Bölüm 33: Kara Tayf'ın Kabusu, Kara Tayf'ın Gölgesi

avatar
394 4

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 33: Kara Tayf'ın Kabusu, Kara Tayf'ın Gölgesi


***

 

Yedi Yıldı Şehir kan ağlarken Vali Konağı’nda duran Yedi Yıldız öfkeden delirmek üzereydi. Alanını şehre yaydığından her şeyi son derece net bir şekilde hissedebiliyordu. Yeraltından yükselen hayaletlerin insanları yutması ve ardından hayalete dönüştürmesini, bebeklerin ve çocukların acımasızca katledilmesi, savaşçıların ve askerlerin korkudan kaçmaya çalışırken önlerine çıkan hayaletlere acı içinde ölmesi… hepsini son derece net bir şekilde izliyordu.

 

Çığlıklar zihnine bir yıldırım gibi iniyordu. En sonunda duyma yetisini mühürlemeye karar verdi. Yoksa zihni bunları kaldıramayacaktı.

 

“Bu kişi bir Asura Kralı mı? Böyle bir güce sahip kişi anca 7 Büyük Kral’dan birisi olabilir. Ancak Cennet Yolu onların tüm gücünü simüle edebilecek kadar güçlü bir sisteme sahip değil. En yüksek simüle oranı Yüksek Seviye Uzman! O zaman bu kişi bir NPC ya da Oyuncu! Oyun Yöneticisi olabilir mi? Ama neden? Bir NPC yetiştirmenin ne kadar maliyetli bir şey olduğundan haberdar olmalı.”

 

Yedi Yıldz anlam veremedi. Alanını yaydığından dolayı yerinden fazla hareket edemezdi. Bunu yaptığında yerlatında bastırılan tüm hayaletler yeryüzüne çıkacaktı. Gökteki yıldızlar bir nebze de olsa onları bastırıyordu.

 

Yıldız ışıklarının aydınlattığı bölgelere hayaletler giremiyordu. Yıldız ışıkları anında onları arındırıyordu. Sorun şuydu ki, en büyük yıldız ışığı bile yüz metrelik çevreyi koruyabiliyordu. Hepsi birleşse maksimum bir kilometre ederdi.

 

Yedi Yıldz bağdaş kurmuşken zihninde bir şeyler aydınlandı. Alanını daha da iyi kavradı. Ancak buna sevinecek zamanı yoktu. Hızla alanının bir kısmını dönüştürdü ve yıldız ışıklarından oluşma askerler yarattı. Bu askerler halkın arasına karıştı ve halkı yıldız ışıklarının altına tahliye etmeye başladı.

 

Toplam yüz asker NPC’leri on dakikada alanlara tahliye etti. Oyuncular arasındaki Kutsal Büyücüler ve Işık Savaşçıları güçlerini birleştirerek bir bariyer oluşturdu. Yedi Yıldz hepsini telepati ile yönlendirdi ve kısa sürede belirli bir bölgeyi kontrol altına aldı.

 

Gökte asılı duran yedi yıldızdan birisi parlaklığının bir kısmını kaybetti. Bu küçük bir telaş oluştursa da durumun kontrol altına alınması sayesinde tekrardan sakinleştirler.

 

Yedi Yıldız’ın dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Dört yüzbin kişiden oluşan şehir sakinlerinin 4/1’i hayaletlere yem olmuş olsa da üç yüz bin kişiyi korumak büyük bir başarıydı. Bunlar arasında oyuncular da vardı.

 

 

Zayıflar yıldız ışığının altındayken, savaşabilecek olanlar onları korumak için bir halka oluşturdu. Hayaletler yaklaşamadan arındırılıyor, kutsal büyücüler seviyelerini artırıyordu.  

 

“Hah! Sonunda savaşa odaklanabilirim!” Yedi Yıldız büyük bir gülümsemeyle söyledi. Halka odaklandığından sadece üstünkörü bir şekilde çevreyi aramıştı. Artık halkı kontrol altına aldığına göre savaşa odaklanabilirdi. Hızla tam odak şehri aradı.

 

Şehir artık bir şehir denebilecek kapasiteye sahip değildi. Ona harabe demek daha doğru olurdu. Çünkü tüm binalar yıkılmış, yapılar tahrip edilmişti. Hasarın miktarı anlatılmayacak kadar korkutucuydu. Ancak Yedi Yıldız bunu pek umursamadı. Şehir haritası her saat başı yedekleniyordu. Önemli olan NPC’ler ve oyunculardı.

 

Yedi Yıldız kendisinden beş kilometre uzakta karanlık bir hissiyat aldı. Yıldız ışıkları binlerce oka dönüştü ve hissiyatın olduğu yere yağmur gibi yağdı. Karanlık gökyüzünden inen yıldız ışığı okları muhteşem bir manzara ortaya çıkardı.

 

Hong-Hong-Hong-Hong!

 

Bu sırada ahenkli bir ses şehirdeki herkesin kulağına girdi. Ses büyüleyici bir ahenke sahipti. On saniye içinde on kişi haricinde tüm herkes bu sesin etkisi altına girdi. Yedi Yıldız zamanında tepki veremediğinden bir saniyeliğine alan kontrolünü yitirdi. Bu saniyede olanlar tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş bir savaşı hatırlatacaktı.

 

Ses herkesi bir rüya alemine soktu. Bu rüya alemi ilk başlarda tatlı bir rüyaydı, ardından iblisleri dahi uykudan mahrum bırakacak bir kabus…

 

Elvan bu ses kapılan ve rüya alemine dalanlardan biriydi. Önce rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir bahçedeydi, hoş bir melodi kulağını okşuyor ve kalbini huzurla dolduruyordu. Böyle bir yerde gerçek huzuru bulduğunu düşündü ve sevindi. Taa ki çiçekler bir anda solup, yerini iğrenç bir bataklığa çevirene kadar…

 

Bir saniye sonra bataklıktan bir tıank boyutunda sülük çıkıp alnına yapıştı. Ardından bataklığın yüzeyi kabardı ve bir sülük ordusu vücuduna atıldı.

 

Onbinlerce sülük vücutlarına yapıştı ve kanı çekmeye başladı. Karşılarında mukuslu bir çehreye sahip, iğrenç bir yaratık dudakları kıvrılmış bir şekilde el sallıyordu. Bu işkenceden kurtulmak için öldürülmesi gereken bir şeydi.

 

“AAAAAAAAAA!” Elvan çığlık atmak için ağzını açtığında sülükler ağzından girdi ve içeriyi sömürmeye başladı. Bu iğrençliğe dayanamayan Elvan tüm gücünü toplayak yaratığa atıldı. Elinde altın ışıktan bir kılıç belirdi ve yaratığı ortadan ikiye böldü.

 

Yaratığın üst gövdesi bataklığa düştükten sonra tüm sülükler bir anda yok oldu. Elvan nefretle öğürdü ve görüntüyü zihninden silmeye başladı.

 

Bu sırada bataklık bir platoya dönüştü ve onlarca yaratık karşısına çıktı. Arkalarında milyonlarca sülük duruyor ve açgözlü bir şekilde Elvan’a bakıyordu.

 

*Plato: Bozkır

 

Elvan korktu ve ilk hamleyi yapmak için ileri atıldı.

 

***

 

Yedi Yıldız alanının kontrolünü tekrardan sağladığında yıldız ışığının altına baktı. Çevrede hiçbir hayalet bulunmadığını gördüğünde bir şeylerin yanlış olduğunu anladı. Hızla tüm şehri aradı ama bir kötücül varlık bile görmedi.

 

“Herkes dikkatli bir şekilde şehir meydanındaki portala ilerlesin. Altın Şehre kısa süreliğine misafir olacağız.”  Sese kapılmayan bir Zirve Seviye Oyuncu, üçüncü yıldız ışığının altındaki insanlara haber vermek için gitti.

 

Binlerce kişi için zamanın adeta donduğunu görünce içine kötü bir his doğdu. Arkadaşlarından birisi olan Mig’i açık gözler ile ona doğru baktığını görünce ona el salladı ve söyledi. “Mig, Vali’nin emirleri üzerine Altın Şehre tahliye etmemiz gerekiyor. Bana yardımcı olmalısın.”

 

Mig belindeki kılıcı kavradığı gibi  nefretle atıldı. Oyuncu ne olduğunu bile anlamadan göbek deliği hizasından ikiye bölündü.

 

“Hah?”

 

Vücudu yere devrilirken ortamın bir anda cehenneme döndüğünü görebildi. Binlerce insan en büyük düşmanıymış gibi birbirlerine saldırmaya, birbirlerini acımasızca parçalamaya başlamıştı.

 

“Yaratık!”

 

“Yaratık geber!”

 

“Geber!”

 

“Seni öldüreceğim!”

 

Şehir sakinleri öfkeyle birbirlerini doğramaya başladı. Bir insan değil de en büyük düşmanları gibiydi adeta!

 

 Bu hengameyi Yedi Yıldız anında fark etmişti. Bunun neden olduğunu bilse de nasıl olduğunu bilmediğinden öfkeyle kan kustu. Bunun bir illüzyon tekniği olduğunu anlıyordu. Ses tipindeydi. Bunu da anladı. Ancak nasıl oluyordu?

 

Nasıl tüm herkesi etkisi altına alarak birbirlerine düşürebiliyordu?

 

Böyle bir şey nasıl mümkün oluyordu?

 

O anda zihnine şimşekler düştü. Küçükken kütüphanenin tozlanmış kitaplarında okuduğu bir hikaye aklına geldi.

 

“Ka-Ka-Ka-Kara Tayf’ın Kabusu! Ama Yenilmez Kara Tayf beş yüz yıl önceki Galaktik Savaş’ta suikaste kurban gitti! Böyle bir şey imkansız! Cennet Yolu’nda böyle birisi olamaz! Varisi hiç olamaz! Bunu hızla merkeze iletmem gerekiyor! Kara Tayf’ın Kabusu tekrardan ortaya çıktı!” Yedi Yıldız, NPC’leri en ufak bir şekilde umursamadan sadece en önemli kişilerin bildiği acil durum kodunu yazdı. Önünde bir pencere açıldı ve ona sadece bir şey yazdı.

 

‘Kader.’

 

O sırada önünde bir tayf oku belirdi. Neyse ki sürekli tetikte olduğundan zamanında tepki vererek oku atlattı. Ok kendisini geçtikten sonra duvarın içinden geçip, gitti.

 

Yedi Yıldız derin bir nefes verdi ve hızla malikaneden dışarı fırladı. Beş kilometre ötede havada duran figürü gördüğü gibi ona doğru atıldı. Tüm gücünü sağlamak için alanını dağıttı ve kendi vücudunda geri çekti.

 

“Gel buraya! Cennet Yolu’ndaki en güçlü Vali benim!”

 

“Yedi Yıldız Kılıcı, Birinci Yıldız!” Yedi Yıldız yıldız ışığından kılıç oluşturdu ve büyüleyici bir teknik kullandı. Gücü paltak verdi ve yüzlerce metrelik bir alan altuni beyaza büründü. Onunla aynı yükseklikteki tüm binalar pürüzsüz bir kesikle ikiye ayrıldı.

 

Ancak havada duran figüre hiçbir şey olmadı. Figürün gece siyahı saçları ve siyah bir cüppesi vardı. Elinde cehennemin derinliklerinden çıkarılmış gibi gözüken bir yay vardı. Yayın üzerinde suratlar beliriyor ve yardım çığlıkları atıyordu.

 

Yedi Yıldız yayın içine ruhların hapsedildiğini gördü. Lakin üzerine gelen oklar yüzünden tam olarak yaya odaklanamadı. Okları kılıcıyla doğradı ve tekrardan figüre saldırdı. Kılıç saldırısı tekrardan figüre çarpmadı ve içinden geçip gitti.

 

“Bu Kara Tayf’ın Gölgesi olmalı! Fiziksel saldırılar hiçbir işe yaramayacak! O zaman bunu al!”  Yedi Yıldız, yer değiştirdi ve Yedi Yıldız Alanı’ndaki tüm yıldızları bir küçülterek bir silah haline getirdi. Yedi farklı yıldız çevresinde bir çember şeklinde dizildi ve sürekli dönmeye başladı.

 

Onlardan yayılan aura karanlık figürün elindeki yaydan aşağı değildi.

 

“Bakalım benim Ruhani Armağan’ım etki bırakacak mı?” 


***


Gaza gelince çok hızlı yazdım. Akşama kadar yazamam diyordum. Her neyse, bir beğeni, yorum çok makbule geçer. Ayrıca seriye inceleme atarsanız daha fazla okuyucu çekebiliriz. Teşekkürler.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44419 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr