Dünyayla Bir” seviyesinde olsaydı; sıradan bir kesik, delik, çizik saldırıları bile dünyanın doğal enerjisini çağırma kabiliyetine sahip olacaktı. İşte bu başarıyı gösteren insanlar “Dünyayla Bir” seviyesine adım atmış sayılıyordu. Ning daha bu seviyeye ulaşamadığından, yakın mesafede alelacele yaptığı saldırılarında dünyanın gücünü çağıramıyordu.

 

Dünyanın doğal gücünün desteği olmayınca kılıç oyunu da zayıflamaya başlamıştı. Bu gerçekten ölümcül bir zayıflıktı. Ning bu açığı kapatmak için ikiz kılıçlarını kullanıyordu ancak nihayetinde… Sürekli savunma yaparsa kaybedecekti!

 

“Chi!”

 

Mavi Gökyılanı Kralı’nın yılansı başı Ning’in baldırına atılmış ve keskin, zehirli dişleri genç adamın kürkünü, ardından da Altınyıldız Zırhı’nı delip geçerek zehri Ning’in vücuduna yollamıştı. Güçlü, uyuşturan, insanı deliye döndüren bir hissiyat Ning’in baldırından bütün vücuduna yayılınca genç adam alelacele dilinin altına yerleştirdiği hapı yutmuştu.

 

“Geber.” Ning Karakuzey Kılıçları’nı ileriye doğru savurduğunda iki kılıçla da “Ateşlere Uçan Güveler” tekniğini kullanmıştı. Kılıçlar adeta alev çizgilerine dönüşmüş ve genç adamın baldırını ısıran yılan başına doğru ilerlemeye koyulmuştu!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr