Bölüm 3: Ölüme Mecbur Edilmek

avatar
8272 37

Charm of the Soul Pets - Bölüm 3: Ölüme Mecbur Edilmek


 

Çeviri: bebebiskuvisi

 


“Pa! Pa! Pa!”


Kan içindeki kampta, korkunç kabusun nihayet son bulduğunu işaret eden birkaç alkış sesi duyuldu.


Kamptaki kan kokusu, deniz meltemiyle birlikte etrafa yayıldı ve çevreye nüfuz etmeye başladı. Ve buna oldukça uygun bir şekilde, yağmur yağmaya başlayarak titreyen çocukların yüzlerini ıslattı. Kendi kanlarından oluşmuş havuzların içinde yatan küçük cesetleri yıkayarak onları kandan arındırdı.


Kan ve yağmur birbirine karışarak kampı bataklığa çevirdi…


Acımasız Avcı Kurtlar, eğitmenleri tarafından zapt edildi. Katliamdan geriye elli kişi kalmış, diğer herkes ölmüştü ve muhtemelen bedenlerindeki Kabuslar, ruhlarını çoktan yutmuşlardı. Daha sonra, bedenleri engin okyanusa atılacak, sürüklenerek başka bölgelerdeki Kabuslar’ın midelerini dolduracaktı.


“Yarından itibaren, ada çevresinde dilediğiniz gibi dolaşma özgürlüğü kazandınız. Bu adada size uyabilecek sayısız ruh hayvanı var ve onlarla ruh sözleşmesi imzalayıp onları eğitebilirsiniz.”


“Üç ay sonra, her şeyin belirleneceği bir düelloya katılacaksınız! İlk ona girerseniz Kabuslarınızı eğitmeye devam edebileceğiniz başka bir adaya gönderileceksiniz. Diğerleri ise, hmph, okyanusa atılarak köpek balıklarına yem olacak!” Orta yaşlı adam, hayatta kalan çocuklara hitaben yüksek sesle konuştu.


Bunları söyledikten sonra duygusuz bir gülümseme sergileyerek sözlerine devam etti. “Elbette, bedenlerinizdeki Kabusları ihmal etmemeniz en iyisi olur. Ruh gücünüzü hızla arttıramazsanız o zaman yemek olacaksınız…”


Bedenlerindeki Kabuslar’dan bahsettiğinde, çocukların yüzleri bembeyaz oldu. Acı sona kadar bundan kurtulamayacakları gerçeğinin umutsuzluğu ve çaresizliği, yüzlerindeki ifadelerin donuklaşmasına neden oldu.


“Evlerinize geri dönün ve hayatta kaldığınız için mutlu olun…Ne yazık ki, yarın bir başka ölüm mücadelesiyle yüzleşeceksiniz. Son bir şey daha, size bir tavsiye vereyim, adanın iç bölgelerine girmeyin; orada sizin için ölümden başka bir şey yok!”


Merhamet göstermek yerine küçümseme takındı ve on üç reis arkasını dönüp gitti. Kamp alanında, kan içinde yatan elli cesedi öylece bıraktılar.


Yağmur, küçük cesetlerdeki kanları temizlemeye devam etti. Hayatta kalan çocuklar, cesetlerin üzerine basmadan oradan ayrılamaz ve yaşadıkları kamp alanına gidemezlerdi.


Kaldıkları yer, yirmi beş ahşap evden müteşekkildi. Okyanusun hemen yanında düzgün sıralar hâlinde duruyorlardı ve hem dayanıklı hem de zariftiler. Fena olmadığı söylenebilirdi.


Elbette, kaldıkları yerin kötü olmamasının nedeni, bu acımasız insanların onlara iyi bir konaklama imkanı sunmak istemeleri değildi. Aksine, bu adanın uzun süreli bir Kabus eğitim kampı olduğunu gösteriyordu. Bir çocuk grubu öldüğünde ya da buradan ayrıldığında, başka bir çocuk grubu buraya gönderilecek ve göz yaşları ve kan tekrar akmaya başlayacaktı.


Chu Mu’u sırtı kesilmişti ve bu sebepten, kendi ahşap evine dönmekte oldukça zorlanmıştı.


Kapısını açtığında, birisinin sırtına su sıçrattığını hissetti ve bu, yarasından kavurucu bir acı dalgasının yayılmasına neden oldu.


Chu Mu öfkeyle arkasını döndü ve Zhou Shengmo’nun bunu gören insanların tiksinmesine sebep olacak bir gülümseme takınarak ona baktığını gördü.


“Ne şanslısın be! Bu hâlde bile ölmedin!” Zhou Shengmo onunla alay etti.


Chu Mu vahşice güldü, bu adamla tartışacak havada değildi. Bunun nedeni de, Chu Mu için, Zhou Shengmo’nun er ya da geç ölecek olmasıydı. Reislerin ruh hayvanları tarafından katledilmese bile, Chu Mu bu piçi bizzat öldürecekti!


“Doğruyu söylemek gerekirse, oradayken sana yardım etmeye çalışıyordum. Belki de kısa süre sonra, Kabus tarafından ruhun yutulduğunda, Avcı Kurtlar’ın pençesiyle gelecek ani ölümü yaşamadığın için pişman olacaksın, çünkü bu, ruhun yutulmasının acısı kadar kötü değil! Haha!” Zhou Shengmo kahkaha attı ve konuşmasını bitirdikten sonra arkasını dönüp gitti.


Chu Mu, iri yarı ve güçlü gencin ayrılışını izlerken yüzünde bir küçümseme ifadesi ortaya çıktı. Bu yaşta bir çocuğun sergilediği ifade, böylesi bir kurnazlık ifadesi olmamalıydı!


Chu Mu’nun kurnazlığı, klanında aldığı eğitimden ve bu tür şeytani etkinliklere katılmaya zorlanmasından geliyordu. Buraya gönderilen her çocuk, karanlık ve katı bir kalbe sahip olurdu!


Chu Mu kapıyı açtı ve ahşap eve girdi.


En başta, bu ahşap evde yaşayan üç kişi daha vardı. Ama muhtemelen bir daha asla buraya geri dönemeyeceklerdi, zira yaşları daha ufaktı ve güçsüzdüler.


Chu Mu onlarla arkadaş falan olmamıştı, sadece aralarında ufak bir kızın olduğunu hatırlıyordu. Kızın bedeni erkeklerinkinden daha güçsüzdü ve Avcı Kurtlar’ın saldırıları altında hayatta kalma ihtimali çok çok azdı. Bu nedenle, bu ahşap evin artık sadece Chu Mu’ya ait olduğu düşünülebilirdi.


Sırtından hâlâ kan akarken önce ıslak kıyafetlerini çıkardı ve ardından vücudundaki pislikleri yıkadı. Daha sonra yarasını temizledi ve sonra, çekmecesinden yarası için reis tarafından bırakılmış ilacı çıkardı.


İlacı kendi başına kullanması, sırtındaki yaraya ulaşması zor olacağından çok zordu. Yatağa uzandığında, anormal bir şekilde gergin görünüyordu. İlacı sürmeye çalışırken yarasını daha da kötü hâle getirdi ve bunu yaparken de çığlıklar attı. Ama ne yaparsa yapsın, ilacı yarasına sürmeyi başaramadı.


“Bırak da sana yardım edeyim…”


“Ah!”


Aniden bir ses duyuldu. Duyulan ses nispeten kibardı ama Chu Mu, odaya bir başkasının girdiğini fark etmediği için yataktan bir telaşla fırladı. Bu da, ani hareketi sebebiyle yarasından yakıcı bir acının yayılmasına ve bu yüzden acı bir feryat koparmasına neden oldu.


“Sen...Sen ölmedin mi…” Chu Mu, kıyafetlerinden sular damlayan kızı gördüğünde acı bir kahkaha attı.


“Şans eseri hayatta kaldım...onu yarana sürmene yardım edeyim…” dedi kız.


Kızın ismi Ting Yu’ydu ve o da bu ahşap evde yaşıyordu. Chu Mu onun çoktan ölmüş olduğunu düşünmüştü ama birkaç çizik dışında yaralanmamış gibi duruyordu. Aynı zamanda, akıllı bir çocukmuş gibi görünüyordu.


Chu Mu başını salladı ve tekrar yatağa uzanarak Ting Yu’nun yarasına ilaç sürmesine müsaade etti.


Kız ilacı sürmesine yardım ederken, Chu Mu ihtiyatı elden bırakmadı. Sonuçta, üç ay sonra toplam on kişi hayatta kalabilecekti. Bu zayıf görünüşlü çocuk acımasız ve zalim biriyse, bu mücadeledeki şansını zayıflatmak yerine ilaç sürerken onu öldürürdü!


Ting Yu, çok dikkatli bir şekilde ilacı sürdü. Hareketleri kaba değildi ve bu süreçte, Chu Mu acısının hafiflediğini hissetti.


“Bugün sana yardım ettim, yani gelecekte bir sorun yaşarsam,bana yardım etmek zorundasın. Tamam mı?” Ting Yu, Chu Mu’nun yarasını sardıktan sonra bunları söyledi.


Kız çok gerçekçiydi ve Chu Mu’ya karşı herhangi bir kötü niyet gütmediğini de açık ediyordu. Kız sadece müttefiklik ilişkisi kurmak istiyordu.


Chu Mu başını salladı ve bundan memnun olmasa da kabul etti: “Elimden geleni yaparım…”


“Camgöbeği Kabusum’un büyüyüşü çok hızlı. On gün içinde üçüncü aşamaya ulaşma ihtimali var. Ruh gücümün onu beslemek için yeterli olmayacağından ve tüm ruhumun yutulacağından korkuyorum.” Ting Yu kendi yatağına oturdu ve titremesine neden olan soğuktan bir nebze kurtulmak için dizlerini karnına çekti.


“Ölmek istemiyorsan elinden geleni yap…” Chu Mu, Ting Yu’nun sergilediği karamsarlığa karşı sadece böyle bir teselli verebilirdi.


Ruh hayvanları, güçlerini arttırmak için yöntemlere sahipti ve şeytani Kabuslar için de durum farklı değildi.


Mesela, Chu Mu’nun daha önce karşılaştığı Avcı Kurt. Bir Avcı Kurt, doğumundan itibaren ilk seviyeden başlayarak büyüyecek, olgunlaşacaktı.


Kabus Adası’ndaki reislerin Avcı Kurtları beşinci seviyedeydi ve saldırı güçleri oldukça yüksekti. Bir tavuğu yakalayacak kadar bile güce sahip olmayan çocuklar, onlarla kesinlikle başa çıkamazdı.


Chu Mu’nun ve diğer çocukların bedenlerindeki Kabuslar ise, her seferinde biraz daha büyüyecekti. Şu anda, muhtemelen adadaki tüm çocukların Kabusları ikinci seviyeye ulaşmıştı.


Kabus her seviye atlayışında, ihtiyaç duyduğu yiyecek miktarı da artardı. Kabusları ikinci seviyeye ulaştığı için ruhları yutulmuş 200-300 çocuk vardı, zira ruh güçleri Kabusları’nı beslemek için yeterli gelmemişti.


“Bir nebze bile mi endişeli değilsin? Kendine bu kadar mı çok güveniyorsun?” diye sordu Ting Yu.


Chu Mu acı bir şekilde başını salladı ama Ting Yu’ya cevap vermedi.


Doğruyu söylemek gerekirse, tüm çocuklar arasında en az hayatta kalma şansı olan kişi, Chu Mu’ydu.


Zira diğer çocuklar Camgöbeği Kabuslar’la ruh sözleşmesi imzalamışken, Chu Mu bedeninde bir Beyaz Kabus besliyordu ve o, Camgöbeği Kabuslar’dan çok daha korkutucuydu.


Her ikisi de ikinci seviye olsa da, Beyaz Kabus Camgöbeği Kabus’tan daha fazla beslenmek zorundaydı. Dahası, büyüdükçe, ihtiyaç duyduğu besin miktarı da katlanırdı. Bu, bir çocuğun dayanabileceği bir şey değildi ve reislerin, Chu Mu’nu çoktan ölmüş biri olduğunu söylemesinin nedeni de buydu.


Beyaz Kabus’un lanetinden kurtulmayı başaran insanların sayısı, neredeyse sıfırdı. Diğer bir deyişle, Beyaz Kabuslar iflah olmaz katillerdi ve Chu Mu’nun kaderi, Beyaz Kabus’la ruh sözleşmesi yaptığı an belli olmuştu.


Bu şekilde ölüme mecbur edilmek, Chu Mu’yu gücünü arttırmak için her şeyi yapmak zorunda bırakıyordu!

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr