Cilt 7 Bölüm 7: Panik İçinde Kaçış

avatar
6531 10

Coiling Dragon - Cilt 7 Bölüm 7: Panik İçinde Kaçış


 

Dawson Şirketleri Başkanı, Monroe Dawson neler döndüğünü anladığı anda hemen emir verdi. ”Durun!”

Bu kelimeler duyuldugunda konvoydaki herkes atlarını durdurdu.

“Yale’yi çözün.”Monroe Dawsontalimat verdi. Yale’nin korumalığını yapan Dokuzuncu seviye Kızıl-saçlı savaşçı elini hareket ettirdi ve Yale’yi bağlayan ipleri parçaladı.Yale hemen attan aşağıya zıpladı. George ve Reynolds çok daha önceden atlarından inmişti.

“Üçüncü kardeş, iyi misin?” Reynolds çok heyecanlıydı gözleri kıpkırmızı olmuştu.

“Üçüncü kardeş, bu mükemmel! Senin iyi olacağını biliyordum!” Yale heyecanlıca dedi.

George hiçbirşey söylemedi,sadece Linley’in göğsüne vurdu.

“Üçüncü Kardeş, gidelim. Fenlai şehrinden beraber ayrılalım.” Yale hemen söyledi, ve Monroe Dawson da konuştu.”Sen Linley olmalısın. Bizimle beraber gel. Aziz-seviye bir savaşçı bize saldırmadığı sürece  güvenli bir şekilde buradan ayrılabiliriz.”

Monroe Dawson, Linley’i Dawson Şirketlerinin bir üyesi yapmayı çok arzuluyordu.

Dawson Şirketlerinin yoksun olduğu tek şey, Aziz-seviye bir savaşçıydı.

“Gerek yok. Halletmem gereken şeyler var. Patron Yale,İkinci kardeş, Dördüncü kardeş siz önden gidin.”Linley başını salladı.

“Üçüncü kardeş, sen gerçekten de…?” Yale şok olmuş bir şekilde seslendi. Yale çoktan Linley’in planını tahmin edebiliyordu.

Linley onaylarcasınına başını salladı ”Doğru.”

Clayde. Ölmek zorunda!!

Geçen sefer, Aziz-seviye Kaderkoruması yüzünden başarısız olmuştu ama Linley, Clayde’nin ikinci bir Kader-korumasına sahip olmadığını düşünüyordu. Çünkü Kader-korumaları çok ama çok nadir bir eşyaydı. Şuan da Işık Tapınağındaki tüm Aziz-seviye savaşçı kendi canlarını kurtarmakla meşguldü. Bu yüzden çok yüksek bir ihtimal Clayde şuanda onların umurunda değildi.

“Patron Yale, şimdi gidebilirsiniz. Ben sizi daha sonra bulurum.”Linley dedi.

“Bu sefer çok fazla büyülü yaratık var. Korkarım ki Fenlai şehrine yakınlarında olduğundan Ernst Enstitüsü de saldırı altında olmalı. Bu yüzden Enstitüye geri dönemeyiz. Güvenli bir yere vardıktan sonra Reynolds ve George kendi memleketlerine geri dönecekler. Ben ise şuan için babamı takip edeceğim.”Yale yanıtladı. George ve Reynolds onaylarmışcasına başlarını salladı.

“İyi. Ozaman gelecekte, ben her birinizi görmeye geleceğim. Patron Yale,İkinci kardeş,Dördüncü kardeş, Hoşçakalın.” Linley uzunca onlara baktı, ağır bir şekilde başını salladı, sonra döndü ve yüksek hızla ters istikamete doğru sıçradı. Yüz metreyi aşkın mesafeyi üç adımla alıyordu.

Yale, Reynolds ve George hepsi gelecekte bir daha üçüncü kardeşi görmeleri oldukça zor olacaktı.

Üçüde hemen atlarına bindiler.“Gidelim.”

Dawson Şirketleri konvoyu birkez daha ilerlemeye başladı.

Bu gün, Fenlai şehrindeki sayısız klan bunlara Debs klanı da dahil yok olma eşiğindeydi. Klan lideri ve varisi, Eflatun-Gözlü AltınKürklü Maymun tarafından ezilerek öldürülmüştü. Diğer klan üyeleri yeni klan liderlerinin kim olacağı hakkında düşünecek zamanları yoktu  çünkü sonrasında daha da büyük kayıplar vermişlerdi. Büyülü yaratıklar Debs klanına saldırmaya devam etmişlerdi.

Korumalar,uşaklar,hizmetçiler, klan üyeleri… birbiri ardına hepsi ölmüştü. Debs klanındaki insanlar hepsi vahşete düşmüştü,değerli eşyalarını alıp her yöne doğru kaçışmaya başladılar.Şuan hiç kimse bir diğerini düşünmüyordu.

“Büyük kızkardeş Alice, ne yapmalıyız?” Rowling sersemlemişti.

Alice de ilk başta sersemlemişti ama şimdi o iyileşmişe benziyordu.”Benimle gel.”Alice hemen seslendi. Rowling dördüncü seviye bir savaşçıyken Alice dördüncü seviye bir büyücüydü. Yaşlarına bakılırsa aslında oldukça etkileyiciydi. Ama beşinci seviye büyülü yaratıklar heryerdeydi ve  onların bu yaratıklara karşı bir şansı yoktu.

Rowling’e öncülük eden Alice, Kalan’ın odasına doğru koştu ve iki magicrystal kartı çekmeceden aldı.

“Küçük kız kardeş Rowling, bu iki magicrystalin herbirinde yüzbin altın coins var.Hayatımızı sürdürmemiz için bunlar yeterli. Şimdi gidebiliriz. ”Alice kartın birini Rowling’e verdi ardından malikaneden çıkmak için acele ettiler. Birisi büyücü diğeri savaşçıydı.

Onlar oldukça iyi fiziksel kondüsyona sahip olduğundan hızlıca hareket edebiliyorlardı.

“Kurtarın beni! Ah!!”

Bir hizmetçi Rüzgar-Kurdundan kaçarken Alice ve Rowling’in yanından geçti. Rüzgar-Kurdu direk hizmetçiye doğru ilerledi sonrasında yakaladığında boğazını ısırarak öldürdü. Alice ve Rowling’i gördüğünde hizmetçinin gözleri yaşama arzusuyla doluydu ama artık soldu ve bulanıklaşmaya başladı.

Rowling manzaraya aptalca bakarak, orada durdu.

“Çabuk, gidelim!”

Alice Rowling’in elinde çekti. Şuan yardımsever olmaya çalışmak kesin olarak ölüme davetiye çıkarmaktı.Dokuzuncu seviye savaşçı bile bu durumda fedakar olmaya cesaret edemezdi. Fenlai şehrinde,şuan 10’dan fazla Aziz-seviye savaşçı ve neredeyse 100’e yakın dokuzuncu seviye büyülü yaratık bulunmaktaydı.

Daha düşük seviye büyülü yaratıklar çok daha fazlaydı, özellikle beşinci ve altıncı seviye büyülü yaratıklar Rüzgar-Kurdu sürüsü gibi sayıları tek başına yüzbinleri geçiyordu. Fenlai şehrinde sadece bir milyon sakin yaşamaktaydı ve bunların çoğunluğu birinci ve ikinci seviye güce sahipti. Onların savaşmak için hiçbir şansları yoktu.

“Rip!“ Alice ve Rowling, bu iki güçsüz kız, daha hızlı kaçabilmek için gelinliklerinin rahatsız eden kısımlarını koparttılar.

“Büyük kız kardeş Alice, ileride büyülü yaratıklar var.”Rowling aniden seslendi.

“Bu yoldan gidelim.” Alice, Rowling’in elini çekerek karşıdaki küçük bir daryola doğru koştular.

Ama daryola girdikten sonra farkettiler ki burada da büyülü yaratıklar vardı. Alice ve Rowling iki malikanenin arasındaki arasokağın ortasında durmak zorunda kaldılar. Ama aniden sokağın diğer tarafından Vampir Demir Boğa onlara doğru geliyordu.

“Gidelim!”Alice Rowlin’in elini tekrardan güçlüce çekti ve daryoldan dışarıya fırladı. Önlerindeki büyülü yaratıkları görmezden geldiler. Ne de olsa önlerinde yaratıklar kadar çok fazla sayıda insanda vardı. Bu büyülü yaratıklar bu kadar insan arasından ikisini farketmeyebilirdi.Bu yüzden onlar ileriye doğru çılgınca koşmaya devam ettiler.

Bu kadar koşuşturmanın sonunda nefes nefese kaldılar. Bu yaşam ve ölüm kargaşası  onların huzursuzluğunu en yüksek seviyeye yükseltmişti.

“Howl!” “Howl!” Aniden, onların arkasından, onu aşkın Rüzgar-Kurtu yüksek hızda ilerliyordu. Rüzgar-Kurtları basitçe çok hızlılardı, Alice ve Rowling’in hızının iki katından fazlaydı. Yakında bu Rüzgar-Kurtları onlara yetişecekti.. ve tam o sırada, Alice ve Rowling’in önünde çok büyük bir Toprak-ejderi göründü.

Bu Toprak-ejderi, neredeyse Yeşil-Yaprak Yolunun yarısını kapatacak kadar genişti. Ve bu ejder kuyruğu.. Alice ve Rowling’in kaçabileceği bir yer yoktu.

“Büyük kız kardeş Alice…” Rowling birşekilde umutsuz hissetti.

Alice bu kocaman,iki-kat ev uzunluğundaki Toprak-ejderine baktı, ardından onlara doğru gelen kudurmuş Rüzgar-Kurt sürüsüne baktı. O kaçmak için herhangi bir yol düşünemiyordu.

“Ben ölecek miyim?” Alice Rowling’i sımsıkı kucakladı. Tam o sırada hiçbir umudu kalmadığını hissetti. Arkalarından, Rüzgar-kurtlar gelmek üzereydi,onların beyaz dişleri soğuk bir ışık ile parlıyor…

Aniden güzel eflatun bir ışık göründü.

Rüzgar-Kurtlarının hepsinin kafaları vücutlarından ayrılmıştı. Bir insan silüeti gökyüzünden indi. ardından direk olarak o kocaman Toprak-ejderi’ne doğru ilerledi.

“B-Bu..” Alice ve Rowling aniden hayatlarını kurtaran kişiye salakça baktılar.

Alice onun kim olduğunu net olarak görebilmişti.

“Uzun, çok uzun bir süre öncede buna benzer birşey olmuştu.” Gözlerindeki kaybolmuş bir ifadeyle o silüete doğru baktı.Bu Linley’idi.Gerçekte, Linley’in kendi mekanı, Debs klanı malikanesinin civarındaydı. Ve şu anda Alice ve Rowling, Linley’in evinden sadece birkaç metre uzağında bulunuyorlardı.

Linley yardım etmeden birisinin öldürülüşünü, sadece izleyemezdi.



[U.N: Keşke sende az acımasız olsan bırak ölsün yani sanane Alice’den :D ]

 

“Haaaargh!”

 

Belini bükerek, Linley gücünü bacaklarına aktardı, kuvvetlice tekmeledi. Linley’in bacağı demir bir kırbaç gibiydi ve Toprak-Ejderinin kafatasına darbe indiriyordu.

 

Ve bunlar olurken, Linley’in bacakları aniden siyah pulla kaplandı.

 

Yarı-Ejder formu!!

 

“Bam!”

 

Bu tekme basitçe çok hızlıydı.Korumasız yakalanan Toprak-ejderi tepki veremedi ve bu darbe gücü kafatasını patlattı. Toprak-ejderi’nin kocaman vücudu çöktü ve yere yığıldı.

 

Linley zemine indi.Bu olanları izleyen Rowling ve Alice, sersemlemişti.

 

“B-Büyük…büyük kardeş Linley..”Alice yumuşakça dedi.

 

Linley döndü ve onlara baktı, yüzünde mutlu bir ifade yoktu. Çünkü Linley’in bu iki kız etrafında harcayacak vakti yoktu. Ama eğer Alice ve Rowling burada tek başlarına kalırlarsa, onlar kesinlikle ölürdü.

 

O sırada, Linley aniden yüksek hızda ilerleyen, şovalyeler önderliğinde bir takım gördü. Bu şovalyelerin grubu içinde güzel bir atı süren yaşlı bir adam vardı. Bu Proulx Galerisinin Yöneticisi Maia’ydı.

 

Büyülü yaratıklar tarafından saldırı altında, Proulx Galerisi içindeki koleksiyonlar esasen bitmişti.Yönetici Maia,koleksiyondaki en önemli parçaları muhafaza etmek için boyutlar-arası(interspatial) yüzüğüne koymuştu.

 

[ÇN: Ben boyutlar-arası dedim de daha iyi bir tanımı varsa söyleyin düzelteyim :D]

 

Bu boyutlar-arası yüzükler son derece değerli ve nadirdi. Yönetici Maia’da bile sadece bir tane vardı, o da kendi klanından ona kalan mirastı.

 

“Yönetici Maia.” Linley sesli bir şekilde bağırdı.

 

Linley’i görünce, Yönetici Maia son derece heyecanlanmıştı. ”Usta Linley, buradasınız!” Maia’nın en çok takdir ettiği insanlar yüksek seviyede olan heykeltraşlardı. Bu yüzden doğal olarak, Maia, Linley’e karşı çok büyük bir hayranlığı vardı. Bu genç adam çok kolay bir şekilde neredeyse Proulx ve Hope Jensen ile aynı seviyede bir heykel oluşturmuştu.

 

Aslından Linley’in Kral Clayde’ye karşı suikast girişimini çok az insan biliyordu. Dışarıdaki dünyanın içinde, Kral Clayde’yi öldürmeye teşebbüs eden kişinin bir şeytan olduğu hikayesi biliniyordu. Doğal olarak, Yönetici Maia’da gerçek hakkında bir fikri yoktu.

 

“Usta Linley, bizimle gelin.” Maia kendinden çok emindi.

 

Proulx Galerisi’nin dövüş gücü oldukça yüksekti. Aziz-seviye bir büyülü yaratık tarafından saldırı altında olmadıkları sürece hayatta kalmak için kesinlikle endişe etmelerine gerek yoktu.

 

“Yönetici Maia, gerek yok. Ama bana yardım etmenizi umuyorum. Bu iki kız bir şekilde benimle beraber ve umut ediyorum ki siz onlara güvenli bir bölgeye kadar eşlik edersiniz.” Linley talimat verdi.

 

“Sorun değil. Ama Usta Linley, Fenlai şehri artık güvenli değil.” Maia acelece dedi.

 

“Gerek yok. Benim halletmem gereken işlerim var. Bu iki kızı size emanet ediyorum.”Konuştuktan sonra, Linley hemen ortadan kayboldu. Alice ve Rowling birbirlerine baktılar ve hemen Maia’nın onlara verdiği ata binip konvuya katıldılar.

 

“O… gerçekten de bir kelime bile konuşmadı benimle.” Alice aniden küçük bir kalbinde acı hissetti.

 

[Çn: Ne bekliyordun sürtük.. Kurtardığına şükret]

 

[U.N: Bir daha inş görülmezsin seride amin.]

 

Toynağın sesi azalmadan yinelendi.Yönetici Maia’nın konvoyu Alice ve Rowling ile beraber ayrıldı.

 

Sadece şimdi Linley malikanesinde belirdi, omuzlarında siyah bir paket taşıyordu. Bu pakette birçok magicrystal kardı vardı. Bu kartların bazılarında Kan-parçalayan zehir tozu ve Mavi-Kalp Otu’nun geri kalanları vardı.

 

“Bebe, şimdi saraya doğru gideceğiz.”

 

“Patron, gidelim ve oradakileri katledelim.” Bebe de çok heyecanlıydı.

 

Linley hemen Bebe ile yüksek bir hızda saraya doğru ilerlediler.

 

Oldukça fazla insan çoktan kaçmıştı ama Clayde kaçmadan önce kraliyet hazinesine olduğu yere gitmişti. Clayde, sayısız yıllar boyunca biriktirdiği kraliyet klanının zenginliklerini nasıl terkedebilirdi ki? Bir kraliyet klanının serveti inanılmaz büyük bir mevladaydı.

 

Debs klanı değer olarak, belki yüz milyon altın coin değerindeydi.

 

Ama  yozlaşmış büyük bir yetkililerden Duke Patterson da aynı şekilde yüz milyon altın coine yakın bir mevlayı biriktirmeyi başarmıştı. Saray hazinesi içinde depolanmış olan servet bunlardan çok daha fazlaydı.

 

Saray hazinesinin içinde.

 

“Bu servet, binlerce yıl boyunca Fenlai şehrinin hükümdarlarının sayısız nesilleri tarafından biriktirilmiştir.” Hazine odasındaki hazinelerine baktığında Claydenin fazla kafa yormaya zamanı yoktu. O en değerli parçaları avuçlayıp direk olarak kendi boyutlar-arası yüzüğüne yerleştirmişti. Kral olarak,Clayde bu değerli eşyaları koyabileceği yeterli sayıda boyutlar-arası yüzüğe de sahipti.

 

“Ve bunlar 32 magicrystal kartları.”Clayde ellerindeki magicrystal kartlar baktı.

 

Bu 32 magicrystal kartı daha kimseyle bağlanmamıştı ve onlar krallık tarafından biriktirilmiş olan binlerce yıllık zenginliği temsil ediyordu. Her kartın içinde 100 milyon altın coin vardı. Toplam 32 kartta 3.2 milyar altın coin bulunmaktaydı. Belki 4 büyük İmparatorluktaki büyük klanların bile bu kadar mal varlığı yoktu.

 

Bir popüler bir deyişe göre, paraya sahip olmanın en kolay yolu kral olmaktır. Binlerce yıl boyunca krallar tarafından biriktirilen servet, doğal olarak son derece yüksekti.

 

“Başkent, Fenlai Şehri, bitti.” Clayde geri kalan hazinesine son bir kere daha baktı ardından dişlerini gıcırdatarak gitti.

 

Ama Clayde’nin daha farkedemediği, bitmiş olan sadece başkent değildi. Tüm Fenlai Krallığı şimdi büyülü yaratıkların mıntıkası olmuştu! O,Clayde artık bundan böyle kral değildi! Dahası, sadece yok olan Fenlai Krallığı da değildi; Kutsal Birliğe ait büyük bir bölge hızlıca büyülü yaratıklar tarafından yok ediliyor ve ele geçiriliyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr