Bölüm 27: Gümüş Kanat Klanı'nın Lideri

avatar
395 1

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 27: Gümüş Kanat Klanı'nın Lideri


Bölüm 27: Gümüş Kanat Klanı’nın Lideri

 


Conner, önündeki yaşlı adama kaşları çatık bir şekilde baktı. Karşısındaki insan birçok kişinin korkulu rüyası olan birisiydi.

 

“Uzun zaman oldu, Conner. Bakıyorum da Usta Seviye’ye giriş yapmışsın.” Dedi yaşlı adam. Uzun gri saçları, parlak beyaz dişleri ve hafifçe dalgalanan mavi pelerini vardı. Üzerindeki siyah-beyaz smokin ile oldukça garip bir görüntüsü vardı.

 

“Görüşmeyeli pek değişmemişsiniz, Bay Crown.” Diye konuştu Conner, ardından adamı tekrardan süzdü. Bu kişi Gümüş Kanat Klanı’nın büyük patronu Crown’du. Sınıfının ne olduğunu kimse bilmiyordu, ancak kılıçlar ile ilgili olduğunu düşünen azımsanmayacak bir kesim vardı.

 

Gümüş Kanat Klanı, Demir Kazık Bölgesi’ne ait bir klan değildi. Aksine buralardan çok daha uzakta olan Yedi Yıldız Şehri’nin bir klanıydı. Lakin kolları tüm şehirlere uzanıyor, belli bir miktar pay alıyordu. Cennet Yolu diğer VRMMO oyunlarına benzemezdi. Hisler gerçek hayattakinden faksız, seviye atladıkça gelişen zihin ve ufuk tam anlamıyla gerçekti.

 

Yani burada edindiğin bilgiler kesinlikle gerçek hayatta işine yarayacaktı. Bundan dolayı Cennet Yolu bir oyun gibi değil, aksine deneyim kazandıran bir hazine gibiydi!

 

“Küçük velet Conner, klanıma ait oyuncuların işine karıştığını duyduğumdan dolayı buraya geldim. Ne aldıysan misliyle geri ver, bende buradan olay çıkarmadan ayrılayım.” Dedi Bay Crown, rüzgar saçlarını garip bir ritimle savururken.

 

Küçük velet Conner… Conner’a bu isimle seslenebilecek neredeyse kimse yoktu. Ayrıca böyle bir oyunda, bir Usta’nın zihniyetine erişmiş bir kişi olan Conner’ın, dış dünyadaki şöhreti katlanarak artmış ve geleceği kesin bir garanti altına alınmıştı. Bir Miras’a sahip olduğundan ve Usta seviyesine ulaştığından Cennet Yolu Şirketi tarafından korunacak ve olgunlaşana kadar gözetim altına alınacaktı.

 

Cennet Yolu Şirketi, İttifak’ın en büyük güçlerinden birisi olduğundan dolayı, bırakın gerçek hayatta Usta olmuş Crown’u, ondan onlarcası gelse bile onu göremezdi. Bu yüzden ondan neredeyse hiç korkmuyordu.

 

“Bay Crown, size saygımı gösterirken, sizin bana bu denli hakir bir lakapla seslenmeniz biraz yanlış bir davranış değil mi? Yedi Yıldız Şehri’ne ait olan Yedi Yıldız Klan’dan birisi olan Gümüş Kanat Klanı’nın liderine yakışan bir davranış türü mü bu?” dedi Conner korkusuzca. Burada bir savaş dönse bile Conner kesinlikle Crown’dan kaçabilirdi. Bu yüzden bu denli korkusuz ve patavatsız davranıyordu.

 

Bu seviyeye gelmek onun kırk yılını almıştı. Seviye atlamak çok zor bir şey değildi burada! Kendinden güçlü bir canavarı öldürdükten sonra seviye atlardın. Ancak asıl önemli olan seviyen değil, seviye atlarken neler kazandığındı.

 

Conner’in bildiğine göre yeterince başarıya ulaşmış kişiler Cennet Yolu Şirketi’nin bünyesine girerek eşsiz ödüller alabiliyordu. Ayrıca bu ödülleri almak için illa Cennet Yolu’na katılman gerekmezdi, sadece eşsiz bir başarı göstermen gerekirdi – ki bu çok zordu – böylece fark edilir ve ödüllendirilirdin.

 

Karmaşık ve dolgun bir ödül mekanizmasına sahipti.

 

Conner’in laflarını duyan Crown’un gözleri seğirdi. Yaşlı ve buruşuk suratını tam olarak Gümüş Öküz’ün olduğu yere çevirdi.

 

“Biliyor musun?” diye sordu Crown. “Aslında buraya tek başıma gelmedim. Bilmediğim bir nedenden dolayı birçok taşaklı oyuncu Altın Kamış Av Alanı’na doluştu. Bunun arasında Gümüş Kanat Klan’ım, Yedi Yıldız Şehri’nin Vali Konağı, Altın Şehir’den Usta Altın Saç, Demir Kazık Şehri’nden Usta Kara Irmak, Usta Kartal Göz, Usta Demir Kazık… Hepsi burada.”

 

Bu isimleri duyan kişiler korku ve saygı duyardı. Çünkü hepsi Cennet Yolu’nun haritasında önemli güce sahip insanlardı. Özellikle NPC’ler eşsiz bir itibara sahipti. Yani kendisi ile aynı seviyede ki bir NPC, Conner’i infaz ettirecek güce sahipti. Ancak onu korkutan şey bu değildi! Onu korkutan şey Yedi Yıldız Şehri’nin Vali Konağı ve Usta Demir Kazık’tı!

 

Usta Demir Kazık, Demir Kazık Kolordusu’nun ünlü bir generaliydi. Korgeneral’in hemen altında bulunduğundan birçok asker ona tapıyordu. Ayrıca oldukça gençti.

 

Yedi Yıldız Şehri’nin Vali Konağı ise daha güçlü ve aşılmaz bir duvardı. Şehir Lordları eşsiz bir güce sahiplerdi ve Usta seviyesinin çok üzerinde gizemli bir güce sahiplerdi. Usta seviyesinin altındaki hiçbir oyuncu onları yakından görmemişti. Usta seviyesi bile neredeyse yenilmez olmak demekken, yenilmezin üzerindeki seviyelere ne isim verilirdi? Bu güçteki bir kişiye ev sahipliği yapan bir konağın, harekete geçmesi ne demekti?

 

Conner’in vücudunu bir titreme ele geçirdi. Şimdi ne kadar büyük bir belanın içine düştüğünü anlamıştı. Hızla zihniyle adamlarına haber verdi. Altın Kurt’un çocuğunu önemsemeden, kurdu öldürüp içindeki asayı almalarını söyledi.

 

“Şimdi ne boklar yediğini anlamaya başladın mı? Böyle kişiler buraya gelirken bizim gibilerin pek bir özelliği olmuyor. Bu yüzden verdiğin zararları iki misli ile geri öde ve Gümüş Öküz’ün verdiği kayıpları telafi et. Bende sana karşı cephe almayayım.” Dedi Crown. Bir şeylerin olacağını hissettiğinden dolayı son derece temkinli bir ifade sergiliyordu. Böyle durumlarda savaştan kaçınmak akıllıca bir davranış olurdu.

 

Conner kaşlarını çattı. 7 Başlı Altın Kurt’un içinde ona lazım olan değerli bir malzeme vardı. Böyle bir şey ortaya çıkarsa dikkatleri üstüne toplayabilirdi. Bu yüzden altın ile ödemeyi düşündü.

 

“Bir fikrim var.” Diye girdi Conner, “Onların kaybettiği seviyeleri ve eşyaları geri getiremem ama kayıplarını telafi etmek için altın ödeyebilirim. Kaç altın gerekiyor? 1,000,000 mu? Ya da 2,000,000 mu?”

 

“Önce onları bırak.”

 

Conner alanını geri çekerek Gümüş Öküz ve arkadaşlarını serbest bıraktı. Hactor tek bir bakış da neler olduğunu anladı ve kayıpları, Crown’a bildirdi.

 

Kayıpları dinleyen Crown’un bile gözleri büyüdü ve boğazını temizleyerek Conner’a baktı.

 

“Sanırım, Büyük Atış’ı ekonomik kriz bekliyor.”

 

“En fazla ne kadar olabilir ki? 10,000,000 mu? Bu biraz sıkıntı olsa da bir saat verirseniz toplayabilirim.”

 

Hactor iç çekti, “Sigh… 150,000,000 altın ve 147 kişilik bir ekipman seti gerekiyor. Hepsi en azından 80-120 seviyeleri arasında olacak ve Gümüş Öküz’ün getirdiği kişiler tarafından seçilecek.”

“…” Conner’in yüzü ekşidi, “Bunun bir şaka olup olmadığını sormam gerekiyor mu?

 

“Şaka değil.”

 

“…”

 

“Alan Genişletmesi; Ejderha Mühürleme Formasyonu!” Conner beklenmedik bir şekilde geriye sıçradı ve alanını çağırdı. Alanına ekleyebileceği sadece bir formasyon vardı ve o da buydu. Başka bir formasyon eklemek için malzemeler ve hazineler gerekiyordu.

 

Büyük bir kuvvet alanı Conner’i merkezine alarak çevreye yayıldı ve içerideki yıldız enerjisini kilitledi. Yıldız enerjisi bükülerek ejderha imgeleri oluşturmaya başlamıştı. Gümüş Öküz, Hactor ve Kutsal büyücü durumu anlamamıştı. İlk defa bir Usta’nın saldırısına tanık oluyorlardı.

 

Bu ani saldırıya Crown, soğuk bir homurdanma ile karşılık verdi.

 

“Gümüş Ay Stili, Gümüş Afet!”

 

Sıradan ve soğuk bir homurdanmaydı. Crown elini kaldırdığı anda yerden gümüşi parıltılar yükselerek Conner’in alanını deldiler. Mühürlenmiş yıldız enerjisi bir anda bağı çözülmüş köpek gibi harekete geçerek bir kaos oluşturdu. Yüzlerce gümüş kılıç yıldız enerjisini bile keserek Conner’a ilerledi.

 

Conner ilk defa bir Usta ile karşılaştığından böyle şeylere karşı deneyimsizdi. Ancak normal insanlar ile binlerce savaşa girmiş ve hepsinden galip olarak ayrılmıştı.

 

Bu yüzden Ejder Rahibi’nin mirasını almış kişi olarak zamanında tepki verebilmişti. Gümüş kılıçlardan bir manevra ile sıyrıldı ve tekrardan alanını yaydı. Bu sefer gümüş kılıçlar olduğu yere kilitlenmişti.

 

“Alan Genişletme; Ejderha Mühürleme Formasyonu!”

 

“Gümüş Ay Stili, Amansız Çare!”

 

Sıkıştırılmış kılıç enerjisi, bir ışın gibi belli bir doğrultuda Conner’a ilerledi. Ejderha Mühürleme Formasyonu ile ışığı biraz yavaşlatabildi, ancak bunun karşılığında ön sağ kolunda büyük bir delik oluştu.

 

Bu kılıç enerjisi aşırı yükleme sonucunda oluşan enerjinin bir yere sıkışması ve sapandan fırlayan taş gibi ilerlemesinden oluşuyordu. Yani bir mızraktan yüzlerce kat delici, bir tank topundan binlerce kat daha kuvvetliydi. Öyle ki Conner’in kolunu deldikten sonra hiç hız ve kuvvet kaybetmeden yörüngesinde devam etti. Taa ki ufuk da kaybolana kadar.

 

Kolundan akan yaralara bakan Conner dişlerini sıktı. “Yaptın yapacağını, Crown. Bu bayağı bir acıttı.”

 

“Pes etmen en iyisi olur, Conner. Aksi takdirde biraz enerji kaybına rağmen seni ortadan kaldırmak için harekete geçeceğim.” Diye konuştu Crown, ardından soğuk gözlerle Conner’a baktı.

 

Conner’ın düşünceli bir hali vardı. Ancak içten içe Gümüş Öküz’ü nasıl ele geçireceğini düşünüyordu. Bir saniye sonra aklına bir düşünce geldi ve gözlerini şeytani bir ışık yayıldı.

 

“O zaman-“

 

BOOOOOOOOOOOOOM!

 

***

 

Conner ve Crown arasındaki savaştan onlarca kilometre uzak da eşi benzeri olmayan bir patlama gerçekleşti. Hemen yakındaki bir dağ bunun etkisi ile çökmeye başladı ve üzerindeki kayalar her yere sıçradı.

 

Hammer korkuyla geriye sindi. Gözleri sonuna kadar büyümüş ve kanlanmıştı. Gözüne kaçan toz parçalarını umursayacak vakti dahi yoktu, güçten kesilmiş vücudunu toplamaya odaklandı.

 

“Keh! Keh!”

 

Aniden bir kırmızı bir gölge ona doğru atıldı. Hammer tüm yıldız enerjisini kullanarak olduğu yeri havaya uçurdu. Bunun etkisiyle kırmızı gölge geldiği yere geri fırladı.

 

Ancak burada bitmemişti. Patlamanın etkisi geçtiği anda gökyüzünden oklar yağmaya başladı. Her bir ok bir balista okundan daha kuvvetli ve durdurulamazdı. Hammer kaçınmaktan ve isabet etmemeleri hakkında dua etmekten başka bir şey yapamadı.

 

“Bu kuvvet! Bu mitolojideki Efsanevi İblis’in yeteneğine benzemiyor mu? Olamaz! Gerçekten bir insanın eline geçti ve bu kişi delirmiş!”

 

İnsanlar kötü olan her şeye ‘iblis’ derdi. Bazı insanlar bu unvan için çatışırken, bazıları bu unvana sahip kişilerin peşindeydi.

 

Efsanevi İblis, şuan ki zamandan çok daha önce bulunmuş, çok güçlü bir kötücül yaratıktı. Cennet Miti’nde adı Beelzebub’tu. Kimse bu ismin neden verildiğini bilmiyordu. Ancak kimse bunun hakkında tartışmaya girmedi.

 

Beelzebub, kendi seviyesindeki diğer 7 Efsanevi İblis ile aynı kategoriyi paylaşıyordu. Ona aynı zamanda Öfke’nin Hükümdarı denirdi. Efsanevi İblis’ler arasında en güçlü olan oydu. Eşsiz fiziksel kuvveti her öfkelendiğinde katlanarak artıyordu. Öyle ki buna Açgözlü Hükümdar Leviathan, Oburluğun Hükümdarı Laevanteinn bile ona yetişmek için çok çalışırdı.

 

Tabii bunlar sadece mitolojiden ibaretti. Ancak Öfke kaynaklı yetenekler, İttifak tarafından geliştirilmişti.

 

Kısaca 8 Efsanevi İblis’ten en güçlüsü Beelzebub’tu. 8. Efsanevi İblis, Umut’un Hükümdarı’nı kimsecikler bilmiyordu. Mitoloji de bile sadece ismen var olan bir şeydi. Umut… kimse onun nasıl bir güç barındırdığını bilmiyordu.

 

Hammer oklardan kaçındıktan sonra aurasını yayarak delirmiş insana karşı tetikte durdu. Aura da bir güçtü. Nasıl kullanıldığına bağlı olarak bir balyozdan daha ezici hale gelebilirdi.

 

“Ah… Yeter, artık.”

 

Aniden yaşlı bir ses Hammer’in kulağını doldurdu. Sesin nereden geldiğini dahi anlayamadan kendini mavi ve soğuk odada buldu.

 

[Oyuncu Hammer, öldünüz.]

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44422 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr