Demir Şehir

avatar
292 0

Cihangezgini Öyküleri - Demir Şehir


Bu dünya çürümüş. Nereye bakarsak bakalım karanlık ve pis kokular peşimizi bırakmıyor. İnsanlık elinden geldiğince bunlara alıştı. Ama eski dünyaya dair bilginiz ne kadar artarsa, bu dünyadan o kadar tiksiniyorsunuz. İşte ben tiksindim. Bir kaşif olarak eski dünyaya ait kalıntıların getirdiği bilgiler beni bu dünyadan tiksindirdi. İnsanlığın bu iğrenç dünyaya mahkum olma sebebini yok etme isteği doğurdu içimde. İşte onların kökleri kurutulmalı!


   Tehlikeli uçurumun kenarında oturan Baarack, ayağa kalktı. Arada sırada kafasını dinlemek için buraya gelirdi. Burası yorgunluğunu atmasına yardımcı olduğu kadar içindeki kini de arttırıyordu. Okuduğu kitaplardan öğrendiği eski dünyayı hatırlatıyordu ona. O eski dünya ne hoştu öyle! Her yer şimdiki gibi kapkara değil, rengarenkti. Şimdiyse görebildiği tek renk siyah ve tonları.


   "Dünyayı bu hale getiren o yabancı mahlukların kökleri kurutulmalı!" dedi kendi kendine. Çenesini sıkmış, kaşlarını çatmıştı.


   Olduğu yerde durarak onları yok edemezdi tabii ki. Görevine devam etmeliydi. O bir kaşif, insanlığa yardımcı olacak bir bilgi arayıcıydı. 


   Yola koyulmak için çantasını yerden kaldırdı. Kaşiflikte daha yeni olduğu için köpek derisinden, ucuz bir çanta almıştı. Açıkçası bunu bulduğuna şükrediyordu. Çantasını omzuna taktıktan sonra Demir Şehir'e doğru yola koyuldu. İnsanlığın son kalelerinden birine. 


Uçurumun bulunduğu tepeden aşağıya doğru indi. Neyse ki eğim çok değildi. Kuru, kara toprağın ayakkabılarının altında çıkardığı çatırtılar onu çok rahatsız etti. Daha yavaş, daha sessiz bir şekilde yürümeye başladı. Çevrede bulunan yabancı mahlukların dikkatini çekmek istemezdi. 


Demir Şehir'e doğru olan yolda elinden geldiğince dikkatli olmak için Zihin'e tutundu. Zihin onu daha dikkatli olmaya itiyordu. Çevresindeki her şeye pür dikkat kesilmiş gibiydi ama Zihin gereksiz şeyleri düşünmemesini sağlıyordu. 


İnsanlığın bu zamana kadar hayatta kalmasının nedeni şans değildi. Bizim, yabancı varlıkların sahip olmadığı eşşiz yeteneklerimiz var. Tabii ki tek neden bu eşsiz yetenekler değil. İnsanların içinde bulunan değerlerin de etkisi çok büyük. Sadakat gibi. 


Eski Ormanı gördüğü zaman sonunda Demir Şehir'e olan yolu yarıladığını anladı. Buradan sonraki durağı Keskin Kayalıklardı. Ondan sonraysa neredeyse Demir Şehir'e varmış sayılırdı. 


Ormana girmek istediğinde başını hafiften eğmek zorunda kaldı. Ormandaki ağaçlar birbirine çok yakındı ve keskin, kuru dalları yüzünden geçmesi insanı tam da kızdıracak şekildeydi. Geçmeye çalışırken her yerine batıyorlardı. Fakat bu kaşifler için geçerli değildi. Onlar bu tarz tehlikeli yerlerden kolayca geçmenin yollarını bulmuşlardı. Eski Orman insanlar için bir tehlike değil, savunma duvarı olmuştu artık. 


Baarack, başını eğmiş bir şekilde yürümeye devam etti. Kışlada aldığı kaşiflik eğitimleri sayesinde neredeyse hiç ses çıkarmıyor, siyah kıyafetleri de onu gölgelere gizliyordu. Her adım atışında toprağın üzerinde kuş misali süzülüyordu resmen. 


Yürürken aynı zamanda etrafı da gözetliyordu. Zihin, tüm çevresinin farkında olmasını sağlıyordu. Bir insan kulağının algılayabileceği en ufak ses, gözün algılayabileceği en ufak hareket, hepsi beynindeydi. İşte belki de Zihin'e tutunduğu için bu anı yaşadı. Ya da belki de Zihin'e tutunduğu için hâlâ hayatta. 


Sessiz bir şekilde yoluna devam ederken birden kulağına bir çatırtı geldi. Zihin'e tutunmamış olsa bu sesi duyamayabilirdi. İstemeden de olsa sesin olduğu yere doğru ilerledi. Çünkü dallara takılmadan ilerleyebileceği başka yol yoktu. Sonunda sesin kaynağına ulaştığında ağzı apaçık kalmış, gözlerine inanamamıştı. 


Karşısında iki insan uzunluğunda bir canavar duruyordu. Yabancı mahlukların en tehlikelilerinden biri. Bir ork.


Baarack, gördüğü ork karşısında donakalmıştı. Şimdiye kadar kaç kaşif ork görmüştü ki. Oysa o daha ilk seferlerinden birinde rastgelmişti. Şanslı mı, şanssız mı olduğu belli değildi ama yüz ifadesinden korktuğu belli oluyordu. 


Ork, ağaçların arasında takılı kalmıştı. Belli ki Eski Orman'ın dalları tarafından tutulmuştu. Büyük cüssenin dezavantajı. Sanırım bugün biraz şanslıyım. 


Koca ork ne kadar çırpınsa da dalların arasından kurtulamadı. Çırpınmayı bıraktı ve ağzından garip sesler çıkardı. Sesi öyle kalın öyle gürdü ki, hâlâ aynı yerinde duran Baarack'ın tüylerini ürpertti. 


Ork, tekrardan çırpındı ancak bu sefer dallardan çatırtılar gelmişti. Baarack, hemen belindeki kemere takılı olan hançerinin kabzasını tuttu. Kaşifler, çevik olmak zorunda oldukları için büyük silahlar kuşanmazlardı. Hem yanında büyük bir silah taşısa ne olacaktı ki. İnsanlık tarihinde bilinen ork öldürebilmiş insan sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Adanmış Miteus, Fedakar Davien... 


Yabancı mahlukun çırpınmaları boşuna değildi. Olduğu yerde hareket etmeden kalmasını sağlayan bazı dallar kırılmıştı. Eski Ormanın o dalları bir orkun bile derisini çizebilmişti. Fakat ork çiziklere aldırmadan hareket etmeye devam etti ve yüzünü Baarack'ın olduğu tarafa çevirdi. İşte o zaman göz göze geldiler.


Orkun o devasa ve kaslı vücudunu gördüğümde ürktüm. Ancak, o vahşetin maddeleşmiş hali olan gözlerini gördüğümde bedenimin titremesine engel olamadım. Kıpkırmızı kan rengi, gözlerinin tamamını kaplıyordu. Bir gözbebeği yoktu. Düzensiz dişleri ağzından dışarıya fışkırıyor, insanın içini ürpertiyordu. Vücudu kocamandı ve sayısız kastan oluşuyordu. Bir insan evladı o kaslara nasıl karşı koyabilirdi ki? 


Baarack, bakışlarını orkun gözlerinden çekti ve bacaklarını hareket etmeye zorladı. Ardından ses çıkarıp çıkarmadığını hiç umursamadan koşmaya başladı. Arkasına bir kez bile bakmadan koştu. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44409 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr