Bölüm 26: Ji Ning'in Kılıcı

avatar
5557 78

Desolate Era - Bölüm 26: Ji Ning'in Kılıcı



Bölüm 26: Ji Ning'in Kılıcı

 

Yedi figür farklı noktalardan Ning’e atılmış, genç adamın etrafını kuşatmıştı.

 

Her ne kadar daha önce ‘bire yedi’ meselesinden haberdar olmasalar da yedisi de Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın kontrolünde olan kabilelerin yetenekli gençleriydi. Ji Klanı’ndan gelen bu genç efendiye karşı olumlu duygular beslemiyorlardı ancak bunu dile getirecek cesaretleri de yoktu. Daha önceki anlaşmalarını uygulayarak tam güç saldırmışlardı!

 

Ning oracıkta hareket etmeden dikiliyor ve yedi figürün ona ulaşmasını bekliyordu ve figürler ona ulaştığında, genç adam hareketine başladı!

 

Hu…

 

Ona doğru kılıçlar, sabreler uçuyor olsa da bir rüzgâr edasıyla süzülen Ning akılalmaz bir kontrol, teknik ve hız sergiliyordu… Kolayca hamleleri savuşturuyor ve yedi figürün ortak saldırılarının arasına sızıyordu.

 

“Ne!”

 

“Savuşturdu mu?”

 

“Bu nasıl olur?”

 

Yedi figür de duraksamış, şaşkınlık dolu bakışlarıyla Ning’e odaklanmıştı. Aslında Ning daha silahını bile kullanmamıştı. Sadece ayak oyununa bağlı kalarak rakiplerinin saldırılarını kolayca atlatmayı başarmıştı. Böylesine dehşet verici bir ayak oyunu…  Olur da Ning böylesine bir ayak oyunu sergilemeyi sürdürürse yedi figür onun kılına bile dokunamayacaktı.”

 

“Hızlı.”

 

“Rüzgâr gibi.”

 

“Yağmurdamlası Kılıcı’nın oğlu olmasına şaşmamalı. Muazzam. O kadar hızlı ki çocuğu net göremiyorum.” on binlerce seyirci heyecanlanmıştı. Alanda bulunan insanlardan çoğu küçük yaştan itibaren antrenman yapan kişiler oldukları için tecrübe konusunda eksiklikleri yoktu. Yine de bu tecrübelerine rağmen tek gördükleri genç adamın bulanık figürüydü. Ning’in bu kadar hızlı hareket etmesi gerçekten insanı şoke eden bir gerçekti.

 

….

 

Ning platformun diğer tarafında duraksamıştı.

 

“Yedi rakip, beni kılıcımı çekmeye zorlayamıyor. Fazla yavaşlar.” Ning rakiplerini süzmeye koyuldu. Kısa bir sürede rakiplerinin ayak oyunu seviyelerini kavramıştı. Karşısında duran iki kişi “Gelişmiş” seviyesindeydi. Bu ikiliden ilki pala tutan bir genç, diğeri de altın kürklü herifti.

 

“Görünüşe göre önceden aldığım bilgiler yanlışmış.”

 

Her ne kadar babası kibirli olsa da, Ning mekana gelmeden önce yedi figürle ilgili bir araştırma yapılması için emir vermişti. Bu araştırmaya göre yalnızca pala tutan gencin “gelişmiş” seviyesinde olduğunu biliyordu ancak altın kürklü herifin böyle bir potansiyele sahip olduğunu tahmin etmemişti.

 

“Yine de ayak oyunları bana kıyasla zayıf kalıyor.” Ning gülümsedi.

 

Sonuçta kendisi, “Dünya ile bir” seviyesine ulaşmıştı. Her ne kadar bu platformda yalnızca “gelişmiş” seviyesini sergileyecek olsa da adımları diğerlerine kıyasla daha mükemmeldi. Üstelik, ustalaştığı ayak oyunu da diğer tekniklere üstün olan [Gölgerüzgarı Adımları] olduğu için doğal bir avantaja sahipti.

 

“Onu yakalamamız lazım.”

 

“Ayak oyununu kullanmasına izin veremeyiz.”

 

“Hep birlikte.”

 

Yedili bir kez daha ileri atıldı.

 

Ancak Ning bu sefer onlara doğru yavaşça yürümeye başlamıştı.

 

Göz açıp kapayıncaya dek iki taraf tekrar karşılaşmış, kılıçlar ve sabreler gökyüzünü kaplamıştı ancak Ning adeta sıradan bir yürüyüşe çıkmış gibi görünüyordu. Elindeki uzun kılıç, bir kırbaç edasıyla hareket ediyor ve kılıç ucuna odaklanan güç, vahşice rakiplere saçılıyordu. Altın Kılıç Seremonisi’nde olası bir can kaybını engellemek için kör silahlar kullanılıyordu ve bu tarz silahlar da daha çok geniş kesik, kırbaçsı saldırılara uygundu.

 

Hızlı!

 

Ning’in kılıcı o kadar hızlıydı gören insanlar şoke oluyordu.

 

Ning keyifle yedilinin saldırılarından kurtulmuş ve aynı esnada yıldırım hızında, kırbacı andıran saldırılarına başlamıştı.

 

Bang! Bang! Bang! Bang! Bang!

 

Kırbaç darbelerine dayanamayan beş figür havaya saçılmış, yere düşmeden önce otuz metreden fazla süzülmüşlerdi. Ayağa kalkmaya çalışan vücutları toz içerisindeydi. İçlerinden birkaç tanesi göğsünü tutmadan edememiş ve bir ağız dolusu kan tükürmüştü. Bazılarının suratlarında kesikler oluşmuş ve gençler yaşananlara bir türlü inanmayı başaramamıştı. Çünkü daha demin şahit oldukları manzarada, Ning’in onlara doğru savurduğu kılıç darbelerini karşılamaya çalışmışlardı ancak hiçbiri genç adamın kılıcına dokunmayı başaramamıştı.

 

Kılıca dokunmayı bile başaramadan, havaya savrulmuşlardı!

 

“Kılıçla Bir!” beş yetenekli genç, anında karşılarında duran genç efendinin seviyesini ve aralarında ne denli büyük bir farkın olduğunu anlamıştı.

 

Platformda yalnızca üç genç kalmıştı.

 

Elinde siyah kılıçla Ning, önünde duran palalı gence ve altın kürklü herife birer bakış attı. Kendi kendine konuştu: “Hepsinin göğsüne birer hamle yaptım ancak bu ikisi kılıcıma dokunmayı başardı. Şu pala tutan çocuk hamlelerini hızlı yapsa da daha ‘gelişmiş’ seviyesine ulaşabilmiş değil. Altın kürklü çocuk ise… Gerçekten ‘Sabreyle Bir’ seviyesine ulaşmış.”

 

“Genç efendi Ji, unutmayın…  Benim adım Ayıoğul! Ji Ayıoğul!” Altın kürklü adam Ji Ning’e bir bakış attı: “Sizi yenecek adamın adı, Ayıoğul!”

 

Pala tutan çocuğun suratı değişmişti: “Demek kabileler içinde en güçlü olan ben değilmişim. Benden güçlü iki kişinin olduğunu görmek… Bu Ayıoğul bile ‘Sabreyle bir’ seviyesine ulaşmış.”

 

Yıllardır pratik yapıyordu.

 

Düşük bir statüye sahip olarak doğduğunu bildiğinden ve karmaşık sabre tekniklerini elde etme umuduna sahip olmadığından sabresini “karmaşık” yapmayı bırakmış ve “hız”a odaklanmıştı! Sabresi… Gayet hızlıydı. Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olacaktı. Olabilecek en hızlı saldırıları yapmayı hedeflemiş ve bu özelliğini “gelişmiş” seviyede olan ayak oyunuyla harmanlamıştı… Sabresini kullanırsa kesinkes diğer çocukları yenebileceğini düşünüyordu lakin şimdiyse, şaşkın bir şekilde ondan daha güçlü olan iki kişiyle karşılaşmıştı. Yağmurdamlası Kılıcı’nın oğlunun sahip olduğu güce çok şaşırmasa da yanında duran bu altın kürklere bürünmüş herifi daha önce hiç görmemişti.

 

“Ji Ning.” palasını tutan genç söylendi: “Benden güçlü olduğunu biliyordum ancak üç saldırımı karşılamanı istiyorum! Sadece bu hamlelerimi karşıla yeter… Bu esnada, Ayıoğul meseleye karışma lütfen.”

 

Ayıoğul oracıkta suratındaki soğuk gülümsemeyle dikiliyordu. Pala tutan çocuk kendisinden bir hayli zayıftı ve üstelik Ning’in ayak oyunu olağanüstü bir seviyede olduğu için birlikte saldırma yapmaları söz konusu değildi. Bu yüzden oracıkta dikilip çocuğun kendi kendini küçük düşürmesini izlemeye karar vermişti.

 

Aklında bir şeyler geziyormuş gibi görünen Ning, palalı çocuğa bir bakış attı. Bu çocuğun içinde gizli bir güç yattığını hissediyordu.

 

“Tamam.” Ning başıyla onayladı.

 

“Hua!”

 

Pala tutan çocuk aniden ileri atılmıştı. Gözleri bir kurdunki kadar vahşiydi ve Ning’e yaklaştığında palasını aniden savurmuştu! Pala parıldayarak Ning’in boğazına ilerliyordu. Teknik olarak, palanın ucu kör olduğu için bu saldırı pek de mantıklı sayılmazdı.

 

Ancak açıkça görüldüğü üzere palalı genç sahip olduğu en güçlü saldırıları uygulamak istiyordu.

 

“Geriye.” Ning rüzgâr gibi geriye çekilmiş ve palayı savuşturmuştu.

 

“Chi!”

 

Aniden elini havaya savuran çocuk bir saldırı daha yaptığında, bu saldırısını Ning’in diğer tarafına odaklamıştı. Hemen havaya zıplayan Ning savuşturmayı başarsa da mesele onu biraz zorlamıştı. Eğer “gelişmiş” ayak oyununu kullanmaya devam eder ve rakibi de hızını artırırsa, Ning kılıcını kullanmak zorunda kalacaktı.

 

Swish!

 

Çocuğun elindeki pala aniden hızlanmış ve çocuğun elinden fırlayarak Ning’in gözlerine doğru atılmıştı.

 

Üçüncü sabre saldırısı: Uçan Sabre!

 

Uçan sabre havada dönüyor ve bir önceki saldırıların momentumunu kullanarak akılalmaz bir hıza ulaşıyordu. Tereddüt etmeyen Ning hemen kılıcını çekti.

 

Clang.

 

 Pala ve kılıç karşılaşmış, pala anında geriye savrulup gencin ellerine ulaşmıştı.

 

Pala tutan çocuk başıyla onayladı: “Kaybettim.”

 

Ardından zıpladığı gibi platformu terk etmişti. Palalı genç, Ji Ning’le aynı seviyede olmadığını biliyordu. Ji Ning’in üst seviye tekniklerde çalıştığı gerçeğini bir kenara bıraksak bile Ning “Kılıçla Bir” seviyesine ulaştığı için akılalmaz bir güce sahipti. Bu yüzden palalı gencin Ning’e zarar verme şansı yok denilebilecek kadar azdı. Bunu bilen palalı genç, platformda en güçlü saldırılarını sergileyebildiği için mutluydu.

 

“O pala tutan çocuğu Ji Klanı’na alın!” uzaktan mücadeleyi izleyen Ji Young hemen yanında duran hizmetçisine dedi: “Xiantian’a adım atabilecek potansiyeli var.”

 

“Emredersiniz efendim.”

 

….

 

Düello platformunda yalnızca Ning ve Ayıoğul kalmıştı.

 

Ayıoğul’un gözlerinde altın bir ışık belirmiş, uzaktan Ning’i süzerken herifin vücudundan hafif bir altın renkli ışık hüzmesi saçılmaya başlamıştı. Rakibinin güçlü aurasını fark eden Ning gözlerini kıstı: “Bu Ayıoğul da mı Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği’nde ustalaşıyor? Görünüşe göre gayet yüksek bir seviyede…”

 

“Ji Ning.” Ayıoğul konuştu: “Ayak oyununda benden üstün olduğunu kabul ediyorum lakin bugün burada en güçlüyü kararlaştırmak için buluyoruz ve sadece kaçarak altın kılıcı elde edemezsin! Benimle direkt savaşman gerekiyor ancak ne yazık ki bunu yaparsan kaybedeceğine şüphem yok! Benim dengim değişsin!”

 

Siyah kılıç elinde, Ning rakibine sakince bakıyordu.

 

Ayıoğul’un vahşi aurasından, herifin ölüm-kalım savaşları yaşadığını anlayabilmişti. Sabre konusunda ‘Sabreyle Bir’ seviyesine ulaşan ve etrafa saçtığı hafif altın ışık hüzmelerinden de Ning’in düşüncesine göre [Toprağın Ebedi Gizemleri] adlı Habistanrı Vücut Geliştirm Tekniği’nde çalışmakta olan bu herif gerçekten yüksek bir potansiyele sahipti. Sonuçta, genç adam klanda yer alan on dokuz Habistanrı tekniğini gördüğü için meseleyi kavramıştı.

 

“Bu Ayıoğul birçok ölüm-kalım mücadelesi yaşayan ve ‘Sabreyle Bir’ seviyesine ulaşmayı başaran bir Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği uzmanı. Buna rağmen klanda adını bir kez bile duymadım.” Ning kendi kendine konuştu: “Kesinlikle kabilelerde doğmuş olamaz. Ji Klanı’na ait olmalı… On kişiden dokuzu onun Ji Lee’nin evlatlığı olduğunu söylüyor.”

 

“Korktun mu?” elinde sabreyle Ayıoğul aç bir kaplan edasıyla Ning’e bakıyordu. Ning’e saldırmaya henüz başlamamıştı.

 

Elinde siyah kılıçla Ning sakin bir ifadeyle ileriye yürümeye başlamış ve seyirciler adeta çocuğun bahçede bir yürüyüşe çıktığı izlenimine kapılmıştı. Eğer Yılankanadı’nın saldırısına uğramadan önce Ayıoğul’la karşılaşmış olsaydı, belki de Ning gerçekten sıkıntı yaşayabilirdi ancak Yılankanadı’nın saldırısının üstünden geçen aylar boyunca Ning’in kılıç oyunu akılalmaz gelişmeler yaşamış ve bunun üstüne ayak oyunu da “Dünya ile Bir” seviyesine ulaşmıştı.

 

Ayak oyununda “Dünya ile Bir” seviyesine ulaşmak için kişinin sürekli pratik yapması gerekiyordu. Aynı şey kılıç oyunu konusunda da geçerliydi. Her ne kadar Ning kılıç konusunda ‘Dünya ile Bir’ seviyesine ulaşmamış olsa da büyük gelişmeler kaydetmişti. Ayıoğul’u kolayca yenmek için Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı’nı kullanmaya bile ihtiyacı yoktu!

 

Ning’in kılıcı aniden ileri atıldı!

 

Hu!

 

Bir yağmur kadar zarif olan kılıç aniden ileri atılmıştı!

 

Ne güzel bir manzaraydı ama!

 

Ölümcül bir hamle böylesine güzel bir manzaraya büründüğünde, bu durum kişinin kılıç konusunda ne kadar derin bir anlayışa sahip olduğunu gösteriyordu.

 

“Ayrıl!!” Ayıoğul kükredikten sonra sabresini çekmiş ve birbiri ardına ortaya çıkan akılalmaz sabre ışıkları Ning’e doğru uçmaya başlamıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar platform cehenneme dönüşmüştü. O devasa sabre ışıkları adeta cehennemin yargı dağıtan kılıçları gibi kişiyi umudun kıyılarından çekip alıyor ve cehennem alevlerine fırlatıyordu!

 

“Kancehennem Sabresi?” Ning’in kılıcı bir yağmur damlası kadar zarafetle ileriye atıldı.

 

Aniden ileriye atılan kılıcı göklerden yağan yağmur damlalarına dönüşmüş ve Ayıoğul’u çevrelemeye koyulmuştu. Ayıoğul’un Kancehennem Sabresi ne kadar vahşi ve patlayıcı olursa olsun etrafını çevreleyen yağmur damlalarına karşı bu özelliklerini hızla kaybetmeye başlamıştı!

 

Ayıoğul adeta sudan yapılma bir hücrenin içindeymiş gibi hissediyordu. Dört bir yanını çevreleyen sular vahşice üstüne geliyordu. Herifin akılalmaz bir güce sahip olduğuna şüphe yoktu ancak bu gücü suya karşı işe yaramıyordu!

 

“Parçalan!” Ayıoğul’un sabre teknikleri gerçekten vahşiydi. Her ne kadar sürekli bir baskı altında kalıyor olsa da pes etmek yerine daha da vahşileşmişti.

 

“Sabre oyunun gerçekten güçlü.” Ning hafifçe konuştu.

 

Bu seviyede olan bir rakip onu zorlayabilecek güce sahip değildi. Yine de Ayıoğul’un ölüm-kalım savaşlarından sebep oluşan vahşiliği Ning’in dikkatini çekmişti. Ning rakibiyle değiş-tokuş yaptığı on civarı hamleden sonra bu vahşiliğe tanık olmuştu. Şu an için tek eksik olduğu noktanın… Bu tarz tecrübeler olduğunu iyi biliyordu.

 

Hua.

 

Ning’in elindeki siyah kılıç aniden düz bir şekilde ileri atılmış ve adeta bütün dünya birkaç saniyeliğine durmuştu. Kılıcın ucundaki hafif parıltı yağmur damlasına dönüşmeye başlamıştı. Oluşan yağmur damlası, sabreyi delip geçmiş ve sabre paramparça olmuştu. Ardından yağmur damlası hız kaybetmeden Ayıoğul’un göğsüne atıldı. Adeta kayaya düşen bir yağmur damlası gibi…

 

Pa!

 

Ayıoğul metrelerce havaya fırladığında etrafa kırılan kemiklerin sesi dağılmış ve herif akıalmaz bir şekilde platformun altındaki zemine çakılmıştı.

 

Yağmurdamlası Kılıcı: Taşları Delen Yağmurdamlası!

 

“Ugh.” Ayıoğul göğsünü tutmuş ve bir ağız dolusu kan tükürmüştü.

 

Başını eğip göğsüne baktığında, Xiantian seviyesindeki yaratık kürkünün ikiye ayrıldığını ve göğsündeki kemiklerinin kırıldığını görmüştü. Üstelik rakibi sadece sıradan bir kılıç kullanarak böyle bir hamle yapmıştı!

 

…..

 

On binlerce seyirciden çıt bile çıkmıyordu… Ardından, kalabalık çılgına dönmeye başladı. Hepsi şaşkına dönmüştü. Karşılarındaki çocuk gerçekten de Yağmurdamlası Kılıcı’nın oğluydu! Artık kimse Ji Yichuan’ın neden öyle bir öneride bulunduğunu sorgulamıyordu! Görünüşe göre bu tecrübesiz, yakışıklı görünen genç efendi akılalmaz bir güce sahipti!

 

“Hahaha…” Vilayet Lordu Ji Young geniş bir kahkaha patlattı.

 

Çocuk kazanmıştı.

 

Soyundan gelen çocuk kazanmıştı! Ji Ning altın kılıcı ele geçiren isim olduğu için bir sonraki Vilayet Lordu olmaya da hak kazanmıştı.

 

“Taşları Delen Yağmurdamlası! Kılıçla bir!” yanında oturan Ji Lee bir anda yumruklarını sıkmış ve kolunun altında duran taş koltuk yerle bir olmuştu.

 

“İkinci Kardeş.” Vilayer Lordu Young başını çevirip kardeşine baktı.

 

Lee de ona bakmış, suratındaki ifade değiştiği gibi söylenmeye başlamıştı: “Kılıçla Bir… Daha on yaşında olmasına rağmen ‘gelişmiş’ kılıç oyunu seviyesine ulaşmayı başarmış ve [Yağmurdamlası Sutrası]’nda da ‘uzman’ evresine adım atmış… Burada Ji Klanı’nın en kadim beş tekniğin arasında olan bir teknikten bahsediyoruz! Babasından bile daha yetenekli. Büyük Kardeş, soyundan ilk önce Ji Yichuan, ardından da Ji Ning gibi bir canavar ortaya çıktı. Gerçekten Gökler bana karşı adil davranmıyor. Kaybettim ve söyleyecek hiçbir şeyim yok!”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr