Bölüm 28: Doğuetek Bataklığı

avatar
6488 78

Desolate Era - Bölüm 28: Doğuetek Bataklığı



Bölüm 28: Doğuetek Bataklığı

 

Batı Vilayet Şehri’nin dışındaki dağ ormanında…

 

 Ji Ning, Mowu ve genç adamın hizmetçisi Güz Yaprağı, siyah bir yaratığın üstünde oturuyordu. Bahsi geçen bu yaratık, leoparı andıran vücudunda leopar tipi desenler barındıran bir canlıydı. Başında tek bir boynuzu, vahşi bir kişiliği vardı. Dağlara adeta normal vadi ovalarında geziyor edasıyla çıkabilen, hızlı bir yaratıktı. Kesinkes iyi bir binek hayvanı olsa da evcilleştirilmiş yaratıklara kıyasla biraz daha zayıf kalıyordu.

 

Ning’in statüsü düşünüldüğünde, aslen bu tür bir binek hayvanına binerek düşük bir profil çizdiği anlaşılıyordu.

 

“Batı Vilayet Şehri.” Ning başını çevirip küçükken yaşadığı devasa şehre bir bakış attı.

 

“Gidelim!” dedi.

 

Binek hayvanına ufak bir tekme attığı gibi yaratık ileri atılmış ve üç kişilik grup tam gaz ilerlemeye koyulmuştu.

 

————–

 

Bahar yerini kışa bırakıyordu…

 

Dağ köyünün bulunduğu çimenli arazide düzinelerce kürklü adam keyifle ilerliyor, yarısı da deriden yapılma çantalar taşıyordu.

 

“DalaAmca!” tecrübesizliği her halinden belli olan mızraklı genç, heyecanla konuştu: “Daha önce Doğuetek Bataklığı’na gitmemize izin vermiyordun. Hatta bataklığın ne kadar tehlikeli olduğuyla ilgili anlattığın hikayeleri bile hatırlıyorum. Buna rağmen sefer boyunca herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadık ve üstüne bir sürü balık tuttuk. Bu balıklar muhtemelen bizi bir süre idare edecektir.”

 

Kahramansı, ayıyı andıran figür gülümseyerek yanıtladı: “Ah Li, bize şans getirdin. Bu sefer, Doğuetek Bataklığı’na yaptığımız yolculukta tek bir adam bile kaybetmedik. Aslen Doğuetek Bataklığı on bin kilometrelik alan içerisinde en fazla Yabaniyaratık barındıran bölgedir lakin tabii bu bölgenin oldukça geniş bir balık ağına da sahip olduğunu söylemek lazım.”

 

“Ah Yi, daha önce bizimle balığa çıkmamıştın. Birkaç seferden sonra mekânın ne kadar tehlikeli olduğunu anlarsın. Geri döndüğümüzde pratik yapıp Ki’ni arıtman lazım. Güçlenmediğin takdirde fazla yaşayamazsın.” Tek kollu bir adam gülümsedi.

 

“Ah Yi artık geçmişteki çocuk değil. Geri döndüğümüzde ona bir kadın bulmamız lazım. Güzel kürkler alıp yakınlardaki kabilelerden birine gidip büyük popolu, doğurgan bir kadın ayarlayalım.”

 

“Birkaç kadın alırsan daha fazla çocuğun olur.”

 

Yaşlı adamların hepsi de gençle dalga geçiyordu.

 

Tam o esnada yakınlardaki çalıların birinde, siyah kürklü bir yaratık bekliyordu. Yaratığın kürkü şaşılacak derecede pürüzsüz ve vücut hatları da özenle çizilmişe benziyordu. Bir panteri andırdığına kimsenin şüphesi yoktu. Kürklü yelesi sağlam duruyor ve boynunu bir yüzük gibi çevreliyordu.

 

Bir fırsat kolluyordu…

 

“O konuyu merak etmeyin. Ben kendime birini bulurum.” Ah Yi biraz utanmış ve suratı kırmızıya dönmeye başlamıştı.

 

“Hahaha, utandı.”

 

Yaşlı adamlar gülümsedi.

 

Aniden….

 

“Roaaaarrr!” siyah bir gölge aniden ileri atılmış ve elinde mızrak tutan kabile üyesine doğru fırlamıştı.

 

“Yaratık!” diğer kabile üyeleri öfke dolu seslerle kükredikleri gibi mızraklarını ileriye savurmuşlardı. Genç yaştan beri acı dolu pratiklerini aksatmayan bu herifler, aynı zamanda yıllardır iç enerjilerini arıttıklarından büyük güçlere sahipti.

 

Bang!

 

Devasa siyah gölgenin pençeleri, kolayca mızraklarını delip geçmiş ve adamları kenara savurmuştu.

 

“Çabuk.”

 

“Öldürün.”

 

Yaratığı çevreleyen kabile üyeleri öfke dolu kükremelerle mızraklarını savuruyorlardı. Ufak bir kabile oldukları için derin ölümsüz tekniklerine sahip değillerdi. Durum böyle olunca kabile arasında mızrak türü sıradan silahlar da bir hayli popüler olmuştu. Her gün mızrakla birkaç hareket çalıştıkları takdirde, geçen on-on beş yılın ardından olağanüstü güçlere ulaşma şansları vardı.

 

Hua!

 

Mızraklara atılan devasa siyah gölge kolayca zıplamış ve kabile üyelerinin ortasına dalmıştı.

 

Bu kabile üyeleri Doğuetek Bataklığı’na balık tutmak için sıklıkla gittikleri için güvenli bir rotaya da sahiplerdi. Bu rotada boyunca nadiren yaratıklarla karşılaşıyor olsalar da dikkat kemiklerine kazınmıştı ve bu sebeple grubun ortasında deri çantaları taşıyan grup dururken, grubun dışında da silah kuşanmış üyeler dikiliyordu.

 

“Yaratık!” diye kükredi tek kollu adam. “Dikkatli olun.” lafını bitirdikten sonra elindeki kılıcı yaratığa doğru savurmuştu.

 

“Gebertin!”

 

Kabile üyeleri deliye dönüyordu!

 

Hepsi Bi’an Kaplanları’nın ne denli güçlü olduğunu biliyordu. Daha demin altı güçlü savaşçı Bi’an Kaplanı’nı çevrelemiş ve yaratığa saldırmıştı ancak rakip taraf kolayca silahları savuşturup grubun ortasına atlamıştı. Bu yaşananlardan sonra… Kabile üyeleri bu yaratığın muhtemelen Houtian Alemi’nin zirvesinde yer alan akılalmaz bir yaratık olduğunu düşünmeye başlamıştı. Durum böyle olunca mücadelenin sonunda içlerinden birkaç kişiyi kaybedeceklerine şüphe kalmamıştı.

 

“Grrrrrrrrrrr.” Bi’an Kaplanı öfkeyle kükremiş ve önceki seferden farklı olarak, yerini koruyarak vahşi saldırılarına başlamıştı.

 

Clang!

 

Tek kollu adam çarpışmadan sebep havaya savrulmuşken Dala Amca elindeki baltayı kükreyerek savurmaya devam ediyordu. Bi’an Kaplanı da ona doğru balta savuran bu adamın gruptaki en güçlü adam olduğunu fark ettiğinden, diğerlerine dikkat etmeden pençelerini baltaya savurarak baltayı yana kaydırmıştı. Yine de bu hamlesine rağmen vücuduna inen balta devasa bir yara açmayı başarmıştı lakin bu yara beklenilen etkiyi yaratmamıştı zira Bi’an Kaplanı’nın sırtındaki kaslar bir anda kasılmış ve kanama anında durmuştu. Buradaki asıl sorun baltanın fazla derine nüfuz etmemiş olmasıydı. Bu esnada baltanın kenara savrulduğunu gören Bi’an Kaplanı devasa ağzını açarak Dala Amca’ya atılmıştı.

 

“Dala Amca.” şaşkına dönen Ah Yi söylenmişti.

 

“Dala!”

 

“Dala!”

 

Etrafı çevreleyen kabile üyeleri de endişeliydi.

 

Aniden…

 

Shua!

 

Uzaktan, adeta bir meteor edasıyla parıldayan bir cisim Bi’an Kaplanı’nın başını delip geçerek yaratığın arkasında duran ağaca saplanmıştı… Lakin cisim bununla kalmamış ve ağacı da delip geçerek ilerlemeye devam etmişti!

 

“Grrr…”

 

Dala Amca yere yığıldıktan sonra devasa Bi’an Kaplanı’nın vücudu da adamın üstüne kapaklanmıştı.

 

“Dala Amca.” genç adam zaman kaybetmeden öne atılmıştı. Göz yaşlarını tutmakta güçlük çekiyordu.

 

“İyiyim.” Bi’an Kaplanı’nı kenara iten güçlü savaşı kanla kaplanmıştı: “Kan bana ait değil, kaplanın kanı…”

 

Tek kollu adam da yürüyüp meseleye bir bakış attıktan sonra Bi’an Kaplanı’nın cesedini ve arkasındaki ağacı görmüştü. Gözlerini kısan herif fısıldadı: “Bi’an Kaplanı’nın sağlam kafatasını delip geçebilen ve hemen ardından Okahşabı ağacını yerle bir eden bir ok… Gerçek gibi değil. Üstelik Bi’an Kaplanı tam atladığı sırada saldırıya maruz kalmıştı. Böylesine bir okçuluk yeteneği…”

 

“Kesinkes tanrısal bir okçu.”

 

“Tanrısal bir okçu hayatımızı kurtardı.” kabile üyeleri şaşkın gözlerle Bi’an Kaplanı’nı izliyordu. Ardından hepsi okun geldiği yöne doğru dönmüştü.

 

Hua! Hua! Hua!

 

Ormanın derinliklerinden üç figür fırladı. Meseleyi dikkatle izleyen kabile üyeleri çok geçmeden üçlüyü görmeye başlamıştı. Devasa, simsiyah bir yaratığın üstünde üç kişi duruyordu. Yaratık dağ patikasında adeta normal bir düzlükteymiş gibi hareket ettiği için kabile üyelerinin yanına hemencecik ulaşmıştı.

 

“Uh…” önlerinde duran üçlüyü gören kabile üyeleri şaşkına dönmüştü.

 

Böylesine heybetli bir yaratığa binmenin yanında, üçü de kaliteli ve her hallerinden pahalı oldukları anlaşılan kürkler giyiyordu. Üçlünün en önünde duran genç adam yakışıklılığıyla dikkat çekerken, yanındaki kadın muazzam bir güzelliğe sahipti. Kabile üyeleri böylesine bir güzelliğin kabilelerinde bulunamayacağını fark etmişti. Her ne kadar kadın savaşçı kıyafetlerine kuşanmış olsa da kıyafetler güzelliğini gizlemeyi başaramamıştı. Genç adamın diğer yanında duran adamdan ise etrafa vahşi bir aura yayılıyor, bu aurayı hisseden kabile üyeleri nefes almakta zorlanıyordu.

 

Hu.

 

Orta yaşlı adam yaratıktan atladıktan sonra uzağa savrulan oku çekip altı.

 

“Genç efendi.” Adam, genç çocuğun yanına gidip saygıyla oku ona uzatmıştı.

 

Ji Ning oku eline aldı.

 

Her ne kadar bu yolculuk için çok sayıda ok hazırlamış olsalar da fırlattıkları her oku bıraktıkları takdirde stokları kolayca tükenebilirdi. Ayrıca bunlar öyle sıradan oklar da değildi… Birden fazla kullanılabilecek kaliteye sahiplerdi.

 

“Heybetli genç efendi.” tek kollu kabile üyesi öne çıkıp saygıyla eğildi: “Bizi kurtardığınız için teşekkür ederiz. Acaba Metaltaşı Kabilesi olarak size herhangi bir yardımımız dokunabilir mi, genç efendi?”

 

Diğer kabile üyeleri çıt çıkarmaya bile cesaret edemiyordu.

 

Biri kadın, diğeri erkek olan iki hizmetçiyle ormana çıkan birinin sıradan biri olmasına imkan yoktu. Üstelik hizmetçiler ona “genç efendi” diye sesleniyordu ki bu yalnızca on binlerce üyesi olan devasa kabilelerde yaşanan bir durumda. Açıkça görüldüğü üzere bu genç adam devasa kabilelere üyeydi.

 

“Doğuetek Bataklığı’nı iyi biliyor musunuz?” diye sordu siyah yaratığın üstünde oturan Ning.

 

Kabile üyeleri birbirlerine bakıyordu.

 

Bu genç efendinin Doğuetek Bataklığı’nda ne işi olabilirdi ki? Onlar gibi balık tutmaya gidiyor olamazdı, değil mi? Muhtemelen tehlikeli bir işin peşindeydi.

 

“Ben bu bölgeye oldukça aşinayımdır.” güçlü, siyah tenli Dala Amca öne çıktı: “Onlarca yıldır Doğuetek Bataklığı’nda balık tuttuğumdan bu bölgeyi avcumun için gibi bilirim. Genç efendi, eğer Doğuetek Bataklığı’na gitmek istiyorsanız sizi oraya götürebilirim.”

 

“Güzel.” Ning gülümsedikten sonra elini savurmuş ve bir yaratıkbaşı kadar altını fırlatmıştı: “Gel benimle.”

 

Yaratıkbaşı kadar altını kabul eden Dala Amca’nın gözleri anında parlamıştı. Tam olarak on kilo ağırlığa sahip olan bu yaratıkbaşı kadar altınla çocuklarının hayatını garantiye alabilecekti. Hemen altını yanındaki tek kollu adama vermişti: “Bunu en büyük oğluma götürür müsün? Eğer ölürsem benim üç ufaklık sana emanet.”

 

“Tamamdır.” tek kollu adam onayladı.

 

“Adını söyle.” dedi Ning.

 

“Heybetli genç efendi, bana ‘Dala’ diyebilirsiniz!” diye cevapladı Amca Dala.

 

“Dala, oraya geç.” Ning Güz Yaprağı’nın bineğini işaret etti: “Güz Yaprağı, sen de benim yanıma gel.”

 

“Tamam, genç efendi.”

 

Güz Yaprağı aşağıya atladıktan sonra hemen Ning’in yanına geçmiş ve arkadan ona sarılmıştı. Ning’e doğduğu günden beri baktığı için ikili gerçek akrabalar kadar yakındı. Ayrıca, Ning’in özel hizmetçisi olduğu için uzun zaman önce Ning’in kadını olduğunu kabullenmişti.

 

Nefesini tutan Dala Amca dikkatle yaratığın sırtına çıkmıştı. Daha önce böylesine kaliteli bir yaratık sürmemişti.

 

“Gidelim.”

 

Ning talimat verdi.

 

Hua!

 

Ning ve diğer ikili anında ormanda kaybolmuştu.

 

“Sabre Amca.” Ah Yi endişeyle konuştu: “Dala Amca onları Doğuetek Bataklığı’na götürüyor. Tehlikede olmayacaklar mı?”

 

Tek kollu adam onayladı: “Bizim gibi değiller. O genç adamın güçlü bir kabileye ait olduğuna şüphem yok ve durum böyle olunca, küçük yaştan itibaren en kaliteli teknikleri öğrendiğini de varsayabiliriz. Muhtemelen kaplanı öldüren oku da o attı. Buraya macera yaşamak için gelmiş olsa gerek! Kesinlikle bir sürü yaratık öldürmüştür ancak bölge fazla büyük olduğu için yalnızca haritalara güvenerek hareket etmeleri mümkün değil. Bu yüzden Dala Amca’dan yardım istediler.”

 

“Macera mı? Ama daha o çocuk yetişkin bile değil.” Ah Yi söylendi.

 

“Bazı insanlar göründüklerinden daha yaşlıdır evlat.” tek kollu adam cevapladı.

 

Aslında, o esnada Ning on bir yaşında olmasına rağmen boyu 1.7 metreye ulaşmıştı.

 

“Yine de o genç efendi gerçekten kibar biriydi.” tek kollu adam iç geçirdi: “Demin uğradığımız saldırıya müdahale etmeseydi… Muhtemelen içimizden birkaç kişi ölecekti ve ilk ölecek kişi de Dala Amca olacaktı! Hayatını onlara borçlu olduğu için ne pahasına olursa olsun üçlüye hizmet edecektir. Üstelik, genç efendi ona bir yaratık başı kadar altın verdi. On kilo altın!”

 

“Çabuk, çabuk, çabuk.” tek kollu adam aniden bağırdı: “Bi’an Kaplanı’nın vücudunu kesin de geri dönelim.”

 

“Çabuk.”

 

“Hadi.”

 

Birbiri ardına ortaya çıkan bıçaklar hemen meseleye dalmış ve grup, Bi’an Kaplanı’nın vücudunu parçalara ayırdıktan sonra toparlanıp geri dönüş yoluna koyulmuştu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr