Cilt 13 Bölüm 23 – Sadista

avatar
4376 7

Coiling Dragon - Cilt 13 Bölüm 23 – Sadista


Çeviren: Gin - Düzenleyen: Kuroiteiken

 

Yulan Boyutu. Kuzey Buzulu. Bulutlara kadar uzanan bir buz dağının derinlikleri. Burası Düzlemsel Denetçi Hodan’ın eviydi.

Bu buz dağının zirvesinde, toplamda on bir adet altı köşeli yıldız şeklinde büyü dizilimi vardı.

Karanlık Ormandaki Beirut bu yöne baktığı sırada, Hodan büyü dizilimlerinden birinin önünde oturuyordu. Karmaşık büyü dizilimi göklere kadar uzanan bir ışıkla parıldıyor, dizilimin merkezini bir hayal alemi gibi gösteriyordu.

Hodan’ın yüzünde saklayamadığı bir heyecan vardı.

“Geliyorlar. Hodan’ın gözleri ışıldadı. Büyü diziliminin merkezinde belli belirsiz insan figürleri görülmeye başladı. Büyü diziliminin parıltısı azalarak merkezde duran bir grup insanı ortaya çıkardı. Bu grubun yalnızca yaydıkları auralar bile birinin kalbini titretmeye yeterdi.

Her biri birer İlahtı!

Liderleri davete giden bir beyefendi gibi altın işlemeli, şatafatlı siyah bir cübbe giyiyordu. Hodan’ı ilk gören o oldu ve hemen gülümsedi. “Hodan, binlerce yıl oldu. Gerçekten çok çalışıyorsun.”

Hodan hemen saygıyla eğildi. “Lord Sadista, klan adına çalışıyor olmak benim için bir onurdur!”

Sadista kollarını göğsünde bağlayıp, arası sıra kırmızı bir ışıkla parıldayan yüzüğünü nazikçe ovuşturdu. Sakin bir kahkahayla konuşmaya başladı. “Hodan, klana durumu yalnızca kısa bir şekilde özetlemişsin. Yulan Kıtasında neler olduğunu detayıyla açıkla.”

“Emredersiniz.” Sadista’nın karşısında, Hodan sıradan bir hizmetkar gibi davranıyordu.

“Lord Sadista, kısa süre önce, Yulan Boyutuyla Boyutsal Hapishane arasındaki tünellerde bir sorun yaşandı. Lord Beirut hemen tüneli mühürlese de, pek çok İlah yine de kaçmayı başardı.”

“Yüksek Boyutlara ve Kutsal Boyutlara gitmeyi seçen bir azınlık dışında, çoğu Yulan Kıtasında kalmayı seçti. Korkarım ki büyük ihtimalle Tanrıların Mezarlığına girmeye niyetliler!”

Sadista başıyla hafifçe onayladı.

“Hodan, aralarında hiç Yüksek Tanrı seviyesinde uzmanlar var mı?” Sadista sordu.

“Bir tane var! Adı ‘Adkins’. Lord Adkins şu an O’Brien İmparatorluğunda yaşıyor. Bu Lord Adkins’in Tanrıların Mezarlığına girmek istediği ortada.” Hodan saygıyla devam etti.

“Adkins?” Sadista kaşlarını çattı.

Diğer uzmanları umursamıyordu, ancak Adkins bir Yüksek Tanrı olduğuna göre, Sadista onun hakkında dikkatli olmalıydı. Sadista Yüksek Boyutlardan biri olan Cehennem Diyarında pek çok savaş yaşamış olsa da, biliyordu ki, Boyutsal Hapishanede hayatta kalıp Yüksek Tanrı seviyesine kadar erişebilmiş olan Adkins, Cehennem Diyarında güçlü birlik ve klanların Yüksek Tanrı Kıvılcımı vererek o seviyeye çıkardıkları deneyimsiz üyelerle kıyaslanmamalıydı.

Sadista’nın adamlarından biri araya girdi. “Lord Sadista, endişelenmeyin. O Adkins kesinlikle sizin denginiz olamaz, lordum.”

“Çeneni kapat.” Sadista kaşlarını çattı.

Adam tek bir kelime dahi etmeye cesaret edemedi.

Hodan saygılı bir ifadeyle konuşmaya devam etti, “Lord Sadista, kısa bir süre önce, Adkins’in emrindeki dört Tanrı ve Ejderkanı Kalesinin güçleri savaştılar.”

“Ya?” Sadista meraklı bir ifadeyle Hodan’a baktı.

Hodan’ın neden Tanrılardan bahsettiğini anlayamamıştı. Ancak, Sadista Hodan’ın bu konuyu nedensiz yere açmayacağını biliyordu.

“Ancak, Adkins’in güçleri ağır bir yenilgi alıp geri çekilmek zorunda kaldılar!” Hodan güldü. Sadista’nın biraz şaşırdığını görebiliyordu, ardından devam etti. “Ejderkanı Kalesi de İlahlara sahip ve daha önemlisi, orası Lord Beirut’un koruması altında!”

“Adkins’in güçleri büyük kayıp verseler de, Adkins gidip Lord Beirut’a sorun çıkarmaya cesaret edemedi.”

Sadista başıyla hafifçe onayladı. “Bu Adkins Beirut’u kızdırmayacak kadar akıllıymış. Yalnızca, işler bizim için biraz daha karmaşıklaşmış. Eğer Adkins Beirut’u kızdıracak kadar kibirli davransaymış, Beirut’un onu bizim için aradan çıkarması iyi olurmuş. Ancak şimdi, işimiz daha zor.”

“Amca, Beirut’un Adkins’i öldürebileceğinden emin misin?” Sadista’nın arkasındaki bir genç sordu.

Sadista, Beirut’un tam olarak ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Sakince gülerek konuştu, “Beirut’un gücü hayal edebileceğinden çok daha fazla. On bin yıl önce, Yulan Kıtasındaki Kıyamet Savaşı sırasında tüm Cehennem Diyarında gücünü kabul ettiren Kanlı Menekşe İfriti ve İlahi Işık Diyarının On İki Kanatlı Melekleri de buradaydı… ve bu saydıklarımın her biri var olan en güçlü Yüksek Tanrılar sayılırlar.”

“Kanlı Menekşe İfriti mi?” Genç adam şok olmuş şekilde nefes verdi.

Yüksek Boyutlardan biri olan Cehennem Diyarında, Kanlı Menekşe İfriti efsanevi bir figürdü. Gerçekte, Cehennem Diyarındaki pek çok uzman Kanlı Menekşe İfritinin çoktan ‘Asura’ unvanını hak edecek kadar güçlendiğine inanıyordu.

Asura!

Bu, tüm Cehennem Diyarında büyük saygı gören bir unvandı. Yalnızca en güçlü Yüksek Tanrılar bu unvanla ödüllendirilirdi.

“O savaşın sonunda, tüm o güçlü Yüksek Tanrılar yok oldular! Tek biri bile hayatta kalamadı. İçlerinden tek sağ çıkan Beirut’tu!” Sadista duygu dolu bir nefes verdi. “Savaşın detaylarından tam emin olmasam da, yalnızca buna bakarak bile Beirut’un Kanlı Menekşe İfritinden çok daha korkunç olduğunu söyleyebilirim! Şimdi sen söyle, sence onun kadar güçlü birinin Adkins’i öldürememe ihtimali var mı?”

Sadista’nın sözleri arkasındaki herkesi şok etmişti.

Onlar yalnızca sıradan Tanrı ve Yarı Tanrılardı. Klanda, evrenle ilgili sırları ve önemli bilgileri öğrenmeye layık görülmezlerdi.

“Bu arada. Hodan, Yulan Boyutu Dört İlahi Canavar klanının bir koluna sahip değil mi?” Sadista birden sordu. “Yulan Boyutunda Dört İlahi Canavar Klanı soyundan olan kimse var mı?”

“Evet ve oldukça fazla.” Hodan cevapladı.

Sadista’nın yüzü değişti.

“Hıhh, demek hala birazı kalmış!” Sadista’nın yüzü vahşi bir ifadeye bürünmüştü ve sanki bir buz tabakasıyla kaplanmıştı. “Kaç kişilerse, hepsini öldürün! Birini bile sağ bırakmayın!”

Hodan kafasını salladı. “Lord Sadista, az önce, size Ejderkanı Kalesinden bahsettim. Orası şu anda Dört İlahi Canavar Klanı soyundakilerin ana karargahı. Pek çok Ölümsüz Savaşçı ve Ejderkanı Savaşçısı orada toplanmış durumda. Özellikle, içlerinde Linley olarak tanınan birisi var. Beirut’la oldukça yakın bir ilişkisi var.”

“Linley?” Sadista kaşlarını çattı.

“Linley Ejderkanı Savaşçısı Klanının soyundan, ancak konu Sihirli Canavar yoldaşı. Durum şu ki… o sihirli canavar bir efsanevi ‘Tanrı Yiyen Fare’. Beirut’u saymazsak, evrendeki sayısız boyuttaki tek Tanrı Yiyen Fare! Beirut ona karşı derin bir sevgi besliyor. Eğer Linley’e karşı harekete geçerseniz, lordum, büyük ihtimalle Lord Beirut’u kendinize düşman edinirsiniz.” Hodan aceleyle açıkladı. “Lordum, büyük resmi düşünmeliyiz.”

Sadista’nın yüzü soğuk ve kasvetliydi.

Hodan Sadista’nın Dört İlahi Canavar Klanı üyelerini öldürmek için yanıp tutuştuğunu biliyordu.

“Lordum, bu, klanın küçük bir kolundan fazlası değil ve büyük resimde bir anlam ifade etmiyorlar. En önemli şey Tanrıların Mezarlığı.” Hodan aceleyle konuştu.

Sadista tabi ki neyin önemli olduğunu biliyordu. Aynı zamanda Beirut’un geçmişiyle ilgili de birkaç şey duymuştu. Eğer Beirut’u düşman edinirse… bu yapmak istemediği bir şeydi. Sadista uzun bir nefes verdi. “O halde, şimdilik onlara karşı harekete geçmeyeceğim. Linley demek bir Tanrı Yiyen Fare ile arkadaş olmayı başardı. Onun için büyük şans.”

Sadista Hodan’a bir bakış atıp, sordu, “Tanrıların Mezarlığı bir daha ne zaman açılacak?”

“Yaklaşık bin yıl sonra.” Hodan cevapladı.

“Sorun değil.” Sadista başıyla onayladı. “Hodan, burada kal. Diğer herkes beni takip etsin.” Konuştuğu sırada Sadista bulanık bir gölgeye dönüşüp güneye doğru uçtu. Arkasındaki onlarca uzman Sadista’yı takip ettiler.

Sadista grubunu önce Kuzey Denizinden geçirdi ve ardından Yulan Kıtasına girdiler.

Sadista Yulan Kıtasına kalabalık bir grupla gelse de, bir karışıklığa neden olmadı. Yulan Kıtası her zamanki gibi sakin ve huzurluydu. Böyle bir ortamda zaman su gibi akıp geçti, yıllar yılları kovaladı…

Ejderkanı Kalesi.

Barnas ve diğerlerinin saldırısının üzerinden tam yirmi yıl geçmişti. Bu yirmi yılda, Linley’in gerçek vücudu Evrenin Nabzında eğitime devam etti. Altı yıl harcadıktan sonra, Linley ‘Sekiz Bütünleşik Dalga’yı Evrenin Nabzı’nın ‘Dört Bütünleşik Dalga’sına dönüştürmeyi başarmıştı.

Daha sonraki on iki yılda, ‘Dört Bütünleşik Dalga’yı ‘İki Bütünleşik Dalga’ya dönüştürdü.

Ancak daha sonra, hiç ilerleme sağlayamamıştı. Linley’in şu ana kadar kullandığı iç görüler, kanıtlar ve görselleştirme teknikleri, Hepsinin bir olacağı seviyeye ulaşması için etkisiz kalmıştı. Bu önündeki son engeldi.

Bir başka deyişler, bir darboğaz.

İki Bütünleşik Dalgadan, Tek Dalga’ya seviye atlamak, tek bir anda da olabilirdi ya da hiç ilerleyemeden binlerce hatta on binlerce yıl da geçebilirdi. Linley kendine güveniyordu ve acelesi yoktu. Bunun yerine rahatlayarak eşi Delia’yla daha çok vakit geçirmeyi seçti.

Evrenin Nabzı dışında, Linley’in Süratin Engin Gerçekleri konusundaki gelişimi de oldukça kayda değerdi.

Ancak Linley’i en mutlu eden şey gelişimi değildi. Daha çok ailesi ve arkadaşlarının seviye atlamasıydı.

“Delia İlah seviyeye ilk ulaşan oldu, ardından Barker, sonra Desri, sonra Zassler… Haeru en yavaşlarıydı.” Linley önündeki siyah saçlı gence bakarak güldü. “Haeru, tebrik ederim.”

Evet. Haeru sonunda bir İlah olmuştu.

Ejderkanı Kalesindeki birkaç kişi İlah seviyeye başarıyla ulaşmıştı. Dahası, Savaş Tanrısı ve Yüksek Rahip Tanrı Seviye İlahi Kıvılcımlarıyla bütünleşerek birer Tanrı olmuşlardı. Herkes daha da güçlenmişti. Doğal olarak hepsi mutluydu.

“Bu sizin cömertliğiniz sayesinde oldu, Efendim.” Haeru insan formunda da her zamanki gibi saygılıydı.

Linley güldü. “Haeru, benim yanımda bu kadar çekingen olmana gerek yok. Şimdi istediğin yere gidebilirsin.” Linley’in yanındaki Delia güldü. “Eminim ki Haeru gidip o Ejderhalara hava atacak. Haeru, haklı mıyım?”

Haeru yalnızca dürüst bir şekilde gülebildi.

Haeru ne zaman geleceği düşünse, keyiflenmeden duramıyordu. Kim onun, dokuzuncu seviye bir sihirli canavar olan bir Karabulut Panterinin bir İlah olacağını hayal edebilirdi ki?

Haeru ayrıldıktan sonra, Linley bir an duraksadı, ardından Delia’ya dönerek, “Delia, bir süre Ejderkanı Kalesinden ayrılmayı planlıyorum.” dedi.

“Hmm?” Delia şaşırmıştı.

Linley açıkladı, “Evrenin Nabzında çoktan bir darboğaza takıldım. Bir süreliğine dışarı çıkıp kıtayı dolaşmayı planlıyorum. Belki bu şekilde anlık bir ilham yakalar ve seviye atlarım.” Evrenin Nabzı Toprağın Yasalarının yüksek seviyeli engin gerçeklerinden biriydi.

Seviye atlamak son derece zordu.

“O halde ben de seninle geleceğim.” Delia ondan ayrı kalmak istemiyordu.

“Haha, farklı bir boyuta gitmiyorum, yalnızca Yulan Kıtasında olacağım. Seninle her zaman ilahi sezgimi kullanarak konuşabilirim.” Linley güldü. Delia da onunla birlikte güldü. Şu anda Delia da bir İlahtı ve Yulan Kıtasının fazla büyük olmadığını düşünülürse, Delia’nın ilahi sezgisi Linley’i arayıp bulmak için yeterliydi.

“Tamam.” Delia başıyla onaylayarak güldü. “Ne zaman gitmeyi planlıyorsun?”

“Yarın.” Linley cevapladı.

“Peki ya Bebe?” Delia sordu.

“O benimle gelecek.” Linley güldü. “Geçmişte, Bebe ve ben Sihirli Canavarlar Sıra Dağlarında üç yıl geçirdik. Evrenin Nabzını ilk hissettiğim yer orasıydı.”

Ertesi gün, şafak vakti. Güneş kendini yeni göstermeye başlamıştı.

Linley başka kimseye bu yolculuktan bahsetmedi. Yalnızca Delia bundan haberdardı. Delia’yla vedalaştıktan sonra, Linley ve Bebe gizlice Ejderkanı Kalesinden çıkıp, Yulan Kıtasındaki plansız seyahatlerine başladılar.

“Patron, nereye gideceğiz?” Başını rüzgara karşı çeviren Bebe sordu.

“Doğunun büyük çayırlarını daha önce hiç görmedim. Önce oraya gidelim.” Linley gülerek cevapladı.

Linley ve Bebe gökkuşağı renklerinde birer ışık huzmesine dönüşerek güneydoğu ufkunda kayboldular.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr