Bölüm 186: Yang Ailesi’nin Yok Edilmesi (1)

avatar
6199 19

Charm of the Soul Pets - Bölüm 186: Yang Ailesi’nin Yok Edilmesi (1)


 

Çeviri: bebebiskuvisi

 

 


“Peki, ayrılıyoruz…” İsimsiz yaşlı hizmetçinin yüzü çarpılırken bir büyü okudu ve anormal büyüklükte sekizinci evre bir Fırtına Kartalı çağırdı!


Sekizinci evre Fırtına Kartalı ortaya çıktığında, arenada bir kargaşa koptu…


İsimsiz yaşlı hizmetçi, oldukça zayıf düşmüş Yang Luosen’i aldı ve Fırtına Kartalı’nın üstüne bindi, emriyle beraber Fırtına Kartalı hemen havalandı.


“Beni de götür...büyük kardeş, beni de götür…” Yang Luobin, daha önce Yang Luosen’den Xia Guanghan’ın acımasızlığını öğrenmişti. Klanının bir felaketle karşılaşma ihtimali çok yüksekti ve isimsiz yaşlı hizmetçinin Yang Luosen’i götürdüğünü görünce hemen yalvarmaya başladı.


“Onu da al!” dedi Yang Luosen, isimsiz yaşlı hizmetçiye, dişlerini sıkarak.


İsimsiz yaşlı hizmetçinin Fırtına Kartalı inişe başladığı sırada Chu Mu’nun buz gibi sesi duyuldu.


“Sana efendini al ve siktir git dedim sadece. Öldüreceğim insanları götürmene izin vermedim!”


Chu Mu buz gibi gözleriyle yaşlı adama baktı. Beklenmedik şekilde bedeninden beyaz şeytan alevleri sızmaya başladı.


İsimsiz yaşlı hizmetçi hemen soğuk ve acımasız bir ifade sergiledi. Chu Mu’ya çok öfkelendiği açıktı. Ama Chu Mu’nun yanında o kadar Kabus Sarayı suikastçısı varken onun sözlerine uymaktan ve homurdanmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu. Yang Luobin’i göz ardı etti ve Yang Luosen’le birlikte yükselerek yavaşça bulutların arasında kayboldu.


“Büyük kardeş...Büyük kardeş…” Yang Luobin bembeyaz olmuş yüzüyle Yang Luosen’e seslenmeye devam etti.


Artık onuru falan umrunda değildi. Üstelik, Chu Mu’nun yanında getirdiği çok sayıda ve yetenekli Kabus Sarayı suikastçısını da fark etmişti. Burada daha fazla kalmaya cesaret edemese de, isimsiz yaşlı hizmetçi uçup gitmişti.


Yang Luosen’in gittiğini görünce yüzü bembeyaz oldu. Hemen arenadan ayrıldı ve Yang Mancan’a doğru koşmaya başladı.


Chu Mu’nun en çok öldürmek istediği kişi Yang Luobin’di. Onun kaçmasına nasıl izin verebilirdi ki?


Chu Mu’nun emri olmadan Mo Xie hemen Ölüm Saldırısı’nı kullanarak ona doğru fırladı!


Yang Luobin ne kadar hızlı koşarsa koşsun Mo Xie’den daha hızlı olamazdı. Bir göz açıp kapamalık sürede, Mo Xie Yang Luobin’in önünde ortaya çıktı!


Yang Luobin’in yüzü değişti ve hemen kendini korumak için bir ruh hayvanı çağırmak istedi!


“Uğursuz Parıltı!”


Chu Mu hemen bir emir verdi!


Mo Xie’nin şeytani gözlerinden gümüş bir parıltı çıktı. Ardından gözleri, Yang Luobin’in zihnini bıçaklayan iki gümüş kılıca dönüştü!


Yang Luobin sadece dördüncü andaç Ruh Öğretmeni’ydi, altıncı evredeki Mo Xie’nin zihinsel saldırısına nasıl karşı koyabilirdi ki? Dahası, Mo Xie’nin zihinsel saldırısı, yedinci andaç Ruh Öğretmeni olan Chu Mu’nun da etkisi altındaydı.


Yang Luobin büyüyü okumaya başlamıştı ki, bu tekniğin ardından hemen gözlerinde korku ortaya çıktı ve okumayı yarıda bıraktı. Şeytani Altı Kuyruklu Alev Şeytanı Tilkisi’nin pençelerini ona doğru uzattığını gördüğünde bile aklı başında değildi hâlâ!


“Chu Mu! Oğluma zarar vermeye cesaret edersen Chu Ailesi’ni yok ederim!” Seyirciler arasında oturan ve Yang Luobin’i kurtaracak zamanı olmayan Yang Mancan hemen ruh andacını kullanarak kıpkırmızı bir yüzle bağırdı!


Chu Mu başını çevirdi ve kayıtsız gözleriyle Yang Mancan’a baktı. Ama küçümsemeyle gülümsedi ve onun tehdidini tamamen görmezden gelerek Mo Xie’ye emrini verdi!


Meşum Alev Pençesi!


Uzun pençeler şok edici biçimde Yang Luobin’in boynunu kesti!


“Shua!!”


Yang Luobin’in dehşete düşmüş ifadesi hâlâ yüzündeyken kafası çoktan uçmuş ve yuvarlanmaya başlamıştı bile…


“Pu Chi---”


Yang Luobin’in boynundan aniden kan fışkırdı. Rahatsız edici ama aynı zamanda büyüleyici olan kızıl kan, bu sahneyi görenlerin derin bir nefes almasına neden oldu!


Yang Luobin’in bedeni yere yığıldı ve boynundan kan akmaya devam etti…


“Beng---” Havada uçan kafa kanlı bir çiçek oluşturdu ve nihayet kanlı havuza düşerek kan sıçrattı…


“Seni...Seni öldüreceğim!”


Seyirciler arasından aniden öfkeli bir kükreme duyuldu. Oğlunun öldürüldüğünü gören Yang Mancan, öfkeyle dolu vahşi bir hayvan gibiydi. Savaş alanına doğru koşmaya başlarken gözlerinde kızıl bir parıltı vardı!


Chu Tianheng onun savaş alanına doğru koştuğunu gördükten sonra daha ne tereddüt edecekti ki? Hemen kendi üzerinde Rüzgar Binişi’ni kullandı ve çabucak Chu Mu’nun önünde ortaya çıkıp tereddüt bile etmeden bir büyü okudu!


“En büyük amca, kanlı bir gösteri yapabilir miyim?” Chu Mu, Chu Tianheng’in onun önünde ortaya çıkışını izlerken yüzünde şeytani ve acımasız bir gülümsemeyle konuştu.


Chu Tianheng şaşırdı ve yüzünde sorgulayıcı bir bakışla Chu Mu’ya baktı. Chu Mu ise, Chu Tianheng’in cevabını beklemedi. Chu Tianheng’in yedinci evrenin yedinci seviyesindeki Mo Ye’sine baktı ve yavaşça sol kolunu kaldırdı…


Chu Mu’nun Yang Luobin’i öldürmesi, Chu ve Yang Aileleri arasındaki savaş kıvılcımını bir anda ateşlemişti. Chu Tianheng ve Yang Mancan karşı karşıya gelirken diğer tüm Yang Ailesi üyeleri de savaş alanına inmeye başlamıştı.


Chu Ailesi de iki aile arasındaki çatışmanın zirveye ulaştığını fark etti ve Chu Ming bir uçma tekniği kullanarak savaş alanına indi…


Yaşlı aile liderleri birbirlerine saldıracak bir pozisyona geçmişti, hâl buyken, Chu Ailesi üyeleri hâlâ nasıl büyülenmiş gibi yerlerinde kalabilirdi? Hepsi bir anda ruh tekniklerini kullandı ve Chu Mu’nun yanında toplandılar.


İki büyük ailenin tüm uzmanları savaş alanında toplanmış gibiydi. Her iki tarafta da elli altı kişi vardı. Ruh hayvanlarını çağırdıklarında, kesinlikle arenada yüzden fazla ruh hayvanı olacaktı!


Wangluo Şehri’nde büyük çaplı bir savaşın olması çok nadir bir olaydı, zira Yang Ailesi şehri her zaman kontrol altında tutmuştu. Ama bu sefer, Yang ve Chu Aileleri insanları arasında kıvılcımlar uçuşuyordu. Bir kez ateşlendiğinde, savaş alanında yüzden fazla ruh hayvanıyla, durdurulamaz bir savaş yaşanacaktı.


“Chu Tianheng, Chu Mu’yu teslim etmen için sana on saniye veriyorum, o kanı bozuğu şahsen öldüreceğim! Yoksa bugün tüm Chu Ailesi’ni öldürürüm!” Yang Mancan çoktan patlamanın eşiğine gelmişti. Korkunç ve kötücül bir yedinci evrenin sekizinci seviyesinde Kan Kanatlı Üç Gözlü Hayvan çağırmıştı.


Chu Tianheng, Chu Mu’yu teslim eder miydi hiç? Yang Mancan’ın tehdidinden korkmadan yedinci evrenin yedinci seviyesindeki savaşçı Mo Ye’si ile birlikte Chu Mu’nun önünde durdu.


“Baba, gücümüz daha az, Yang Ailesi’nin rakibi olamayız!” Chu Tianjue, Chu Ming’in kasvetli yüzüne bakarak fısıldadı.


İşler buraya vardıktan sonra, Chu Ming de bu savaştan kaçış olmayacağını biliyordu. Gözlerini hâlâ seyircilerin arasında garip bir ifadeyle oturmaya devam eden Yang Kuo’ya çevirdi.


Savaş alanındaki yüzden fazla Yang ve Chu Ailesi insanı ruh andaçlarını kullanarak çağırma büyüsü okumak üzereydi. Aile Liderleri emir verdiği anda, savaş alanında yüzlerce ruh hayvanı arasında kaotik bir savaş başlayacaktı!


“Dur...Durun, herkes geri çekilsin!”


Aniden arenanın her yanında yüksek bir ses duyuldu!


Herkes afalladı ve kafaları karışmış bir şekilde hâlâ koltuğunda oturmakta olan Şehri Lordu Yang Kuo’ya baktılar.


Aslında, birçok kişi Yang Kuo’nun bugün çok anormal olduğunu fark etmişti. Savaş boyunca, Chu Mu Yang Ailesi’nden beş genç uzman öldürmüştü, dahası Yang Kuo’nun en büyük oğlunun en büyük oğlunu da öldürmüştü. Her an büyük bir savaş başlayabilirdi ama Yang Kuo tam da bu anda, bir uzlaşma sağlamaya çalışmaya karar vermişti.


Yang Ailesi’nin gücü Chu Ailesi’nden daha fazlaydı. Savaşa başlarlarsa, Yang Ailesi büyük bir bedel öderdi ama Chu Ailesi’ni de ortadan kaldırırdı. Bu yüzden kimse Yang Kuo’nun bu savaşı durdurmaya çalışmasının nedenini anlayamadı!


“Baba, ne yapı…” Yang Mancan şaşkınlık içinde babasına baktı. Yüzü hâlâ seğiriyordu ve damarları kabarmıştı.


“Durun dedim. Beni duymadınız mı?” Yang Kuo öfkeyle bağırdı.


Yang Mancan’ın yüzü siyah ve mor karışımına dönüşmüştü bile. Tüm bedeni titriyordu ve açıkça anlaşılıyordu ki, öfkesini kontrol edemiyordu. Ama Yang Kuo savaşmama emri vermişti.


Chu Mu, Yang Kuo’ya baktı ve yüzünde bir gülümseme ortaya çıktı. Yavaşça kaldırmış olduğu elini aşağı indirdi…


Basit bir hareket olsa da, farklı bir anlamı vardı. Chu Mu sol elini yumruk yaptığı anda, Yang Ailesi Malikanesi’ndeki binlerce kişinin alevlere boğulacağı anlamına geliyordu!


“Baba, onları bırakmamı mı istiyorsun…” Yang Mancan’ın yüzü seğiriyordu. Öfkesini babasına yöneltmek üzereydi ki, sözlerinin yarısına geldiği anda kalabalığın içinden atlayan çok sayıda siyah figürü gördü. Her biri iki grubun etrafını çevreleyerek buz gibi durmaya başladılar! Yaydıkları öldürme niyeti, insanların korkudan titremesine neden oluyordu!


Siyah figürlerin sayısı artmaya devam etti ve kısa sürede elliden fazla buz gibi ruh hayvanı eğitmeni ortaya çıktı. Hepsinde aynı soğukluk vardı ve gözlerinde duygu namına hiçbir şey yoktu. Ama bakışları delip geçiyordu!


“Bu…” Yetmiş metrelik bir alan içinde duran Yang Ailesi üyelerinin yüzleri değişti. Oldukça soğuk Kabus Sarayı suikastçılarına baktılar!


Elli Kabus Sarayı suikastçısı! Her biri Ruh Öğretmeni’ydi. Dahası, her biri bir insanın ruhunu yakabilecek korkunç Kabus’a sahipti. Elli Kabus çağrıldığı ve ruh şeytanı alevleri kullanıldığı anda, Yang Ailesi’nin çoğu bir an içinde yaralanacaktı!


Buz gibi soğuk aura savaş alanını yuttu ve sıcaklık aniden düştü. Bu garip olasılığı hisseden insanlar, her an büyük, kaotik bir savaşın başlayabileceğinin farkındaydı. Yanlışlıkla tekniklerden biri tarafından vurulmaktan korkanlar hemen arenayı terk etmeye başladılar.


Chu Ailesi’nden elli kadar insan vardı ve bunların çoğu Ruh Öğretmeni seviyesine ulaşmamıştı. Yang Ailesi’nin gücünün onlardan daha fazla olduğu açıktı.


Ama elli Kabus Sarayı suikastçısı heykeller gibi dururken, Yang Ailesi’nden kimse hareket etmeye cesaret edemiyordu. Yang Mancan’ın bile öfkesini yutmaktan başka seçeneği yoktu.


Elli Kabus Sarayı suikastçısını görünce, yaşlı Şehri Lordu Yang Kuo’nın ifadesi çirkinleşti. Savaş alanını izlerken koltuğunda oturmaktan başka bir seçeneği yoktu. Sorunu çözemezse, Yang Ailesi bugün yok edilecekti.


“Chu Ming, ailelerimiz arasında her zaman çatışma oldu ama hiçbir zaman büyük çaplı kan dökmedik. Şimdi, iki aile arasındaki sorunlar bu noktaya kadar geldi. Büyük bir savaş başlatırsak, bu, iki ailenin de yararına olmaz. Demem o ki, oturup konuşmamız daha iyi olmaz mı?” Şehir Lordunun tavrı tamamen değişmişti.


Yang Kuo’nun sözlerini duyduklarında, herkes afalladı. Her zaman kibirli ve dediğim dedik olan Yang Kuo ne zaman böyle mütevazı olmuştu? Yang Ailesi’nin daha önce yaptıklarından dolayı acı çeken Chu Ailesi ise, Chu Ailesi’ni yok etmek için her şeyi yapabilecek bu adamın bu sözlerine inanmadılar!


Ama Yang Kuo’nun öfkesini bastırmaktan başka bir seçeneği yoktu. Elli Kabus Sarayı suikastçısı vardı sonuçta. Ayrıca muhtemelen bir o kadarı da Yang Ailesi Malikanesi’nin hemen dışına gizlenmişti. Her an, atalarından kalma malikaneyi ateşe verebilirlerdi!


Ayrıca önünde elli civarı da Chu Ailesi ruh hayvanı eğitmeni vardı. Onlara Kabus Sarayı suikastçıları da eklendiğinde, Wangluo Şehri’ndeki hiçbir oluşum onların karşısında duramazdı. Yang Kuo birazcık bile sert tavırlar sergilerse, savaş alanı kesinlikle kana boyanırdı!


“Kabus Prensi Chu, torunum Yang Luobin, geçmişte suç işledi. Çünkü ben, Yang Kuo ona düzgün bir eğitim veremedim. Ama onu çoktan öldürdün, bunu geçmişten gelen husumetin çözümü olarak gör. Savaşmaya başlarsak, Chu Ailesi’nde de muhtemel yaralanmalar ve ölümler olacaktır. Bu, Chu Ailesi için de sıkıntı, neden bu sorunu medenice çözmüyoruz...Ben, Yang Kuo, Chu Ailesi’ne ait olan işletmelerin ve bölgelerin size geri verileceğine söz veririm. Dahası, Yang Ailemiz’in bölgelerinin ¼’ü ve işletme kârımızın ⅓’ü Chu Ailesi’ne aktarılacaktır. Neden bunu geçmişte yaşanan sorunlar için bir ödeme ve Wangluo Şehri’nde Chu Ailesi’yle beraber yaşayan Yang Ailesi’nin samimiyeti olarak görmüyorsun! Diğer konuları da oturup usulünce konuşabiliriz! Burada toplanmamıza gerek yok…”


Yang Kuo’nun kırışıklarla dolu yüzü, olması gerektiği kadar mütevazıydı. Ama Wangluo Şehri’nin zorba ve dönek Şehir Lordu Yang Kuo’yu tanıyanlar, bu saygılı tutumuna karşı inanmazlık içindeydi.


Chu Ailesi’ni yöneten iki kişi olan Chu Ming ve Chu Tianheng gözlerini Chu Mu’ya çevirdi. Chu Mu’nun kimliği sıradan değildi. Üstelik elli Kabus Sarayı suikastçısı ile onların klanlarının gücü kadar güce sahipti. Bu durum üzerinde tam kontrole sahip olan kişinin Chu Mu olduğu söylenebilirdi.


“Bölge ya da işletme istemiyorum. Ama sermayenizden ufa bir miktar vereceksiniz.” Chu Mu biraz tereddüt ettikten sonra kayıtsızca konuştu.


Chu Mu’nun sözleri herkesi şaşırttı, zira mevcut durumu çıkmaza sokan kişi o sayılırdı. Chu Mu emir verdiği an, küçük bir bedel karşılığında Yang Ailesi yok edilecekti. Biraz daha sert davranırsa, belki de tüm Wangluo Şehri Chu Ailesi’nin olurdu.


Elbette bu sözlerin ardından rahatlayan başkaları da vardı. Sonuçta böylesine büyük bir savaşta birçok kayıp verilecekti. Küçük, dikkatsiz bir hata, tüm klan için ölümcül olabilirdi.


“Bu...kolay. Bu kolay. Kabus Prensi Chu anlaşmaya istekli olduğu müddetçe, sermayemizin bir kısmını Kabus Prensi Chu’ya vermek için elimizden geleni yaparız.” Yang Kuo gülümsemeye başladı.


“Öyleyse Şehir Lordu'nu, anlaşma, koşullar, ödemeler ve diğer konuları tartışmak üzere birkaç günlüğüne Chu Ailemiz’e davet ediyoruz!” Chu Tianheng, Chu Mu’nun istediği şeyi hemen anlamış gibiydi. Yang Kuo ile konuşmaya başladı.


Chu Tianheng’in sözleri, Yang Ailesi’nin bir döneklik yapmasını engellemek için onu rehin olarak tutmak istediklerini daha politik bir dille anlatıyordu.


“Baba, yapamazsın…” Yang Mancan’ın kanı boğazına kadar yükselmişti. Biraz daha öfkelenirse kan kusacaktı. Ama şu anda, bir saldırı yapacak olursa ölecek olanın kendisi olduğunun farkındaydı. Üstelik, Yang Kuo da ruh andacını kullanarak Yang Mancan’a Yang Ailesi Malikanesi’nde Kabus Sarayı suikastçıları olduğunu söyledi.


“Endişelenme. Endişelenme. Böyle bir konu yavaşça konuşulmalı.” Yang Kuo’nun yüzü simsiyahtı ama bu ağır koşulları kabul ederken bile gülümsemeyi başarabiliyordu.


Rehine olmayı kabul ettikten sonra, Şehir Lordu, koltuğundan kalktı ve tek başına Chu Ailesi’nin tarafına doğru ilerlemeye başladı.


Yang Kuo ile ilgilenilmesi için, doğal olarak Chu Ming’e ihtiyaç vardı. Chu Ming hemen Yang Kuo’nun yanına gitti ve sessizce bir büyü okuyarak onun ruh andacını mühürledi. Kısa bir süreliğine, Yang Kuo ruh tekniği kullanamayacak, ruh hayvanı çağıramayacaktı.


Yetenekleri mühürlendikten sonra, Yang Kuo, Chu Mu’ya bakarak dedi ki: “Bu ihtiyar çok samimiydi…”


Yang Kuo, şimdi her şeyin Chu Mu’nun dudaklarının arasında olduğunu biliyordu. Bunu kabul etmezse, katliam kaçınılmazdı.


Chu Mu başıyla onayladı ve daha fazla koşul sunmadı.


“Öyleyse...Kabus Prensi Chu’dan insanlarını Yang Ailesi Malikanesi’nden geri çekmesini isteyeceğim…” dedi Yang Kuo, ricada bulunur gibi.


Yang Kuo’nun sözleri, Yang ve Chu Ailesi insanları arasında hemen bir kargaşa yarattı. Tüm bakışlar, Chu Mu’ya çevrildi.


Elli Kabus Sarayı suikastçısının savaş gücü çok korkunçtu zaten. Ama onlar, Chu Mu’nun astlarının tümü bile değildi. Bazıları beklenmedik bir şekilde Yang Ailesi Malikanesi’nin dışında saklanıyordu...O anda herkes olan biteni anladı. Yang Kuo’nun neden köpekler gibi uzlaşma için yalvardığını anladılar ve titrediler. Chu Mu, beklenmedik şekilde olacakları tahmin etmişti. Tavsiyeden önce, Yang Ailesi’nin boş malikanesinde saklanacak birilerini yollamıştı. Böyle bir yöntem, çok aşırıydı!


Ama herkes, Chu Mu’nun gücü tarafından şok edilmişken, Chu Mu’nun bir sonraki sözleri Yang Kuo ile Yang Mancan’ın neredeyse kan kusacak duruma gelmelerine neden oldu.


“Tüm astlarım burada.”


……


Yang Kuo rehine olarak yakalanmıştı. Tüm Wangluo Şehri’nde Yang Kuo’dan daha güçlü sadece Ruh Lordu olan Chu Ming vardı! Bu yüzden Yang Ailesi aptalca bir hareket yapmaya cesaret edemedi. Savaş alanında iki aile arasındaki sorunlar çözüldükten sonra, şu anda iktidarı elinde bulunduran Yang Mancan’ın elinden, Şehir Lordu’nu geri alabilmek için Yang Ailesi’nin kaynağının büyük bir kısmını fidye olarak Chu Ailesi’ne vermekten başka bir şey gelmezdi.


Bu meseleden sonra, Chu Mu’nun ismi, Wangluo Şehri’ndeki herkes tarafından bilinir olmuştu. Ama geçen birçok günün ardından bile tüm Wangluo Şehri huzursuzluk içindeydi, zira birçok kişi Kabus Prensi Chu Mu’nun yaptığı müdahalenin Wangluo Şehri’nin tüm yapısını değiştireceğini düşünüyordu. Chu Ailesi’nin tüm Wangluo Şehri’ni kontrolü altına alması çok muhtemeldi.


Chu Ailesi’nde ise, Chu Mu’nun pozisyonu zirveye çıkmıştı. Herkes Chu Mu’ya saygıyla bakıyordu ve geçmişte Chu Mu’yla dalga geçenler, bir klanla boy ölçüşebilecek güce sahip Chu Mu’nun onları bağışlayacağı umuduyla ondan özür dilemişti.


Chu Mu ise, geçmişte kalan konularla uğraşmaya gönülsüzdü. Dahası, ona tepeden bakan bu insanları ailenin içinden kazımakla da ilgilenmiyordu. Chu Mu’ya göre, bu insanlar hiçbir önemi olmayan aşağılık insanlardı. Chu Mu’ya ne kadar yalakalık yaparlarsa yapsınlar onun fikrini değiştiremezlerdi.


“Chu Mu, en büyük amcamız, Yang Ailesi’nin birçok bölgesini sattığını ve on milyon altın gönderdiğini söyledi…” Chu Ying, Chu Mu’yla konuşmak için onun odasına isteyerek gelmişti.


Tavsiyeden sonra, Chu Ying’in Chu Mu’ya olan tutumu 180 derece değişmişti. Yüzünde her zaman bir gülümseme vardı ve onun önünde bir şeylerden sızlanmaya cesaret edemiyordu.


Chu Mu, Chu Ying ile ilgilenmedi, Chu Ying eskiden onu daima kötüler, onunla alay ederdi. Haklarında iyi düşünmediği kişilere sövüp saydığı da söylenebilirdi. En büyük hanımın mizacını iyi bilen Chu Mu da, onunla eski meseleleri tartışmaya hevesli değildi.


“Mhm, birazdan geliyorum.” Chu Mu başıyla onayladı. Ardından avlusundan ayrıldı ve Chu Tianheng’in evine doğru gitti.


Chu Ying hâlâ onunla konuşmak istiyordu ama Chu Mu’nun onunla hiç ilgilenmediğini görünce hayal kırıklığı yaşadı. Onun peşinden gitmek istese de cesaret edemedi.


“Genç Efendi, Yang Ailesi’nin böyle kurtulmasını mı planlıyorsunuz? Ama Yang Ailesi size çok fazla şey yaptı.” Chu Mu’nun yanındaki Ting Yu sordu.


Ting Yu, Chu Mu’yu biraz tanımaya başlamıştı. Onu rahatsız hissettiren şey, Chu Mu’un Yang Ailesi’ne karşı olan hoşgörülü tutumuydu. Beklenmedik şekilde, iki aile arasındaki sorunu çözmek için sadece biraz altın istemişti.


Chu Mu, Ting Yu’ya baktı ve çarpık bir gülümseme sergiledi. “Onların bu kadarla kurtulacaklarını söyledim mi hiç?”


“Öyleyse Genç Efendi’nin niyeti…”


…..

 

Chu Tianheng’in avlusuna girdiğinde, onun bir sandalyeye oturmuş elindeki mektubu okuduğunu gördü.


“En büyük amca.” Chu Mu hemen onun yanına yürüdü.


“Eh, Chu Mu.” Chu Tianheng ona başını salladı ve yanındaki sandalyeye oturmasını istedi.


Chu Tianheng, Chu Mu’nun mektuba baktığını gördü ve hemen gülümseyerek açıkladı: “En büyük kız kardeşin Chu Xian’dan. İç aile öğrencileri arasında olağanüstü biri olmuş. Birkaç yıllık eğitimle, Luo Bölgesi gençleri arasında en iyilerden biri olmuş olmalı.”


Chu Xian’dan bahsederken, Chu Tianheng’in gözlerinde memnun bir ifade ortaya çıktı.


“En büyük ablam Chu Xian’ı gördüğümden beri uzun zaman geçti.” dedi Chu Mu.


Chu Mu’nun anılarında, Chu Xian’ın özel bir yeri vardı. Güzel bir yüze sahipti ve hareketliydi. Her zaman başkalarına bir dinçlik hissettirirdi. Kadın, erkek fark etmeksizin, herkes onun gülümsemesinden ve güzelliğinden kolayca etkilenirdi. Wangluo Şehri’ndeki itibarı, Qin Menger’den daha fazlaydı.


Birkaç yıl önce, Büyük Chu Ailesi tarafından seçilmiş ve iç aile öğrencisi olmuştu. Uzun zamandır da Büyük Chu Ailesi’nde yetişim yapmaktaydı.


“Bir yıla kalmadan Wangluo Şehri’ne döneceğini söyledi…” dedi Chu Tianheng.


“Oh, amca, ona Wangluo Şehri’ne geri dönmesine gerek olmadığını yazabilirsin.” dedi Chu Mu.


Chu Tianheng afalladı. Mektubu ellerinin arasına aldı ve Chu Mu’ya baktı.


“Amca, niyetimi anlamış olmalısın.” dedi Chu Mu.


Chu Mu, Chu Tianheng’i oldukça iyi tanıyordu. Chu Tianheng sarsılmaz bir insandı ve pek çok mesele karşısında sakin kalabilirdi. Ama bir hamle yaptığında ise, hoşgörülü ve merhametli davranmazdı. Karar vermekte en hızlı kişi olduğu ve sabit fikirli olmadığı söylenebilirdi. Chu Mu, Chu Tianheng’in bu bakımdan, her zaman endişeli olan büyükbabası Chu Ming’den daha uygun bir Aile Lideri olduğunu düşünüyordu.


Chu Tianheng, Chu Mu’nun niyetini anlamıştı elbette. Tavsiye sırasında, Chu Mu ona kanlı bir sahne görmek isteyip istemediğini sorduğu zaman…


“Anlıyorum ama bunu aceleye getirmek istemiyorum. Wangluo Şehri yüz yıldır bizim evimiz oldu…” dedi Chu Tianheng.


“Luo Bölgesi, Yang Ailesi’nin bölgesidir. Burada daima kısıtlamalar yaşayacağız. İşimizi bitirdikten sonra Yang Shi Ailesi de duruma müdahil olacaktır…” dedi Chu Mu.


Chu Tianheng, Chu Mu’ya baktı. Chu Mu’nun kararlı gözlerinde aniden birini gördü ve yüzünde acı bir gülümseme ortaya çıktı. “Bu konuyu büyükbabanla görüştüm zaten…”


“Öyleyse büyükbabam da anlıyor olmalı.” dedi Chu Mu.


Chu Tianheng bir süre tereddüt etti. Sonunda kararını vermiş gibi göründü ve Chu Mu’ya dönerek dedi ki: “Öldürmek istiyorsan daha kapsamlı ol. Sorunu kökünden çöz, böylece gelecekte tekrarlanmaz!”

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr