Matt`in cesedinin önünde dururken Linley derin bir nefes aldı. Göğsündeki yaranın üzerinde elini biraz dolaştırdı.
Göğsündeki o yara neredeyse hayatını alacaktı.
“Nina`ya göre sen hiçbir şeysin.“ Matt`in kendisiyle hiçbir bağı yoktu ve sadece kisa bir sure yolculuk etmişlerdi. Linley`nin ona güvenmesine imkân yoktu.
Dahası…
Nina tecrübesini yasadıktan sonra Linley nasıl olurdu da tanımadığı birine bu kadar kolay güvenebilirdi?
“Cyak, cyak!“ küçük Gölgefare Bebe Matt`in sırt çantasını alip geldi. Aceleyle, “Patron, acele ette bir bak suna, kaç tane büyü özütü var. Bu ay karşılaştığımız suikastçıların tamamını toplasak ilk karşılaştığımız manyak kadar büyü özütüne sahip değillerdi.“
Doehring Cowart`ta ortaya cikti.
“Linley, büyüttüğün bu küçük arkadaş büyü özütü saymaktan gerçekten hoşlanıyor gibi.“ Doehring Cowart hafiften kıkırdıyordu.
“Gerçekten öyle görünüyor.“ Linley cantayi aldi ve acti. “Bebe, bu sefer Matt`i oldururken agzini değildi pençelerini kullandın sanırım. Neden o küçük keskin dişlerini kullanmadın?“
Bebe düz bir pozisyonda oturdu. Kibirli bir sekilde ciyaklayarak, zihinsel yolla, “Patron, ben, Bebe, pek cok yeteneğe sahibim. Pençelerimde dişlerimden cok geri kalmiyor. Matt gibi bir pisliğin tekini isirip dişlerimi kirletmek istemedim.“ Bebe sözlerinin artından iğrendiğini gösterir şekilde tükürdü.
Küçük Gölgefare`nin bir insan gibi ağız dolusu tükürdüğünü görünce Linley kahkahaya boğuldu.
“Yeter, Bebe. Bak, bu Matt şerefsizinin çantası büyü özütü dolu. Otuz civarı olmali. Bu ay epey çalışmış olmasi lazim. Ama bu otuz tane içinde en iyi olani bile besinci seviye.“
Linley dikkatle özütleri inceledi.
Bu ay boyunca pek çok büyülü yaratik öldürmüştü. Ayrica onu öldürmeye calisan bazi insanlarida oteki dünyaya yollamisti. Hepsi beraber üç yüz büyü özütü ediyordu. Toplam değerleri belki de kırk bin altın para ederdi.
“Kirk bin altin. Eger babam görseydi… o zaman…“ Linley bütün bu parayı babasına verdiğinin düşüncesini yasarken sevinçle doldu.
Doehring Cowart “Bu kadar cok toplayabilmiş olman hic şaşırtıcı degil.“ dedi ve devam etti. “Bu üç yüz tane içinde senin öldürdüklerini saymazsak neredeyse hepsi başkalarının çantalarından geldi.“
Linley de kabul eder şekilde kafa salladı.
Zaten en bastaki assassin tek başına 15.000 altin ederinde büyü özütü bağışlamıştı. Geri kalan herkesi toplayınca bu ilk assassini zar zor geçiyorlardı.
“Büyülü Yaratik Siradaglari gerçekten cok tehlikeli, bu yüzden çoğu insan gruplar halinde geliyor. Fakat suikastçılar nadiren gruplara saldırmayı tercih ederler çünkü tek bir kişiyi anında öldürme konusunda uzmanlaşmışlardır. Dogal olarak bire bir dövüşü tercih ediyorlar.“
Doehring Cowart gülerken sakalları dalgalanıyordu. “Linley, kendine bir bak. Uzun ve güçlü olabilirsin ama yüzündeki çocuksu hava tamamen ortada. Ve birde dudaklarının üstündeki tüyler? Onlarda ayri bir ispat…“
“Sadece bir çocuksun!“
Doehring Cowart kahkahaya boğulmuştu. “Linley, bu koca sıradağlarda bir suikastci, ilk eğitimine gelmiş bir çocuk görse, nasıl olurda sana karşı harekete geçmekten kendini alabilir? Bu yüzden bir ay içinde mıknatıs gibi bütün suikastçıları üstüne çekiyorsun.“
“Ama grup halinde gezen bu insanlar bir tanesiyle bile karşılaşmıyor. Tabi ilk günümüzde karşılaştığımız bes kişi istisnaydı. Birincisi cok zayıftılar. Ve ikincisi katilleri çok güçlüydü. Sonunda da katilleri Bebe`nin pençeleri arasında can verdi.“
Linley de gülüyordu. O da bunun farkındaydı.
Sonuçta sadece on bes yaşındaydı. 1.8metre boyunda olsa da, iyi bakan herhangi biri onun hala çocuk olduğunu söyleyebilirdi.
“Burada ki çoğu besinci, altinci seviye büyücü bir ayda ancak bir kac bin altin toplayabilir. Ve bütün bu büyü ozutleri yasamla olum arasında kaldıkları kavgalardan gelir. Sonuçta Büyülü Yaratik Siradaglari inanılmaz tehlikeli bir yer.“ Doehring Cowart anlatırken bir ic cekti.
“Gerçekten tehlikeli. Bütün bu sure boyunca dis kesimlerde dolandım ve seviyesi en cok alti olan büyülü yaratıklarla karşılaştım. Ama çoktan pek cok yara aldim. Kıvrılan Ejder yüzüğüm var, dualelement besinci seviye buyucuyum, üstüne dördüncü seviye savasci, yetmedi bir de Bebe var. Bu kadar şeye rağmen zor ilerliyorum. Birde olmasaydı…“
Dönüp hala büyü özütleriyle oynayan Bebe`ye bakti.
Kendini sakinleştirdikten sonra yanında Bebe ile yine yola koyuldu. Büyülü Yaratik Sıradağlarındaki eğitimine devam edecekti. Sonuçta orijinal planına gore burada iki ay kalacaktı.
…..
Her gun, Linley yerel büyülü yaratıklara karsi savaşıyor ve gerek büyücü yeteneklerini gerekse savaşçı yeteneklerini geliştiriyordu. Tabi toprak ve rüzgâr elementinde olan deneyimleri de birikmeye devam ediyordu. Git gide savaşlarda aldığı yaralar da azalmaya başladı. Merkez bölgelere yaklaştıkça altıncı seviye büyülü yaratık sayısı git gide artmaya başlamıştı. Dolayisiyla Linley daha da dikkatli bir hal almisti.
Linley`nin Büyülü Yaratik Siradaglarina Girisinin 46. günüydü.
Sükûnet içindeki golün üstünde titreşimler oluşmaya başladı. Aniden içinden bir insan figürü cikti. Linley elinde bir parça bezle kendini temizliyordu.
Küçük Gölgefare kenarda durmuş, kıskanç gözlerle Linley`nin yıkanışını izliyordu. Bir kac kez ciyakladıktan sonra, hoplayıp zıplamaya basladi. Sonra o da göle daldı. Linley`de yandan hareketlerine gülüyordu.
“Haha, yeter, Bebe, yeter!“ Linley gülmekten olmek üzereydi.
Şakacı bir sekide “Ne oldu patron, gıdıklanmaktan mı korkuyorsun?“ Bebe suyun üstüne cikmis, saf gözleri haylazlıkla parlıyordu.
Linley kıkırdayarak kenara yürüdü. Çantasından yeni bir set elbise çıkardı ve giydi. Iyi bir banyodan sonra yeni elbiseler giymek gerçekten lüks bir seydi. Sonra da çıkardığı elbiseleri yıkadı ve kuruması için yanda bir dala astı. Bir zıplamayla başka bir dala zıpladı ve uzanarak Bebe`nin sudaki hareketlerini izlemeye başladı.
Bebe suda epey eğleniyor gibiydi. Bazen gölün dibine dalıyor bazen yüzeyde sırt ustu keyif yapıyordu. Ama aninden yer hafifçe sarsılmaya başladı. Sarsılmanın temposundan Linley buna neden olanin bir şeyin
yürümesi olduğunu tahmin ediyordu. Tedirgin bir şekilde sarsılmaların geldiği yöne bakti. Gölün güneyin de büyük, bulanik bir gölge görünüyordu. Kisa bir sure sonra Linley seklin ne olduğunu tam görebildi.
Iki kat bina büyüklüğündeydi ve vücudunu kaplayan kıpkırmızı alevden zırhlara benzeyen pullari vardi. Bir kırbaç gibi atik, uzun kuyruğu neredeyse vücudunun yarısı boyundaydı. Fener büyüklüğünde yakuttan iki tane şeytani göz gölün yüzeyine bakıyordu. Burun deliklerinden sürekli duman püskürtüyordu.
Linley sok olmuştu, kalbi tüm gücüyle atarken kılını bile kıpırdatmadan izliyordu. “Velocidragon. Yedinci seviye büyülü yaratık Velocidragon!“
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..