Cilt 12 Bölüm 28 – Ruh Büyücüsünün Hazinesi

avatar
4998 8

Coiling Dragon - Cilt 12 Bölüm 28 – Ruh Büyücüsünün Hazinesi


Kitap 12 (Tanrıların Gelişi)  Bölüm  28  – Ruh Büyücüsünün Hazinesi

Çeviri: Gin  Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Ruh Büyücüsü gökten düşerken, kendine gelen yalnızca Yale değildi. Yulan Kıtasındaki diğer iki büyük ticaret organizasyonunun, Kar Adası Sendikası ve Gere Grup’un başkanları da kendilerine geldiler. Hepsi son altı yıldır yaptıkları berbat şeyleri hatırlamışlardı.

“Ruh Büyücüsü öldü! Haha, sonunda öldü!”

Issız bir alanda iki gümüş pelerinli figür deli gibi gülüyordu.

“Kaç yıl oldu? Sonunda o iblisin kontrolünden kurtulduk.” İki adam gümüş pelerinleri yırtıp çıkartarak küçük kumaş parçalarına böldüler. “Yalnızca şu gümüş pelerinlere bakmak bile midemi bulandırıyor.” İki adam kıyafetlerini değiştirdiler.

O kadar heyecanlanmışlardı ki vücutları hafifçe titriyordu.

Bu iki adamdan birisi insanken, diğeri bir tür panter-insan ırkındandı.

“Özgürüz. Sonunda özgürüz!” Gözleri yaşlarla doluydu ve tarifsiz bir heyecan yaşıyorlardı. Bu sayısız yılda, Ruh Büyücüsünün kontrolü altında sayısız şey yapmışlardı, ve şu anda her birini net biçimde hatırlıyorlardı.

Ruh Büyücüsü yaşamaya devam ettiği sürece, özgürlüklerini asla kazanamayacaklardı.

“Ruh Büyücüsünü kim öldürdü? Gidip ona teşekkür etmeliyiz.” Panter adam hala heyecanını kontrol edemiyordu.

“Ne, Wiggin? Hala birilerine teşekkür etmek mi istiyorsun?” İnsan olan dalga geçer şekilde sordu.

Panter adam kıkırdayıp kafasını salladı. “Tabi ki de hayır. Başkaları tarafından yıllardır kontrol ediliyoruz. Ruh Büyücüsünü öldüren adam bunu bizim için yapmadı. Laghman, şimdi ne yapacaksın?”

“Burası benim anavatanım.” İnsan olan vahşi topraklara bakıp uzun bir iç çekti. “Yulan Kıtası. En son sekiz bin yıl önce buradaydım. Sekiz bin yıl. Gebados Hapishanesinde Ruh Büyücüsüyle karşılaştığımdan beri gücüm hiç artmadı. Kıtayı şöyle bir dolanıp, ardından sıkı bir eğitim yapacak bir yer bulacağım.”

“Wiggin, Tanrıların Mezarlığına mı girmek istiyorsun?” İnsan olan panter adama şöyle bir baktı.

“Tanrıların Mezarlığı? Yulan Kıtası…”

Panter adam kendiyle dalga geçer şekilde güldü. “Geçmişte, ustamın peşinden Yulan kıtasına gelip, Tanrıların Mezarlığındaki hazinelerin peşine düştüm. Yalnızca, Kanlı Menekşe İfrit’in de burada olacağını beklemiyordum. O zamanlar pek çokları öldü, geri kalanlarsa hapsedildi. Yulan Kıtasına dair hayaller kurmaya artık cesaretim yok.”

“Başkalarının emri altı olmaktan da, bir kukla gibi yaşamaktan da bıktım. Sakince yaşayabileceğim bir yer istiyorum.” Panter adam bir kez daha güldü. “Yulan Kıtasının şimdiki durumu düşünülürse, biz Azizler fazla göze batmasak iyi ederiz.”

İnsan uzman da başıyla onayladı.

Ardından ikisi ayrılarak Yulan Kıtasının farklı yerlerine saklandılar.

 

 

 

Daha önce Ruh Tohumuyla kontrol edilmemiş biri bunun neye benzediğini hayal etmekte zorlanırdı. Ruh Tohumunun kontrolüne girdiğiniz anda, tohumun yaratıcısına ruhunuzun derinliklerinden gelen bir sadakat beslerdiniz. Efendinin emirleri bir numaralı öncelik olurdu. Efendi emir verdiği sürece, anne babanızı, ailenizi ve arkadaşlarınızı gözünüzü kırpmadan öldürürdünüz.

Kontrol edilirken bir şey hissetmezdiniz.

Ancak zihninizin kontrolünü geri kazandığınız anda geçen uzun yıllar boyu yaptıklarınızı hatırlar ve büyük ihtimalle sonuç olarak delirirdiniz.

“Ben… ben ne yaptım böyle?!” Yale, derin bir ıstırap hissetti.

Ruh Büyücüsünün kontrolü altına girdikten sonra, Yale acımasız, kanlı yöntemler yöntemler kullanarak çok sayıda köleyi öldürüp, ruhlarını Ruh Büyücüsü için toplamıştı. Bu süre boyunca Dawson Şirketler Grubunda Yale’i durdurmaya çalışan bazı yüksek mevkili kişiler olmuştu. Yale onu durdurmaya çalışanlar arasında baskılayabildiklerini susturmuş, baskılayamadıklarını öldürmek için çeşitli yöntemler kullanmıştı.

Bazıları Dawson Klanından akrabalarıydı!

Bu acımasız, kanlı eylemleri ve gümüş pelerinli adamların Yale’e yardımcı olması Yale’in Dawson Şirketler Grubu içinde sorgulanamaz, mutlak bir güç elde etmesini sağlamıştı. Bu güç kanlı eylemlerin sonunda elde edilmişti.

“Herkes geri dönsün.” Yale çevresindeki insanlara emir verdi.

“Lord Başkan, bu yerin icabına bakmak için birilerini görevlendirelim mi?” Yakınlardaki gümüş saçlı bir yaşlı bir adam sordu.

“Gerek yok, Alberts Amca.” Yale, samimi bir ifadeyle karşılık verdi.

Alberts donup kalmıştı. Altı yıl önce, Yale acımasız, vahşi bir adama dönüşmüştü ve Dawson Şirketler Grubu’nun yaptığı işler de sertleşmişti. O zamandan beri, Yale onu ‘Alberts Amca’ diye çağırmaz olmuştu. Bu sözleri duymak Alberts’i biraz sarsmıştı ve ister istemez geçmişte olanları düşündürtmüştü.

“Alberts Amca. Bu son altı yıl için. Özür dilerim.” Yale alçak bir sesle konuştu.

“Başkan… genç efendi Yale.” Alberts heyecanının yüzüne yansımasını engellemeye çalıştı. Yale geri dönmüştü. Altı yıl önceki Yale geri dönmüştü!

“Yeter. Herkes geri dönüp biraz dinlensin.” Alberts, çevresindeki insanları yüksek bir sesle harekete geçirdi. Sesi altı yıldır çıkmadığı kadar yüksek ve güven dolu çıkmıştı.

“Bu insanlara… çok şey borçluyum.” Yale, son altı yıldır yaptığı hataların farkındaydı.

“Ve üçüncü kardeş…” Yale, şu anda acıyla yere çökmüş Linley’e doğru baktı.

Şu anda Linley berbat durumdaydı. Ruhu derinden sarsılmıştı. Genel olarak konuşmak gerekirse, ruh yeterince güçlü bir darbe alması durumunda çökebilirdi. Bir İlah olarak Linley’in ruhu doğal olarak güçlüydü, ancak yine de, berbat hissediyordu. Tüm vücudu sersemlemiş gibi hissediyordu.

Gözlerini açmaya çalıştı. Dönüp Yale’e baktı.

Yale’in yüzündeki endişeli ifadeyi gördüğünde, içinde derin bir rahatlama hissetti.

Canını hiçe saymıştı ve sonunda, eski Patron Yale’i geri getirebilmişti.

“Üçüncü kardeş.” Yale, Linley’in önünde eğilip onu destekledi. “Üçüncü kardeş, iyi misin?” Yale içten içe sonsuz bir suçluluk duyuyordu.

“Yale, ben iyiyim. Bir dakika bekle.”

Linley zor da olsa bu sözcükleri söyleyip, meditasyon pozisyonunda oturdu. Sarmal Ejderha Yüzüğünün içindeki altın ruh özleri şu anda Linley’in ruh alemine birbiri ardına altın sis dalgaları gönderiyordu, ve Linley’in ruhu sanki su içer gibi hepsini içti.

Daha önce, Ruh Büyücüsünün işlediği yirmi milyon sıvı altın ruh özü kaybolup, Linley’in Sarmal Ejderha Yüzüğü tarafından yakalanmıştı.

Ruh Büyücüsü yalnızca ‘altın sıvıyı’ bir Altın Ruh İncisi haline getirdikten sonra içerdiği ruh özlerini daha kolay özümseyebilirdi.

Ancak Linley, Sarmal Ejderha Yüzüğünün sahibi olarak, çok sayıda ruh özünü kolayca özümseyebilirdi. Kılıç şeklindeki ruhu onları özümsemeye devam ettikçe, ruhu çok daha parlaklaşmıştı ve boyutu da giderek artıyordu.

“Ne kadar da rahatlatıcı.” Linley içini dolduran rahatlatıcı bir duyguya kapılmıştı.

Ruhunun aldığı darbeden kaynaklanan acı çoktan kaybolmuştu. Şu anda ruhunun büyüme hissi inanılmaz rahatlatıcıydı. Ruh özlerini özümserken odaklanmasına gerek bile yoktu. Diğerleriyle sohbet ederken ya da eğitimine devam ederken bir yandan ruh özlerini özümsemeye devam edebilirdi.

Linley ancak şimdi gözlerini açtı.

“Üçüncü kardeş, sen… nasıl hissediyorsun?” Yale, tüm bu süre boyunca Linley’in yanında kalmıştı. Kalbi endişeyle doluydu.

“Ben iyiyim. Ancak, Patron Yale, bana o zehirli korkunç şaraptan daha fazla getirmeyeceksin değil mi?” Linley sırıtarak sordu.

Linley’in sözlerini duyan Yale içten içe rahatladı.

“Üçüncü kardeş, teşekkür ederim.” Yale’in gözlerinde yaşlar birikmişti.

Yale içten içe Ruhağı Zehrini kullanarak Linley’i öldürmeye kalkışmasının kendi suçu olmadığını biliyordu. Ancak yine de suçlu hissediyordu. Linley’in sözlerini duyduğunda, sanki… üçüncü kardeşi, Linley, olanları umursamamıştı.

“Ne için teşekkür ediyorsun ki?” Linley konuşurken ayağa kalktı. Yale de onunla birlikte kalktı.

“Üzgünüm. Sanırım mekanını altı üst ettim.” Linley az ötede patlayan binaya bakarak Yale’e doğru güldü. Linley şu an harika bir ruh halindeydi. Linley buraya bir İlahla ölümüne dövüşmeye gelmişti ve canını riske atmaya hazırdı.

Şanslıydı ki başarılı olmuştu.

“Linley, özür dilemene gerek yok. Buna katlanamam.” Yale, ciddi bir ifadeyle karşılık verdi.

Linley’e çok fazla şey borçlandığını düşünüyordu.

“Kimse seni suçlayamaz. O İlah seni kontrol ediyordu.” Linley, duygulu bir ifadeyle iç çekti.

“Ruh Büyücüsü bir İlah mıydı?” Yale şok olmuştu. Ruh Büyücüsünün kontrolü altında olsa da, Yale onun yalnızca güçlü olduğunu biliyordu ancak tam olarak ne kadar güçlü olduğunu bilmesinin yolu yoktu.

“Doğru. Aksi halde onu öldürmem bu kadar zor olur muydu?” Linley, hala oldukça şanslı olduğunu düşünüyordu.

Eğer o hasarlı ruh-koruyan bariyer olmasaydı, belki de çoktan…

Linley kafasını eğip Sarmal Ejderha Yüzüğüne baktı. Geçmişte Linley Sarmal Ejderha Yüzüğünü kontrol etmeyi başaramamıştı ve içinde gizlenenleri bilmesinin bir yolu da yoktu. Ancak şimdi, içindekileri net biçimde biliyordu. Az önce, o tehlikeli anda, göl mavi su damlalarının bir enerji yayarak ruhunu koruyan gök mavi ışığın çok daha güçlü parlamasını sağlamıştı.

“Demek geçmişte, ruhumu çevreleyen gök mavi ışık birdenbire  daha güçlü parladığında, bu gizemli su damlaları sayesinde olmuş.” Linley iç çekti.

“Dur biraz, bu doğru değil.”

Linley bir şey fark etti. “Baruch Klanının eski kayıtlarına göre, ruhumu sarmalayan gök mavi ışık yalnızca Ejderkanı Savaşçılarını sahip olduğu bir şey. Sıradan Azizler buna sahip değil. O halde bu gök mavi su damlaları nasıl oluyor da o gök mavi ışığı birden güçlendirebiliyor? Dahası, o altın kan damlası… nasıl oldu da Ejderkanı Savaşçısı formumun dönüşmesini sağladı?”

Linley, Sarmal Ejderha Yüzüğüne ve üzerine kazılı ejderha figürüne şöyle bir baktı. “Sarmal Ejderha Yüzüğünün Büyükbaba Doehring’den önceki sahibinin Ejderkanı Savaşçılarıyla bir bağı olabilir mi?”

Koşullar Linley’i böyle bir çıkarıma itmişti.

Ne de olsa çok fazla tesadüf vardı.

“Linley, ne düşünüyorsun?” Yale, Linley’in birden durduğunu görünce sormadan edemedi..

“Hiç.” Linley konuyla ilgili daha fazla kafa yormadı.

“Üçüncü kardeş, seni tebrik etmeliyim.” Yale güldü.

“Ne için?” Linley güldü. Yale ona bakıyordu. “Üçüncü kardeş, bu kez İlah seviye bir uzmanı öldürdün. Senin de çoktan İlah seviyeye ulaştığını düşünüyorum. Üçüncü kardeş… İlah seviye! Bu çok uzak, yüce bir seviye. Üçüncü kardeş, biz gençken ve birlikte takılırken, arkadaşımın bir İlah olacağını hayal bile etmemiştim.”

İlah!

Ölümlü bir insanın bir İlaha dönüşmesi birinin varlık seviyesinde meydana gelen bir değişiklikti.

Hangi ırktan olursa olsun, sihirli canavar, insan, hayvan – insan karışımı bir ırk, metalik yaşam formu, bitki tipi bir canlı ya da eşsiz, garip ırklar… herhangi biri İlah seviyeye ulaştığında, birer ilahi vücuda ve ilahi kıvılcıma sahip olurdu. Hepsi aynı şekilde adlandırılırdı; İlah!

Linley bir İlah olmuştu!

Yulan kıtasında insan ırklarının en tepesindeki, en yüce figürler Savaş Tanrısı ve Yüksek Rahipti.

Ancak şimdi, bir başkası daha vardı; Linley!

“Haha…” Linley de gülmeye başladı. “Geçmişte kim böyle bir şeyi hayal edebilirdi ki? Ah, neredeyse önemli bir şeyi unutuyordum.”

Linley birden dönüp yerdeki siyah bir noktaya baktı. Şu anda gece geç vakitti, ve yerdekileri net biçimde seçmek mümkün değildi.

“Üçüncü kardeş, neye bakıyorsun?” Yale biraz şaşırmıştı.

“Ruh Büyücüsünün geride bıraktığı hazinelere.” Linley, şu ana kadar yalnızca ilahi kıvılcımı almıştı, ancak diğer iki önemli eşyayı unutmuştu; Ruh Büyücüsünün kutsal hazinesi ve boyutlar arası yüzüğü. Linley, Ruh Büyücüsünün boyutlar arası yüzüğünde neler taşıdığını merak ediyordu.

Ruhsal enerjisini yayarak hemen o siyah orağın ve boyutlar arası yüzüğün yerlerini tespit etti.

Boyutlar arası yüzüğü kullanabilmek için onu önce kanla bağlamanız gerekirdi. Linley’in yüzüğü incelemek için acelesi yoktu ve hem yüzüğü hem de siyah orağı kendi boyutlar arası yüzüğüne depoladı.

“Yale, sen iyi olduğun sürece, ben rahat olacağım. Bence… bu altı yıl boyunca, bazı aptalca şeyler yapmış olmalısın. Tabi ki hiç biri senin suçun değildi, ancak Baban ve şirketler grubunun diğer üyeleri bunu bilmiyor, değil mi? Ne yapman gerektiğini iyice düşünmelisin. Seni rahatsız etmeyeyim. Dürüst olmam gerekirse, hemen Ejderkanı Kalesine dönmeliyim. Delia ve kardeşim ve diğerleri benim için endişeleniyordur. Bu kez geri dönemememden endişelilerdir.” Linley’in gülüşü rahat ve tasasızdı.

Yale içten içe minnetle doluydu.

Linley’in daha kısa süre önce bir Aziz olduğunu biliyordu ve şu anda erken düzey bir İlahtı. Onun, yani Yale’in uğruna, Linley rakibinin ne kadar güçlü olduğuna aldırmadan buraya gelmişti. Bu son derece tehlikeliydi, ancak Linley yine de bunu yapmıştı, hem de Yale onu zehirlemeye kalkışmış olmasına rağmen.

Yale bunu ömrü boyunca unutamayacağını düşünüyordu.

“Teşekkür ederim.” Yale’in söyleyebileceği başka bir şey yoktu.

Linley gülerek Yale’in omzunu sıvazladı. “Yale, sen her zaman oda 1987’nin Patron’u olacaksın.” Linley’in gülümsemesi parıl parıldı. Ardından arkasını dönüp gitti, çünkü Ejderkanı Kalesinde onun dönüşünü endişeyle bekleyen insanlar vardı!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr