Bölüm 30: Katliam Başlar

avatar
5471 72

Desolate Era - Bölüm 30: Katliam Başlar



Bölüm 30: Katliam Başlar

 

Suyun Gergedan Kralı, taştan tahtında oturduğu esnada bakışlarını kel korumaya odaklamıştı. Devasa elini uzatarak yanında duran bağlı gençlerden birini kavramış ve genci dizine oturtmuştu. Suyun Gergedan Kralı’nın dizinde oturan genç, adeta yaratığın yanında ufacık bir oyuncağa benziyordu. Genç acı dolu bir çığlık attı, “İnsan yakalamanızı söylüyorsa, dediğini yapacaksınız. Tek yapmanız gereken bin insan yakalamak. Oh… Heybetli Suyun Gergedan Kralı, henüz yakaladığımız ikiliyi ve daha önce yediğiniz on dokuz kişiyi de sayarsak çoktan adamlarımın beş yüz seksen üç insan yakalamış olduğunu görüyorum.”

 

“Merak etme.” Suyun Gergedan Kralı’nın sesi düşük ve kalındı: “Bendeniz, Suyun Gergedan Kralı sözünü tutan biriyimdir. Bin insan yakaladığınız takdirde seni bırakacağıma emin olabilirsin.”

 

“Kel!” Suyun Gergedan Kralı devasa gözleriyle kel korumaya bir bakış attı: “Demirağaç klanının adını kullanarak beni korkutmaya çalışma. Doğuetek Bataklığı’nda, her yıl Demirağaç klanından ve Ji klanından kaç kişinin öldüğünü biliyor musun? Burada, Doğuetek Bataklığı’nda macera yaşamaya geldiniz. Hayatınızı kaybederseniz buracıkta kala kalırsınız, o kadar! Hassas tenli, daha henüz bir çömez olan ‘genç efendi’nizin Demirağaç Klanı’nda yüksek bir rütbesi olsa bile, hepinizi öldürdüğüm takdirde haberlerin klanınıza ulaşması ne kadar sürer sanıyorsunuz? Ayrıca, sizi kimin öldürdüğünü bulabilecekler mi sence!”

 

Mavi Korumlar’ın ellerinden gelen tek şey oracıkta dişlerini sıkmaktı.

 

Suyun Gergedan Kralı geniş bir kahkaha patlattıktan sonra elini havaya savurup “genç efendi”yi bir kenara fırlamıştı.

 

“Hepiniz, gidin ve daha fazla insan yakalayın. Çabuk!” yerde yatan Demirağaç Klanı’nın “genç efendi”si öfkeyle kükrüyordu.

 

“Ama genç efendi.” dedi kel koruma: “Zaten bu bölgede dolaşan avcıların ve balıkçıların neredeyse hepsini yakaladık. Bir ihtimal burada daha fazla insan olsa da bunların sayısı düşündüğünüz kadar fazla olmayacaktır. Dört yüze bile ulaşabileceğimizi sanmıyorum.”

 

Demirağaç Klanı’nın genç efendisi vahşi bir kükreme savurdu, “O zaman gidip bir kabile bulun. Direnirlerse hepsini öldürün gitsin. Geri kalanı da buraya getirin. Kabilede birkaç yüz insan bulabilirsiniz, yanlış mıyım?”

 

“Kabileyi mi katledelim?” kel koruma şaşkına dönmüştü.

 

“Niye korkuyorsun ki?” Demirağaç Klanı’nın genç efendisi kükredi, “Eğer korkuyorsan, gidip Ji Klanı’nın arazisindeki kabilelerden birini katlet! Direnmeye çalışanları öldür, geri kalanları buraya getir.”

 

Kel koruma dişlerini sıktı: “Tamam!”

 

Bu emir, iki büyük gücün karşılaşmasına sebep olacak olsaydı ya da efendilerinden gelen bir emri içerseydi o zaman şüphesiz ki korumalara sorun çıkarmadan söylenenleri yapardı lakin o esnada, onlara asıl emir veren kişi Yabaniyaratıklar’dan biriydi ve üstelik verdiği emir de diğer insanlara işkence etmeyi içeriyordu… İşte bu, gururlu korumaların utanç ve aşağılık duygulara bürünmesine sebep olmuştu.

 

“Haha…” Suyun Gergedan Kralı geniş bir kahkaha atıp yıldırıma benzeyen sesiyle konuştu: “Güzel, güzel, güzel. Bin insan yakalarsanız seni kesinkes salacağım.”

 

“Boom!”

 

Suyun Gergedan Kralı göbeğine bir şaplak attıktan sonra dudaklarını yaladı: “Daha demin bir adam yemiş olmama rağmen yine acıktım! Kimi yesem acaba?” Suyun Gergedan Kralı’nın gözleri kalabalığı süzmeye başlamış ve anında bağlı insanlar korkudan ne yapacaklarını şaşırmıştı.

 

Daha önce bu Yabaniyaratık’ın insan yiyişine birinci elden tanıklık ettikleri için korkuyorlardı. Aslen ölümden korkuyor sayılmazlardı ancak ısırılarak işkence görmek kesinlikle herkesin kanını donduran bir gerçekti.

 

“Um?” Suyun Gergedan Kralı’nın bakışları uzakta duran Ning’e odaklanmış ve yaratığın gözleri parlamıştı: “Um, o genç insanın derisi taptaze ve leziz görünüyor. Ayrıca yaşı da baya genç olsa gerek. Şüphesiz ki eti tam ağzıma layıktır! Çabuk, birisi onu bana getirsin.” lafını bitirir bitirmez salya akıtmaya başlamıştı.

 

“Genç efendi.” Dala Amca korku dolu gözlerle Ning’e bakıyordu. Arkalarında on Mavi Koruma duruyordu.

 

“Yürü.” Mavi Korumalar’dan biri Ning’in kürküne yapışmıştı.

 

Ning başını çevirip Mavi Koruma’ya bir bakış attı. Sağ elinin ufak bir hareketiyle herifin göğsüne bir hamle yapmıştı. Bang… Düşük bir ses yayılmış ve Mavi Koruma havaya savrulmuştu. Herifin gözleri neredeyse yerinden çıkacaktı ve ağzı da sonuna kadar açılmıştı. Bang! Taze kan, herifin paramparça olan organlarından fırlıyordu. Oracıkta bataklığa, yüz metreden uzak bir mesafeye çakıldıktan sonra hareketsiz kalmış ve açıkça görüldüğü üzere hayatını kaybetmişti!

 

“Yabaniyaratık’a hizmet edip kendi türünüze ihanet ettiğinize göre… Ölmeyi hak ediyorsunuz!” soğuk bir ses yankılandı.

 

Sessizlik.

 

Tepede, sayıları beş yüzü aşan bağlı insanlar, yüzü aşkın Mavi Koruma ve hatta tahtında oturan Yabaniyaratık bile bakışlarını kırılgan görünen gence odaklamıştı.

 

Tek bir hareketiyle korumalardan birini yüz metre havaya savurmak?

 

“Muazzam!” ilk tepki veren Suyun Gergedan Kralı olmuştu ve aslen yaratık heyecanlanmıştı. Bu vahşi yaratık insanların birbirlerini öldürmesini izlemekten büyük bir keyif alıyordu ve anında kükremişti: “Saldırmayacak mısınız? Daha demin sizden birini öldürdü! Çabuk, dövüşün!”

 

“Gebertin!” diğer Mavi Korumalar anında vahşi ruh hallerine bürünmüştü. Önlerinde duran genç adam daha demin içlerinden birini öldürmüştü ve yoldaşlarının bu ölümü, onların gözünde yalnızca “zamanında tepki verememek” olarak nitelendiriliyordu. Üstelik, genç adam büyük ihtimalle Habistanrı Vücut Geliştirme Teknikleri’nden birinde çalıştığı için azıcık güce sahip olması şaşılacak bir şey değildi.

 

Ölüm-kalım mücadelelerinde, asıl önemli olan kolay kişinin sahip olduğu kılıç ve sabre yetenekleriydi. Kişi fizik bakımından rakibinden güçsüz olsa bile tek bir kılıç hamlesiyle rakibin kafatasını delip geçebilirdi!

 

Hu! Hu! Hu! Yirmi Mavi Koruma nizamlı bir şekilde saldırmaya koyuldu.

 

Elini havaya savuran Ning, Dala Amca’yı bir kenara itmiş ve herif adeta havaya savrulmuştu. Sağlam bir takla atarak yere inen Dala’nın herhangi bir sakatlığı varmış gibi görünmüyordu. Dala Amca Mavi Korumalar’a korku dolu gözlerle bakıyordu: “Genç efendi, dikkatli olun.”

 

“Dikkatli ol.”

 

“Çabuk, kaç”

 

“Genç adam çabuk, kaç buradan!”

 

Bağlı insanlar da endişelenmeye başlamış ve genç adamı uyarmaya koyulmuştu. Mavi Korumalar’ın ne kadar güçlü olduğunu biliyorlardı. Bu Mavi Korumalar normal bağlamda akılalmaz tecrübelere sahip Dokuzdiş Savaşçıları arasındaydı ve grup saldırıları konusunda da epey üstün tekniklere sahiplerdi. Yalnızca Xiantian Alemi’nde olan bir varlık yirmi Mavi Koruma’nın saldırısından sağ çıkabilirdi.

 

Mavi Korumalar’ın saldırılarıyla karşı karşıya kalan Ning aniden bir rüzgâr parçasına dönüşmüş ve kaygısız rüzgâr adımlarıyla kafasına göre hareket etmeye başlamıştı. Mavi Korumalar ona doğru kesikler, direkt darbeler savuruyor olsa da Ning’in sakin adımları rahatça bu odaklı saldırılarından kurtulmasını sağlıyordu.

 

Hu!

 

Pa! Pa! Pa! Pa! Pa! Pa!

 

Birbiri ardına havaya savrulan avuç sesleri insanın dikkatini çekiyordu. Ning, yirmi Mavi Koruma’nın odaklı saldırılarından kaçıyor olsa da bu esnada avuç içleriyle heriflere darbeler savurmayı ihmal etmemişti. Her darbesi Ning’in sahip olduğu on bin kiloluk gücü beraberinde taşıyordu ve bu gücün karşısında kalan Mavi Korumalar teker teker gökyüzüne savruluyordu.

 

Hu!

 

Ning’in vücudu duraksadı. Kenara savrulan yirmi Mavi Koruma’nın da boyun kısımları bükülmüş ve çoğunun ağzından kanlar akmaya başlamıştı.

 

Hepsi öteki dünyayı boylamıştı!

 

“Ne?!”

 

“Tanrım!”

 

“Ama…ama…”

 

Bağlı olan yüzlerce insan ve Demirağaç Klanı’ndan gelen Mavi Korumalar… Hatta Yabaniyaratık bile şaşkına dönmüştü.

 

“Sen…sen…” Demirağaç Kabilesi’nden gelen genç efendi sinirden deliye dönmüştü.

 

“Bizler Demirağaç Klanı’ndan gelen Mavi Korumalar’ız.” diğer korumaların suratlarında çirkin ifadeler seçilebiliyordu. Sinirlenmiş olsalar da hareket etmeye cesaretleri yoktu.

 

Ning soğuk, sakin bir ses tonuyla konuştu: “Yabaniyaratık’ın pençeleri ve dişleri olarak kölelik yapmanın cezası ölümdür.” Demirağaç Klanı ve Ji Klanı zaten birbirine düşman iki klandı ve buna bir de heriflerin Yabaniyaratıklar’a hizmet ettiği eklenince… Ning kendini tutmamıştı!

 

Hua!

 

Aniden Ning’in ellerinde keskin bir kılıç belirdi. Ayakları hareket etmeye koyulmuş ve aynı esnada kılıç ışıkları da gün yüzüne çıkmıştı. Göz açıp kapayana dek dokuz Mavi Koruma boğazlarını tutarak yere yığılıp kan içinde kalmıştı. Ayak oyunu ve kılıç oyunu bakımından akılalmaz bir hıza sahip olan bu genç adam, Mavi Korumalar’ın kalbine korku salmayı başarmıştı.

 

Daha önceleri, Ning zaten kılıç kullanmadan vahşi bir yaratığı andırıyordu lakin şimdi kılıcını kullanmaya başlamıştı.

 

“Çabuk, kaçın.”

 

“Suyun Gergedan Kralı, kurtar bizi!” Mavi Korumalar ne yapacaklarını bilmeyen bir grup tavuk sürüsünü andırıyordu. Yoktan var olan bu genç adam onları katletmeyi kafasına koymuştu.

 

Suyun Gergedan Kralı oracıkta oturmuş, kahkaha üzerine kahkaha atıyordu: “Tek söylediğim şey, bin kişi yakalarsanız sizi salacağımdı. Daha önce sizi koruyacağım diye bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Öldürün, geberin, geberin!” Suyun Gergedan Kralı endişeli bile değil. Ona göre, bir Yabaniyaratık olarak önündeki insanlar ufak karınca parçalarından farksızdı. Ayrıca, karıncalar arasındaki mücadeleye de heybetli şahsiyetinin müdahale etmesi olacak iş değildi!

 

Chi! Chi! Chi!

 

Dört bir yana saçılan kanlara, birbiri ardına yere yığılan Mavi Korumalar eşlik ediyordu. Korumalar çoktan mantıklarını kaybedip kalplerini korkuya kaptırmıştı. Kılıç oyunları ve sabre oyunları bu gencin karşısında hiçbir işe yaramıyordu.

 

“Çabuk, kaçın.”

 

“Çabuk.”

 

Hu… Rüzgâr hızında ilerleyen Ning’in geçtiği her yerde kendi gölgesini bırakıyordu. Mavi Korumalar oldukları yerlerde yere yığılıyorlar, bazıları kalplerinden bazıları da boğazlarından yaralanıyordu. Toprak kızıla döneli çok olmuştu. Yerde yatan Mavi Korumalar neredeyse bütün bölgeyi kaplıyordu.

 

Bütün Mavi Korumalar ölmüştü!

 

“Hrm?” daha önce manzarayı keyifle izleyen Suyun Gergedan Kralı aniden doğrulmuş ve suratındaki ifade değişmişti. Ning’in son seferde uyguladığı saldırı hız limitini zorladığı için arkada gölgelerini bırakmıştı. Böylesine bir manzara gerçekten Suyun Gergedan Kralı’nı şoke etmişti. Bu meseleden önce, gencin ona rakip olabileceğini düşünmüyordu ancak artık biraz endişelenmeye başlamıştı.

 

“Fazla güçlü.”

 

“Gerçek gibi değil.”

 

“Ölmeyi hak ediyorlar.” bağlı insanlar heyecandan ne yapacaklarını bilemiyordu. Ufak görünen gencin böylesine bir potansiyele sahip olduğunu tahmin etmemişlerdi. Yoksa bu güçlü genç… Yabaniyaratık’ı öldürebilecek seviyede miydi?

 

Swish! Swish! Swish! Kılıç ışığı bölgeyi sarmalamış ve Ning’in yanında duran on civarı insanın kollarındaki ipler kesilmişti.

 

“Genç insan.” Suyun Gergedan Kralı siyah bir gölgeye dönüşerek Ning’e doğru atıldıktan sonra hafif buz kaplı yumruğunu ileriye savurmuştu: “O bıraktığın insanlar benim yemeğim.”

 

“Clang.”

 

Ning, Karakuzey Kılıcı’nı ona doğru gelen devasa yumruğa doğru kaldırdı.

 

BANG!!!!

 

Adeta dağlar yerinden oynamıştı. Ning yüz metre geriye savrulmuş ve Suyun Gergedan Kralı’nın yumruğundaki buzlar da paramparça olmuştu. Hatta yaratığın kolu neredeyse ikiye ayrılmıştı. Manzaraya şahit olan kabile üyelerinin heyecanına diyecek yoktu. Yabaniyaratık’ın kolu paramparça mı olmuştu?

 

“Muazzam.” Suyun Gergedan Kralı kükredi: “Gerçek formumu kullanmaya layık birisin.”

 

Suyun Gergedan Kralı aniden devasa, sulu bir sise dönüşmüştü. Ardından sulu sis yoğunlaşarak tepe boyutlarında, otuz metrelik devasa bir yaratık haline bürünmüştü. İşte bu, gerçek Suyun Gergedan Kralı’ydı. Akılalmaz derecede kalın bir derisi ve yetmiş metre uzunluğunda bir gövdesi vardı. Gerçekten de ufak bir dağ lakabını hak ediyordu. Burun deliklerinden etrafa yayılan enerji toprağı buza çevirmiş ve yaratığın yanında duran insanlardan çoğu buzdan heykellere dönüşmüştü. O esnada Dala Amca tam gücüyle kabile üyelerini kurtarmaya çalışıyordu.

 

“Çabuk, kaç.” uzaktaki Ning bir ışık hüzmesine dönüşerek suyun üstünde ilerlemeye koyuldu. Göz açıp kapayıncaya dek mesafeyi kapatmış ve havaya savurduğu kılıçtan fırlayan ışıklar düzinelerce insanı serbest bırakmıştı.

 

“Ne duruyorsunuz?” diye kükredi Ning, ardından bakışlarını devasa yaratığa çevirmişti.

 

Serbest kalan insanlar çabucak yerde duran silahları kuşanarak, bağlı olan diğerlerini kurtarmaya koyulmuştu ve çok geçmeden dört yüze yakın kabile üyesi kurtulmayı başarmıştı.

 

“Kaçıyor musunuz? Hepinizi dondurduktan sonra yavaş yavaş yiyeceğim.” Suyun Gergedan Kralı etrafına bir bakış attı. Bu bakışına vücudundan saçılan soğuk arua eşlik etmiş ve mekân bir anda soğumaya başlamıştı. Toprağı kaplayan buz parçaları son hızda ilerlerken geçtikleri yerde duran insanları da buzdan heykellere çevirmişlerdi. Yalnızca Dala Amca gibi hızlı koşabilen ve önceden kaçmaya başlayan insanlar kurtulmayı başarmıştı.

 

“Ben Demirağaç Klanı’nın…” Demirağaç Klanı’nın genç efendisi hata vahşi kükremeler savuruyordu ancak lafını bitiremeden buza dönüşmüştü.

 

Göz açıp kapayıncaya dek, Suyun Gergedan Kralı’nın etrafındaki otuz metrelik alan mezarlığı andırmaya başlamıştı.

 

Yalnızca Ning ve Suyun Gergedan Kralı kalmış, ikili birbirlerine keskin bakışlar fırlatmaya koyulmuştu.

 

Mesafede, Dala Amca ve şanslı olan düzinelerce insan kaçtıkları tehlikeyi damarlarında hissediyordu. Dala Amca’nın yanında duran bir genç söylendi: “Dala Amca, o genç kurtulabilecek mi?”

 

“Kurtulacak, kurtulacak…” Dala Amca’nın ağzı böyle söylüyor olsa da kalbi bu kelimelere güvenemiyordu. Acaba o akılalmaz kılıç oyununa ve güce sahip olan genç, vahşi Yabaniyaratık’ı öldürebilecek miydi?

 

“Neden hala orada dikiliyorsunuz!”

 

Onlardan uzakta duran Ning öfke dolu bir kükremeye savurdu.

 

Suyun Gergedan Kralı ve Ning gibi iki varlığın karşılaşmasında yüz metrelik, hatta üç yüz metrelik bir alanın bile güvenli olacağını düşünmek mümkün değildi.

 

“Gidelim.” Dala Amca dişlerini sıkarak kabile üyelerine önderlik etmeye başladı. Diğer kabile üyeleriyse çoktan kaçmıştı. Gerçekten insanlar korkunun ve şaşkınlığın kollarında geçirdikleri bu günü, uzun bir süre unutamayacak gibi görünüyorlardı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr