Bölüm 23: Bahar Çimeni'nin Babası

avatar
5578 81

Desolate Era - Bölüm 23: Bahar Çimeni'nin Babası



Bölüm 23: Bahar Çimeni'nin Babası

 

Geçen günler birbirini kovalamıştı…

 

Hava yavaşça soğuyor olsa da babası hala dönmemişti. Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı çoktan Yılankanadı Gölü’nün etrafına bir grup siyah zırhlı binici yollamıştı.

 

Pratik avlusunda…

 

Birbiri ardına, havada ıslık çalarak ilerleyen kılıç hamleleri seçilebiliyordu. Oracıkta tek başına dikilen Ning [Yağmurdamlası Sutrası]’nı çalışıyordu. Artık ne siyah zırhlı askerler ne de güçlü yaratıklar Ning’in kılıç tekniklerine fayda sağlayabiliyordu ancak babası hala geri dönmemişti. Bu yüzden Ning tek başına çalışıyordu.

 

“Genç efendi.” diye seslendi Güz Yaprağı.

 

“Hmm?” Ning, suratında gergin bir ifade bulunan Güz Yaprağı’na bir bakış attı.

 

Suratı ekşiyen genç adam Karakuzey kılıçlarını kınına soktuktan sonra söylendi: “Güz Yaprağı, ne oldu?”

 

“Genç efendi…” Güz Yaprağı düşük bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Bahar Çimeni’nin babası sizi görmek istiyor, genç efendi.”

 

“Kim?” Ning şaşırmıştı.

 

“Bahar Çimeni’nin babası.” Güz Yaprağı’nın sesi yavaşça yükseliyordu: “Biyolojik babası!”

 

Ning şaşkına dönmüştü: “Bahar Çimeni’nin babası mı varmış?”

 

Genç adamın iki hizmetçisi de hayatları boyunca kölelik yapmıştı. Küçük yaşta Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı tarafından satın alınmışlardı.

 

“Bahar Çimeni nerede?” diye sordu Ning.

 

“Bahar Çimeni sizi görmeye cesaret edemedi, genç efendi.” dedi Güz Yaprağı: “Aslında Bahar Çimeni’nin babasını görmek istediğini düşünüyorum ancak pozisyonu… Bu isteğini dile getirmesini zorlaştırıyor.”

 

Aniden Ning meseleyi hatırlamıştı.

 

Aynen öyle. Sert bir bağlamda, Bahar Çimeni ve Güz Yaprağı genç adamın hizmetçileri oldukları için hayatları da Ning’e aitti. Köle olarak satın alındıkları günden itibaren gerçek aileleriyle bağları kesilmişti lakin yine de insanlar cansız varlıklar değil, duyguları olan kimselerdi.

 

“Bahar Çimeni’nin babasını buraya çağır.” diye gülümsedi Ning: “Madem benimle tanışmak istiyor, öyle olsun.”

 

“Tamam.” Güz Yaprağı’nın suratında keyifli bir ifade oluşmuş ve genç kadın hemen koşmaya başlamıştı.

 

Ardından Ning avludan seslendi: “Bahar Çimeni, buraya gel.” avlunun dışında, kürklere bürünmüş genç bir kadın dikiliyordu. Genç efendisi’nin seslendiğini duyunca içeriye girmek zorunda olduğunu anlamıştı ancak suratı gerginlik ve belirsizlik ifadeleriyle doluydu. O esnada, Bahar Çimeni’nin kalbinde bir sürü duygu yeşeriyordu. Heyecanlı, mutlu, gergin, utanç içinde, suçlu ve mutsuzdu.

 

“Genç efendi.” Bahar Çimeni, Ning’e bir bakış attı.

 

“Baban gelmiş. Eğer onunla görüşmek istiyorsan bunu yapabilirsin.” Ning gülümsedi.

 

“Ama…ama Ji Klanı’na satılmıştım.” Bahar Çimeni dudaklarını ısırdı.

 

“Hmm?” Ning’in suratı ekşidi: “Yoksa benim sözlerimi ciddiye almıyor musun?”

 

“Anlaşıldı, genç efendi.” Bahar Çimeni Ning’e baktığında genç kadının gözlerinde minnet dolu bir ifade belirmişti. Aslında, genç kadın uzun zaman önce Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın en yetenekli adayı olan ve gelecekte Vilayet Lordu olacak bu çocuğun, ona ve Güz Yaprağı’na normal ustaların kölelerine davrandığı gibi davranmadığını anlamıştı.

 

“Geldi.” Ning dışarıya bir bakış atmış ve anında iki figürün avluya girdiğini görmüştü. Önde ilerleyen figür Güz Yaprağı’na aitti ve onun arkasında da uzun boylu, kürklere bürünmüş orta yaşlı bir adam yürüyordu. Orta yaşlı adamın suratında birkaç çizik vardı ve yere eğdiği suratında gergin bir ifade yer etmişti.

 

“Genç efendi, kendisini getirdim.” diye saygıyla konuştu Güz Yaprağı.

 

Orta yaşlı adam hemen diz çökmüş ve başını yere koyduğu gibi akılalmaz bir saygıyla söylenmişti: “Karadiş, heybetli genç efendiye selamını sunuyor.”

 

Bunu gören Bahar Çimeni’nin gözleri kan çanağına dönmüştü.

 

Ning Bahar Çimeni’ne baktıktan sonra konuştu: “Lütfen ayağa kalk.”

 

“Tamam.” bu cümleyi duyan orta yaşlı adam ayağa kalkmış ve o esnada Ning’in yanında duran Bahar Çimeni’ni görmüştü. Baba ve kızının bakışları birleşince ikisinin de göz pınarları boşalmıştı.

 

Orta yaşlı adam çabucak kendine gelip göz yaşlarını silmeye başlamıştı.

 

“Neden buraya geldin?” diye sordu Ning.

 

Orta yaşlı adam derin bir nefes çekti: “Karadiş’in buraya, genç efendinin yanına gelmesinin tek sebebi, sizden ‘Miwa’yı serbest bırakmanızı istemekti.”

 

“Serbest bırakmak mı?” Ning şaşırmıştı.

 

Serbest bırakmak?

 

Bu dünyaya geldiği günden itibaren genç adamın yakın ilişki kurduğu fazla insan yoktu ancak Bahar Çimeni ve Güz Yaprağı Ning için büyük kardeşlerden farksızdı.

 

“Baba.” Çimen Yaprağı konuşmadan edememişti. Normalde, köleleri belirli bir fiyat karşılığında özgürlüğüne kavuşturmak mümkündü ancak genç efendi Ji nasıl bir konumdaydı? Babası nasıl olur da böyle heybetli bir klana karşı çıkabilirdi? Eğer olur da genç efendi sinirlenirse muhtemelen babası oracıkta hayatını kaybedebilirdi.

 

Aniden dizlerine çöken genç kadın konuşmaya başladı: “Genç efendi, babam hiçbir şey bilmiyor. Size yalvarırım, lütfen babamın bu saygısızlığını bağışlayın.”

 

“Bırak konuşsun.” Ning orta yaşlı adama baktı: “Eğer söylemek istediğin bir şey varsa söyle. Beni ikna edebilirsen isteğini yerine getireceğim ancak ikna edemezsen… Hmph!”

 

Orta yaşlı adamın kalbi duraksadı.

 

Önündeki genç adamın ne tür bir güce sahip olduğunu anlamıştı. Eğer genç adam hayatını isterse elini bile kıpırdatmadan onu oracıkta öldürebilirdi. Yine de orta yaşlı adam buraya eli boş gelmemişti!

 

“Heybetli genç efendi.” orta yaşlı adam saygıyla konuştu: “Karadiş size her şeyi anlatacak.”

 

Ning sadece ona bir bakış atmıştı.

 

“Bendeniz Karadiş, zamanında bir kabile liderinin oğluydum.” orta yaşlı adam yavaşça konuşmaya başladı: “Dağ ormanlarında, Karadiş Kabilesi barışçıl bir hayat yaşıyordu. İçeride hayvan yetiştiriyor ve kabilemizin heybetli savaşçılarını yakınlardaki yaratıkları öldürmeleri için gönderiyorduk… Günün birinde, epey pirinç yetişen bir vadiye rastladık…”

 

“Kabile bu haberden sebep heyecanlanmış ve keyiflenmişti zira yeni bulduğumuz pirinçler sayesinde hayatlarımız kolaylaşacak ve üstelik daha fazla kabile üyesine sahip olabilecektik lakin, ne yazık ki bu haberi bize yakın olan güçlü kabilelerden Kan Sineği Kabilesi de öğrenmişti. Bir günün şafağında, gökyüzü daha yeni yeni aydınlanmaya başlamışken ve henüz kabile üyelerimizin çoğu uyuyor vaziyetteyken…” orta yaşlı adamın suratında acı dolu bir ifade belirdi: “Kabilemize saldırdılar, kabile üyelerimizin çoğunu katlettiler. Zaten normalde, sahip olduğumuz güç Kan Sineği Kabilesi’ne kafa tutabilecek seviyede değildi, bunun üstüne sabaha karşı böyle bir saldırıya uğrayınca… Yalnızca şanslı olan birkaç kişi kaçmayı başardı.”

 

“Yanıma Miwa’yı alarak kaçmaya başladım. Batı Vilayet Şehri’ne ulaşana kadar bir sürü tehlikeye göğüs germek zorunda kaldım.” orta yaşlı adam titremeye başlamıştı: “Lakin sevgili kızım ve kabile kardeşlerimin hepsi ölmüştü. Bu uğurda ölecek olsam bile intikamımı almam lazımdı! Yine de Miwa saf ve narin bir kızdı. Onun yaşamaya devam etmesini istediğimden… Ji Klanı’na köle olarak sattım. En azından Ji Klanı’na girerse düzgün bir hayata sahip olacağını düşünmüştüm.”

 

Bahar Çimeni de titriyor, gözlerinden yaşlar akıyordu: “Baba, baba…”

 

Bir kez bile olsun yaşananları unutmamıştı…

 

Kaçtıkları zamanı hatırlamayı bırakın o zamanlar küçük yaşta olsa bile Bahar Çimeni katledilen kabile üyelerinin, kaybettiği arkadaşlarının, havaya fırlayan uzuvların oluşturduğu o korkunç manzarayı hatırlıyordu. Asla babasının Batı Vilayet Şehri’ne ulaşmak için çektiği çileleri unutmamıştı. Şehre ulaştıklarında babasının ona söylediği şu cümleleri dün gibi hatırlıyordu.

 

“Miwa, babanın bir yere gitmesi gerekiyor. Miwa, güzel bir hayat yaşaman lazım, anlaştık mı?”

 

 Babasının bu kelimelerine, o zamanlar küçücük bir kız olan Bahar Çimeni karşı çıkmaya çalışmıştı.

 

“Baba, lütfen beni bırakma baba, baba!!”’

 

Genç Karadiş, küçük kızın acı dolu çığlıklarına rağmen dişlerini sıkmış ve şehri terk etmişti!

 

İntikamını alması gerekiyordu!

 

“Nefretle doluydum…” orta yaşlı adamın vücudu tir tir titriyordu: “İntikam almak istiyordum. Her ne kadar bir Dokuzdiş Savaşçısı olsam da Kan Sineği Kabilesi’nin gözünde karıncalar kadar bile değerim yoktu. Düşmanlarımın dördünü öldürdükten sonra, kızıl kürklü bir Yabaniyaratık aniden Kan Sineği Kabilesi’ne saldırdı. Kabileme yapılan saldırıya liderlik yapan o şerefsiz herif, Yabaniyaratık’ın yemi olmuş ve Kan Sineği Kabilesi o gün yok edilmişti. Hayatta kalanlarsa diğer kabilelere katılmaya başlamıştı.”

 

“Düşmanlarımın hepsi ölmüştü.”

 

“Elinde hiçbir şeyi kalmayan benim, Miwa’yı özgür bırakmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu yüzden tüccar olmaya karar verdim.” dedi orta yaşlı adam. “Birbiri ardına yaşadığım ölüm-kalım mücadelelerinin ardından, etrafa dağılan eski kabile üyelerimden birkaçını bulmayı başarmış ve zamanla karavanımı daha da güçlendirmiştim. Yeterli zenginliğe ulaştıktan sonra, eski kabile üyelerimle birlikte kendi Karadiş Kabile’mi kurdum ve ben, ben de yeni Karadiş oldum!”

 

“Tüccarlık yaparken dolaştığım yerlerden birinde,” orta yaşlı adam Ning’e bir bakış attı: “Ji Klanı’na ait bir köleyle konuşma fırsatı bulmuştum ve ondan Miwa’nın sizin hizmetçiniz olduğunu öğrendim, genç efendi Ji.”

 

“Kabilemi tekrar kurduktan sonra yapmam gereken her şeyi yapmıştım. Babamın kanını yerde bırakmamış ve eski nesillerin soyunu korumayı başarmıştım.” orta yaşlı adam Ning’e baktı: “Bu yüzden, geriye yapmam gereken tek bir şey kalmıştı. Gelmek zorundaydım. Buraya gelip on yıldır görmediğim çocuğumu, Miwa’yı görmek zorundaydım. Bu uğurda ölecek olsam bile onu görmek zorundaydım!”

 

“Miwa’m, çocuğum… Onunla birlikte olmak istiyorum. Karadiş soyundan geriye benim dışımda bir tek o kaldı.” orta yaşlı adamın suratı yaşlar içerisindeydi.

 

Bahar Çimeni de çoktan ağlamaya başlamış, hıçkırıkları etrafa yayılmıştı.

 

“Baba.” diye ileri atıldı Bahar Çimeni, babasını kucaklamıştı.

 

“Miwa.” orta yaşlı adam da kızına sarıldı. Bugünü uzun süredir bekliyordu…

 

Kenarda duran Güz Yaprağı da ağlamadan edememişti.

 

Ning de iç geçirip dinlemeye koyulmuştu.

 

Kabile üyeleri gökyüzüne, yeryüzüne ve yaratıklara karşı mücadele etmek zorundaydı. Bahar Çimeni’nin babası Karadiş de bunun örneklerinden biriydi.

 

“Bahar Çimeni.” Ning konuştu: “Babanla birlikte olmak istiyor musun?”

 

Bahar Çimeni dudaklarını sıkmış, akan yaşlarına engel olamayarak diz üstü çökmüştü: “Genç efendi, lütfen beni affedin! Gerçekten babamla birlikte olmak istiyorum, gerçekten!”

 

 “Heybetli genç efendi.” orta yaşlı adam da diz çökmüştü.

 

Ning ikiliye, baba ve kızına baktı. Genç adamın hizmetçileriyle geçirdiği uzun zaman onun bu iki kadına, Bahar Çimeni ve Güz Yaprağı’na bir küçük kardeşin ablalarına bağlandığı gibi bağlanmasına sebep olmuştu. Gerçekten Bahar Çimeni’nden ayrılmak istemiyordu ancak aynı zamanda Bahar Çimeni’nin üzülmesini de istemiyordu. “Bahar Çimeni, bugünden itibaren, özgürlüğünü sana geri veriyorum. Babanla gidebilirsin.”

 

“Ah!” Bahar Çimeni ve Karadiş şaşkına dönmüştü.

 

Genç efendi öylece kabul mu etmişti?

 

Baba ve kızı, bir kez daha birlikte olabilecek miydi?

 

“Teşekkürler, heybetli genç efendi. Karadiş bu iyiliğinizi hayatı boyunca unutmayacak, genç efendi.” Karadiş diz çökmüş ve Ning’e teşekkür etmeye devam etmişti.

 

….

 

Ning’in talimatlarıyla Bahar Çimeni artık özgürlüğüne kavuşmuştu. Babasıyla birlikte mekânı terk ederken dönüp konuştu: “Genç efendi, Bahar Çimeni bu iyiliğinizi asla unutmayacak. Sürekli sizin iyiliğiniz için dua edeceğim. Genç efendi, eğer gelecekte Karadiş Kabilesi’ne yolunuz düşerse beni ziyaret etmeyi unutmayın.”

 

“Tamamdır.” Ning onayladı.

 

“Kesinkes geleceğiz.” Güz Yaprağı da ağlamaya başlamıştı. Sonuçta Ning’e bakıcılık yapan bu ikili, gerçek birer kardeş gibiydi.

 

————-

 

Günler soğumaya devam ediyordu.

 

Ning’in kişiliği de yavaş yavaş değişiyordu.

 

Bahar Çimeni’nin ayrılışı, babasının tecrübeleri, Yılankanadı’nın saldırısı, babasının Yabaniyaratık’ı öldürmek için gidişi, Ji Klanı’nda onunla pratik yapabilecek birinin olmaması… İşte bu sebepler Ning’in ruh halinde değişimlere sebep olmuştu.

 

Aniden Batı Vilayet Şehri’nin belki de ona küçük gelmeye başladığını hissetmişti.

 

Dışarı çıkıp geniş dünyayı keşfetmek istiyordu! Yollara düşüp Karadiş Kabilesi gibi kabilelerin nasıl yaşamlar sürdüğünü öğrenmek istiyordu! Babası gibi güçlenip Yabaniyaratıklar’la mücadele etmek istiyordu! Dış dünyada bir macera yaşamanın isteğiyle yanıp tutuşuyordu...

 

“Ning, baban geri döndü.” Karlı günün sabahında Kar, oğluna seslendi.

 

Sesi duyan Ning başını kaldırdığında, gökyüzündeki Mavi Alevkuşu’nu ve onun üstünde oturan babasını görmüştü.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr