Cilt 9 Bölüm 50: Linley ve Oliver

avatar
7039 7

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 50: Linley ve Oliver


Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 50 – Linley ve Oliver

Çeviri: Gin   Düzenleme: Dr.Hiluluk

Linley ağacın tepesinde duran adama baktı.

Kısa, gümüş rengi saçları onu son derece gözü kadar ve enerjik gösteriyordu. Rüzgarda dalgalanan mavi cübbesi, asil ve kıvrak görünmesine neden oluyordu.

“Bir uzman!” Linley bu gümüş saçlı adamın kendisinden çok da güçsüz olmadığını hissetmişti.

“Ben Linley.” Linley kimliğini gizlemeye çalışmadı.

“Linley? O’Brien İmparatorluğundan Linley mi?” Miller şaşırsa da, ardından güldü. “O’Brien İmparatorluğundan 27 yaşında bir dahinin hem bir heykeltıraş hem bir büyücü hem de bir savaşçı olarak büyük başarılara ulaştığını duymuştum. Bugün onunla karşılaşacağımı ummazdım. Sen Haydson’a denk bir uzmansın. Kardeşim ben, Miller, bugün seninle kesinlikle bir maç yapmalıyım.”

Linley, bu Miller hakkında oldukça iyi bir izlenim edinmişti.

Miller net ve dobraydı. Bu tam da Linley’in sevdiği insan tipiydi.

“Pekala. O zaman seninle güzel bir antrenman maçı yapacağız, kardeş Miller.” Uzun süren bir eğitim sürecinin ardından, Linley de bir uzmana karşı sıkı bir antrenman maçı yapmak istiyordu. Belki de bu sayede aniden bir ilham kıvılcımı yakalayabilirdi.

Linley, vücudunun üst kısmını kaplayan koyu mavi cübbeyi çıkarttı. Ardından siyah pullar hızla Linley’in vücudunu kaplamaya başladı. Dirseklerinden, dizleri ve omurlarından, ayrıca alnından vahşi görünümlü kazıklar uzadı. Bunu gören Miller’ın gözleri parladı. “Ejderkanı Savaşçısı. Haha. Bunu uzun zaman önce duymuştum…”

Linley’in vücudu gök-mavi siyah karışımı dalgalanıp titreşen bir savaş qi’si ile kaplandı.

Eline Kanlı Menekşeyi alan Linley, Miller’a baktı. “Gel.”

Miller elinin bir hareketiyle gümüş – beyaz bir uzun kılıç çekti. Yüksek sesle gülerek, “Linley, dikkatli olmalısın. Kılıç tekniğimin gücü Haydson’unkinden az değil.” Miller kendine güveniyordu. Linley gizliden irkildi. Haydson’un Evren Kırıcı tekniğinin ne kadar güçlü olduğunu çok iyi biliyordu.

“Dikkatli ol!” Miller yüksek sesle bağırıp, harekete geçti. Vücudu havayı yarıp neredeyse anında Linley’in önünde belirdi.

Linley bir tekme savurarak son hız geriye doğru çekilse de Miller’ın uzun kılıcı yine de Linley’in ‘Dalga Kalkanı’ savunmasını şöyle bir sıyırdı. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede, Linley yüzlerce metre gerideki bir ağacın tepesinde belirdi. “Ne muhteşem bir hız! Anlaşılan ‘Rüzgarın Gölgesi’ büyüsünü kullanmalıyım.”

Bu tek hamlenin ardından Linley şunu anlamıştı, Rüzgarın ‘Hız’ özelliğini anlamak açısından rakibinden gerideydi.

Linley, ‘Rüzgarın Gölgesi’ büyüsünü mırıldanmaya başladı. Miller’a gelince, gümüş rengi uzun kılıcı elinde, Linley’in büyüsünü tamamlamasını bekledi. Ancak Linley büyüyü tamamladığında Linley’e doğru tekrar son hız saldırıya geçti. “Linley, bana en güçlü saldırını göster.”

“Vızzz!” “Vızzz!”

Linley’de rakibinin hızına ayak uydurdu. Şu an ikisi hız konusunda eşit sayılırdı ve ikisi de aynı hızda saldırıp, savuşturuyordu. Saldıran Miller’a karşı Linley, elinin bir hareketiyle ‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniğini kullandı. Sayısız mor kılıç gölgesi anında Miller’ın tüm vücudunu sarıp, saldırıya geçti.

“Harika!” Miller yüksek sesle güldü. Gümüş-beyaz uzun kılıcı önünde yavaş bir hareketle bir daire çizdi.

Hareket yavaş gözükse de, aslında Linley’in ‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniği Miller’a ulaşmayı başaramadan, her bir kılıç gölgesi o ‘daire’ tarafından yok edilmişti. Linley içten içe memnundu. “Miller rüzgarın ‘yavaş’ özelliğinin böylesine ileri bir düzeyini mi kavramıştı?”

Yavaş. Hızlı!

Hızlı ve yavaş kavramları yalnızca hız ile alakalı değildi. Bu kavramlar daha çok ‘göreceli’ydi. Örneğin Miller’ın saldırısı yavaş gibi görünse de aslında Linley’in ‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniğinden birazcık bile yavaş değildi.

“Miller, benim saldırılarımdan birini dene.” Linley yüksek sesle bağırdı.

Linley ve Miller, ikisi de saldırıları sürekli savuşturuyordu. İkisi de ağaç yapraklarına hafifçe dokunarak yönlerini hızla değiştirebiliyordu. Aniden, ikisi Kara Kuzgun Dağının ortasında çarpıştı. Linley’in rüya aleminden çıkmış gibi duran kılıcı Kanlı Menekşe hem son derece hızlı bir şekilde savruluyor gibi görünürken, hem de oldukça yavaş bir ritim içerir gibiydi. Linley bu iki zıt özelliği tek bir saldırıda kusursuz biçimde birleştirmişti.

“Muhteşem.” Miller şaşkınlık ve neşe içeren bir nida attı.

Miller’ın uzun kılıcı hızını birden mümkün olan en yavaş seviyeye düşürdü. Kılıç sanki milyonlarca ton ağırlığındaydı ve zar zor hareket ediyordu. Linley rakibinin kılıcının hareketinin ne kadar uyuşuk bir şekilde hareket ettiğini sezebiliyordu!

Ancak Kanlı Menekşe bu kılıcı geçmeyi başaramamıştı!

“Boom!” İki kılıç az sonra çarpıştı.

Linley milyonlarca ton ağırlığındaki bir şeye çarpmış gibi hissetmişti. Vücudu titredi ve dağın yakındaki bir zirvesine doğru çakıldı. Zirvede insan şeklinde bir çukur açılmıştı.

“Vızz.” Bir süre sonra Linley çukurdan uçarak çıktı.

Miller inanılmaz heyecanlanlıydı. “Linley, kılıç tekniğin… ‘Yavaş’ ve ‘Hızlı’? Birbirine tamamen zıt iki özellik. Bu.. bu..” Miller beyninde bir ışık çakmış gibi hissediyordu. Sanki birden daha önce göremediği bir şeyin farkına varmıştı. Linley de aynı derecede şaşkın ve heyecanlıydı.

Linley, ağzının kenarından sızan kanı umursamıyordu bile. Şu an tek düşündüğü rakibinin az önce kullandığı teknikti. “Miller ‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniğimi tatlı bir melteme benzeyen bir teknikle savunmuştu. Ancak az önce kullandığı teknik inanılmazdı. Haydson’un ‘Evren Kırıcı’ tekniğinden daha güçsüz bir teknik değildi. Eğer ‘Evrenin Nabzı’ konusunda daha çok iç görü kazanmamış olsaydım büyük ihtimalle ağır yaralanırdım.”

“O kılıç tekniği Rüzgarın Yasaları’nın ‘Yavaş’ özelliği kullanılarak geliştirilmiş. Sanki o an zaman donmuş gibiydi.” Linley o saldırı karşısında neler hissettiğini hala net bir biçimde hatırlıyordu.

Kılıç sanki milyonlarca ton ağırlığındaymış gibi hareket etmişti, ancak sanki aynı anda zaman da donmuştu. Linley rakibinin kılıcının o an son derece yavaş olduğunu sezse de, inanılmaz hızlı olan kendi kılıcı bir şekilde rakibinin kılıcının hızına yetişememişti.

Miller ve Linley’in ikisinin yüzünde de şaşkınlık ve hoşnutluk vardı. İkisi de havada öylece gülümseyerek duruyordu.

Düşüncelerinden sıyrıldıktan sonra birbirlerine bir bakış atıp sırıttılar. İkisinin de bu dövüşten ilham aldığı açıktı.

“Linley, iki zıt özelliğin birbirine destek olmak için kullanılabileceğini hiç düşünmemiştim... Bana gerçekten de yardımcı oldun.” Miller biraz heyecanlanmıştı. Gerçekten de, o gizemli dağ köyünde, arkadaşlarının hiç biri rüzgarın yasalarıyla ilgilenmiyordu. Doğal olarak ona bir yardımları olmamıştı.

Linley de minnet içeren sözler söyledi. “Miller, ‘Yavaş’ ve ‘Hızlı’ özellikleri konusunda nasıl ilerlemem gerektiğini düşünüp duruyordum. Hangi yöne gitmem gerektiğini anlamamda bana çok yardımın oldu.”

“Rüzgarın Yasaları konusundaki iç görülerim konusunda, sana gösterebileceğim başka bir şey kalmadı. Antrenmanımızı burada bitirmeye ne dersin?” Linley sordu.

Miller dudaklarını yaladı. “Linley, mütevazı davranma. Senin en güçlü saldırının bir ağır kılıçla kullanıldığını biliyorum. Duyduğuma göre Haydson’u korkunç derecede güçlü savunmasına rağmen ağır yaralamayı başarmışsın. Hadi. Benim de denememe izin ver.” Miller beklentiyle konuştu.

Linley birazcık tereddüt etti.

Toprağın Engin Gerçekleri kullanıldığında son derece tehlikeliydi. Onu öldürebilirdi.

“Sorun yok Linley, sadece saldır. En güçlü saldırını denememe izin ver. Savunmam son derece güçlüdür.” Miller kendinden emin bir şekilde güldü.

Adamın kendine ne kadar güvendiğini ve isteğini sürekli dile getirdiğini gören Linley başını salladı. Aynı zamanda Linley, Toprağın Engin Gerçekleri’nden ‘Yüz Katmanlı Dalga’ ile saldırmaya karar vermişti. Rakibinin şu ana kadar sergilediği güce bakılırsa, Yüz Katmanlı Dalga’yla baş edebilirdi.

Kara Kuzgun Dağının üzerinde Linley ve Miller karşılıklı duruyordu. Linley’in elinde şu an adamantin ağır kılıç vardı.

“Gel.” Miller heyecanlı bir şekilde konuştu.

“Miller, dikkatli ol.” Konuştuğu sırada Linley korkunç bir ses patlaması yaratarak Miller’a doğru fırladı. Miller elindeki gümüşümsü uzun kılıcı yavaşça sallayarak sakin bir şekilde bekliyordu.

Zaman bir kez daha dondu.

Linley’in adamantin ağır kılıcı çevik ve hızlı bir şekilde aşağı doğru bir kesme hareketi yaptı. Normalde oldukça hafif olan gümşümsü uzun kılıç sanki o an milyonlarca ton çekiyordu. Karşısında aslında çok çok ağır olmasına rağmen hızla hareket eden adamantin ağır kılıç vardı. Adamantin ağır kılıç, gümüşümsü uzun kılıca yaklaştığı anda ‘donmuş zaman’a yakalandı.

Ardından iki kılıç çarpıştı!

“Booom!”

Toprağın Engin Gerçekleri – Yüz Katmanlı Dalga!

Linley’i şok eden ‘donmuş zaman’ın içinden geçen titreşim dalgalarının hızla güç kaybetmesiydi. Dalgalar Miller’ın vücuduna ulaştığında çoktan güçlerinin yarısını kaybetmişlerdi.

Ancak buna rağmen…

Miller’ın gözleri ışıldadı. Tüm vücudunu saran bir enerji dalgası yayıyordu. Buna rağmen ağzının kenarından sızan kanı durduramamıştı. Hayretle Linley’e baktı. “Linley, saldırın gerçekten çok garip. Savunmam oldukça özel sayılır, ancak saldırın..”

Uzmanlar dövüştüklerinde, hız, savunma ve saldırı konusunda iyi olmalıydı. Tek bir alanda bile güçsüz olurlarsa kendilerini tehlikenin içinde bulabilirlerdi.

Miller’ın savunması gerçekten de özeldi.

Vücudundaki  Ejderkanı savaş ki’sini harekete geçiren Linley’in yaraları hızla iyileşti. O da hayretle Miller’a bakıyordu. “Miller, şu kılıcın... görünüşe göre bir bölgede zamanı dondurabiliyor.” Linley’in titreşim saldırısının rakibinin kılıcından geçerken o denli zayıflamasının nedeni de buydu.

Miller güldü. “Gerçekten de uzay-zaman’ı değiştiriyor. Tam olarak açıklayamıyorum. Bu özellik üzerinde içgörü kazandığından ne kast ettiğimi anlayacaksın.”

Linley, hafifçe başını sallayarak insan formuna döndü.

“Pekala. Linley, bugün burada seninle karşılaştığıma ve arkadaş olduğumuza çok sevindim. Eğer beni ararsan, Anarşik Toprakların güney ucuna gelebilirsin. Orada oldukça tanınmış ‘Güney Ağzı Şehri’ var. Şehrin yaklaşık yüz kilometre güneyinde büyük bir dağ göreceksin. Dağın içinde küçük bir köy var. Ben orada yaşıyorum.” Miller güldü.

Linley zevkle başını salladı. “Vakit bulduğumda kesinlikle geleceğim.”

“Lordumuzla birlikte birkaç iyi arkadaşım orada yaşıyor. Gelip bizimle antrenman yaparsan hızla gelişebilirsin.” Miller sıcakkanlı bir ifadeyle konuştu. “Karanlık Orman’da halletmem gereken bazı işlerim var. Sana şimdilik hoşça kal diyorum.”

Vedalaştıktan sonra, Linley, Miler’ın hızla kuzeye uçup, Karanlık Orman’a girdiğini gördü. Ardından kıkırdayarak tek bir sıçrayışta düz bir kayanın üzerine çıktı. Meditasyon pozisyonunda oturup dövüş sırasında edindiği birkaç içgörüyü düşünmeye başladı…

---

Yulan kıtasının kuzeyinde uçsuz bucaksız Kuzey Denizi bulunurdu. Kuzey Denizi’nden daha kuzeye çıktığınızda ise karşınıza ‘Kuzey Buzulu’ çıkardı. Kuzey Buzulu devasa sayılırdı. Boyutu Yulan Kıtasından birkaç kat daha büyüktü. Ancak orada bazı aşırı güçlü sihirli canavar haricinde yaşam bulunmazdı. Kuzey Buzulu’nda kalın bir buz tabakası haricinde bir şey bulunmazdı.

“Vızzz!”

Soğuk rüzgar buz tabakasının üzerini buzdan bir hançer gibi keserek ilerliyordu. Kuzey Buzulu son derece soğuk ve tehlikeli bir yerdi. Güçlü savaşçılar bile orada yaşamayı çok zor bulurdu. Ancak bu ıssızlığa ve zorlu koşullara rağmen orada sessizce yaşayan birkaç uzman vardı.

On binlerce metre uzunluğundaki bir buzdağının altında iki uzman yüksek hızda dövüşüyorlardı. Uzmanlardan biri Oliver’dı. Rakibi zayıf görünmesine rağmen kaslı, vahşi görünüşlü, kısa yeşim saçlı bir adamdı. Vahşi görünüşlü adam silah olarak bir çift siyah-altın rengi eldivenden başka bir şey kullanmıyordu.

“Vızzz!” Oliver vahşi görünüşlü adamın üzerinde belirdiğinde elindeki ‘Işık Gölgesi’ parıldadı. Ardından kılıcını hızla adama doğru indirdi.

Adam saldırıyı savuşturup, Oliver’a doğru acımasızca bir tekme savurdu. Adamın bacağı savrulurken, üzerinde garip bir hava akımı oluşmuştu. Hava akımı keskin bir büyük kılıç gibi Oliver’a saldırdı. Hava akımından oluşan kılıç, Linley’in ‘Rüzgarın Ritmi’ tekniğiyle oluşandan daha belirgindi.

“Boom!”

Oliver, bu tekme tarafından geriye doğru savrulup, arkadaki sert buz zemine sert bir biçimde çarptı. “Boom!”  Buz parçalanıp, etrafa doğru büyüyen onlarca çatlağa ayrıldı. Oliver ağız dolusu kan kustu.

“Hıh. Oliver, Lord Ruhterford’a meydan okumaya cüret mi ediyorsun? Daha beni bile yenemiyorsun. Kuzey Buzulu’nda en zayıf halkasın. Çok çalışman lazım.” Vahşi görünüşlü adam soğuk bir tonda konuşup, hızla yükselerek on binlerce metre yükseklikteki buzdağında kayboldu.

Oliver bir kez öksürüp, ayağa kalktı. Buzdağına şöyle bir baktı. “Gelecek sefer, seni kesinlikle yeneceğim.” Oliver ardından hareketlenip, buzların arasında kayboldu…

                        #######

KİTABIN SONU :)

 

 

DN: Reyiz seviliyorsun. Oliver ADAMSIN. Sen bir gün Linley’i cebinden çıkaracaksın :)

Ben bir Oliver fanıyım :D






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr