Cilt 12 Bölüm 34 – Ağır Bir Sorumluluk

avatar
4627 8

Coiling Dragon - Cilt 12 Bölüm 34 – Ağır Bir Sorumluluk


Kitap 12 (Tanrıların Gelişi)  Bölüm  34  – Ağır Bir Sorumluluk

Çeviri: Gin   Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Linley’in ani gidişi Ejderkanı Kalesindekilerin endişelenmesine neden olmuştu.

“Baba, Amcamın gitme nedeni…?” Cena usulca sordu.

Sözlerini bitirmese de, salondaki herkes anlamıştı. Onlar da Rohault İmparatorluğundaki büyük çaplı ölü şehir vakalarının arkasında bir İlah olmasından şüpheleniyorlardı. Eğer Linley bir İlahla dövüşecek olursa, sonuç ne olurdu?

“Abimin karakterini iyi tanıyorum.” Wharton kaşlarını çattı. “Onunla ilgili olmayan işlere karışmayı pek sevmese de, sorumluluklarından asla kaçmaz.”

Doğru. Linley’in sorumlulukları!

Salondaki herkes, Delia dahil başlarını onaylar şekilde salladılar.

Şu anda, Tanrıların Mezarlığındaki insan İlahlar dışında, Yulan kıtasındaki insan ilahlar yalnızca Linley ve Desri’ydi. Linley ve Desri, birer ilah olarak insan ırkının Yulan Kıtasındaki en güçlü temsilcileriydiler.

Yulan Kıtası, Linley ve Desri’nin eğitime başladığı ve köklerini saldığı yerdi.

Onların ana yurduydu!

Başka boyutlardan gelen İlahlar onların ana yurdunda nedensiz katliamlar yapmaya başlamışlardı.

Böyle bir zamanda, Linley ve Desri, birer ilah olarak öne çıkmalılardı. Eğer saklanıp yalnızca kendilerini korurlarsa… bu, Yulan kıtasındakilerin Gebados Boyutsal Hapishanesinden kaçan uzmanlar tarafından özgürce katledileceği anlamına gelmiyor muydu?

“Böyle bir zamanda yalnızca Lord Linley ve Lord Desri’ye güvenebiliriz.” Cena, yumuşak bir ses tonuyla konuştu.

İlahların karşısında, Azizler bile başlarını eğmek zorundaydı. Yalnızca Linley ve Desri gibi diğer İlahlar onları durdurabilirdi.

Desri’nin yaşadığı sessiz dağ köyü.

Linley’in ani gelişi doğal olarak Desri’nin çevresindekiler için neşe verici bir olaydı. Reynolds’da Linley’i uzunca bir süredir görememişti. Linley’le uzun bir sohbet etmek istiyordu, ancak Linley bu kez önemli bir görev için gelmişti. Kimse araya girmeye cesaret edemedi. Linley ve Desri’nin rahatça konuşmasına izin verdiler.

Dağın içindeki konakta.

Suların akış sesi duyuluyordu. Linley ve Desri birbirlerine bakacak şekilde oturmuşlardı.

İkisi şu anda Yulan Kıtasındaki en güçlü iki insandı.

“Ne!!!” Desri, birden ayağa fırladı. Linley konuşmaya yeni başlamıştı ancak Desri çoktan şok olmuştu.

Linley’in ifadesi ağırdı ve başıyla onayladı. “Doğru. Rohault İmparatorluğundaki pek çok şehirde tamamen katledilmiş ve birer ölü şehre dönüşmüşler. Bunun daha önce Baruch İmparatorluğunda da yaşandığını biliyor olmalısın, ancak bu kez kayıp çok fazla. Yalnızca kısa bir sürede toplam ölü sayısı yüz milyonu aşmış!”

Desri’nin gözlerinde şok ifadesi vardı. “Yüz milyon. Her seferinde bir kişi öldürdülerse, bunca kişiyi öldürmek ne kadar zaman alır?”

Yüz milyon!

Söylemesi kolay görünebilirdi. Tek bir şehirde genelde on bin civarı insan yaşardı. Bu on bin küçük şehrin katledildiği anlamına geliyordu.

“Linley, ne yapmamız gerektiğini düşünüyorsun?” Desri, Linley’e baktı.

Linley ayağa kalktı. Gözleri sanki alev alevdi. Sesi gür ve berrak çıkmıştı. “Ne mi yapmalıyız? Desri, Yulan İmparatorlukları arasında yaşanan meseleler Yulan kıtasını ilgilendirir! Bunlar bizim iç meselelerimizdir!”

“Yulan Kıtası bizim evimiz! Diğer boyutlardan gelen herhangi bir İlahın böyle büyük ölçekli bir katliam yapmasına göz yumamayız. Burayı ne olarak görüyorlar? Bir mezbaha mı?”

Linley içten içe öfkeyle kaynıyordu.

Ardından bakışlarını Desri’ye dikti. “Desri, burada öylece saklanmayı mı düşünüyorsun?”

Desri’nin bakışları da keskin ve sert bir hal aldı. “Linley, ne saçmalıyorsun sen? Şu anda, O’Brien ve diğerleri Tanrıların Mezarlığında. Yulan Kıtasının insan İlahlarından yalnızca ikimiz buradayız. Gerçekten de böyle bir zamanda saklanacağımı mı düşünüyorsun?”

“Bu kez yüz milyon kişi öldürülmüş. Gelecek sefer sayının daha fazla olmayacağını nereden biliyoruz? Yüz milyon? Bir milyar? Tüm Yulan Kıtasının nüfusu yalnızca birkaç milyar. Böyle giderse büyük ihtimalle birkaç on yıl içinde Yulan Kıtasında tek bir insan kalmaz.” Desri sert, ciddi bir tonla ekledi. “Linley, sonucu ne olursa olsun yapılması gereken bazı şeyler vardır. Uzun yaşamak her zaman iyi bir hayat geçirdiğin anlamına gelmez.”

“Yulan Kıtası bizim evimiz. Doğal olarak onu koruyacağım.”

Desri’nin sesi kararlı çıkıyordu.

Linley’in yüzünde bir gülümseme belirdi. Desri de gülerek ona katıldı.

İki uzman bir diğerinin neler düşündüğünün farkındaydı.

Ölümden korkmuyorlardı. Korktukları şey ot gibi yaşayıp, amaçsız şekilde ölüp gitmekti.

Elemental Yasalarda eğitim yaparak İlah seviyeye ulaşabilmek her ikisinin de güçlü bir iradeye sahip olduğu anlamına geliyordu. Eğer bir şeyi akıllarına koyarlarsa, ucunda ölüm olsa da onu gerçekleştirirlerdi. Eğer biri ana yurdu başka birinin mezbahasına dönmüşken hiç bir şey yapmadan oturabilecek bir hale düşmüşse, bu ölümden beter bir yaşam demekti.

Akşam güneşi, ıssız yolda kaçışan mültecilerin üzerinde parlayıp, önlerine uzun birer gölge düşürüyordu. Parçalanmış kıyafetler, kirli ve zayıf yüzler, korku ve aynı zamanda gelecek için umut taşıyan gözler. Kuzeye doğru var güçleriyle ilerliyorlardı.

Havada.

Linley ve Desri omuz omuza durdular. Şu anda Rohault İmparatorluğunun sınırına girmişlerdi.

“Aşağı inip bir bakalım. Şu mültecilere sorabiliriz. Belki bu durumu daha iyi kavramamıza yardım eder.” Desri konuştu. Rohault İmparatorluğu sınırını geçtiklerinden beri, Linley ve Desri’nin yüzlerinde gülümseme kalmamıştı. İkisi de ciddi birer ifadeye bürünmüştü.

Rohault İmparatorluğu tam bir kaosun içindeydi.

Bir rüzgar esip, ardından kayboldu. Linley ve Desri ıssız yolun kenarındaki çimenlerin üzerinde belirdiler, ardından yürüyerek yola çıktılar. Yoldan geçmekte olan pek çok mülteci vardı. Kimse ikisine dikkat etmiyordu.

“Nasıl bir acı yaşamışlar böyle?” Desri mültecilerin gözlerindeki solgun, korkmuş ifadeleri görünce elinde olmadan iç çekti.

Linley’de aynı şeyleri hissediyordu.

Linley’in bakışları birden kaslı görünüşlü bir gence kilitlendi. Bu gencin bakışları kararlıydı ve sırtında yaşlı, gümüş saçlı bir kadını taşıyordu. Linley, yüzlerce mültecinin içinde yalnızca bu gencin biraz daha umutlu olduğunu görebiliyordu ve bir bakışta onun beşinci seviyeden bir savaşçı olduğunu anlamıştı.

Linley hemen ona doğru yürüdü ve Desri de onu takip etti.

Linley ve Desri’nin kendisine yaklaştığını gören genç adam temkinli bir ifadeyle yeni gelenleri süzdü. “Lordlarım, neye ihtiyacınız var?” Bu kaslı genç tecrübeli sayılırdı ve önündeki bu iki adamın sıradan kimseler olmadıklarını hissetmişti.

“Dostum, sana bir soru sormak istiyorum. Hepinizin bu şekilde kaçmasına sebep olan şey tam olarak nedir?” Linley son derece kibar bir tavır takınmıştı.

Bu sözleri duyan genç adam biraz şaşırmıştı. “Lordlarım, Rohault İmparatorluğunda yaşayan pek çok kişi katledildi. Tüm mültecilerin bunu bildiğine eminim. Neden bana soruyorsunuz?”

“Ben de pek çok insanın katledildiğini biliyorum ve sayıları çok fazla. Sadece kafam karıştı. Bu kadar çok insanın ölmesi yalnızca bir iki günde olacak bir olay değil. Neden şimdi, bunca insan öldükten sonra kaçmaya başladınız?”

Linley bunca zamandır bu konuyu düşünüyordu.

Yüz milyon insan.

Bir Aziz, her gün yüz binlerce insan öldürse bile, bu katliam aylar sürmeliydi. ‘Ölü Şehir’ haberleri çabucak yayılırdı. Bu insanlar ne olmuştu da devasa bir mülteci dalgasına dönüşmeden önce yüz milyondan fazla insanın öldürülmesini beklemişlerdi?

Bunu daha önce Cena’ya da sormuştu ancak Cena’nın tek verebildiği cevap henüz bunu araştırma fırsatı bulamadıklarıydı.

Bu sözleri duyan gencin yüzünde acı bir gülümseme belirdi. “Lordlarım, eğer sıradan birisine bunu sorsaydınız büyük ihtimalle cevabı gerçekten bilmiyor olurlardı.” Kaslı genç konuşurken derin bir iç çekti. Linley ve Desri’nin gözleri ister istemez aydınlandı.

Bu kaslı gencin bazı sırlara hakim olduğu açıktı.

“Lütfen bize anlat.” Desri konuştu.

Kaslı genç önündeki bu iki adamın birer İlah olduğundan bihaberdi. Gözlerinde bir acı ve çaresizlik ifadesi belirdi. “Bu büyük bir sır sayılmaz. Barrow Lejyonunda görev yaparken, oradaki pek çok kişi bundan haberdardı.

Barrow Lejyonu mu?

Linley ve Desri gibi toplumdan elini ayağını çekmiş uzmanların herhangi bir imparatorluğun lejyonlarından haberdar olma ihtimalleri var mıydı?

“Yaklaşık üç yıl önce,yaklaşık üç yüz bin kişiden oluşan Barrow Lejyonumuz pek çok küçük birime bölündü. İmparatorluğun güney topraklarında bulunan çeşitli kavşaklara dağıtıldık. Bize gelen emir o bölgelerde konuşlanmamız ve kimsenin geçmesine izin vermememizdi. Geçmeye kalkışan herkes öldürülecekti.

Desri ve Linley belli etmeseler de şok oldular.

Şimdi anlamaya başlamışlardı.

Katledilenlerin sayısı bu nedenle bir kaosa neden olmadan önce yüz milyona ulaşmıştı.

“Başlarda neler olduğunu biz de anlamamıştık. Kontrol ettiğimiz noktalardan geçmeye çalışan birkaç kişi olsa da, ve bu insanlar ‘ölü şehir’ vakalarından bahsetse de, biz askerler için aldığımız emirler daha önemliydi. Geçmeye kalkıştıklarında onları hemen öldürdük.”

“Başlangıçta, o iki adamı öldürdüğümüzde fazla önemsememiştik. Daha sonra, bir seferinde… geçmeye çalışanlardan birisi kıdemli yüzbaşımızın yakın arkadaşlarından biri çıktı. Yüzbaşımızın emriyle onu öldürmedik. Ancak kim o adamın güney bölgesindeki pek çok şehrin katledildiği haberini vereceğini beklerdi ki. Kıdemli yüzbaşımızın geldiği şehirde sağ kalan tek kişi o adamdı. Sağ kalmasının tek nedeni o gün dağlara domuz avına çıkmasıymış ve bu sayede felaketi atlatmış.”

Kaslı genç konuştukça sesi titremeye başlamıştı.

“O zamanlar, tam iki aydır nöbetteydik.” Kaslı genç acı dolu bir ifadeyle devam etti. “Hepimiz şok olmuştuk. Yüzbaşımız hemen yakındaki şehirleri incelemek için birkaç kişiye görev verdi. Ve sonucu… zaten sizde biliyorsunuz.”

Kaslı genç başını salladı. “Diğer birimlere haber vermeyi düşündük, ancak daha sonra durumu ilk fark edenin biz olmadığımızı anladık. Bir başka birim durumu bizden önce fark etmişti.”

Linley ve Desri durumu şimdi anlamışlardı.

Azizler bir şehri katletmek için hareket ettiklerinde, ruhsal enerjilerini yayarak tüm bölgeyi görebilirlerdi ve genel olarak konuşmak gerekirse kimse dikkatlerinden kaçmazdı. Sağ kalacak kadar şanslı olanlar genellikle… o gece domuz avına çıkmış olan o adam gibiler olurdu. Ancak şehre döndüklerinde neler yaşandığını görebilirlerdi.

Bu yüzden kaçanların sayısı son derece az olmuştu.

Ancak kaçmak için farklı farklı yollar vardı. Pek çok küçük birime ayrılan bir lejyon. Her biri farklı kesişim noktalarına konuşlansa bile, yalnızca iki ya da üç kişiyle karşılaşmışlardı. Ve bu insanların pek çoğunu öldürmüşlerdi.

Ne de olsa emir, demiri keserdi.

“Her şeyi öğrendikten sonra, birliğimizdeki tüm askerler isyan etti. Ailelerimiz, çocuklarımız, bebeklerimiz… hepsi ölmüştü. Evde bıraktığımız herkes ölmüştü. Orduda daha fazla kalmanın anlamı neydi ki?” Kaslı genç konuşurken öfkelendiğini gizlemiyordu. “Asker arkadaşlarıma göre ben biraz daha şanslıydım. Evim güneyde değildi ve ailemdekilerin çoğu bu felaketi atlatabildi.”

Kaslı genç dönüp sırtındaki yaşlı kadına bir bakış attı, yüzünde endişeli bir ifade vardı.

“Teşekkür ederim.” Linley içten bir şekilde konuştu.

Linley ve Desri içlerini dolduran soğuk bir his duydular. Olayların nasıl geliştiğini tahmin edebiliyorlardı.

Pek çok şehir katledilmişti ve büyük ihtimalle hala uçarak yeni şehirlerde katliam yapmaya giden azizler vardı. Ordu kamplarından kaçmayı başaran kişilerin sayısı çok azdı. Ancak böyle bir olay sonsuza dek gizli kalamazdı.

“O gencin söylediğine göre bu katliam tam iki aydır devam ediyor.” Linley, bu çıkarımı yapmıştı.

Linley ve Desri birbirlerine baktılar. İkisi de ilk iniş yaptıkları çalılığa doğru girip, ardından havaya fırladılar ve son hız güneye doğru uçtular. Linley ve Desri yeni hedeflerini bulmuşlardı.

“Şu an yapmamız gereken Rohault İmparatorluğundaki o azizleri bulmak.” Linley Rohault İmparatorluğundaki azizlerin böyle büyük bir olaydan kesinlikle haberdar olduklarına emindi.

Aslında…

Bu eylemleri yapanlar Azizlerdi.

Ne de olsa bir İlahın bizzat şehir şehir gezip insanları katletmekle uğraşma ihtimali yoktu. Linley o İlahın bazı Azizleri kontrol ederek bu işi yaptırdığını düşünüyordu. Şu an yapmaları gereken o Azizlerden birini bulup o İlahla ilgili bilgi edinmekti.

Sonuçta ne demişler:

 Kendini tanı, düşmanı tanı. Ancak o zaman her savaşını kazanabilirsin.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr