Bölüm 29: Bataklığa Giriş

avatar
6018 76

Desolate Era - Bölüm 29: Bataklığa Giriş



Bölüm 29: Bataklığa Giriş

 

Üç siyah yaratığa kurulan Ning’in grubu dağ ormanının sınırlarına doğru ilerliyordu.

 

“Bakın.” Dala Amca ileriyi işaret etti: “Doğuetek Bataklığı hemen ileride.”

 

“Doğuetek Bataklığı.”

 

Ning uzaklara bir bakış attı.

 

Devasa, sonsuz görünen bir göl bütün bölgeyi kaplamış ve yüzeyinde dans eden güneş ışıklarıyla muazzam bir manzara yaratmıştı. Tek bir bakışta göle girip çıkan uçan yaratıkların balık avladığını ve suda yaşayan devasa canlıların kuyruklarını görebiliyordunuz. Arada sıradaysa gölden devasa bir baş boy veriyordu. Gerçekten burası tam bir canavar dünyasıydı.

 

“Doğuetek Bataklığı.” diye kendi kendine konuştu Ning “Nihayet gelebildik.”

 

Doğuetek Bataklığı, Ji Klanı ve Demirağaç Klanı arasındaki sınırda yer alıyordu. Demirağaç Klanı güç bakımından Ji Klanı’na denk olsa da ikili zamanından beri birbirine düşmandı!

 

Doğuetek Bataklığı bin kilometre genişliğindeydi ve boyut bakımından Ning’in önceki hayatında gördüğü şehirlere denk sayılabilirdi. Böylesine devasa bir gölde… Akılalmaz sayıda yaratığın yaşadığına da kimsenin şüphesi yoktu. Ji Klanı’nın bu bölgede yaşadığını onayladığı 12 canavar vardı!

 

Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’ndan çıkıp maceraya atıldığı günden itibaren Ning, Xiantian Alemi’ndeki Yabaniyaratıklar’dan birkaçıyla dövüşmek istiyordu lakin Yabaniyaratıklar’ın çoğu göl derinliklerinde ve dağ diplerinde yaşıyordu. Nasıl olur da bu kadar kurnaz ve heybetli yaratıkları kolayca bulmak mümkün olabilirdi? Geçmişte, neredeyse bir ay boyunca spesifik bir bölgeyi araştırmış ancak sonuç elde edememişti. Bu duruma sinirlenen Ning anında rotasını Doğuetek Bataklığı’na çevirmişti!

 

“Doğuetek Bataklığı’nda birçok yaratık olmasının yanında, bunların büyük bir kısmı henüz Xiantian Alemi’ne adım atmış olan canlılar. Tek bir tanesiyle bile karşılaşmayacağıma inanmıyorum!” Ning adeta korku nedir bilmeyen, yeni doğmuş bir bebek gibiydi. Yine de bu korkusuzluğuna rağmen dikkatisiz olmaya cesaret edemiyordu zira Doğuetek Bataklığı’na gelen Ji Klanı üyelerinin birçoğu hayatını kaybetmişti, özellikle de Ning’in büyükbabası bu bölgede can vermişti!

 

————————-

 

“Mowu, Güz Yaprağı,” Ning yaratıktan aşağıya atlayıp talimat verdi: “Doğuetek Bataklığı gereğinden riskli olduğundan, her yer tehlikeli sayılabilir. Ayrıca bu binekler suda işimize yaramayacak. Siz ikiniz bu yaratıkları alıp Metaltaşı Kabilesi’ne geri dönün. Orada beni bekleyeceksiniz!”

 

Mowu ve Güz Yaprağı birbirine birer bakış fırlattı. Ellerinden gelen tek şey eğilerek “Tamam, genç efendi.” demekti.

 

“Dala.” Ning geniş vücutla herife bir bakış attı: “Seninle birlikte göle gideceğiz. Bölgenin genel hatlarını bana anlattıktan sonra sen de geri dönebilirsin.”

 

“Tamamdır, genç efendi.” dedi saygıyla Dala Amca.

 

“Gidelim.”

 

Ning anında ileri atılmış ve baltasını kavrayan Dala Amca da onu takip etmeye koyulmuştu. Güz Yaprağı ve Mowu genç efendilerinin mesafedeki Doğuetek Bataklığı’na girişini sessizce izliyorlardı. Her ne kadar kalplerinde hafif bir gerginlik kırıntısı belirse de meseleye müdahale etme yetkileri yoktu zira içlerinden biri ana hizmetçiyken, diğeri de genç efendiye dağ patikaları ve ormanlar konusunda bilgiler vermek için seçilmiş sıradan bir herifti. Sahip oldukları güç, Ning’le kıyaslanabilecek kadar yüksek değildi.

 

Geniş gölün etrafında ve gerek de içinde muazzam manzaralara rastlamak sıradan bir hal almıştı.

 

“Bu büyük gölde, daha sağlam topraklara sahip adalar ve yeşillikler de bulunuyor.” Dala Amca geniş bir kahkaha attı: “Hatta adalara kurulmuş ufak kabileler bile var lakin yine de çoğu çamurlu bölgeye adım attığınız takdirdebataklığa çekileceğinize şüphe yok… Üstelik gölün derinliği de büyük bir sorun kaynağı. Bataklığın içinde sadece hareket etmek zorlaşmıyor, bunun yanında çamurlara saplandığınız anda içeriye de çekiliyorsunuz.”

 

Ning söylenenleri dinliyordu.

 

“Metaltaşı Kabilemiz neredeyse yüz yıldır bu bataklığın yakınlarında bulunan köyde yaşıyor, bu sebepten buraya sık sık balık tutmak için geliriz. Hangi yolların güvenli ve hangilerinin tehlikeli olduğunu iyi biliyoruz.” Dala Amca kendine oldukça güveniyordu.

 

Pa! Pa!

 

Çamurlarda ilerleyen Ning Doğuetek Bataklığı’ndaki serüveninde, önünde ilerleyen kabile savaşçısını izliyordu.

 

“Bak.” aniden Ning’in ellerinde bir Yaratıkderisi parşomeni belirmişti: “Bu elimde gördüğün Doğuetek Bataklığı’nın haritasıdır. İşaretlediğim dairelere götüreceksin beni.”

 

“Ah!” Dala Amca korkmuştu: “Bu…bu bölgelerin hepsi de Yabaniyaratıklar’ın yaşadığı kısımlar. O tehlikeli bölgelere gitmeye cesaret edemeyiz.”

 

“Gitmene gerek yok.” Ning başını iki yana salladı: “Beni oraya yönlendirip ne kadar gideceğimi söylesen yeter.”

 

Dala Amca’nın alnı soğuk terlerle kaplanmıştı. Başını salladı: “Tamam. Dediğiniz gibi yapacağım genç efendi.”

 

———————-

 

Doğuetek Bataklığı tek kelimeyle devasaydı. Gerçekten ikilinin sadece bacaklarını kullanarak mekânda yol katedebilmeleri mümkün değildi. Üstelik bu Ning’in ilk defa Doğuetek Bataklığı’na gelişiydi ve bölgede binlerce patika bulunuyordu. Şans bu ki tecrübeli Dala Amca genç efendiyi gizli geçitlerden yönlendirerek kolayca ilerlemelerini sağlıyordu.

 

Göz açıp kapayıncaya dek bir ay geçmişti.

 

Ning yemek ve benzer ihtiyaçlarını Kaletaşına yerleştirmişti ve buna ek olarak öldürdükleri bazı yaratıkları da kızartma şansları bulunuyordu. Ne zaman uyumak isteseler rastgele bir köşeye kurularak gözlerini yumuyorlardı. Ning’in çeşit çeşit bölgelerde gizlenen Yabaniyaratıklar’a meydan okumak için acelesi yoktu. İlk olarak yaratıkların yerlerini belirlemek istiyordu. Ardından tek başına “Dünya ile Bir” ayak oyununu kullanarak kolayca göl yüzeyinde hareket edecekti. İstediği takdirde günde bin kilometrelik bir mesafeyi katedebilecek sevideydi.

 

“Son bölgedeyiz.” Dala Amca elini uzatıp uzak bir bölgeyi işaret etti. Bahsi geçen bölgede, boyları üç metreye ulaşmış ihtişamlı su bitkileri meltemle yaptıkları düette adeta dans ediyorlardı: “Tam orada, su bitkilerinin yetiştiği yerde Heybetli Yaratık’ın yuvası bulunuyor. Söylenenlere göre bu yaratık devasa bir gergedanmış. Tabii devasa derken ufak bir dağ boyutlarından bahsediyorum.”

 

“Tamamdır. Dönebiliriz. Metaltaşı Kabilesi’ne döndükten sonra seni güzelce ödüllendireceğime şüphen olmasın.” dedi Ning.

 

“Genç efendi, beni yeterince ödüllendirdiniz.” diye alelacele cevapladı Dala Amca.

 

Bu kırılgan görünen genç efendi aslen akılalmaz bir güce sahipti. Doğuetek Bataklığı’nda geçirdikleri bir ay süresince birkaç yaratık tarafından saldırıya uğramış olsalar da yaratıklar genç efendinin tek bir kılıç hamlesiyle katledilmişti! Ayrıca Ning yaratıkların cesetleriyle de ilgilenmiyordu ancak bu israfı gören Dala Amca’nın kalbi bu meseleye daha fazla dayanabilecek gibi değildi. Burada yaratık etinden bahsediliyordu! Eğer satmaya kalksalar, kabileleri çok daha iyi bir konuma ulaşabilirdi lakin koca yaratığı tek başına sırtlaması da mümkün olmadığından, geriye yalnızca yaratıklardan ufak parçalar kesmek kalmıştı.

 

“Hmm?” Ning ve Dala Amca aniden tek bir noktaya bakmaya başladı.

 

Uzakta, yanlarında birkaç figürü taşıyan askerler seçilebiliyordu.

 

Bataklığın derinlerinde sağlam bölgeler, çamurlu araziler ve hatta tepelik bölümler bile vardı. Bütün bunlara da yükselen dağ eşlik ediyordu. Dağ, halk arasında Doğu Dağı olarak anılıyordu ki Doğuetek Bataklığı’na ismini veren de bu heybetli yapıdan başka bir şey değildi.

 

Mesafede, birkaç yüz askerin oluşturduğu grup tepeyi çıkıyordu. Aniden Ning ve Dala Amca’ya doğru on figür koşmaya başladı.

 

“Ne oluyor?” Ning’in suratı ekşimişti.

 

“Çabuk, kaçalım.” korkudan yerinde duramayan Dala Amca anında kaçmaya başlamıştı.

 

Shua!

 

Mavi, metal zırh giyen on adamdan biri kükrediği gibi ileri atılmış ve akılalmaz bir hıza ulaşarak Dala Amca’nın kaçış rotasını kesmişti.

 

“İkiniz.” mavi zırhlı adam onlara soğuk bir bakış attıktan sonra Ning’in üstündeki fiyakalı kürklere odaklanmıştı: “Bizimle gelin!”

 

“Ne istiyorsunuz?” adamın zırhını gören Dala Amca saygıyla eğilerek konuştu.

 

Diğer dokuzlu da mekâna ulaşmıştı.

 

“Çabuk olun. Eğer gelin diyorsak geleceksiniz. Yoksa şuracıkta canınızı alırım!” on kişilik zırhlı grup silahlara kuşanmıştı ve hepsinin de bu konuda yetenekli olduğu anlaşılabiliyordu.

 

Dala Amca, Ning’e bir bakış attı.

 

“Gidip bir bakalım.” Ning gayet sakindi. Önündeki zırhlı adamların sıradan olmadığına şüphesi yoktu ancak ona göre, bu herifler ufak tavuk parçalarından farksızdı. Yine de bu adamların neden onlara gelin dediğini bilmiyordu. Ning ortada sağlam bir sebep olmadığı sürece insan öldürmeye yeltenmek isteyen biri değildi.

 

“Yürüyün.”

 

“Çabuk.”

 

 Zırhlı korumaların bakışları eşliğinde Ning ve Dala Amca tepeye doğru yola koyuldu.

 

Tepede biraz da olsa çim ve bu az sayıda çimlerin üstünde de yüzlerce insan vardı. Çoğu oracıkta elleri ve kolları bağlanmış vaziyette yatıyordu. Sayıları aşağı yukarı yüz civarında olan zırhlı askerler de onları çevrelemiş, mekânın nizamını sağlıyorlardı. Yine de korumaların en sık bulunduğu dairenin ortasında duran taş taht insanın dikkatini çekmiyor değildi. Taş tahtın üstünde geniş çaplı, kaslı ve en azından 2 metre boylarında, kalın zırhlı bir adam oturuyordu.

 

Ning tahtta oturan adamı görür görmez şaşırmıştı. Ning’in cebindeki “Şeytantaşı” o esnada ısınmaya başlamıştı. Açıkça görüldüğü üzere taş yakınlarda bir yaratık olduğunu hissetmişti. Aynı zamanda Ning, onlarca korumanın eşlik ettiği bu adamın sıradan biri olmadığını düşünmeye koyulmuştu.

 

“Al sana Yabaniyaratık.” Ning hemen insanları incelemeye başladı.

 

Yanında sadece insanlar duruyordu ve durum böyle olunca yaratığın insan formuna girdiğini anlamıştı. Tabii çok iyi bildiği diğer bir şey de yalnızca Yabaniyaratıklar’ın insan formunu alabildiğiydi!

 

Ning serüvenine bir sürü eşya getirmişti, aslında Şeytantaşı da bu eşyalardan yalnızca biriydi. Şeytantaşları… Bir çeşit özel doğası bulunan taşlardı. Bahsi geçen bu taşlar yaratık varlığını hissettikleri takdirde etrafa ışık ve ısı saçıyorlardı. Batı Vilayet Şehri’nden bile daha büyük olan şehirlerin bazılarında giriş kısımlarda bulunan “Yaratık Gösteren Aynalar” birçok Şeytantaşının birleşiminden yapılıyordu. Yani bir yaratık yaklaştığı takdirde “Yaratık Gösteren Ayna” anında parıldamaya başlayacaktı.

 

İnsanların insanlara özgü bir aurası ve yaratıkların da yaratıklara özgü bir aurası mevcuttu. Bu bir çeşit yaşam aurasıydı.

 

“Dala!”

 

“Dala Amca!”

 

Aniden birkaç ses duyuldu.

 

Ning ve Dala Amca başlarını çevirerek, bağlanan insanlardan ikisinin onlara seslendiğini gördü. Bu gelişme Dala Amca’nın surat ifadesini ekşitmişti: “Kara Kaplan, burada ne işin var?” bu on kişilik grup kendi kabilesindendi.

 

“Dala, asıl sen niye buradasın? Oradaki devasa adam Yabaniyaratıklar’dan biri, hepimizi yiyecek.” diye seslendi kabile üyelerinden biri.

 

“Yabaniyaratık mı?” Dala Amca şoke olmuştu.

 

Ning başını çevirip korumaların ortasında oturan devasa herife bir bakış attı. Dikkatlice süzdüğünde, herifin dudaklarındaki kan izlerini görmeyi başarmıştı. Ayrıca herif keyifle dudaklarını yalamaya başladığından, Ning’in kalbindeki öldürme alevleri de aniden hayata dönmüştü: “Demek Şeytantaşının hissettiği Yabaniyaratık oradaymış! Doğuetek Bataklığı’nda toplam on iki Yabaniyaratık bulunuyor, merak ediyorum da… Bu hangisi”

 

“Kapa çeneni.” zırhlı bir koruma ileri atılarak bağlı adamlardan birine tekme savurmuştu: “Hepiniz, kapayın çenenizi!”

 

“Kendi türünden olan bizleri Yabaniyaratık uğruna satıyor, bir de bizden susmamızı mı istiyorsun?”

 

“Bir de Demirağaç Kabilesi’nin onurlu Mavi Korumaları olacaksınız! Aşağılık herifler!”

 

“Vursana, vur! Ölümüne vur haydi!”

 

Tekmelere maruz kalan insanlar vahşi çığlıklar atıyordu.

 

“Dur!” taş tahtta oturan, devasa zırhlı adam söylendi. Sesi o kadar derindi ki adeta bir boynuzdan geliyordu: “Eğer onları öldürürsen, yemeğim sen olursun.”

 

Devin baktığı zırhlı koruma hemen geri çekilmişti.

 

“Suyun Gergedan Kralı!” kel bir koruma söylendi: “Çoktan senin için beş yüz kişi yakaladık. Kardeşlerimiz dört bir yana dağılmış, senin için insan aramaya koyulmuştu. Biz kendi üzerimize düşeni yaptık, genç efendimizi bize verirsen Demirağaç Kabilesi meseleyi unutacaktır. Aksi taktirde eğer bir sıkıntı çıkarsa… Demirağaç Kabilesi’nin öfkesine maruz kalacağını unutma!”

 

Uzaktan meseleyi izleyen Ning’in gözleri parıldamıştı.

 

Suyun Gergedan Kralı mı?

 

Doğuetek Bataklığı’ndaki on iki Yabaniyaratık arasında yalnızca bir tane Suyun Gergedan Kralı vardı ve o yaratık da Xiantian Alemi’ne henüz adım atmış bir canlıydı!

 

“Xiantian’a yeni adım atmış demek?” Ning’in gözlerindeki öldürme isteği çok açıktı: “Uzun, upuzun zamandır senin gibi bir yaratık arıyordum. O kadar aramama rağmen bir türlü bulamıyordum; ancak bak şimdi kendi ayağınla bana gelmişsin…”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr