Bölüm 16: Yıkım

avatar
6468 76

Desolate Era - Bölüm 16: Yıkım



Bölüm 16: Yıkım

 

Ning iki farklı kılıç tekniği aldıktan sonra doğal olarak çalışmayı bir an için bile olsun bırakmamıştı. Artık [Yağmurdamlası Sutrası] ve [Yıldırımalevi Kılıcı]’nın tekniklerini öğrendiği için gücü artmıştı lakin öğrenmeyi başardığı kısım yalnızca ufak bir kısımdı. Ustalığı bırakın, henüz tekniklerde uzmanlaşamamıştı bile. Nihayetinde, babası Yichuan bile [Yağmurdamlası Sutrası]’nın gizemlerini düşünmeye devam ediyordu.


Aniyıldırım Kesiği [Yıldırımalevi Kılıcı]’nın üç ölümcül hareketinden biriydi. Tek bir kelimeye odaklanıyordu: hız!


Yıldırım kadar hızlı! Alev kadar çevik!


“Ning’in ayak oyunu ve kılıç ustalığı gerçekten insanı hayretlere düşürüyor.” Kar oğlunu izlerken övgü dolu sözler söylemeye başlamıştı: “Her ne kadar Uluyan Aykurdu bir gölge kadar hızlı olsa da Ning [Gölgerüzgarı Adımları]’nı kullanarak yön değiştirebiliyor. Mücadelenin kontrolünü tamamen ele geçirmiş durumda. Kılıç ustalığı ‘Kılıçla Bir’ seviyesine ulaştı ve ayak hareketleri de büyük bir gelişme katetti. O kurda karşı…savunmasının da sapasağlam olduğunu söyleyebilirim.”


Yichuan başıyla onayladı: “Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği sayesinde Ning’in en kuvvetli yönü sahip olduğu güçken, hızı biraz yavaş kalıyor…Yine de karşısındaki bir Tanrıyaratığı. Yaratığın olağanüstü bir yaşam gücü var. Aldığı o yara ciddi bir anlam taşımıyor. Bütün gücüyle savaşmaya başladığında ve Ning’in daha önce vahşi bir savaşı tecrübe etmediğini düşündüğümde sonucun nasıl olacağını da kestiremiyorum.”


….


Zincir ağının altında, Ning her şeyin kontrolünde olduğunu hissediyor ve elindeki kılıçla Aykurdu’na yaklaşıyordu.


“Auuuuuuuuuuu!!”


Bu ufak insanın kendisine ölümcül bir tehdit olduğunu hisseden Aykurdu, vahşice uludu. Vücudundaki bütün kürk parçaları adeta iğneler gibi havaya kalkmış ve gözleri de dönmeye başlamıştı. Aykurdu’nu yakından tanıyanların bu duruma hemen anlam verebilecekleri açıktı zira yaratık, canavar vari bir ruh haline bürünmüştü.


Yaratıktan yayılan vahşi aurayı hisseden Ning duraksadı.


Öldürme isteği mi?


“RAAOO!!” Uluyan Aykurdu genç adama atılmış, ayakları altındaki zemin titremeye başlamıştı.


Ning, rüzgâr edasıyla hamleyi savuşturduktan sonra basit bir adımla yönünü değiştirdi. Aynı esnada kılıcını da savurmuştu.


Chi!


Bir kez daha yere dökülen kan damlaları Aykurdu’nun göğsünde açılan yaradan akmaya başlamıştı lakin yaratık bu durumu umursuyormuş gibi durmuyordu ve duraksamadan pençelerini kaldırıp Ning’e saldırmıştı.


Ning sakince geriye çekilip kılıcını kullanarak hamleyi karşıladı.


Ka!


Aykurdu’nun sol pençesi keskin kılıca atılmış ve adeta bir kanca gibi kılıca yapışmıştı lakin nasıl olur da Ning’in Habistanrı gücüyle kullandığı bu kılıç öyle kolayca yakalanabilirdi? Eğer ikili hamle-değiş tokuşu yapsaydı, pek sorun olmazdı ancak Aykurdu pençelerini kullanarak başa baş bir mücadele ortaya sürmek istemişti.


Ka!


Aykurdu’nun sol pençesi kıpkırmızı kesilmiş ve az da olsa kırılan kemiklerin sesi havaya yayılmıştı.


Hua!


Bir başka pençeyse Ning’in göğsüne ilerlemişti! Mesafenin yakınlığından sebep genç adamın bu hamleyi atlatma şansı yoktu. Sahip olduğu tek seçenek derin bir nefes vererek göğsünü üç santim daha içeri çekmekti.


Chi Chi Chi!!!


Kalın yaratık kürkü Ning’in göğsünü yerle bir etmiş ve ortalık kan gölüne dönmüştü. Darbenin etkisiyle havaya savrulan Ning yere çakıldı.


Svoosh! Ning hemen ayağa fırladı.


“Yaralandım.” Ning, Aykurdu’na bakarken gözleri kısılmıştı.


İşte tam o esnada, Aykurdu bilerek pençesini kılıca sabitlemişti. Yaratığın ne tür bir yara alacağını önemsemediği gayet açıktı. Artık sol pençesi işe yaramaz bir duruma gelmiş ve yaratığın hızı da bir hayli azalmıştı. Yine de Ning’e geçirdiği darbe genç adamın hayvan kürkünden yapılma kıyafetlerini delip geçmişti. Bahsi geçen bu hayvan kürkleri, aslen Xiantian yaşam formlarının birine ait olan tüylerden yapılmıştı. İçine yaratıkvari bir güç aktarılmadığından savunma konusunda biraz zayıf kalıyordu ancak yine de Xiantian yaşam formuna ait bir kürkün Houtian yaratıklarının saldırılarına karşı koyması gerekiyordu.


Fakat Uluyan Aykurdu normal bir yaratık değil, bir Tanrıyaratığı’ydı! Bu yüzden sahip olduğu güç sayesinde kıyafetleri yerle bir etmeyi başarmıştı.


Kendini geliştirmek için…Her ne kadar Ning Altınyıldız Zırhı’na sahip olsa da genç adam, zırhın savunma alanını bütün vücudundan çekerek yalnızca hassas birkaç bölgeye odaklamıştı.


“Ölüm-kalım savaşları antrenmanlardan farklı. Sadece antrenman yaparak tecrübe kazanamam.” Ning hemen fikrini değiştirdi: “Antrenman yaptığımız zamanlarda, kimse kontrolünü yitirmiyor ancak ölüm-kalım mücadelelerinde…Amaç rakibi öldürmek. Bu amacı gerçekleştirmek için her şeyi göze almaya değer.”


“Biraz daha dikkatli olmam lazım.”


Ning adeta bir sünger gibi tecrübeleri emiyordu. Göğsündeki yara izi gözle görülür derecede küçülüyor, kan akışı yavaşlıyordu. Nihayetinde yara tamamen kapanmış ve geride iz bile bırakmamıştı!


Sıradan Habistanrı Vücut Geliştirme Teknikleri kişilerin kopan uzuvları yenilemesi için Xiantian Alemi’nde olmalarını gerektiriyordu lakin Ning bir numaralı Habistanrı Tekniği’nde çalıştığı için yenilenme kabiliyeti o derecede yakındı.


“Muazzam!” Ning gülümsedi: “Yaratık ciddi ciddi kılıcımı aldı.”


“ROAAR!” kılıç, Uluyan Aykurdu’nun pençesine saplanmıştı. Yaratık kan çanağına dönen gözleriyle Ning’e bakıyor, öldürme isteği bütün vücudunu ele geçiriyordu. Karşısında duran gencin akılalmaz yenilenme gücünü görünce…insan çocuğunun Tanrıyaratıkları’ndan bile daha hızlı yenilenebilen bir vücuda sahip olduğunu anlamıştı.


Ning sağ elini havaya savurduğu gibi aniden ortaya bir kılıç çıktı.


“Gel bakalım.”


Ning bir anda ileri atılmıştı.


“ROAAR!” Uluyan Aykurdu da rakibinin bu hareketine karşılık vermişti!


……


İkili tekrar mücadeleye tutuşmuş ve her hamlelerini rakiplerinin canını almaya odaklamışlardı. Ning’in olağanüstü yenilenme yetenekleri ve akılalmaz gücünün yanında usta kılıç teknikleri vardı! Ancak Uluyan Aykurdu’nun da keskin dişleri, heybetli pençeleri ve kuyruğu orada süs diye durmuyordu. Üstelik, yaratığın vücudu o kadar büyüktü ki aldığı yaraları bile neredeyse hissetmiyordu.


“Demek Altınyıldız Zırhı’nı sadece hassas bölgelerini korumak için kullanıyormuş.” Yichuan’ın suratında nadir bir gülümseme belirdi.


“Ning elinden geleni yapıyor.” Kar gitgide geriliyordu.


Oğlunun vücudu kanlarla kaplıydı. Bir anne olarak nasıl olur da endişelenmeden oracıkta oturabilirdi?


“Merak etme. Ning vücudunun kritik noktalarını Altınyıldız Zırhı’yla kaplamış. Yara alsa bile hayati bir tehlikesi olmayacak.” dedi Yichuan. “En fazla bir kol ya da bacak falan kaybeder ancak yenilenme kabiliyetleini düşünürsek kaybettiği uzuvlarını zamanla iyileştirebileceğine şüphe yok.”


“Kol ya da bacak mı kaybedecek?” Kar neredeyse çılgına dönüyordu ancak ölümsüzlük yolunun ne denli tehlikelere gebe kalabileceğini bilen bir kadındı.


….


“Hu!” “Hu!” “Hu!”


Her ne kadar Ning Habistanrı vücuduna sahip olsa da nefes nefese kalmadan edememişti. Vücudunu sarmalayan kıyafetlerinin çoğu yerle bir olmuş ve vücudundaki yaralar da hızla kapanmaya başlamıştı.


‘’ROAAR!’’


Aykurdu acı dolu bir çığlık attı. Ayakta durmak için kendini zorluyor olsa da pençelerinin titremesinden, yaratığın her an yere yıkılabileceği görülebiliyordu. Vücudu düzinelerce yarayla kaplanmış ve özellikle de başındaki derin yara dikkat çekmeye başlamıştı.


Yaratığın iki bacağı da paramparça olmuştu. Hatta yaratığın oracıkta ayakta durabilmesi bile büyük bir başarıydı.


“Kaybettin.” Ning gözlerinin kenarlarındaki kanları sildikten sonra sessizce konuştu: “Güç olarak senden üstünüm ancak mücadeleyi ucu ucuna kazandım…Çünkü vahşi bir ruh haline büründüğünü görünce sakinliğimi koruyamayarak bütün gücümü açığa çıkarmayı başaramadım. Öldüreceğim ilk yaratık olacağın için işini en güçlü saldırımla bitireceğim!”


Hua!


Ning’in sol elinde ikinci bir kılıç belirmişti. İkiz kılıçları kavrayan genç adam Aykurdu’na bir bakış attı.


Svoosh!


Ning aniden yaratığa atılmış ve Aykurdu da aynı şekile son kükreyişini savurduğu gibi rakibine fırlamıştı.


İki devasa ışık hüzmesinin ortaya çıkmasıyla Aykurdu’nun bacakları yerle bir olmuştu ve ardından, bir ışık hüzmesi daha belirdiği gibi yaratığın başında açılan devasa yaradan beyin parçacıkları saçılmıştı.


Ning yere indi.


Uluyan Aykurdu yere çakılmış ve açılan beyninden etrafa parçacıklar dökülmeye başlamıştı. İlk başlarda dikkat çeken ihtişamlı gümüş kürkü artık toprağın ve kanın renkleriyle kirlenmişti. Habistanrı soyundan gelen bir yaratık oracıkta hayatını kaybetmişti!


“Nasıl hissediyorsun?” Yichuan oğluna baktı.


“Çok iyi hissediyorum.” Ning babasına bir bakış attı: “Bunu her gün yapalım.”


Yichuan cevapladı: “Houtian Alemi’nin zirvesinde olan bir Tanrıyaratığı’nı yakalamanın kolay olduğunu mu sanıyorsun? Üç günde bir yapacağız. Ve ayrıca, çoğunlukla sıradan yaratıklarla karşılaşacaksın. Tanrıyaratığı’yla karşılaşıp karşılaşmayacağın şansına bağlı. Ejderha Kalesi’ndeki en güçlü yaratıkları senin için ayarlayacağım.”


Ning başıyla onayladı: “Eğer düşük seviyeli yaratıklarla karşılaşırsam sadece iç enerjimi kullanacağım.”


Habistanrılar’ın vücutlarının sahip olduğu güçleri düşünürsek, Houtian Alemi’nin zirvesinde yer alan sıradan yaratıklar pek bir anlam ifade edemeyecekti. Zaten yalnızca Tanrıyaratıkları’nın Ning’le başa baş savaşabilmesinin sebebi de buydu.


….


Böylece zaman geçmeye başladı…


Ning birbiri ardına yaratıklarla savaşmaya devam etmiş ve kılıç teknikleriyle ayak oyunu akılalmaz gelişmeler göstermişti. Bu sıralarda, ölüm-kalım mücadelelerinde nasıl sakin kalınacağını da çözmeyi başarmıştı. Eğer kalbini sakin tutamazsa…İşte o zaman gerçek gücünü de ortaya çıkaramayacağını biliyordu.


….


Sonbahar gelip çatınca Kırlangıç Dağı bir hayli soğumuş ve bazı kabileler hayatta kalmakta zorlanmaya başlamıştı. Özellikle de dağ eteklerinde yaşayan yaratıkların saldırılarından dolayı bazı küçük kabileler yok olmanın eşiğine bile gelebilirdi!


Honghonghong….


Toprak sarsılıyordu.


Bu çorak, ıssız arazide siyah zırhlı biniciler binekleriyle ilerliyordu. Yukarıdan bakıldığında adeta araziye saçılan siyah bir dalgayı andırıyorlardı.


“Dur!” soğuk bir talimatla üç yüz siyah zırhlı asker anında duraksamıştı.


“Komutanım, yılan yaratığının en son görüldüğü yer burası. Keskinboynuz Kabilesi’nin sınırlarındayız. Üç gün önce, yaratık bir anda Keskinboynuz Kabilesi’ne saldırıp on sekiz kişiyi yutarak yüz insanı öldürmüş. Kabileden geriye cidden pek bir şey kalmamış.” dedi siyah zırhlı binici: “Bu yaratık aylardır kabilelere saldırıyor. Toplamda binden fazla insanı öldürüp on kabilenin işini bitirdi lakin işini bitirdiği kabilelerin hepsi de ufak kabilelerdi. Mantıklı düşünürsek yaratığın Habistanrı soyundan gelen ve Houtian Alemi’nin zirvesinde olan bir yaratık olduğunu söyleyebiliriz. Yine de Xiantian Alemi’ne henüz adım atmış olan bir Yabaniyaratık da olabilir tabii...”


“Hrm.”


Beyaz bir kaplanın üstünde duran kızıl zırhlara bürünmüş sakallı adam başıyla onayladı: “Bu yaratık Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın bölgesinde yıkıma sebep oluyor. Onu öldürmemiz lazım. Bu bölgede görüldüğüne göre… Hepiniz ufak gruplara ayrılıp arayışa başlayın. Yaratığı bulduğunuz gibi sinyal okunu atmayı unutmayın.”


“Emredersiniz.” üç yüz siyah zırhlı asker onayladı.


Hua…


Çok geçmeden askerler ufak gruplara ayrılıp bölgeye dağılmıştı.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr